Emrah Serbes’in son romanı ‘Deliduman’ bu yazın en güzel sürprizi oldu. Kendine has dili ve kurgusu ile Deliduman’ı okurken öylesine büyük keyif alıyoruz ki romanın kahramanı Çağlar İyice hep anlatsın, biz de hep okuyalım istiyoruz.
BÜRKEM CEVHER
Emrah Serbes’in son romanı ‘Deliduman’ bu yazın en güzel sürprizi oldu. Kendine has dili ve kurgusu ile Deliduman’ı okurken öylesine büyük keyif alıyoruz ki romanın kahramanı Çağlar İyice hep anlatsın, biz de hep okuyalım istiyoruz.
Öyle çok sevilir ki Çiğdem…
Çağlar 17 yaşında, Kıyıdere’de annesi, kız kardeşi ve dayısı ile yaşayan bir lise öğrencisi. En yakın arkadaşı Mikrop Cengiz’le içtikleri su ayrı gitmez. Hayatta en çok kız kardeşini sever, öyle çok sever ki, kız kardeşi Çiğdem onun gözünde kusursuz bir kızdır; çok güzeldir, çok başarılıdır, arkadaşları tarafından çok sevilir. Hatta öyle çok sevilir ki Çiğdem, sokak hayvanları bile onu görünce durup bir daha bakarlar. Çağlar kardeşine olan bu sevgisini abarttığını söyleyecek olanlara hemen cevabı yapıştırır. “Evet, abarttım. Çünkü bu dünyada o kadar çok mankafa var ki abartmayınca hiçbir şeyi anlamıyorlar.”
Çiğdem ile Çağlar’ın en büyük gayeleri Çiğdem’in Michael Jackson’un moonwalk dansı ile ünlü olmasıdır. Çağlar tipik bir günümüz gencidir. İnternetten alışveriş yapar ve sosyal medyada aktiftir, elektronik si-garasını neredeyse elinden düşürmez, ayna için bile App Store’dan ayna aplikasyonu indirir.
Dayısı Kıyıdere Belediye Başkanıdır. Çağlar siyasetin dayısındaki kepazeliği açığa çıkardığına inanmaktadır. Zaten ona göre “… kız kardeşim hariç her insanın mayasından bir parça kepazelik vardır, mühim olan o kepazeliği ortaya çıkaracak işlerden uzak durmaktır.” Sonra da bu kepazelik üzerine manavlık ve araya sokuşturulan iki çürük domates üzerinden öyle bir paragraf gelir ki gülmekten gözleriniz yaşarabilir, tabii bu arada Emrah Serbes alameti farikasını göstermiş ve eleştiri oklarını gerekli mercilere yollamıştır bile.
Kitap genel olarak Çiğdem’i yetenek yarışmasına sokma gayretleri içinde ilerlerken bir taraftan da Gezi Parkı direnişi başlamıştır. Gezi Parkı direnişi Çiğdem’in ünlü olma hayallerine darbe indirirken Çağlar ve Çiğdem’in de bu direnişten nefret etmeleri kaçınılmazdır. Kıyıdere’de de direnişe destek olmak üzere bir gösteri düzenlenir. Çağlar gösteriye katılmadığı gibi hükümet partisinden belediye başkanı olan dayısından ötürü göstericilerin de hedefi olur. Ancak olaylar ilerleyecek ve Çağlar kendisini direnişin ortasında bulacaktır.
‘Uykusuz gecenin askerleriyiz’
“Omzuma bir el dokundu. Meydandan bize doğru gelmiş ihtiyar bir amcaydı. Düzgün giyimliydi, sinekkaydı tıraşlıydı, yakasında Atatürk rozeti vardı, Mikrop’la ikimizi gösterip, “Siz niye bağırmıyorsunuz evladım?” diye sordu.
“Mustafa Kemal’in askerleri değiliz ki biz amca,” dedim.
“Ya neyin askerisiniz?”
“Biz neyin askeriydik Mikrop?”
“Uykusuz gecenin askerleriyiz reis.”
Emrah Serbes sokak ağzını çok iyi kullanarak çok güzel bir dil yarattı romanlarında. Küfürlerin bolca uçuştuğu bu kitapta da eril dilin böylesine yoğun bir şekilde kullanılması sebebiyle gelecek cinsiyetçilik eleştirilerine Çağlar’ın, dolayısı ile Serbes’in, yanıtını kitapta bulmak mümkün. “Allah aşkına benim nerem cinsiyetçi! Kime ne cinsî bir şeyim olmuş şimdiye kadar?” Bu savunmayı sunanlar çoğu zaman kadınları çok sevdiklerini ve kız kardeşlerine ya da annelerine olan düşkünlüklerini anlatmakla devam ederler. Çağlar’ın bunu anlatmasına elbette ihtiyacı yok. O, kardeşine olan sevgisini koca bir kitapla anlatmış zaten.
Serbes, hayata dair meselelerini Çağlar’ın ağzından dışa vurmakta ve eleştiri oklarını kimseden sakınmamakta. Gezi direnişini kitabının eksenine alırken ne direnişe güzelleme yapma tuzağına düşmüş – ki direniş bile o eleştiri oklarından nasibini almış – ne de direniş sonrası için bir çözüm getirmiş. Kitapta T.C. Sinem Uzun ismi, araya sokuşturulan iki çürük domates, Özer Ağbi ve direnişe dair anlattığı öykü ile ünlü bir milletvekili ile karşılaşma öyküsü, siyasi partilere verdiği isimler, Çağlar’ın kavgaya gözü kapalı girerken köpeklerden ölesiye korkması gibi hikayeler kitabı unutulmaz kılan bölümlerden.
Kitabı okurken hem çok gülüyor hem de ağlıyorsunuz. Gençlerin hayata tutunma gayretlerini, içlerine düştükleri açmazlardan kurtulma çabalarını, hayal kırıklıklarını, ötekileştirilmenin ve dışlanmanın yarattığı hüsranı ve acıyı, ve altından kalkamayacakları sorumluluklarla nasıl ezildiklerini yüreğinizde hissediyorsunuz. Çağlar her şeye rağmen direnmeyi asla bırakmıyor, imkanı olsa kardeşini mutlu edebilmek için dünyayı değiştirecek.
Sırrı: Samimiyet
Serbes’in anlatımının en güçlü yanı da bu: Hem güldürüyor hem de ağlatıyor ama bunu hiç zorlanmadan tüm samimiyeti ile başarıyor. Kitabın sonundaki martı hikâyesi öylesine içinize işliyor ki, kitabı elinizden bıraktığınızda kalbinizde gönülçelen, deliduman ve delifişek Çağlar İyice’nin özel bir yeri olacağını hissediyorsunuz.