Yazının konusu Cansel Malatyalı. Hani İMO (İnşaat Mühendisleri Odası) Genel Merkezi’ndeki işinden “performans yetersizliği” gerekçesi ile kovulup, binanın önünde 200 günü aşkın bir süredir oturma eyleminde bulunan o emekçi kadın. Şimdilerde, başlattığı açlık grevinin 10. günlerinde. Malatyalı, “emeksever kardeşler” ve hempalarının görmezden gelinmesini istedikleri, aldığı maaş ile ailesini geçindirmeye çalışan bir kadın. “Sol bir partinin” de eski bir üyesi. Başına gelen musibetler de bu parti ile olan bağlarını kestikten sonrasına denk geldi! Bir nevi, sürüden ayrılanı kurdun kaptığı ya da sürünün kendi içindeki lanetliyi dışarı attığı bir durum söz konusu.
Ayakları havada sendikacılık
Meselenin diğer bir yanı da “emek örgütü olarak nam yapmış” KESK, TMMOB ve DİSK’in Cansel Malatyalı’nın mağduriyetine karşı takındıkları duyarsızlık. İşten çıkarılan Malatyalı’ya dair daha düne kadar ağızlarına suskunluk mührünü vuran bu kurumlar, Malatyalı’nın pankart asmak için işgal ettiği İMO’dan polis şiddetine maruz bırakılarak gözaltına alınması sonrasında, adeta birbirleriyle yarışırcasına açıklamalarda bulunup tercihlerini İMO’dan yana kullandılar. Haktan ve hukuktan dem vuran bu emek örgütlerinin yaptığı tek şey, içlerinde kümelenmiş bulunan çetelerin direktiflerine boyun eğmek oldu. Üstelikte KESK MYK üyesi Akman Şimşek’in bu açıklamaların doğru olmadığını beyan edip şerh koymasına rağmen.
KESK Genel Başkanı Lami Özgen, bu konuyla ilgili yüz yüze gerçekleştirdiğimiz bir görüşme esnasında, hiçbir şekilde sol ve sınıfsal bir mantık ile örtüştürmeyen bir tavır sergiledi. Özgen’in üslubu ve konuşmasının içeriği sendika ahlakı ile bağdaşmayan nobran bir tavır sergilemekteydi. Şahsen, KCK tutuklamaları ile mağdur kılınan bir konfederasyonun başkanından böyle bir açıklama beklemiyordum. Özgen, Malatyalı’nın işten çıkarılması ile ilgili olarak bizlerin bilmediği birçok şeyin olduğunu dile getirip, bu duruma tarafsız kalacaklarını ve bunun kendilerini ilgilendirmediğini ifade etti.
Oysa, bu “tarafsızlık” tavrı, sendika ve oda patronlarının yanında yer almak anlamına geliyordu. Özgen’in derin bilgilere vakıf olduğu izlenimi bırakmaya çalıştığı üstenci abi rolünün, öykündüğü devlet üslubunun verdiği içi boş bir ukalalık ile eşdeğer olduğu aşikâr. Bizlerin bilmediği şeyler varsa, Lami Özgen’in bunları açıklaması gerekir.
Cansel Malatyalı, bugün Türkiye Solunun gözüne batan bir kıymık olarak, meydana gelen haksızlıkları göz önüne seren bir büyüteç işlevi görmektedir. TMMOB, KESK ve DİSK’in, bırakınız Malatyalı’yı sahiplenip işe geri alınmasını sağlamayı, çirkin bir propagandanın malzemesi haline gelerek, onu işten çıkaranların yanında yer edinmesi, Lami Özgen’in anlattığı sendikal mücadelenin tarihiyle hiç ama hiç bağdaşmamaktadır.
Nuh’un gemisine son çağrı
Bu beyler, bu günahın vebali ile, siyasal iktidarın yarın işten çıkaracağı emekçilerin hakkını savunmak hususunda meşruiyetlerini yitirdiklerinin dahi farkında değiller. Onlara tavsiyem, uzmanlarına açıklamalar yazdırmaktan ziyade, ideolojileri olduğunu söyledikleri Marksizm’e olan imanlarını tazelemek olacaktır. Çünkü bu mesele, bir sorun haline gelen sendika patronlarına rağmen çözülecektir. Neden mi? Marks’a kulak verelim: “Onun içindir ki, insanlık kendi önüne, ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar, çünkü yakından bakıldığında, her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların mevcut olduğu ya da gelişmekte bulunduğu yerde ortaya çıkar.”
Tufan’ın neden yaklaştığını anladınız mı?
* Tunceli Üniversitesi Tarih Bölümü