Başbakan Erdoğan ve AKP çevrelerinin yanı sıra siyasal Kürt hareketinden kimi isimlerin de “Gezi Parkı barış sürecini bozabilir” yorumları yaptığına tanık olduk, geçen hafta boyunca. AKP çevrelerini anlamak mümkün; eylemlerin yapılış gerekçesine kimi sol-liberal çevrelerin de destek vermesinin önünü belki de böyle kesmek istiyorlar. Siyasal Kürt hareketinden bazı isimlerin (ki bunu tüm harekete teşmil etmek haksızlık olur, BDP ve sözcüleri pek de böyle düşünmüyor) neden böyle düşündüğünü anlamak da mümkün. Ama biraz aşırı şüphecilik gibi geliyor.
Neyse; madem böyle bir durum var, sadece PKK ile yürütülen barış sürecini değil, memleketteki genel durumu negatif yönde kim bozabilir, buna biraz yakından bakayım dedim. İster istemez, aklıma ilk olarak Başbakan Erdoğan’ın bir aydır kulaklarımızdan silinmeyen o bağıran / hedef gösteren / kalabalıkları kışkırtan / had bildiren sesi geldi. Bilhassa ‘Milli İradeye Saygı’ başlığı altında düzenlediği mitinglerde ve Meclis’teki grup toplantılarında yaptığı konuşmalarda, Gezi Parkı protestocularını, alenen, Türkiye’yi işgale kalkmış düşmanlarla bir tuttu. Burada geçen hafta da sözünü ettiğim ‘Batı/yabancı düşmanı’ zihniyetin izlerini görmemek mümkün değil. Erdoğan bununla da kalmadı, Alevileri eylemlere katıldığına dikkat çekti, bir nevi onları uyardı, Kürtlerin katılmadığını vurguladı, bir anlamda kutladı, yani bir nevi etnik/mezhepsel sicil amirliği yaptı. Bunun ne kadar tehlikeli bir dil ve bakış açısı olduğunu söylememe herhalde gerek yok. En iyisi kendi sözlerinden okumak. Tatsız olacak, biliyorum ama nasıl bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzun bilinmesi açısından gerekli.
“Dün Samsun’daydık. Bugün Erzurum’dayız. Bunun bir anlamı var. Buradan da Sivas’a gidebiliriz. Bundan yaklaşık 100 yıl önce, Erzurum düşman tarafından işgal edildiğinde, adeta İstanbul veya İzmir işgal edilmiş gibi tüm Türkiye gözyaşlarına boğulmuştu. O kara günlerde sadece Türkiye değil, sadece bu aziz millet değil tüm dünya Müslümanları gözyaşları dökmüş, dünyanın her köşesinde Müslümanlar ellerini semaya kaldırıp dualar etmişti.(...) İnanın bugün de aynı şekilde tüm dünya Müslümanlarının elleri semaya kalktı.”
“Gösterilere katılanlar en başından beri ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diyor. Şimdi orada duracaksın, Kurtuluş Savaşı’nın kahramanlarına, yiğitlerine, şehitlerine, gazilerine biz bu hakareti ettirmeyiz. Kurtuluş Savaşı’nın askerleri camiye ayakkabıyla girip içki içmiyordu. Bilakis, camiye ayakkabıyla girip içki içenleri denize döküyordu. Şimdi bunların hepsinin görüntülerini tek tek çıkarıyoruz, hesabını soracağız. Eğer biz o şehitlerin, o gazilerin torunuysak, bunun hesabını soracağız. Kurtuluş Savaşı’nın kahraman yiğitleri başörtülüye el uzatmıyor, tam tersine başörtüsüne uzanan elleri kırıyordu.(...) Kurtuluş Savaşı’nın askerleri kendi halkına savaş açmıyor, halkı için savaşıyordu.”
“Atatürk Kültür Merkezi’nde teröristlerin pankartlarıyla, illegal örgütlerin, legal örgütlerin ve Başbakana hakaret içeren o paçavralarla ne yazık ki onu yan yana koydular. Bitmedi, Cumhuriyet Anıtı, Atatürk Anıtı’na aynı şekilde, bölücülerle Atatürk’ün posterini ve Türk bayrağını yan yana koydular. Nerede ulusalcılar? Nerede bu CHP’liler? Niye bunları indirmediler?”
“Bayrak kampanyasının belli bir süre devam etmesi gerekir. Evlerimizin camlarına ve balkonlarına bayraklarımızı asıyoruz. Ama bizim bayrağımızın üzerinde herhangi bir işaret olmayacak. Bizim bayrağımız şehidimizin kanının rengi, hilal ve yıldız. Bunun dışında bayrağımızın üzerinde herhangi bir logo, işaret olmayacak. Bayrak Yasası’nın amir hükmü de budur. Sadece şu alandaki bayraklar. Ama ‘üç hilali de açarız’ derseniz o da Osmanlı’nındır, onunla da gurur duyarız.”
“Başbakan yardımcımız ile yaptıkları görüşmeden sonra dışarı çıkıp, adeta Yeniçeri’nin o isyancı grupları gibi, ‘Şu valiyi görevden alacaksın, şunu görevden alacaksın, bunu görevden alacaksın’ gibi ultimatom sallayanlar da vardı. Sen hangi iktidarla konuşuyorsun ya. AK Parti iktidarıyla bunlar konuşulur mu? (...) Önce haddini bileceksin ya. Sen kalkıp da yok bilmem ne platformuymuş... Ne platformu olursan ol ya. Ayaklar ne zamandan beri baş olmaya başladı Böyle bir şey olur mu..”
“Bu gösterilerde Alevi vatandaşların da kitlesel olarak yer aldığını maalesef gördük. Onların taleplerini, hissiyatını da bizler gayet iyi anlıyoruz. Biz onlarla ilgili olarak biliyorsunuz Alevi açılımı başlığı altında bir dizi toplantılar yaptık. Bütün temsilcileri bir araya getirdik. Şu anda da yine Başbakan Yardımcıma bu konuyla ilgili bırakılan yerden bunun devam ettirilmesi noktasında da talimatım var.”
“Taksim Gezi Parkı odaklı gösterilerinin hedeflerinden birinin de başarıyla ilerleyen çözüm sürecidir. Şunu büyük bir memnuniyetle ifade etmek istiyorum; daha en başından itibaren Taksim’deki Ankara ve İzmir’deki gösterilerin ırkçı boyutunu gören, bu gösterilerin Türkiye’yi, birliğimizi, kardeşliğimizi ve özellikle de milli iradeyi hedef aldığını hisseden Kürt kardeşlerim bu oyuna gelmemiştir.”
“Türkiye’deki bu hadiseler yurt dışına sistemli ve abartılı bir şekilde aktarıldı. Türkiye içindeki bazı medya kuruluşları, Avrupa’daki ortaklarıyla birlikte koordineli bir şekilde çalıştılar. Türkiye’deki bazı sermaye grupları, bu tertibin içinde yer aldı. Nokta hedeflere tedirginlik oluşturacak şekilde, soru işaretleri oluşturacak şekilde son derece profesyonelce bilgi aktarımı yaptılar.”
Görüldüğü gibi sokaktan/gençlikten doğan bir muhalefet hareketini hangi ‘düşman’ kalıbına sokacağını şaşırmış, öfkeden dengesini tamamen kaybetmiş bir ‘otorite’ var karşımızda. Onunla iyi geçiniyorsan tamam, mesele yok. Ancak olur da muhalif olursan, hem İslam düşmanısın, hem Türk düşmanısın, yabancıların uşağısın ve denize dökülmen caizdir. Geçen hafta da dikkat çektiğim gibi bir dönemki TSK’nın, İP çevrelerinin dilini bile kullanmakta beis görmeyen, bunun yanına Osmanlı fetihçiliğini de ekleyebilen, o derece çığırından çıkabilen bir zihniyet bu. Herhalde barış için öncelikli tehdit, kendine ve topluma ‘düşman’ yaratan dil olsa gerek.