Laz dili ve kültürünü yaşatmak için kitaplar, çeviriler, film seslendirmeleri devam ederken, çalışmalar üniversitelerde Lazca bölümü açma konusuna yoğunlaşmış durumda. Fakat, ekonomik ve bürokratik engellerin yanı sıra üniversite yönetimlerinin konuya olan önyargılı yaklaşımı şimdilik Lazların önünde bir duvar gibi duruyor. Tüm bu konuları, Laz hareketinin önemli isimlerinden Mehmedali Barış Beşli, Mehmet Bekaroğlu, İrfan Çağatay, Hasan Uzunhasanoğlu ve İsmail Bucaklişi'yle konuştuk.
MEHMET AKIN
akinmehmet34@gmail.com
Laz dili ve kültürünü yaşatmak için çabalayan, bu işe gönül vermiş birçok insan var günümüzde. Seçmeli Lazca ders gibi olumlu gelişmeler olsa da, bu dil hâlâ yok olma tehlikesi altında ve Laz toplumunda her geçen gün daha az kişi anadilini konuşuyor. Lazca kitaplar, çeviriler, film seslendirmeleri devam ederken, çalışmalar üniversitelerde Lazca bölümü açma konusuna yoğunlaşmış durumda. Fakat, ekonomik ve bürokratik engellerin yanı sıra üniversite yönetimlerinin konuya olan önyargılı yaklaşımı şimdilik Lazların önünde bir duvar gibi duruyor. Lazların en yoğun yaşadığı şehirlerden birisi olan Rize’deki Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, “Lazcanın araştırmaya gerek duyacak bir yazılı edebiyatının olmadığı” yönünde görüş beyan eden bir mektupla konuya 'sıcak bakmadığını' belirtti. Tüm bu konuları, Laz hareketinin önemli isimlerinden Mehmedali Barış Beşli, Mehmet Bekaroğlu, İrfan Çağatay ve Hasan Uzunhasanoğlu’yla konuştuk.
“Küçük Prens'in Megrelcesini hazırladık”
Mehmedali Barış Beşli 2008 yılında, Türkiye’de isminde ‘Laz’ geçen ilk derneği kurdu. ‘Laz Kültür Derneği’, dilin ve kültürün yaşaması için birçok etkinlik yapıyor, diğer oluşumlara destekte bulunuyor. Lazların ve Megrellerin, Türkiye ve Gürcistan’da yaşadığı devlet baskından usanmış, yine de gelecek adına umutlu konuşuyor: “Dilimiz yok olma tehdidi altında. Yok oluşa karşı biz direnmeyi seçiyoruz.”
-
Lazca’nın Türkiye’de günümüzdeki durumu nedir? Problemler neler?
Lazlar, Türkiye’nin kuzey doğusunda, Pazar, Ardeşen, Arhavi, Hopa ve Borçka’nın bir kısmında, Batum’da ve Sarp’ta yaşıyorlar. Bir de 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonrası Marmara Bölgesi'ne göç etmiş Lazlar da Düzce, Hendek, Adapazarı, Yalova, Karamürsel, Gemlik civarına yerleşmiş. Türkiye’deki bugünkü Laz nüfusunu 1,5 milyon olarak tahmin ediyoruz, ama Lazca’yı aktif olarak kullanan bu nüfusun yarısına tekabül eder. Dil ölümü denen şey başlamış durumda. Toplumun genç bireyleri, çocuklar artık Lazca’yı konuşmuyor.
Lazlar çok uzun yıllar geleneksel yöntemlerle yaşamış bir halk. Dolayısıyla 900’lü yılların başına kadar, anadillerini yazmak için kullanmamışlar. Lazca, sonraları Sovyetler Birliği’nde, İskender T’sitaşi gibi aydınların çabaları ve Sovyet devriminin ortaya çıkardığı imkanlarla yazılı bir dil haline gelmiş. Ama bu yazılı dil olma süreci de uzun bir döneme yayılmamış, T’sitaşi devrimin rengi değişince öldürülmüş. 30’lardan 80’lere kadar ciddi bir şey yapılmamış. 80’lerde Lazca’nın yok olma durumunu fark eden Laz aydınları bir şeyler yapmak istemiş ve 1984’de alfabe oluşturulmuş. Bu alfabe Lazca’nın yazılı bir dil olmasının önünü açmış. 93’te ilk defa politik olarak da bir şeyler söyleyen 'Ogni' dergisi yayın hayatına başladı. Türkiyeli Lazların, Laz kimliği ve kültürüne sahip çıkma süreci de buna dayanıyor.
90’lı yılların başı Lazlar için aslında bir milat oldu. Lazların ifade etmeye çalıştığı şey, “Dilimiz yok olma tehdidi altında. Yok oluşa karşı biz direnmeyi seçiyoruz” oldu. 90 öncesinde tek tük yayınlar vardı, bugünse Laz edebiyatı külliyatından bahsetmek mümkün.
-
Son dönemde daha iyiye gidiyor diyebilir miyiz? Yapılan çalışmaların bir etkisi var mı?
Şüphesiz toplumda Lazcaya dair bir farkındalık var. Bu farkındalığın Laz kimliğini pekiştirmede artıları olsa da dilin yok olması karşısında somut adımlar atılması için bir mücadele yok. Mesela geçtiğimiz öğretim döneminde sadece Fındıklı ve Arhavi’de Lazca seçmeli dersi seçildi. Eğer tüm bölgelerde Lazca seçmeli ders olarak seçilebilseydi o zaman çok daha olumlu konuşmak mümkün olacaktı.
-
Laz Kültür Derneği neler yapıyor?
“Skani Nena” isimli bir dergi çıkardık, ne yazık ki şimdi çıkartamıyoruz. Yakınlarda Gürcistan’da yaşayan Megrellere yönelik “Küçük Prens”in Megrelce’sini hazırladık. 'Kardeşiz' demek kolay, ama gerçekten kardeşsek somut bir şeyler yapmalıyız diyerek bu kitabı Türkiye’de yayınlayıp Gürcistan’a gönderdik. Uluslararası Anadili Günü’nde, Türkiye'de ilk defa sadece Lazca konuşulan, Lazca şarkılar söylediğimiz bir etkinlik yaptık. Temel prensibimiz farkındalık yaratmak; Laz dilini ve kültürünü farkındalık yaratmak amacıyla korumak, yayın yapmak, Lazca kurslar vermek olarak sıralanabilir.
-
Üniversitelerde Laz Dili Edebiyatı ve öğretmenliği gibi bölümler açılması projesi var mı?
Bu konuda bizim Rize Üniversitesi’ne bir müracaatımız oldu. Hiç bilimsel olmayan bir cevapla karşılaştık. “Lazca’nın edebiyatı olmaz, bu konuda çalışma yapılamaz” gibi garip bir şey söylediler. Şimdi Düzce Üniversitesi’yle Laz Enstitüsü’ndeki arkadaşlar görüşüyor. Birkaç dönemdir de Boğaziçi Üniversitesi’nde Lazca dersi seçmeli olarak okutuluyor.
-
Gürcistan’daki Lazlarla ilişkiler nasıl?
Gürcistan’da hem Lazlarla hem Megrellerle dernek olarak da bireysel ilişkilerle de iç içeyiz. Facebook sayfalarımızda Türkçenin yanında Gürcüce de ibareler görüyoruz artık. Oradaki Lazlarla aynıyız, hiç fark yok ama Megrellerle dilde bir farklılık oluyor. Ama bir “biz bilinci”, “aynı halk bilinci” var. Gürcistan’da yaşayan Lazlar ve Megreller, Gürcü resmi ideolojisinden çok ciddi ölçüde etkilenmişler. Birçoğu kendini Gürcü kabul ediyor. Ama bunu çok fazla dert etmenin de bir anlamı yok. “Sen Gürcü değilsin, Megrelsin” demek yerine “Bana bir Megrelce şarkı söyler misin, bana Megrelce konuşur musun” demek daha doğru. Önemli olan Gürcistan’la ve Gürcistanlılarla dostane ilişkiler geliştirmek ve aynı halk olduğumuzun farkına varmak. Çünkü Megrelcesiz bir Lazca düşünemiyorum ben. İkisi aynı dil, sadece yüzyıllarca ayrı yaşamaktan kaynaklı değişmiş diller bunlar.
-
Gürcistan’dakiler resmi politikadan etkilenirken Türkiye’deki Lazlar kendilerini Laz kimliğiyle tanımlıyorlar mı?
Laz kimliğiyle tanımlanmaktan asla korkmazlar. Ama “Lazım, Türküm, Osmanlıyım” gibi bazı ekler yapanlar var. “Lazım, Türk değilim” diyenler olmakla birlikte “Hem Lazım hem Türküm” diyenler de var. Gürcistan’da nüfusun beşte ikisi Megrel olmasına rağmen, “Ben Gürcü değilim Megrelim” diyen çok az.
-
Gürcistan’la pasaport ve vize zorunluluğunun kalkması, iki taraftaki halkların ilişkisine etkisi oldu mu?
Durum eskiye döndü, çünkü geçmişte orada bir sınır yoktu. Sınır bütünüyle kalkmalı bizce. Çünkü Megrellerle yakınlaşmamız açısından iyi olur. Megrellerle konuşmak, oradaki insanlarla anlaşabilmek çok güzel. 6 yaşında kızım mesela, Lazcasıyla orada hiç yabancılık çekmiyor.
-
Bu Laz hareketini de değiştirir mi peki?
Megrellerle zaten iç içe geçmiş durumdayız. Lazlar ve Megrellerin mücadelesi zaten ayrı düşünülemez. Bu çerçevede, Megrellerin varlığı bizim için önemli. Bizim ne yaptığımız da onlar için önemli. Biz belki bir adım öndeyiz, çünkü derneklerimiz, gazeteler, yayınlar var.
Ara başlık: “Lazlar ne Türktür ne Gürcüdür. Lazlar Laz’dır”
-
Türkiye’de Lazlara karşı yanlış bir algı olduğunu düşünüyor musunuz?
Halen daha Lazların kim olduğu toplumda anlaşılabilmiş değil. Bir yandan Lazların popüler kültürdeki yeri, bir gülmece malzemesi olarak algılanması, bazen medyada da bunun kullanılıyor olması bizim için nahoş şeyler; biz gülüp geçmiyoruz, rahatsız oluyoruz. Yine de bu noktada Lazların tepkilerinden veya internetten dolayı daha dikkatli davranılıyor artık. Bunda bizim mücadelememizin bir etkisi olmuş olsa gerek. Resmi ideoloji de önemli. “Türkiye’de Lazlar Türktür, Gürcistan’da Gürcüdür.” deniyor. Ama Lazlar ne Türktür ne Gürcüdür. Lazlar Laz’dır. Laz olarak yaşamaya da devam edecekler, bizim hedefimiz de bu.
-
Geçen sene bir bayrak tartışması vardı. Laz Kültür Derneği “Biz ayrı bir bayrak istemiyoruz, bizim tek bir bayrağımız vardır” gibi açıklama yaptı.
Asparagas bir haber. Birisi yazmış, bizim tanıdığımız, kim olduğunu bildiğimiz birisi değil. Bayrak bir devletin sembolüdür, ondan daha fazla bir şey değildir. Bizimle bayrakla derdimiz yok. Bizim derdimiz dilimizin kültürümüzün yok olmamasıdır.
-
Demokratik özerkleşme gibi kavramlar Lazlar arasında konuşulur mu peki?
Bu kavramlar pek fazla konuşulmuyor ama bundan çekinmiyoruz da. Bizim siyasi meselelerden önce kültürel meselelerle ilgili sorunlarımız var. Kültürel meseleler siyasetten tamamıyla ayrı değil. Ancak bu aşamada var olan enerjimizi yok olan dilimize yoğunlaştırmamız gerekir. Türkiye eğer bir şekillenme içine girerse, Türkiye bir eyalet sistemine geçerse biz de hakkımız ney isterse onu isteriz. Demokratik özerkleşme ya da demokrasi gibi tartışmalarda Lazlar susmamalıdır, susmayacaktır.
Lazca bölümü için umutlar Gürcistan’da
Geçtiğimiz yıl akademik çalışmalar için kurulan Laz Enstitüsü’nün başkanı Mehmet Bekaroğlu, Lazca müfredattan sonra ders kitabını da çıkardıklarını, Lazca üzerine üniversite bölümü üzerine çalışmaların yoğunlaştığını söylüyor. Düzce veya Artvin Çoruh Üniversitelerinden birinde gelecek sene bölümün açılacağını belirten Bekaroğlu'nun aktardığına göre öğretim elemanı sorunu hala çözülebilmiş değil.
-
Laz Enstitüsü neler yapıyor Lazlar ve Lazca üzerine?
Daha önce Lazca üzerine akademik çalışmalar yapan arkadaşlar 'Lazika Yayın Kolektifi’nde toplanmışlardı, bunu daha akademik ve etkili bir şekilde yapmak için Enstitü kuruldu. Amacımız Lazca üzerinden araştırmalar yapmak, Lazca’nın öğretilmesi için gerekli materyalleri oluşturmak. Seçmeli anadil çalışmasında müfredatımızı hazırladık, MEB de kabul etti. Öğretmen temin edilmesi ve onların eğitimi üzerine çalışmalar yapıldı.
Önümüzdeki dönemde alfabe konusunu konuşmak için konferans düzenleyip hem Lazca üzerine hem alfabeler üzerine çalışan bilim insanlarını çağıracağız. Ayrıca üniversitelerde Lazca dil öğretmeni yetiştirilecek bölümler açılması için çalışıyoruz. Artvin Çoruh Üniversitesi, Rize RTE Üniversitesi ve Düzce Üniversitesi’yle temaslara geçildi. Mardin Artuklu Üniversitesi’nin Kürtçe için yaptığı programa benzer, diğer branş öğretmenlerinin Lazca ders verebileceği şekilde tezsiz yüksek lisans programı almasını düşünüyoruz. Bunun için de öğretim elemanı gerekiyor. Türkiye’de bu konuda doktora yapan kimse yok. Gürcistan’la temaslar var, orada çalışma yapan hocaların bizim üniversitelere gelip ders vermesi için çalışmalar yaptık.
-
Üniversitelerde bu bölümlerin açılmasının önündeki engeller neler?
Rize RTE Üniversitesi çok sıcak bakmıyor bu işe. Artvin Çoruh ve Düzce Üniversiteleri daha olumlu, ama öğretim elemanı sorunu var. YÖK, bu alanda doktora yapmış 3 öğretim elemanı istiyor. Bu aşılacak sanırım, bir kişinin Lazca üzerine çalışmış olması yetecek. 2015’te böyle bir programın açılacağını umuyoruz.
-
Hangi üniversitede peki?
Düzce buna çok yakın, çünkü Kafkas Dilleri diye bir bölümleri var. Ama Düzce Gürcistan’a uzak. Eğer Artvin’de açılırsa Gürcistan’dan hocalar günübirlik gidip gelebilecek.
-
Başka çalışmalarınız var mı Enstitü’de?
Dil bölümünün yanında tarih bölümünü de başlatmak istiyoruz. “Lazca’nın Peşinde” ve “Lazların Peşinde” diye iki dizi belgesel projemiz var. Sponsor arıyoruz şimdi. Ayrıca çocuklara Lazca kitap, çizgi film çalışmaları yapıyoruz. Ardeşen’de yayın yapan Gelişim TV, Lazca haber ve programlar yapmak istiyor. Bu kanal için, Lazca programlar; film ve çizgi film Lazca seslendirilmeleri projelerimiz var.
-
Ders kitapları hazırlandı mı?
Kitap bu sene hazırlandı, MEB baskıya koydu. 5. ve 6. sınıf öğrenciler için kitapları biz hazırladık.
-
Gürcistan’daki Lazlarla ilişkileriniz nasıl?
Gürcistan’da ilişki olarak problem yok, akademik olarak, kişisel olarak gidip geliniyor. Ama orada Lazlar ve Megreller üzerinde baskılar var. Gürcü Kilisesi üzerinden Ortodoks Gürcü milliyetçiliği yapılıyor. Sadece Ortodoksluğu anlatmıyorlar, arkasından “Lazlar esasen Gürcü’dür” diyorlar. Türkiye’de “Müslüman Sünni eşittir Türk” gibi orada da “Ortodoks Gürcü’dür” anlayışı var. Türkiye’nin 30’lu 40’lı yılları gibi çok sert.
“Alfabe değişikliği yapılacaksa fikir birliği olmalı”
Dünyada yayımlanan ikinci Lazca gazete Ağani Murutzxi’yi çıkaran ekipten İrfan Çağatay Aleksishi, şimdi de “Uça Çxomina” ismiyle bir kitap çevirdi ve Lazi Kültür Yayınları’nın kitaplarının dağıtımını üstleniyor. Lazca’nın bilgisayar klavyelerinde daha kolay yazılabilmesi için de yeni bir alfabe fikri ortaya attı.
-
Lazca gazete “Ağani Murutzxi”nin hikâyesi nasıl başladı?
Bizim gazeteyi çıkarırken temel amacımız, Lazca’da bir gazete dilinin oluşturulması, bu yönde bir terminolojinin kurulması, Lazca gazete hazırlanabileceğini ispatlamak ve bu yöndeki olumsuz algıları, psikolojik eşikleri geçmekti. Gazetemizin geçtiğimiz Eylül’de ilk sayısı çıktı. İki ayda bir yayımlanıyor. 1929’da yayımlanmış Lazca bir gazete vardı, iki sayı yayımlandıktan sonra bitti. Biz bu deneyimi sürdürmek ve modernize etmek istedik. O gazetenin ismi “Mçita Murutsxi” (Kızıl Yıldız) idi, ona atıfta bulunarak biz Ağani Murutzxi yani “Yeni Yıldız” adını koyduk. 1000 adet basılıyor, bunun yaklaşık 600’ü memlekette dağılıyor, geri kalanı İstanbul, Ankara, İzmir, Düzce, Yalova, Sapanca bölgelerine gidiyor. Dünyanın her tarafında abonelerimiz var tabii, isteyene posta yoluyla ulaştırıyoruz.
-
Gazete bir dernek ya da oluşuma bağlı mı?
Bu sene Lazi Kültür Yayınları’nı kurduk, gazeteyi ona bağladık. Bu yayınevinden sadece gazete değil, aynı zamanda birkaç kitap daha yayınladık.
-
Bu kitaplardan bahsedebilir misiniz, nasıl seçildi bunlar?
Bu ay dört yayın çıkardık. John Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar” romanını Hasan Uzunhasanoğlu Lazca’ya tercüme etti. Daha sonra, Samed Behrengi’nin Uça Çxomina (Küçük Karabalık) masalının tercümesini Gola Derneği’nin katkıları ile ben yaptım, çizimlerini Özüm Asılkazancı yaptı. Nefis oldu, Türkçede bile bu kadar güzel çizimler yok. Niyetimiz bunu seçmeli derslerdeki bütün çocuklara ulaştırmak. İki tane daha çocuk kitabımız var; Porçoni Katu (Gömlekli Kedi) ve Çai Pşvat (Çay İçelim) isimli iki çocuk masalını Özlem Yüksel Sökmen yazdı, çizimlerini Amerikan ressam Susan Wei yaptı. Lazca’nın iki farklı diyalektiyle yazılmış metinler bunlar. Arkasında Megrelce, Türkçe, İngilizce ve Almanca tercümeleri de var. Yayımlanmayı bekleyen başka çalışmalarımızı da bu ay sonunda yayımlayacağız.
-
Bu kitaplar ne kadar kişiye ulaşıyor veya ulaşacak?
Bu kitapları dağıtıma henüz veremedik. Kadıköy’de birkaç kitapçıya bıraktık. Bir de memlekette Arhavi ve Fındıklı’da iki yere bıraktık. İnternette kitap sitelerine, hatta Amazon’a koyacağız. Butik yayıncılıkta kitabınızı normal bir dağıtıma veremiyorsunuz. Verirseniz bayağı müşkülatlı bir iş oluyor. Zaten Lazca kitapları tüm Türkiye’ye dağıtmanın da anlamı yok, potansiyel belli.
-
Lazca’da bir alfabe tartışması var sanırım. Hangi alfabeyi kullanıyorsunuz kitaplarda?
Alfabe tartışması yerine bir alfabe önerisi diyebiliriz. Öneriyi yapan da benim zaten. 1984’ten beri harflerin üzerine çizgiler koyarak üretilmiş bir alfabe olan Lazoğlu alfabesini kullanıyoruz. Bu daktilo ve el yazısında çok pratik ama bilgisayarda, mesela “k” harfinin üzerine kaş koymak vs, ne yazık ki o kadar pratik değil. Bunun yerine iki harfli yazım öneriyoruz; yani İngilizce’deki “ç” sesini “ch” yazma yöntemine benzer. Bunun üzerine denemeler yapılıyor, halkımızın yaklaşımını ölçüyoruz. Steinbeck’in kitabını hem Lazoğlu alfabesiyle hem de bizim önerimiz olan yeni alfabeyle bastık. Ama bu tür alfabe değişikliklerinde ortak fikir birliği çok önemli. Herkesin “bundan sonra alfabemiz böyledir” diye ortak bir metne imza atması gerekir ki daha sonra iki başlı bir alfabe sistemi olmasın; bu çünkü Lazca’ya zarar verir.
-
Gazetede de aynı alfabe kullanılıyor mu?
Gazetede Lazoğlu alfabesini kullanıyoruz. Yeni alfabe benim fikrim olsa dahi fikir birliği sağlanana kadar ikilik olmamasından yanayız.
-
Başka çalışmalarınız var mı?
Lazca hiç çizgi film olmadığını fark ettik ve geçtiğimiz günlerde arkadaşlarla bir araya gelip çizgi film seslendirmesi yaptık. Pepe’nin bir bölümünü Lazca dublaj yaptık ve internete yükledik.
“Tanınmayan bir dilin ne doktorası, ne bölümü, ne de hocası olur”
Yıllardır Lazca üzerine gönüllü olarak çalışan Matematik öğretmeni Hasan Uzunhasanoğlu Türkiye’nin ilk Lazca öğretmenlerinden, aynı zamanda da “Fareler ve İnsanlar”ın Lazca çevirisinin çevirmeni. Bu çalışmalar için çok uğraştıklarını, bazen sesini duyuramadıklarını, bizimle konuşmaktan mutluluk duyduğunu söylüyor Uzunhasanoğlu. Üniversitede açılması istenen bölüm için 3 doktoralı hoca istenirken, Hasan Bey, geçtiğimiz yıl resmen tanınan bir dil olan Lazcada bunun imkânsızlığından dem vuruyor.
-
Çeviri fikri nasıl doğdu? Neden “Fareler ve İnsanlar”?
Yılların birikimi var, dil üzerine çalışmalarımız var. 1999’da İsmail Bucaklisi’yle bizim yaptığımız, 2000’de İrfan Çağatay’ın yaptığı sözlükleri çıkardık. Bir takım makaleler yazmaya başladık, gazetemizde de yazıyoruz artık. Ama bugüne kadar yapılmış bir roman çevirisi yoktu. Birikimimizi kendi adıma taçlandırmak istedim. Lazca derslerine de girdiğim için bir eksiklik de gördüm. Lazca masal kitapları var ama lise çağındaki öğrencilere de hitap edebilecek bir çeviri olması gerekiyordu. Birkaç roman okudum, Lazca’da ciddi roman çevirilerinin zor olacağını düşündüm. “Fareler ve İnsanlar”ı beğendim, çünkü roman gerçekçi, doğaüstü şeyler pek yok. Hem de bütün yaşlara hitap ediyor.
-
Nerede öğretmen olarak çalışıyorsunuz?
Evet, Fındıklı’da yaşıyorum, meslek lisesinde matematik öğretmeniyim. Geçen yıl da bizim okulun yanındaki bir ilköğretim okulunda Lazca derslerine girdim.
-
Yeterince Lazca öğretmen var mı sizce? Bu sene daha fazla kişi bu dersleri seçerse onlara ulaşılabilecek mi?
Lazca öğretmeni diye bir şey yok. Laz Dili ve Edebiyatı bölümü olursa, oradan mezun olanlar atanırsa biz onlara ancak Lazca öğretmeni diyebiliriz. Üniversite mezunu anlamında Lazca öğretmeni yok. Üçümüz de eğitmen sıfatıyla giriyoruz derslere. Ders kitabı olmadığı için çeşitli derneklerde verilmiş Lazca derslerinden notlarımız vardı, bizim kendi şahsi birikimlerimiz vardı; onları bir araya getirdik. Türkiye’de bu çok yaygındır; Din Kültürü hocası Biyoloji dersine girer, bizimki de öyle bir şey oldu. Lisede matematik hocası olduğum için resmi makamlarla sorun yaşadık başta, ama Lazca alanında çalıştığımı ifade ettim. En sonunda da kabul ettirdik.
-
Gelecek sene bu derslerde bir değişiklik olacak mı?
Hopa’da tanıdıklarımız var, onlarla toplantılar yaptık. Hopa’da Lazca ders açılacak bu sene. Pazar’da bir arkadaşımız ilgileniyor, o da 'yeterli sayıda öğrenciyi ikna ettim' diyor. Arhavi’de tek sınıf vardı, bu sene tüm okullar “Biz de ders açacağız” diyorlar. Veliler de okullar da hevesliler. O psikolojik eşik aşıldı. Fındıklı’da da tekrar açılacaktır. Ardeşen’le ilgili pek emin değilim ama. Öğretmen meselesi de okuldaki gönüllü hocalarla aşılacaktır. Olmazsa da biz gidip ikna etmeye çalışacağız. Zaten birçok hoca buralı, Lazca biliyor.
-
Öğrenciler istekli miydi geçtiğimiz sene?
Seçmeli derslerde sınav veya puanlama yok. Ayrıca okulun çıkış saatlerinde bu dersler. Öğleden sonra son saate geliyor. Bu sadece Lazca için değil diğer tüm seçmeli dersler için de geçerli. Öğrenciler çok can kulağıyla dinlemiyor. Ama evde duydukları şeyleri tahtada yazılı olarak görüyorlar; konuşamasalar bile anlıyorlar. Onlar da hevesleniyorlar. Veliler de ilgili. Ama biz velilere de söyledik, bu işin oturması için en az 5-6 seneye ihtiyacımız var; kitap hazırlanması gerekiyor, öğretmen yetiştirilmesi gerekiyor. Şimdi bir Lazca üniversite bölüm açılırsa, 5-6 seneye mezun olurlar; o arada da ders materyalleri hazırlanır. Ama şu anda kör topal gidiyor.
-
Üniversitelerde Laz Dili ve Edebiyatı bölümleri açısından bir gelişme var mı?
Laz Enstitüsü Düzce Üniversitesi’yle görüştü. Üniversite, “Bize Laz dili üzerine doktorasını vermiş olan 3 öğretim görevlisi bulun, biz de bölümü açalım” demişler. Ama Laz dili üzerine doktora yapmış birini nasıl bulacağız? Türkiye’de bu mümkün değildi, Laz dilinden bile bahsedilmiyordu. Devlet Lazca’yı resmen geçen sene tanıdı. Daha öncesinde tanınmamış bir dilin nasıl olur da doktorasını yapabilirsiniz ki? Tanınmayan bir dilin ne doktorası, ne bölümü, ne de hocası olur.
-
Lazların Lazca özel okul çalışması olur mu sizce?
Biz bu durumu değerlendirdik ama böyle bir okulu finanse edecek bir kaynak bulmamız zor. Ayrıca o dilde eğitim vereceksiniz, ama biz seçmeli derste bile sıkıntı yaşıyoruz. Matematik’i Lazca nasıl anlatacaksınız? Bunun hocası, materyali, terminolojisi yok. Bunun yapılması lazım. Şahsi fikrim, iyi bir planlamayla, önümüzdeki 10 yıl içinde bunun altyapısını hazırlayabiliriz.
Lazca’nın imecesi: Lazika
Lazika Yayın Kolektifi’nin başındaki isim İsmail Bucaklişi, Lazca’nın külliyatını artırma, hem dergi hem de gazete çıkarma yolunda, bu “Lazca imecesine” herkesi çağırıyor.
Lazika, 2010 yılı sonunda, bir grup gönüllü tarafından kuruldu. İlk Lazca roman (Daçxuri: Ateş; Murat Murğulişi), Lazika tarafından o yıl basıldı. Basında ve Laz okuyucu arasında ilgi ile karşılanan bu çalışma sonrasında, iki Lazca roman daha basıldı ve yeni roman, hikâye kitapları ve dünya klasiklerinden çeviriler üzerinde çalışmaya devam ettiler. Ayrıca, Lazca gramer, Lazca ders kitapları, Lazca sözlük ve deyimler sözlüğü gibi kitaplar da Lazika’nın kısa süre içinde okuyucuya kazandırdığı kitaplar içerisinde yer aldı. Bugün Lazca konuşabilen çocukların sayısı çok az olduğu için, çocuk kitaplarına ağırlık vermeyi planlıyorlar. Bu, hem orijinal kitaplar hem de çocuk klasiklerinden çeviriler olacak.
3 yıl içinde çoğunluğu Lazca olan 30’un üzerinde kitabın basıldığını aktaran İsmail Bucaklişi, dört yılın sonunda bu sayıyı 100’e çıkaracaklarını belirtiyor
İsmail Bucaklişi, “Lazika, Lazca için kurulan bir imece. Herkesi bu imeceye çağırıyoruz.” diyor.