3 Şubat’taki duruşma öncesi Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can, dava sürecini Agos’a anlattı.
Onur Yaser Can’ın, narkotik polisi tarafından gözaltına alınıp serbest bırakıldıktan sonra intihar etmesiyle ilgili davanın bir sonraki duruşması 3 Şubat Cuma günü Çağlayan 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. 2 Aralık 2022’de görülen son davada duruşma savcısı o dönem Narkotik Şube Müdürlüğü’nde görevli polislerle ilgili ‘ağırlaştırılmış işkence’ ve ‘görevi kötüye kullanma’ suçlamalarıyla yapılan şikâyetlerin dosyasının istenmesini talep etmişti. Mahkeme, ara kararında bu dosyanın istenmesine karar verdi. Sanıkların duruşmaya katılma zorunluluğunun devamına karar veren heyet, ‘işkence’ iddiasıyla ilgili suç duyurusunun hükümle birlikte değerlendirilmesine hükmetti.
Dava yıllar sonra yeniden açıldı ve ilk duruşması geçen yıl görüldü. Sizin bu davadan beklentiniz nedir?
Bu davanın yeniden açılması, annemin, babamın ve benim, birlikte yıllardır verdiğimiz hukuk mücadelesinin bir sonucu. 13 yıl sonra ilk defa abim Onur Yaser Can’a işkence, aşağılayıcı ve kötü muamele uygulayan ve onu intihara sürükleyen failler, eski komiser Hakan Aydın ve ekibindeki diğer polisler yargı önüne çıktılar. Ancak asıl suçları işkence, kötü muamele, tehdit ve cebirle intihara sürüklemeden değil, aslında işkenceyi örtbas etme ve gizleme amacıyla yaptıkları ve sadece bir ara suç olan evrakta sahtecilikten yargılanıyorlar. Annem ve babam maalesef bu aşamayı bile göremediler. Tutundukları tek dal olan adalet arayışında, tüm çabalarına rağmen itinayla işleyen cezasızlık sistemi, bu polisler hakkında etkin bir soruşturma yürütmekten aciz ve polisleri koruyup kollayan işbirlikçi yargı, onları yaşadıkları o korkunç yasla baş başa bıraktı, aslında onları da tek tek ölüme sürükledi. Dolayısıyla çok öfkeliyim. Yeniden yargılama sürecinin bu kadar geç başlaması ve üstelik hâlâ eksik olmasından ötürü çok da büyük bir beklentiye girmiyorum. Ancak, bu yeni süreçte iki celsedir çok yoğun bir kamuoyu ve basın desteği var etrafımda. İlmek ilmek örülen bir dayanışma ağı var. Yaser’i, annemi, babamı tanıyan veya tanımayan birçok insandan destek mesajları alıyorum. O mahkeme salonu her seferinde dolup taşıyor. Bu dayanışmayı gördükçe hem dava süreciyle ilgili hem genel olarak bu coğrafyada adalet için verilen direnişlerin, mücadelelerin anlamıyla ilgili umutlanıyorum.
Mahkeme heyetinin niyetini nasıl görüyorsunuz?
Mahkeme Heyeti, ilk celsede işkence ile ilgili taleplerimizi dikkate dahi almadı ve dava konusundan çıktığımızı belirtti. Fakat geçen celseden beri, işkence ve kötü muameleyle ilgili iddialarımızı, bu konudaki tanık ifadelerini tek tek dinlemeye başladı ve ara kararında ‘sanıklar ve diğer sorumlular hakkında işkenceden suç duyurusunda bulunulması ile ilgili talebimizin hükümle birlikte değerlendirilmesine’ kanaat getirdi. Bu bir ara karar. Evet, şimdilik bir umut kapısı araladı, ama tabii ki bunun sonuca ermesi gerek. Bunun içinse gelecek celselerde de işkence, kötü muamele ve intihara sürükleme suçlarıyla ilgili taleplerimizi ısrarla tekrarlamamız ve davanın sadece bir evrakta sahtecilik davası olarak görülmemesini, dolayısıyla zaman aşımına uğramasının önüne geçmesini sağlamamız gerekiyor, bu çok önemli.
Bu davanın derinleşmesi için neler yapılmalı?
Davanın derinleşmesi için, basın ve kamuoyu desteğini genişletmemiz, davayı sosyal medyadan ve çeşitli mecralardan duyurmamız çok önemli. Bir dahaki celse 3 Şubat’ta, saat 14.00’te Çağlayan 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Burada yaratacağımız kalabalık, mahkeme heyetinin de davayla ilgili bu geniş toplumsal dayanışma ağını görmesi ve bu anlamda daha cesur ve adil bir karar vermesi için elzem. Gelebilecek herkesi, 3 Şubat’ta Çağlayan’a bekliyorum, gelemeyecek olanları da davayı sosyal medyadan takibe çağırıyorum. Üstelik aynı gün, Çağlayan’da Cumartesi Anneleri’nin de davası görülecek. Orada da, bizim davamızda da polis şiddetine karşı dayanışmayı büyütmemiz gerekiyor. Direnişi, dayanışmayı büyütmek için her bir nefes, her bir dokunuş ayrı ayrı değerli.