Bir halkın kendi yurdunda çarmıha gerilişi

‘Ermenilerin Golgothası’nı benzerlerinden farklı kılan sadece Osmanlı arşivi ve yazışmaları, resmî belgeler ve gazete kupürlerinden oluşmaması. Belirgin bir edebî zevki olan Balakyan’ın şahsi kaçış macerasını uluslararası siyaset ve Osmanlı Ermenilerinin genel durumunu iç içe anlatması.

PERVİN SÜHA 

‘Eli Eli, lema şevaktani’

(Tanrım Tanrım, neden beni terk ettin)

İncil, Matta; 27:46

Anadolu’nun gözyaşının yetmediği yerde kanla yazılmış tarihinin en acı sayfalarından biri şüphesiz 1915’i işaret ediyor. Bu tarih, her 24 Nisan’da ABD başkanlarının ağzının içine baka baka öğrendiğimiz biçimiyle ‘Medz Yeğern (Büyük Felaket)’ olarak anılıyor. Oysa gönül isterdi ki bu tarihî yarayı biz analım, bu yaraya belki de Türkçe bir isim verelim ve Anadolu’da yüzlerce yıl komşuluk etmiş iki kardeş halkın birbirine düşman edilmek istenmesine karşı duralım. Evet, ama bir şeyi unutmadan: Bir zamanlar, fazla değil yüz sene önce, bir kardeş diğerine akla gelmeyecek eziyetler etti.

Bir din adamı ve mimar olan Krikor Balakyan, Tokatlı. Tokat nüfusunun üçte birinin Ermeni olduğu günlerde (1876’da) doğuyor. Almanya’da eğitim alıyor, din adamı oluyor ve kilise bürokrasisinde görev üstleniyor. Fakat kaynaklar onu entelektüel bir din adamı olarak anıyor. Balakyan, 1915 24 Nisan’ında 250 ünlü İstanbullu Ermeni’yle beraber tutuklanıyor. Bu ünlü tarih de Türk-Ermeni ilişkilerinde yeni ve acı bir dönemin habercisi oluyor. Bugünden geçmişe bakınca 1915’i bir adlandırma cenderesinde tartışmanın artık bir anlamı yok. İster Balakyan gibi soykırım deyin, ister, ‘Büyük Felaket’, Anadolu’nun ortak sahiplerinden Ermenilerin acıları yerli yerinde duruyor.

İstanbul’dan Çankırı’ya

Ünlü müzikolg, Kütahyalı Gomidas gibi bugün Ermenistan ve Türkiye’de tanınırlığı yüksek olan zorunlu yol arkadaşlarıyla beraber, önce sürgün olarak  Çankırı’ya ardından Çorum cezaevine gönderilen Balakyan’ın tehcirin bir parçası olarak güneye savruluşu devam eder. Hedef, muhtemelen gidenin geri gelmediği Deyr’ez-Zor çölleridir. Fakat Balakyan kaçmaya karar verir ve kararını İslahiye’de uygular. Kaçışı ve İstanbul’a dönüşünde yerli veya sürgün kervanlarındaki Ermeniler ve solcu Alman mühendisler ölümü göze alarak rol oynar. Amele taburları olarak adlandırılan ve kölelik koşullarında çalıştırılan Ermenilerden oluşan büyük gruplar açlık, bakımsızlık ve kötü koşullarda ölmekteyken, onlarla karşılaşan Balakyan’a yardım ederler. Balakyan kılık değiştirerek ve devamlı hareket ederek yakalanmamayı başarır. Tek bir amacı vardır: İstanbul’daki evine ulaşmak.

‘Ermenilerin Golgothası’nı benzerlerinden farklı kılan sadece Osmanlı arşivi ve yazışmaları, resmî belgeler ve gazete kupürlerinden oluşmaması. Belirgin bir edebî zevki olan Balakyan’ın şahsi kaçış macerasını uluslararası siyaset ve Osmanlı Ermenilerinin genel durumunu iç içe anlatması. Özellikle tehcir kervanından kaçışı sonrasında yaşadığı acı ve maceralı olaylar, Anadolu coğrafyasına dair eşsiz doğa tasvirleri sahanın araştırmacıları kadar edebiyat okurlarının da ilgisini çekebilecek düzeyde.

Olayların merkezinde yer almasına rağmen genellikle metanetini koruyan Balakyan zaman zaman duyguları öne çıksa da özeleştiriden de geri durmuyor. Ermenilerin tedbirsizce Rusya’yı destekler görünmesi, Ermeni toplumunun duyarsızlığı, özellikle İstanbul Ermenilerinin taşrada olup bitenlere neredeyse sessiz kalmasını sert sözlerle eleştiriyor.

Korkunç sahneler, iyi Türkler

İttihat ve Terakki’nin daha sonra yurt dışına kaçacak yöneticilerinin planları, çoğu hapishanelerden özel olarak çıkarılmış ‘cephe gerisinin güvenliğini sağlama’ bahanesiyle silahlandırılmış çetecilerin korkunç katliamları, Müslümanlaştırılan, sünnet edilen çocuklar, zorla Müslüman erkeklerle evlendirilen kızlar, içinizi burkan ölüm sahneleri içinde Ermenilere reva görülen bu uygulamalara itiraz cesareti gösteren Osmanlı yöneticileri de saygıyla anılıyor kitapta. Özellikle Kastamonu Ermenilerini tehcir etmeye yanaşmayan Çerkes Jandarma komutanı, Osmaniye kaymakamı Asaf ve daha başka vicdanlı bir avuç insan… Öldürülecek Ermenileri Çankırı dışına çıkarmak için kiralanan arabacının Balakyan’a ağlayarak söylediği şu sözlerin benzerlerini söyleyen Türkler de unutulmamış kitapta: “Bu işin cehenneme kadar yolu var. Böyle ekmek parası kazanılmaz. Yarın atımı da arabamı da satıp gideceğim.”

Ermeni okumalarına yeni bir kaynak

İsa Mesih’in ‘Via Dolorasa’ (Haç Yolu) denilen acılar yolunda işkence altındaki yürüyüşü, sırtında kendi çarmıhıyla Golgotha (kafatası) tepesine çıkarılışı ve “Tanrım, beni niçin terk ettin” son sözleriyle ölümüne yapılan telmih, kitabın Ermenilerin felaketine atıf yapan adına ilham veriyor.

Çok temiz bir çeviriyle okurun karşısında çıkan Balakyan’ın ‘Golgotha’sı senaryoları aratmayacak olaylar zincirinin son halkası olarak okurla buluşuyor. 1959’da Paris’te, 2009’da önde gelen yayınevlerinden Alfred A. Knopf tarafından ABD’de yayımlandıktan sonra Stephen Ohanian’ın çevirisiyle Türkçede. Belge Yayınları tarafından yayımlanan kitap, hem sahanın okuyucularına hem de tarihle yüzleşmek için ilk adımı atmak isteyenlere önemli bir kaynak olacak.


Olağandışı doğa tasvirleri
Peter Balakyan’ın Türkçe baskı için yazdığı önsözden

Şair ve yazar Peter Balakyan, büyük amcası olan Krikor Balakyan’ın kitabının Türkçe baskısı için yazdığı önsözde kitabın farklı bir yönüne dikkat çekiyor:
“Türk okurların Balakyan’ın Türkiye topraklarındaki tehcirini sadece ülke coğrafyasındaki bir yolculuk olmanın ötesinde, olağandışı doğa tasvirleriyle de ilginç bulacaklarını düşünüyorum. Balakyan’ın Türkiye’nin nehir ve akarsuları, dağları ve düzlükleri, flora ve faunasıyla ilgili bilgisi, anlatısının dokusunda sürekli hissedilir. O, ülke doğasını bir doğabilimcinin detay sevdasıyla ve bir köylünün sona yaklaşıldığına dair melankolik sezgisiyle tasvir eder.” 

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ