KONUK YAZAR

Bu bölümde internete özel konuk yazarlarımızdan ve okurlarımızdan gelen yazıları yayımlıyoruz. Bu köşede yer almasını istediğiniz yazıları çekinmeden yollayın. Burası sizin pencereniz...

Ortak tarih inşaası için çağrı - ZİYA MERAL


ZİYA MERAL*

ziya_meral@yahoo.com

Kudüs'teki Yad Vashem müzesini dolaşmak, sadece bir grup Nazi'nin değil de hepimizin içinde yatan dürtülerin vahim sonuçlarını ve insanlığın ulaşabileceği karanlık noktaların gerçekliğini tokat gibi suratına çarpıyor insanın. Etkilenmemeniz, milyonlarca insanın çoluk çocuk demeden, yine milyonlarca insanın aktif katkısı ve daha fazlasının pasif desteği ile sırf Yahudi oldukları için öldürülmesinden bir insan olarak utanmamanız mümkün değil.

Ancak, o karanlığın öyküsü içerisinde Yahudi geleneği bizlere çok güçlü bir ışık sunuyor. Yad Vashem dahil olmak üzere tüm Holokost anıtlarında Yahudileri kurtaran ama Yahudi olmayan kişileri anmak için bölümler var. Hatırlayacağınız gibi, Schindler’in Listesi adlı film, Yahudileri ölümden kurtarmak için canla başla çalışan Alman bir işadamının öyküsünü ve o kahramanlık öyküsü aracılığı ile de çok derin tarihi bir olayı popüler kültüre getiriyor.

İranlı diplomatın öyküsü

Bu ay çıkan Aslanın Gölgesi (The Lion's Shadow) adlı yeni bir kitap, Abdul-Huseyin Sardari adında İranlı bir diplomatın kendisini riske atarak binlerce Yahudi'yi ölümden kurtarışının öyküsünü anlatıyor. Basit bir kahramanlık öyküsü değil bu. Çağımızın tüm siyasi kutuplaşmalarına ve toplumları, milletleri ve ulusları algılayışımıza tamamen ters düşüyor. Bizleri farklı kılan kimliklerimizin ötesinde çok daha derinlerimizde yatan o kıymetli insanlığımızı hatırlatıyor.

Bu tür anımsamalar, tarihi konum içerisinden evrensel dersler çıkarıyor. Aynı zamanda, Holokost gibi karanlık bir anın tüm karmaşıklığını ve en önemlisi sadece 'şeytani Almanlar' ve 'kurban Yahudiler' lensleri ile tarihi anlamaktansa, suçluları suçsuzlardan ayırabiliyor. Holokost’u sırf Yahudilerin anısı değil de Almanların ve hatta tüm dünyanın anı-sı yapabiliyor. Eğer tarihi hafızalarımızda canlı tutmanın geleceğimiz için bir anlamı varsa, tarihten çıkarmamız gereken dersin biz insanların doğru koşullar altında hiç inanamayacağımız şeyler yapabileceğimizi ama aynı zamanda içimizde tüm baskılara rağmen doğruyu seçmemizi sağlayabilen bir insanlık olduğunu gösteriyor.

Ama maalesef, 1915'in o vahim günlerini bize aktaran hiçbir Ermeni anıtında veya etkinliğinde ben Ermeni komşu ve arkadaşlarını kurtaran ve koruyan Türkleri onurlandıran bir kısım göremedim şimdiye kadar. Her ne kadar 1915'teki olayları yazan biyografilerde ve sözlü kayıtlarda bu tür kahraman Türklerin öyküleri mevcut olsa da, maalesef artık bugünün toplumsal ve kurumsal anılarında yerleri yok.

Bu büyük eksikliğin neden olduğunu Ermeni aktivist ve akademisyenlere sorduğumda iki çeşit cevap aldım. İlk grup cevap göreceleştirmeydi: “Evet, hayatta kalan birçok Ermeni, Kürt, Türk ve Arap’ın yardımıyla kurtuldu. Ancak, bu kişiler sırf kendi çıkarları için bunu yaptılar. Ya genç kızları eş aldılar, ya da öksüzleri işçi olarak kullandılar.” Bu tür bir eleştiride doğruluk payı var şüphesiz. Kendi çıkarları için Ermenilerin aciz konumunu kullanmış insanlar çoktu. Ama bu doğruluk payı bile hiçbir çıkar gözetmeden yaşamını riske atan insanların varlığını yok sayamaz veya onları onurlandırmamız gerektiği ahlaki borcunu üzerimizden almaz.

İkinci grup cevap ise bilinçli ret niteliği taşıyor: “Evet, öyle bir sürü kahraman Türk var, ama Türkiye Cumhuriyeti özür dileyip soykırımı kabul etmedikçe bizden böyle bir şey bekleyemezsiniz. Bu Türklüğü yüceltip Ermenileri yeniden kurban etmektir.” Bu tür retlerin altındaki hassasiyet ve gerekçe anlaşılabilir. Ama kahraman Türklerin öykülerini anlatmak, çocuklarımıza öğretmek, 1915’te yaşananların yasını tutarken onları bir ışık kaynağı olarak kullanmak, Ermenileri küçük düşürmek veya tarihi revizyona uğratmak değil, tam tersine, tarihi olduğu gibi, tüm karmaşıklığı ile aktarmak ve tarihi Ermeni ve Türk tarihleri gibi iki kutupta çatıştırmak değil de, bizim ortak tarihimiz yapmaktır.

Ancak ortak bir tarih paylaşılabilir, yüzleşilebilir ve ancak o tarih içinde fark edeceğimiz ortak insanlığımız gelecekte de böyle şeylerin olmamasını sağlayabilir. Eğer bugün hepimiz Talat Paşa'nın nelere bulaştığını biliyor ama birçoğumuz Malatyalı fabrikatör Mehmet Efendi'nin büyük risklerle dostu olduğu bir Ermeni aileyi kurtarışını bilmiyorsak, tarihle olan ilişkimizi ve en önemlisi tarihimizin geleceğimiz ile olan ilişkisini sağlam temellere oturtamamışız demektir.

İşte bu yüzden ben bugünlerde bu tür öyküleri topluyorum. Eğer varsa bildiğiniz örnekler, gelin hep beraber paylaşalım ve o insanlara gereken saygıyı sunalım.

* Akademisyen ve

araştırmacı,

İngiltere’de yaşıyor.