Pek çoklarına göre Kavan'ın başyapıtı, o hayattayken yayımlanmış son eseri olan 'Buz' artık Türkçede. Onun kaleminden çıkmış ve kendisinin eroinle yaşadığı 40 yıllık entelektüel ilişkiyi daha iyi anlatan başka bir metin yok.
FATİH GÖKHAN DİLER
Anna Kavan'ın eroinle arasındaki aşk ilişkisinin bir incinme sonrası doktorunun yazdığı reçeteyle başladığı söylenir. 'Kafka'nın kız kardeşi' lakaplı Britanyalı kült yazarın sakatlığı, eroinin eczanelerde, üstünde alımlı etiketler olan cam şişelerde, 'ağrı kesici' olarak satıldığı bir döneme denk gelir ve Kavan daha sonra tam anlamıyla bir eroin bağımlısına dönüşür. Anna Kavan, eroin kullanmanın suç olarak kabul edilmeye başlandığı 1950'lerde, bu durumdan o kadar endişelenir ki dairesine eroin zulalar. Cansız bedeni 1968'de Londra'daki evinde bulunduğunda, Scotland Yard Narkotik Şubesi'nden memurların ifadesine göre dairesinde “Tüm sokağı öldürmeye yetecek kadar” eroin vardı.
Eroinle yaşanan 40 yıl
Pek çoklarına göre Kavan'ın başyapıtı, o hayattayken yayımlanmış son eseri olan 'Buz' artık Türkçede. Onun kaleminden çıkmış ve kendisinin eroinle yaşadığı 40 yıllık entelektüel ilişkiyi daha iyi anlatan başka bir metin yok. Nasıl ki 'Buz'daki dünya her geçen gün daha fazla karla kaplanır, Anna Kavan'ın zihni de beyaz uyuşturucu bir tozla kaplanır.
Kavan'ın çocukluğu, o henüz 14 yaşındayken intihar eden bir baba ve duygusal olarak çocuğuna mesafeli bir annenin yükünü taşıyor. İki defa boşanan ve zihnen çökmüş bir kişi olarak 40 yıl boyunca her gün eroine başvurdu. Bağımlılığına ve birkaç intihar girişimine rağmen Kavan yazmaya devem etti, romanlar ve eleştirmenlerin büyük yazar Kafka'yla özdeşleştirdiği deneysel hikayeler üretti, eroinin yazmayı mümkün kıldığını düşündü ve yazmanın da rahatsızlığını tahammül edilebilir kıldığını.
'Buz'dan bahsetmeden önce, nasıl bir metinle karşılaşacağınızı görmek için, önce bir 'persona' olarak Anna Kavan'ı bilmek gerekiyor. İcat edilmiş bir persona Britanyalı yazarın hayatını dönüştürmeden önce yazdığı altı 'romantik' roman, onun esas ismi Helen Ferguson imzasını taşıyordu. Anna Kavan ilk defa 'Let Me Alone' (Beni Rahat Bırak) adlı otobiyografik romanın kadın karakteri olarak çıkar karşımıza. Helen Ferguson, şık, ağır başlı, sofistike bir sarışına, Anna Kavan'a dönüşmüştür. Bu dönüşümün onun eserlerine olan yansıması da gelenekselden avangart ve deneysel olana sürüklenmesi oldu. Eleştirmenler yeni tarzını yerin dibine soktu ve başarılı bir başaltı yazar olma umudunun tamamen kaybolduğunu açıkladı. Yazmaktan vazgeçmeyen Kavan, sadece bir persona keşfetmediğinin, kendini bir yazar ve feminist olarak ifade etmek için daha yaratıcı ve sıradışı bir yol bulduğunun farkındaydı. Dönüşüm geçiren Helen'in, Anna Kavan olarak yazdığı ilk roman, anlatılması mümkün görünmeyen meselelere dair verdiği ipuçları ve diğer yandan anlaşılamayan bölümleriyle, pek çok eleştirmen tarafından 'kafkaesk' olarak nitelendirilen 'Asylum Piece' (Tımarhane Parçası) oldu. Yarattığı karakterin tüm özelliklerini üstlenen Anna Kavan kendine has ürpertici bir sese kavuştu.
Bilimkurgudan fazlası
1967'de yazarın o hayattayken yayımlanan son romanı 'Buz', dünya kesin bir yok oluşa doğru ilerlerken birbirine karşı mücadele eden üç karakterin etrafında dönüyor. Bir tür nükleer felaket olarak ortaya çıkan buz kütlesi dünyayı yavaş yavaş sarmaya başlar. Yeryüzü beyaza bürünür, buz kıtaları birleştirir, şehirleri, kasabaları ortadan kaldırır, yollar kapanır, su kaynakları donar.
Kavan, karakterlerine birer isim vermek yerine onlara tasvir edici kelimelerle ya da bazı takma adlarla sesleniyor. ‘Buz'da, romandaki genel belirsizlik ve istikrarsızlık duygusuna uygun şekilde ülkelerin, binaların, diğer yerlerin, sokak ve caddelerin de isimsiz olduğunu görüyoruz. Okuyucu her şeyin isimsiz olduğu bu yerde yolunu bulmakta zorlanırken, ona yol göstermesi gereken anlatıcı da kendi kabuslarında, rüyalarında ve halüsinasyonlarında dolanıyor. Buz, bilimkurgu etiketiyle karşımıza gelen bir roman. Kavan'ın ‘Buz'u yazdıktan sonra yayıncısı Peter Owen'a “Artık dünyayı bu şekilde görüyorum” dediği de hatırlatalım. Onun mental bunalımlarla dolu erken dönem eserlerinden bilimkurguya geçişini de açıklayan bir hatırlatma. Fakat, Kavan'a ilk ana akım başarısını getiren ve onu tanınır kılan romanı Buz, bilimkurgu türünü de çok aşarak, Kavan'ın yaşadığı dönüşüm karşısında yaşadığı tüm korkuları da ortaya seriyor. Bir psikoseksüel macera romanı olarak Buz, Kavan'ın 2. Dünya Savaşı sırasında yaşadığı dolambaçlı hayatın fantastik bir yeniden anlatımı. Max Brod'un Kafka'nın Şato'sunu anlatmak için söylediği ve pekala Anna Kavan'ın Buz'u için de kullanılabilecek sözü gibi “Evsiz yabancıya adanmış müthiş bir balat”.