Cumhurbaşkanı olarak ilk yurtdışı ziyaretini Kıbrıs’a yapan Erdoğan, Kıbrıs sorunu dahil olmak üzere, Atina’da yıkılmış iki caminin yapımı, Batı Trakya’da başmüftünün Türkler ve müftüler tarafından seçilmesi ve ayrıca Yunanistan Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos’un, Ankara’da kendisine Anastasiadis’in mektubunu getirmediği şeklinde sıralanabilecek dört konuda Yunanistan’dan söz etti.
Cumhurbaşkanı olarak ilk yurtdışı ziyaretini Kıbrıs’a yapan Erdoğan, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile düzenledikleri ortak basın toplantısında Yunanistan ile ilişkilere de değindi.
EVREN DEDE
evrendede@gmail.com
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 Eylül Pazartesi günü Kuzey Kıbrıs’a yaptığı ziyarette Yunanistan’la ilgili açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı olarak ilk yurtdışı ziyaretini Kıbrıs’a yapan Erdoğan, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile düzenledikleri ortak basın toplantısında gazetecilerin sorularını cevaplandırırken Kıbrıs sorunu dahil olmak üzere, Atina’da yıkılmış iki caminin yapımı, Batı Trakya’da başmüftünün Türkler ve müftüler tarafından seçilmesi ve ayrıca Yunanistan Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos’un, Ankara’da kendisine Anastasiadis’in mektubunu getirmediği şeklinde sıralanabilecek dört konuda Yunanistan’dan söz etti.
‘Ver ağacı’
Ruhban Okulu’nun açılmasının gündemde olup olmadığı sorusuna karşılık olarak Erdoğan, Yunanistan’dan Atina’da yıkılmış iki caminin inşa edilmesine izin verilmesi ve başmüftü seçimiyle ilgili taleplerinin yerine getirilmediğinin altını çizerek şöyle konuştu:
“Batı Trakya’da bizim başmüftümüzü Atina hükümeti olarak siz, hâlâ atamayla getirmek istiyorsunuz. Onu da oradaki Türklerin ve müftülerin seçmesi lazım. Uluslararası camia, Hıristiyan dünyası, bu sözlerime cevap veremiyor. Ama hâlâ da bunu yerine getirmiyorlar. Şimdi, siz de bana hâlâ Ruhban Okulu’nu soruyorsunuz. Ruhban Okulu’nu açmak, zor değil, açarız ama siz de sözünüzde durun. Siz hep, ‘ver ağacı’nın altında doğdunuz, orada büyüyorsunuz. Sizde hiç ‘al’ yok. Bir de ‘al’ deyin. Mesele bu.”
Erdoğan’ın başbakanken ve cumhurbaşkanı olarak ‘başmüftü’ sözcüğünü kullanmasını ‘sehven’ diye yorumlayanlar da var. Bu savı öne sürenler, Erdoğan’ın Bulgaristan’daki ‘başmüftülük’ ile Yunanistan’daki ‘müftülük’ meselelerini karıştırdığını dile getiriyorlar. Bu pekâlâ mümkün, ancak Bulgaristan konusunda konuşurken Erdoğan’ın ‘başmüftülük’ konusuna uzun zamandır değinmemesi (zaten görünürde bu sorun çözülmüş durumda) ve ayrıca Yunanistan’ın 3 Temmuz 1920 tarih ve 2345 sayılı “Müftüler ve Başmüftü İntihabıyla İslam Cemaatlerine Ait Varidat-ı Evkafın Suret-i İdaresine Müteallik Kanun” yüzünden, konuyu bilenlerin aklında ister istemez bu ‘başmüftülük’ talebinin sehven değil, gerçekten istendiği fikri pekişiyor. Bu arada 1913’te imzalanan Atina Antlaşması’nda da Yunanistan’daki başmüftüyü İstanbul’daki şeyhülislamın atayacağı şartı da var ama o şimdilik kalsın.
Yasa ne diyor?
1920 tarihli yasanın birinci bölümü, Yunanistan’daki Müslümanların müftülerini ve mevcut müftülerin de kendi aralarından bir başmüftü seçmesini içeriyor. Yasanın onaylandığı 1920’de Müslüman Türkler henüz mübadele edilmediği için, sadece Batı Trakya’da değil, ülkenin her yerinde, özellikle Yunan Makedonyası ve Epir bölgelerinde, yoğun bir Müslüman nüfus vardı. O tarihte Yunan parlamentosundan 30’un üstünde Müslüman milletvekilinin olduğu ve ülkede 1 milyonu aşkın Müslüman’ın yaşadığı biliniyor. Yapılan Türk-Yunan nüfus mübadelesi sonrası, sadece Batı Trakya’da Müslümanlar kaldı.
1920’den günümüze, Yunanistan’da bir başmüftülük makamı mevcut olmadı.
İskeçe Müftüsü Mustafa Hilmi’nin 1990’da vefatından sonra yaşanan müftülük krizinin ardından, Türkiye’nin talebi her zaman seçilmiş müftüleri tanıması oldu.
Yine eklemek gerekirse, Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği’nin (BTTDD) geçen yıl yaptığı açıklamada, “müftü ve başmüftü seçiminin Lozan Antlaşması ruhuna uygun bir şekilde yapılmasını istemesi” son yıllarda cereyan eden ‘başmüftü’ açıklamaları arasında yer alıyor.
Bütün bu gelişmelere bakınca, Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘başmüftü’ ifadesini sehven mi, yoksa bilerek mi seçtiğine dair net bir şey söylemek mümkün değil. Ancak dış politikaya matuf çoğu konuda, Sayın Erdoğan’ın yaptığı açıklamaların ardından Dışişleri’nin yürüttüğü mevcut politikalarda değişikliğe gidildiği de bilinen bir gerçek. Dolayısıyla, müftü seçiminin yanında, başmüftü seçimi talebinin de Dışişleri tarafından Yunanistan’dan istenenler listesine resmen girmesi pekâlâ mümkün. Ben pek ihtimal vermiyorum. Ancak ne olacak, göreceğiz.
Türkiye’nin Atina’da cami yapılmasıyla ilgili talebi, Yunanistan’da 2004’te başbakanlığı devralan Kostas Karamanlis döneminde dile getirilmişti. |
Camiye gel!
Erdoğan, gazetecinin sorusunu cevaplarken Rum, Ermeni ve Musevi vakıflarına ait gayrimenkuller için bugüne kadar 2,5 milyar dolar ödeme yapıldığını, Büyükada Yetimhanesi’nin Patrikhane’ye iade edildiğini; Ruhban Okulu’nun açılmasına karşılık olarak da Atina’da yıkılmış iki caminin yapımına müsaade edilmesini talep ettiklerini, ancak aradan bunca yıl geçmesine rağmen herhangi bir gelişme yaşanmadığını söyledi.
Türkiye’nin Atina’da cami yapılmasıyla ilgili talebi, Yunanistan’da 2004’te başbakanlığı devralan Kostas Karamanlis döneminde dile getirilmişti. 2004’ten bu yana, ne zaman Ruhban Okulu dile getirilse, Atina’da cami meselesi de gündeme geliyor. Atina’nın Türkiye’ye restorasyon izni vermek yerine, restorasyonu kendisinin yapmayı tercih edeceğini düşünüyorum. Bu arada, Atina’da ibadet edilecek bir cami inşası konusunu da Atina, Türkiye’yi veya bir başka İslam ülkesini işe karıştırmadan sürdürüyor.
Türk-Yunan ilişkileri her zaman zordur. Kıbrıs, Ege, karasuları, hava sahası, azınlıklar, Ruhban Okulu, Atina’ya cami, müftülük, başmüftülük, Patrikhane, Batı Trakya derken, detayına indikçe tarafların anlaşmazlıkları çoğalır.
Gelgelelim, iki ülkenin dış politikasında mevcut sorunların ikili ilişkilerin azaltılmasıyla değil, arttırılmasıyla çözülebileceği fikri ağırlık bastığından bu yana, belirli kazanımlar oldu, oluyor. İki ülkenin ekonomi ve turizm alanlarında baş gösteren olumlu gidişatında (karşılıklı yatırımlar, ticaret hacminin artması vd.) Türk-Yunan diplomasi kanalının çabası yadsınamaz.
Anahtar Kıbrıs’ta
Peki, ne beklemeli; Ekonomik krizle boğuşan Yunanistan, son dört yıldır dış politikasında tartışma ve gerginlik çıkaran taraf olmaktan özellikle kaçınıyor. Türkiye ise, Yunanistan’la ilgili dile getirdiği eleştiriler konusunda net bir icraatta bulunmuyor. Dış politikayı içeren söylemlerin daha çok iç politikaya yönelik argümanlar olarak kullanıldığı görülüyor. Son tahlilde, Türk-Yunan ilişkilerinde eski günleri anımsatacak şiddetli kavgalar gözükmese de, Kıbrıs sürecinin gidişatı, Türk-Yunan ilişkilerinin geleceğini şekillendirecek. Dile getirilen diğer konuların ise (Ege, azınlıklar, Ruhban Okulu, müftülük vd.) şimdilik Kıbrıs’ın gölgesinde kaldığını, hâlihazırda tâli konular olduğunu unutmamak lazım. Yol uzun…