Hatay’ın Hıdırbey köyünde telaşlı günler yaşanıyor. Köydeki tarihi evlerin restore edileceği ve şu an bu evlerde oturanların tahliye edileceği iddiaları köy sakinlerini tedirgin etmiş durumda. Köylüler tahliye işlemlerinin nasıl olacağına dair kendilerine resmi makamlardan bir bilgilendirme yapılmadığını belirtiyor.
ÖZGÜN ÇAĞLAR
ozguncaglar@agos.com.tr
KADİR KAÇAN
kadir.kacan1@gmail.com
Hatay’ın Hıdırbey köyünde telaşlı günler yaşanıyor. Köydeki tarihi evlerin restore edileceği ve şu an bu evlerde oturanların tahliye edileceği iddiaları köy sakinlerini tedirgin etmiş durumda. Köylüler tahliye işlemlerinin nasıl olacağına dair kendilerine resmi makamlardan bir bilgilendirme yapılmadığını belirtiyor. Hıdırbey köyünün girişindeki tarihi evlerden birinde oturan 58 yaşındaki Hanefi Yıldırım bu iddialara dikkat çekerek, “Sadece Sayın Samandağ Kaymakamı, bana oturduğum evin karşılığında 25 bin Türk lirası verileceğini söyledi. 25 bin liraya 100 metre kare arsa alınamaz. Birlikte oturduğum 90 yaşındaki annemle evden çıktıktan sonra nereye gidebiliriz?” diyor.
'1938-1939 yılında, bölgedeki Ermenilerin göç ederek Türkiye’yi terk etmeleri sonucunda Hıdırbey, Yoğunoluk,Vakıflı, Kapısuyu, Eriklikuyu köyü tamamen boşalıyor. Dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü de buralara yerleştirmek üzere belirli yerlerden insanlar getiriyor. Bizim aile de Hıdırbey’e böyle gelmiş.' |
Köyün Ermeni geçmişi
Hatay’ın 1939’da, Hatay Devleti Millet Meclisi'nin aldığı kararla, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmasından sonra 1940’a kadar, bölgedeki Ermeni, Rum, Arap, Nusayri nüfusun önemli bir bölümü, Suriye ve Lübnan’a göç etmişti. Hanefi Yıldırım’ın şu an oturduğu ev de, Hıdırbey köyündeki Ermeni nüfusun geride bıraktığı evlerden yalnızca biri. Yıldırım, oturduğu evin 1940 öncesinde Nareg Aprahamyan adlı birine ait olduğunu belirtiyor. Hıdırbey’deki Ermeni nüfus ayrıldıktan sonra, kendileri gibi birçok ailenin köye getirildiğini söyleyen Yıldırım, oturdukları evlerin tapusunun neden kendilerinde olmadığını ise şöyle anlatıyor: “Bu köydeki tarihi evlerin yüzde 99’unun tapusu yok. Zamanında devlet demiş ki: ‘Köye yeni insanlar gelince hiç birisine gayrimenkul tapusu vermeyin’. Sonra 1984’te kadastro geldi buraya, herkese tarla- bahçe tapularını ücretsiz dağıtırken, evlerin tapusunu vermedi. Bize ‘Yahu tapusuz olsun, zaten siz bu evlerde yaşıyorsunuz, evlerinizi alacak halimiz yok’ dediler.”
‘Atalarım buraya getirtilmiş’
Şu an restorasyon çalışmaları söylentisi nedeniyle, ellerinde oturdukları evlerinin tapusu olmadığı için kanunlar karşısında ‘işgalci’ olarak görüldüklerini söyleyen Yıldırım “Biz işgalci değiliz ki! Nasıl işgalci olabiliriz? Sadece 80 yıl önce atalarım buraya getirtilmiş” dedikten sonra, ailesinin köye geliş hikâyesini şu sözlerle anlatıyor: “1938-1939 yılında, bölgedeki Ermenilerin göç ederek Türkiye’yi terk etmeleri sonucunda Hıdırbey, Yoğunoluk, Vakıflı, Kapısuyu, Eriklikuyu köyü tamamen boşalıyor. Bu köylerde hiç kimse kalmıyor. Dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü de 1939’da, yani Atatürk öldükten bir yıl sonra, buralara yerleştirmek üzere belirli yerlerden insanlar getiriyor. Bizim aile de Hıdırbey’e böyle gelmiş. İnsanlar yerleştirildikten sonra, devlet tapuları vermiyor. Bunun nedeni de, bize söylenildiği kadarıyla, gelen insanların buraları sahiplenmemesi içinmiş. Öyle ki, eskiden Arnavutlar ve Boşnaklar da vardı buralarda; onlar da tıpkı bizim gibi, buraya özellikle yerleştirilmişlerdi. Ama daha sonra onlar buradan göç ettiler.”
‘Bu köyde altı kökenden insan vardı’
Köylerinin eskiden Ermeni köyü olduğunun altını çizen Yıldırım, köye yerleşmek için geldiklerinde nasıl bir manzarayla karşılaştıklarını şöyle anlatıyor: “Bu köyün bir kısmı harabeydi. 300-400 hane vardı. Bu hanelerin bir bahçesi ve mutlaka bir kuyusu vardı. Yerleştirildiğimiz dönemde bu köyde altı kökenden insan vardı. Bizimle beraber sadece burada Sünniler kaldı. Diğerleri teker teker bu köyü terk etti. Hatta biz geldiğimizde birkaç hane Ermeni de vardı. Fakat dediğim gibi, şu an bizden, yani Türkmen Sünnilerden başka kimse yok. Ermenilerin çoğu Lübnan ve Fransa’ya gitti. Ermeni evleri hâlâ köyümüzde var ve şu an oturduğumuz ev de Ermenilerin, fakat bu evin tapusu yok. Hazine malı sayılıyor. Ermenilerle beraber çocukluğumuz geçti. Şu anda bile Vakıflı köyü Ermenileri ile oldukça dostane ilişkilerimiz var.”
Yıldırım, Hıdırbey gibi bölgedeki diğer köyleri 1938’dan sonra terk etmeye başlayan Ermenilerin, ‘neden gittiğine’ dair ise belirsiz konuşuyor: “Ermeniler buradan gittiğinde bizler bu köyde değildik. O zamanlar burada sadece Ermeniler vardı ve neden gittiklerini bilemiyoruz. Ne kargaşa yaşanmış, onu da bilemiyoruz. Neden gittiklerini bizim atalarımız bile bilmez. Çünkü bizim onlarla bir temasımız olmadı.”
Yıldırım, şu an oturdukları evlerinin eski sahibi Nareg Aprahamyan’ın torunlarının Lübnan’dan kendilerini ziyarete geldiğini, onları misafir olarak ağırladıklarını ve bu vesileyle tanışıp, evlerinin eski sahibinin kim olduğunu öğrendiklerini söylüyor. Ermenilerden kalan malların önce hazineye, sonra da kendilerine verildiğini anımsatan Yıldırım’ın talebi ise çok açık: “Ben bir Ermeni vakfına bu evi seve seve veririm, herhangi bir sıkıntıya gerek yok. Yeter ki mağdur olmayayım. Ben çadır mı kuracağım? Devlet yolu genişletmek için ahırı ve samanlığı yıkmamı istedi, tereddüt etmeden yıktırdım. Ama ev meydana çıkınca, şimdi devlet evi istiyor. Ama sen devletsin, sen güçlüsün! Devlet karşısında güçsüzüm, mağduriyetimin giderilmesi lazım.”