Bu yazıda şu sorunun cevabını aramaya çalışacağım: ‘sanat’ adına bir hayvana istediğinizi yapabilir misiniz?
ESRA GEDİK
İnsan hakları ihlallerinin hayatımızın bir parçası olduğu bu zamanlarda “bize ne hayvanlardan?” denilebilir. Ancak herhangi bir hak ve özgürlük savunucusunun hayvan hakları ihlallerini görmezden gelmesini anlayamam. Söz konusu yaşam hakkı olduğu zaman insana öncelik verip hayvanı yok saymak türcülük yağmaktır, ki ırkçılık kadar kötü sonuçları vardır.
Ortak noktaları suistimal edilmek olan köpekler, kediler, atlar, kuşlar, vb. pek çok kez dizi, film ve reklam sektöründe kullanıldılar. Pek gündemimize giren bir konu değil bu durum çünkü çoğu zaman suiistimal edilen hayvanlar ödüllü filmlerde ya da başarılı ve ünlü sanatçıların yer aldığı unutulmaz dizilerde oluyor. Örneğin, Reha Erdem’in “Kosmos” filminde sıklıkla gösterilen mezbaha sahneleri. Tarık Akan ‘Anne Başımda Bit Var'' kitabında aktardığı gibi ‘‘Yol'' filminin çekimleri sırasında bir atın kurşunlanarak öldürülmesi.. Bu durum sadece Türkiye’ye özgü değil elbette, dünya sektörlerinde de hayvan hakları ihmalleri her daim olan karşımıza çıkıyor. Örneğin, ‘Pi'nin Yaşamı'nda kullanılan Bengal kaplanlarından biri boğulma tehlikesi geçirmiş. Yeryüzüne Özgürlük kuruluşunun verilerine göre 'Hobbit' filminin çekimleri sırasında da 27 hayvan ölmüş. Lars Von Trier “Manderlay” filminde bir eşek öldürmüştü. O setlerde bir insan ölseydi bu “iş cinayeti” kapsamına girerdi.
Çok az insan Flipper dizisi ile bize yunusları sevdiren yunusun setlerdeki ortama dayanamayıp, kapalı bir havuzda yaşamanın verdiği stresle bakıcısının kollarında intihar ederek öldüğünü bilir. Bu duruma dayanamayan bakıcısı daha sonra yunusların havuzlarda, filmlerde kullanılmak üzere nasıl yakalandığını anlattığı çarpıcı ‘Cove/Koy’ adlı belgeselini çekti.
Bu durumun bir başka boyutu da setlerde kullanılan hayvanların doğalarından koparıldıktan sonra insanlaşması ve o saatten sonra kendi türlerinin özelliği ile kendi ortamlarında yaşayamayacak hale gelmeleridir. Dizi ve film bittikten sonra o hayvanlara ne olduğunu kimse umursamaz çünkü o hayvanlar üzerinden para kazanılmıştır. Herhangi bir set dekoru gibi rafa kaldırılabilir. Örneğin 90’ların fenomen dizisi Çarli’deki maymuna ne olduğunu bilen var mı?
Türkiye’de yakın zamanda bu konu yeniden gündemimize iki çalışma ile girdi. Birincisi, yayından kaldırılan ‘Cinayet’ dizisi ile. Dizide gösterilen birkaç dakikalık sahne için canlı, sağlıklı bir hayvan genel anestezi ile uyutulup gömülmüş ve durum şiddetle eleştirilmesine rağmen; oyuncular, yapımcılar köpek “hala” sağlıklı ve mutlu açıklamasını yapabilmişlerdi. İkincisi de Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi ‘Kış Uykusu’. Orhan Kural, Nuri Bilge Ceylan’ı hayvan haklarını ihlal ettiği gerekçesi ile şikayette bulundu. Kural’a göre filmde kullanılan at nehirde dakikalarca sürükleniyor ve gösterilen sahnelerle de avcılık teşvik ediliyor.
Bu iki örnek dışında Venedik’ten ödülle dönen ‘Sivas’ filmi de hala kafamı kurcalayan bir filmdir. Bu film ile birlikte şu soru da geri dönüyor; film ve dizilerde gerçekçi olmak adına, insanlık adına hayvanlara şiddet uygulamak ne kadar doğru?
Sivas filmi ile ilgili net bir açıklama gelmese de filmde dövüş sahneleri olan kangal köpekleri bulunmakta. Tıpkı Nuri Bilge Ceylan’ın filminin avcılığı özendirdiği iddiası gibi bu filmde köpek dövüşlerini kültür, gelenek, sanat için fikrinin arkasına sıkıştırılıp şiddeti yeniden üretmez mi? Peki, bir çocuk ya da insan rol gereği bayıltılsa, dövülse, şiddet uygulansa ne hissederdiniz? Nasıl bir film ve dizi için insanları gerçekten öldürmüyor, bayıltmıyor ya da tecavüz etmiyorsanız hayvanlara da bunu yapamazsınız. Herhangi bir filmde gerçekçi olmak adına bir çocuğa, bir insana zarar verilmiyor, “mış” gibi yapılıyorsa aynısı pek ala hayvanlar için de yapılamaz mı? Hele de teknolojinin bu kadar gelişmiş olduğu bir sektörde bu sahneleri gerçekleştirmenin pek çok yeni ve etkili yolu varken.. Ancak yönetmenler ve yapımcılar bunu hayvanlara yapabiliyorlar, çünkü onları can olarak görmekten önce “mal” olarak görüyorlar.
Bunun için ne yapılabilir? Setlerde kullanılan hayvanlar için izleme komisyonu kurulabilir. ABD’deki sinema sektöründe olduğu gibi ağır cezalar getirilebilir. En başından bunun bir suç olduğu yasalarda yer alabilir.
Sonuç olarak, bazen yapımların baş rollerinde, bazen yan rollerinde, bazen hayatımızı değiştiren yapımların hikayelerin tam içinde yer alan hayvanlar için daha sağlıklı, denetimi yapılan ve gerçekçilik için canlarının yanmadığı, haklarının ihmal edilmediği setler olabilir. Tüm bunlar sağlanabilir ancak önceliğin insanların keyfi değil yaşam hakkı olduğu unutulmazsa.