Levon Acemyan Sıvas’tan, Ağavni Nazaryan Geyve’den göç yollarına düşerler. Balkan savaşlarının, ilk dünya savaşının kargaşalı, karanlık günleridir. Rusçuk’ta tanışır, evlenir, 1918’de İstanbul’a yerleşirler. 1922’de ikinci çocukları doğar. Adını Vahan koyarlar.
Vahan Acemyan Üsküdar Selamsız’daki Nersesyan-Yermonyan’da, Esayan ve Getronagan’da okur. Peşinden İstanbul Üniversitesi’nde fizik ve biyoloji eğitimi alır.
1956’da Surp Haç Tıbrevank’ta öğretmenliğe başlar. 1982’deki emekliliğine kadar aralıksız Tıbrevank’ta öğretmenlik eder, ayrıca Sahakyan ve Esayan liselerinde de ders verir. Sonra, çok sevdiğini bildiğimiz İstanbul’dan ayrılarak Fransa’ya yerleşir, doğduğu kente bir daha dönmez. Aras Yayınları onun anılarını yayımladı: Յուշեր Առանց Փուշերու - HYPERLINK 'http://www.arasyayincilik.com/tr/kitaplar/huser-arants-puseru/29'Huşer Arants Puşeru (Dikensiz Anılar). Bu kitapta Vahan Acemyan bize hem sevinç ve neşe verir, hem de hüzünlü anlar yaşatır. İnsanı zenginleştiren anılardır bunlar…
Baron Vahan’ı ben Tıbrevank’ta, orta 2’de geldiğim 1957/58 ders yılında tanıdım. 1962’deki mezuniyetime kadar öğretmenim oldu, sonrasında kişiliğimin kalıba dökülmesinde etkili birkaç kişiden biri olarak aklımda hep yer buldu. Onu en son, galiba 2003’te, Paris’teki Tıbrevanklılar toplantısında gördüm. 2 yıl sonra benim için çok değerli bir mektubu geldi, Ermenice. Ona cevabımda şu satırlar da vardı:
Sevgili Baron Vahan, bize çok şey verdiniz. Bize yalnız bilginin ve öğrenmenin önemini öğretmekle kalmadınız, bizim için somut olarak, yaşantıları ve davranışlarıyla, ete kemiğe bürünmüş örnek insan oldunuz. Çocuklar birilerini örnek alırlar. Biz, babamızdan, ağabeyimizden uzakta, başta siz olmak üzere, bazı öğretmenlerimizi kendimize örnek aldık. Bana inanın, bunun önemi ve değeri, bilgiden de öğrenimden de daha öne çıktı. Size gönül borcumuzu hiçbir şeyle ödeyemeyiz.
***
14-15 yaşlarındayız. Okullarda bir ‘anket defteri’ furyası var. Biri bir defter alıyor, girişine bir önsöz yazıyor, alt alta bir takım sorular sıralıyor, çevresindekilerden bu sorulara deftere yazarak yanıt vermelerini istiyor. Anket defteri bu.
Ben de öyle bir defter alıp anket hazırladım. Önsöz, sorular, hepsi tamam. Plan, yakın arkadaşlarımdan başlayarak tüm okulu ‘anketten geçirmek’... Ne var ki daha işin başında tökezledik.
Devir okul müdürlüğünde Şahan Sıvacıyan Vartabed’in bulunduğu devir. Vartabed, yumuşak başlı olmayı müdürlüğe yakıştıramadığından olmalı, zöhümlü, sert bir adam.
İşte bu Şahan Vartabed, müdür, akşam etüdlerinden birinde sınıflara baskın yaparken, bizim defteri ele geçiriyor, deftere el koyuyor. Eyvah ki ne eyvah!
Eyvah, çünkü o 15 kadar sorunun içinde ikisi var ki, sorarken ve yanıtlarken sakıncalı olabileceği hiç aklımıza gelmemiş ama, defter ‘yakalanınca’ bizi tir tir titretiyor.
Biri, “Issız bir adaya düşecek olursanız yanınızda kimin olmasını isterdiniz?”
Öteki daha berbat: “Sizce öbür dünya var mı?”
Daha işin başındayız ya, henüz 4 kişi ankete katılabilmiş. Kadim dostum, arkadaşım, ‘70’lerde birlikte çalıştığımız Murat Bebiroğlu; Gedikpaşa Hamam Caddesi Mutrip Sokak’ta evi teyzemin oturduğu evle aynı sırada olan Baruyr Kebabçı; onunla ‘ayrılmaz ikili’ Arşak Kocabıyık; dördüncü, ne yazık ki şimdi aklıma gelmeyen bir başka arkadaşım (düşünüyorum da, sınıf arkadaşım Tekin Demirci olabilir). Bir de ‘Anket Defteri’nin sahibi. Yani ben.
İlk soruya herkes “Brigitte Bardot” yanıtını vermiş.
İkinci soruya yanıt ise oybirliğiyle “Yok” olmuş.
Behey genç adam, Brigitte Bardot seninle hiç adaya Moda’ya gelir mi?...
Ruhban okulunda okuyor, günde iki kez kiliseye gidiyorsun; öteki dünya olmaz olur mu?... Çocukluk işte.
Disiplin Kurulu’na verileceğiz. İşin içinde okuldan atılmak var. Ne yapmalı?
Bu suçlu, günahkar 5 kişi, hep birlikte Baron Vahan’a gittik. Vahan Acemyan, fen öğretmenimiz. Öğretmenler arasında en sevdiğimiz, genç yaşında kırarmış geriye taralı gür saçları, gözleri sevecen, yakışıklı, anlayışlı, bilgili, her gün okulda, sınıfta bir kişilik örneği olarak gördüğümüz sevgili büyüğümüz...
Baron Vahan, derdimizi dinledikten sonra, “Bakın çocuklar,” dedi. “Siz öteki dünya yok derken, elbette doğru söylediniz. Kastettiğiniz, üstünde hayat olan başka bir yıldız, başka bir gezegen... Oysa, fen derslerinden de biliyorsunuz ki, dünyamız dışında üstünde hayat bulunan başka bir dünya yok bu koca kainatta. En azından şimdilik böyle bir bilgiye sahip değiliz. Size bunu bilim söylüyor. Elbette doğrudur. Öte yandan, Brigitte Bardot sizinle bir adaya gelir mi, bak onu bilmem, bunu kendisine sormalı...”
Bizde bir rahatlama, bir ferahlık.
Tamam, büsbütün çıkıp gitmedi içimizdeki korku. Burası Surp Haç Tıbrevank Ermeni Ruhban Okulu. Armaş mazide kalmış, Türkiye Ermenileri’nin ruhban sınıfı Tıbrevank’tan, bizim aramızdan çıkacak. İşin şakası yok.
Bu cendereden cennetmekan Patriğimiz Karekin Haçaduryan sayesinde sıyrıldık. Ama o başka bir hikaye...
Vahan Acemyan Fıstıkağacı’ndan Kuzguncuk’a inen yokuşun bir yerinde bir evde yaşardı. Kimi zaman evine giderdik, bize kendi eliyle hazırladığı yemekler (en çok da makarna) ikram ederdi. Gezilerde yanından ayrılmazdık. Ağırbaşlı, sırasında espriyi, şakayı bilen, sevgi dolu bir ağabeyimizdi. Hala öyledir. Dedim ya, okulda onu sevmeyen, saymayan tek bir öğrenci bulamazdınız.
Tıbrevank’ın 50. Yılı için kızım Ludmilla ile hazırladığımız, Kevork Malikyan’ın Londra’dan günübirliğine gelip sunucu olduğu filmde şöyle diyorduk:
Gece Sabahı Taşır İçinde
(Գիշերը Առաւօտը Իր Մեջ Կը Կրէ)
Onlar bize
“Sizin birinci göreviniz öğrenmektir!”
dediler…
Biz onlardan sadece derslerimizi değil,
insan olmayı da öğrendik…
Onlar bize
“Çalışmak yaşamaktır!”
dediler…
Biz onlardan çalışmayı ve üretmeyi,
yani yaşamayı öğrendik.
Onlar bize
“Sevmek hayattır.
Hayatı ve birbirinizi sevin!”
dediler…
Biz onların gösterdiği yoldan gittik…
Onlar bize
“Karşılıksız vermek mutluluktur!”
dediler…
Biz bu dersi ezberlemeye devam ediyoruz.
Filmde sözünü ettiğimiz “Onlar”dan biri de işte odur, sevgili öğretmenimiz Vahan Acemyan’dır. Şimdi yaşadığı Nice’de esenliği daim olsun!