Anayasa Mahkemesi, Hrant Dink cinayeti davasında etkili soruşturma yapılmadığı nedeniyle verdiği ‘ihlal kararı’nın gerekçesini açıkladı. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği karara sık sık atıfta bulunarak, kamu görevlileriyle ilgili etkili soruşturma yapılmadığına karar verdi.
Dink ailesi, Hrant Dink cinayetinde kamu görevlileriyle ilgili etkili soruşturma yürütülmediği ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kararın yerine getirilmediği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapmış; mahkeme, başvuruyu 17 Temmuz 2014'te sonuçlandırarak, Dink cinayetinde “etkili soruşturma yapılmadığı” nedeniyle, ailenin haklarının ihlal edildiğine karar vermişti.
Mahkeme, 12 Kasım 2014’te, verdiği kararın gerekçesini de açıkladı. Kararda, kamu görevlilerinin ifadelerinin halen bağımsız adli birimlerce alınmadığı, olaydaki rollerinin saptanmadığı, soruşturmanın özenle ve hızla yapılmadığı için soruşturmanın bir bütün olarak etkisiz olduğunun kabul edilmesi gerektiğini vurguluyor.
Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda, Anayasa'nın, devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak yaşam hakkını korumak ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılması görevi yüklediği de kararda altı çizilen önemli noktalardan.
Avukat Bakırcıoğlu: Yargılanmalılar
Dink Ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararlarla da örtüştüğüne dikkat çekti:
“AİHM, Hrant Dink’e yönelik tehlikenin açık ve yakın bir tehlike olduğunu, kamu görevlilerinin bu durumu bildiklerini veyahut bilebilecek durumda olduklarını ve cinayetin önüne geçmek için herhangi bir girişimlerinin bulunmadığını karara bağlamıştı. Kamu görevlilerinin Dink cinayetinde sorumluluklarının, iştiraklerinin bulunduğu delil ve belgeler, mahkeme kararları ve raporlarla da ortaya konuldu. Anaysa Mahkemesi de kamu görevlileriyle ilgili etkili bir soruşturma yapılmadığı yönündeki talebimizi haklı buldu. AYM’nin atıfta bulunduğu AİHM kararında Dink’in yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin çok önemli iki husus vardı. Dink’in tehdit aldığı çok açıktı ve Trabzon Jandarması, Trabzon Emniyeti’nin ve İstanbul Emniyeti'nin bunu bilmemesi mümkün değildi. Ancak bunu durdurmak için hiçbir adım atılmadı. AYM kararında Devlet Denetleme Kurulu’nın ve Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun raporları da yer aldı. Savcılığın ifade alma işlemi sonrası, gecikmeksizin, kamu görevlileri hakkında TCK madde 83 (kasten öldürmenin hareketsiz kalarak işlenmesi) uyarınca, iddianame düzenlemesi gerekiyor.”
Gerekçeden:
Üçüncü kişilerin eylemleri sonucunda ortaya çıkan öldürme olaylarına yönelik, devletin kapsamlı ve etkin bir cezai soruşturma yürütmesi yükümlülüğü olduğunu vurgulayan kararda, şu tespitler yapıldı:
• Devletin sahip olduğu yükümlülükler arasında yer alan yaşam hakkını koruma yükümlülüğü için yasal ve idari çerçevenin oluşturulması ve bu çerçevenin gereği gibi uygulanması sorumluluğunun ortaya konulması gerekmektedir.
• Belirli bir kişinin hayatının gerçek ve yakın tehlike içinde olduğunun bilinmesi ya da bilinmesi gerektiği durumların varlığı kabul edildikten sonra, sahip oldukları yetkiler kapsamında, bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde “kamu makamları”nın önlem almakta başarısız oldukları tespit edilmelidir.
Soruşturma tarafsız ve etkili değil
• AİHM’in kararı üzerine, Cumhuriyet Savcılığı’nca, Hrant Dink’in yaşamını korumada ihmalleri görülen ve bu eylemleri yaptırım altına alma amacıyla etkili bir soruşturma yürütülüp yürütülmediğinin incelenmesi gerekir.
• AİHM kararında da vurgulandığı üzere, cinayetin ardından İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca, Hrant Dink’in yaşamının korunması yükümlülüğünün yerine getirilmesinde ihmali bulunan memurların, kimliği de belirtilerek İstanbul ve Trabzon’daki soruşturma birimlerine iletilmesine rağmen, halen bağımsız adli birimlerce soruşturulmamış ve olaydaki rollerinin belirlenmemiş olması, soruşturmanın etkinliğini zayıflatmıştır. Özellikle, Hrant Dink’in öldürülmesi sürecinde sorumluluğu olduğu iddia edilen kamu görevlileriyle ilgili soruşturmaların, sistematik ve uygulamadan kaynaklanan bazı sorunlar nedeniyle, istenilen seviyede tarafsız, etkili, düzenli ve hızlı sürdürüldüğünü söylemek mümkün değildir.
Vali soruşturma izni vermedi
Yüksek Mahkeme, kararında, kamu görevlileriyle ilgili yürütülen soruşturmanın etkisiz olduğuna vurgu yaparak, kamu görevlilerinin soruşturulmasına, kamu görevlilerinin idari amiri durumunda olan Vali’nin izin vermemesinin ortaya çıkardığı sonuca da dikkat çekti:
• Kamu görevlilerinin cinayetten önce veya sonra ortaya çıkan görevi kötüye kullanma ve ihmal gibi görülen bazı fillerinin soruşturulmasının 4483 sayılı kanun kapsamında yapıldığı, dolayısıyla, soruşturmaların yapılmasının bu görevlilerin amiri olan Vali tarafından sağlandığı ve Vali’nin soruşturma izni vermediği dikkate alındığında, bu durumun, kamu görevlilerinin sorumluluğunun tespitine yönelik etkili soruşturmayı engellediği görülmüştür.
• 4483 sayılı kanunun öngördüğü soruşturma usulünün, yaşam hakkının korunması bakımından kamu görevlilerinin muhtemel sorumluluklarını ortaya çıkaracak etkili bir soruşturmanın yapılmasına engel olduğu söylenebilir.
İhmaller bütün olarak incelenmedi
• Kamu görevlilerinin silsile halinde birbirini takip eden ihmallerinin, bir bütün olarak incelenmeyerek, gerek yetki, gerekse suçun işlendiği mahal itibariyle farklı birimlerce ayrı ayrı soruşturma ve incelemeler yapıldığı anlaşılmıştır. Bu yöntemin, olayların bir bütün olarak ele alınıp değerlendirilememesine, tüm iddiaların bir arada sorgulanamamasına, kamu görevlilerinin süreç içerisindeki fillerinin ciddiyetinin kavranamamasına, ana fiilin ve illiyet bağının bulunup bulunmadığının tartışılamamasına ve böylece bütünüyle idari inceleme ve soruşturmalardan sonuç alınamamasına neden olduğu saptanmıştır.
• AİHM’in ihlal nedeni olarak saptadığı hususlarda, etkili soruşturma yapılmadığı görülmektedir. Dolayısıyla, ihlale dayalı mağduriyetlerin giderilmediği anlaşılmaktadır.
• Soruşturma sürecinde, ilgili kamu görevlilerinin ifadelerine dahi başvurmadan verilmiş takipsizlik kararlarının, başlı başına ihlal nedeni olması karşısında, devletin pozitif yükümlülüğüne uygun olarak etkili bir şekilde yürütüldüğü söylenemez.
İstanbul ve Trabzon’da kamu görevlilerin ifadesi alınmadı
• Gerek kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin mevzuatın uygulanmamasında gerekli özenin gösterilmemesi ve kamu görevlilerinin soruşturulması hususundaki izlenen yöntemlerdeki hatalar, gerekse de adli birimlerin yeterince hızlı ve özenli davranmamaları sebepleri ile, olay kapsamında ihmalleri olduğu ileri sürülerek kimlikleri tespit edilen İstanbul ve Trabzon'daki kamu görevlilerininhalen ifadelerinin bağımsız adli birimlerce alınamadığı, olaydaki rollerinin saptanamadığı, soruşturmanın makul bir özen ve hızla yapılamadığı anlaşılmış olduğundan, hakkın özüne zarar verecek şekilde yürütülen bu soruşturmanın bir bütün olarak etkisiz olduğunun kabul edilmesi gerekir.