OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

“Ermenilerin başına gelen Kürtlerin de başına gelir mi?”

Çeşitli etno-dinsel grupların birbirlerinin yerleşim yerlerini basarak katliam yapmaları bir şeydir, bir halkın geniş bir coğrafyadan toplu olarak yok edilmesi başka bir şey. Bu, birincisinde bir sorun yok veya grupların karşılıklı olarak birbirini öldürmesinde anormal veya yanlış bir şey yok demek değildir. Fakat, birinci ile ikinci arasında nitelik farkı vardır. Etnik çatışma ve soykırım farklı şeylerdir ama birçok durumda soykırım öncesinde etno-dinsel gruplar arasında uzun süreli çatışma olmuştur zaten. (Sanırım, Yahudi Soykırımı’nın burada bir istisna olduğu söylenebilir.)

Geçen haftaki, Kürtler ve tarihle yüzleşme yazısına gelen soru ve yorumlardan yola çıkarak bir devam yazısı yazalım bu hafta. Bu çerçevede sorulan sorulardan biri de “Ermenilerin başına gelen Kürtlerin de başına gelir mi?” oluyor. Burada öncelikle ‘başına gelen’den kasıt nedir, onu açıklamamız gerekiyor, çünkü bu sadece zaman zaman katliamlara uğramaktan ibaret değil. Öyle olsaydı sorunun cevabı “Ermenilerin başına gelen Kürtlerin başına zaten geldi” olurdu, çünkü Kürtler de 20. yüzyıl boyunca çeşitli kereler katliamlara maruz kaldılar. Fakat ‘Ermenilerin başına gelen’den kasıt bundan öte bir şey. Ermenilerin başına gelen, binlerce yıldır yaşadıkları kadim yurtlarından gerek katliam, gerek sürgün vasıtasıyla dönüşü olmamak üzere ve külliyen silinmektir. Dolayısıyla soru, “Kürtler yaşadıkları topraklardan geri dönüşü olmamak üzere ve külliyen silinebilir mi?” sorusudur.

Meseleyi böyle koyduğumuz zaman yukarıdaki sorunun cevabı benim açımdan şudur: Hayır, objektif koşullara baktığımızda Ermenilerin başına gelen Kürtlerin başına gelmez ama gelecekmiş gibi düşünmek ve hareket etmek gerekir, en azından bu ihtimali hiçbir zaman tamamen dışlamamak doğru olandır. Bunu böyle söylememin arkasında büyük ölçüde tarihî tecrübeler yatıyor, zira yalnız Ermeni Soykırımı’nda değil birçok soykırım vakasında soykırımı mümkün kılan etkenlerden biri de onun hiç kimse ama özellikle kurbanlar tarafından beklenmiyor oluşudur. Ermeni Soykırımı’ndan Yahudi Soykırımı’na, Bosna’dan Ruanda’ya birçok soykırım vakasında sağ kalanları dinlediğinizde, ifadelerini, anılarını okuduğunuzda hepsinin kimi hususlarda üç aşağı beş yukarı benzer şeyler söylediğini görürsünüz: “Bu kadarını hiç beklemiyorduk, komşularımızla ilişkilerimiz iyiydi, birbirimize gidip geliyorduk” derler. Nitekim, 1914 yazında, takip eden iki sene içinde Ermenilerin yurtlarından neredeyse tamamen silineceğini söyleseniz size deli muamelesi yapmasalar da gülüp geçerlerdi. Velhasıl, koşullar çok hızlı değişebilir, bugün imkânsız gibi görünen yarın mümkün olabilir. Toplumu uyanık tutmak konusunda en büyük sorumluluk da siyasi liderliğe düşer. Ermeni Soykırımı’nda Ermeni siyasi liderliğinin bu konuda başarısız olması da soykırımı mümkün kılan etkenlerden biri olarak not edilmelidir.

Buradan da geçen haftaki yazı üzerine sorulan başka bir soruya gelmiş oluyoruz: Soykırımda Ermenilerin hiç mi suçu, sorumluluğu yok? Tabii, bu soruyu soranların birçoğunun aklında Ermenilerin ‘yabancı güçlerle yaptıkları işbirliği’, bölgede yaptıkları Türk-Kürt Müslüman katliamları, ‘bağımsız Ermenistan hayalleri’ gibi şeyler var. Bir kere şunu söylemek lazım: “Hiçbir Ermeni aktörün hiçbir zaman hiçbir yanlışı, suçu olmamıştır” demek hem tarihe hem hayatın olağan akışına aykırıdır. Tabii ki çeşitli Ermeni aktörlerin, liderlerin, siyasetçilerin çeşitli zamanlarda irili ufaklı birçok yanlışları, suçları olmuştur ve tabii ki kimi Ermeniler de 60-70 senelik zaman dilimi içinde kimi zaman katliamlar yapmışlardır. Aksi çok tuhaf bir durum olurdu. Fakat yapılması gereken, tüm bunları bağlamı ve kronolojisi içine yerleştirmek ve kimi Ermeni aktörlerin zaman içinde şurada veya burada yaptıkları bu tür eylemlerin bütün bir halkı, çoluğuyla çocuğuyla bütün bir coğrafyadan külliyen söküp atmanın gerekçesi olamayacağını fark etmektir. Çeşitli etno-dinsel grupların birbirlerinin yerleşim yerlerini basarak katliam yapmaları bir şeydir, bir halkın geniş bir coğrafyadan toplu olarak yok edilmesi başka bir şey. Bu, birincisinde bir sorun yok veya grupların karşılıklı olarak birbirini öldürmesinde anormal veya yanlış bir şey yok demek değildir. Fakat, birinci ile ikinci arasında nitelik farkı vardır. Etnik çatışma ve soykırım farklı şeylerdir ama birçok durumda soykırım öncesinde etno-dinsel gruplar arasında uzun süreli çatışma olmuştur zaten. (Sanırım, Yahudi Soykırımı’nın burada bir istisna olduğu söylenebilir.)

Soykırım tartışması açıldığında bunun sorumluluğunu Ermenilere yükleyenler soykırımdan evvelki 60-70 senelik tarihten ve ‘Ermeni Sorunu’ denen mevhumun ne olduğundan genellikle haberdar değillerdir. Onlara göre her şey Birinci Dünya Savaşı’nı fırsat bilen Ermenilerin bağımsız Ermenistan kurmak için Osmanlı İmparatorluğu’nun savaştaki düşmanlarıyla iş birliği içine girmelerinin bir sonucudur. Bu yazıda o 60-70 senelik tarihi ve Ermeni Sorunu’nun ne olduğunu anlatamayız; fakat şu kadarını söyleyebiliriz ki Ermeni Soykırımı, Ermeni Sorunu’nun birçok şartın ve hâlin bir araya gelmesiyle mümkün olan son aşamasıdır.