Ermenistan’ın ekonomik büyümesinde ilk sıralarda yer alan madencilik, özelleştirme sürecinden sonra hız kazanan kontrolsüz işletme faaliyetleri nedeniyle ülkenin doğal kaynaklarına ve insan sağlığına tehdit oluşturmaya devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda yayınlanan bir belgesel, siyasilerin de hissedarı olduğu madencilik işletmelerinin karanlık yüzünü ortaya çıkardı.
Syunik bölgesinde bulunan Kajaran şehri, metal madeni faaliyetinin en yoğun yürütüldüğü yerlerden biri
GÖZDE KAZAZ
gozdekazaz@agos.com.tr
Ermenistan’ın ekonomik büyümesinde ilk sıralarda yer alan madencilik, özelleştirme sürecinden sonra hız kazanan kontrolsüz işletme faaliyetleri nedeniyle ülkenin doğal kaynaklarına ve insan sağlığına tehdit oluşturmaya devam ediyor. Yavaş yavaş filizlenen çevre mücadelesinin aktivistleri ise gidişe dur demek için ses çıkarmaya kararlı. Geçtiğimiz aylarda yayınlanan bir belgesel, siyasilerin de hissedarı olduğu madencilik işletmelerinin karanlık yüzünü ortaya çıkarıyor.
Ermenistan Kalkınma Ajansı’nın verilerine göre, ülkede 670 maden kaynağı var ve bunlardan 400’ü halen aktif olarak işletiliyor. İthalat kaleminin büyük bir kısmını karşılayan ve 15 bin kişiye istihdam sağlayan sektör, 2000’li yıllarda başlayan özelleştirme süreciyle kontrolsüz hale geldi. Ülkenin maden sorunlarının kristalleştiği bir maden havzası ise önem taşıyor: Büyük maden şirketlerinin faaliyette bulunduğu ve Artzvanik, Voghtchi gibi büyük atık göllerine ev sahipliği yapan güneydeki Syunik bölgesi.
Kimyasal bulaşıklı patatesler
2013’te kurulan Pan Ermeni Çevre Cephesi üyeleri (Pan-Armenian Environmental Front/PAEF), hazırladıkları ‘Ermenistan’ın kırılan omurgası’ isimli belgeselde maden sektörünün iç yüzünü kamuoyuna ulaştırmaya çalışıyor. Ülkenin en eski maden bölgelerinden biri olan Syunik’teki atık göllerinden özellikle Artzvanik’in etrafında yapılan belgesel çekimleri, kontrolsüz madenciliğin bölge köylerine etkisini araştırıyor.
Konuyla ilgili Ermenistan Fen Bilimleri Akademisi’nin Ekoloji-Noosfer Çalışmaları Merkezi tarafından yapılan araştırmalar, bölgenin suyunda sınır değerin üstünde radyoaktif bulaşıklı atığın bulunduğunu; toprakta yetişen havuç, patates, fasulye ve dereotu gibi bitkilerde ise nikel, molibden, cıva ve bakır gibi elementlerin yoğun olduğunu ortaya koydu.
Syunik’de bulunan Artzvanik atık gölü, 95 milyon atık kapasitesiyle dünyanın en büyük atık alanlarından biri. Ermenistan’da Artzvanik gibi19 atık gölü bulunuyor.
|
Madenciliğin kolları meclise uzanıyor
Maden çıkarma işlemi sonucunda ortada kalan atık maddenin depolandığı havuzların kontrolünü gevşeten bir yasanın 2011’de Meclis’ten geçmesiyle süreç daha da zorlaştı. ‘Toprakaltı Mineralleri Yasası’nda yapılan bir dizi değişikliğe göre maden şirketlerinin atık alanları için devlete vergi ödeme zorunluluğu kaldırıldı. Söz konusu yasa, ormanlık alan açısından fakir olan Ermenistan’ın ormanlık alanlarında da madenciliğin önünü açtı.
Ermenistan basınında dillendirilen, maden şirketi ve siyasetçiler arasındaki ilişki de doğal kaynak faaliyetlerinin bir başka boyutunu ortaya koyuyor. 2007’de ‘Hetq’ haber sitesinde Edik Baghdasaryan imzasıyla yayımlanan bir haberde, halen ülkenin Ekoloji Bakanı olan Vardan Ayvazyan’ın ailesinin yer altı kaynaklarıyla ne kadar içli dışlı olduğunun bahsedilmesi bunun bir örneği. Avazyan’ın hem eşinin, hem de oğlunun Syunik ve Kotayk maden havzalarında işletmeleri var. Öte yandan Ermenistan Başbakanı Hovik Abrahamyan’ın da milletvekili Tigran Arzakantysyan’la birlikte ortak olduğu Kotayk bölgesinde bir altın madeni şirketi bulunuyor.
Talebimiz madenlerin kapatılması değil, kontrol altına alınması
Agos’a konuşan, Pan Ermeni Çevre Cephesi’nin (PAEF) sözcülerinden Anna Ağlamazyan, Ermenistan’da mücadele ettikleri iki önemli çevre sorununun hidroelektrik santraller (HES) ve maden olduğunu belirtiyor: “Bu iki sorun da Ermenistan’a özgü değil elbette, küresel çevre felaketinin parçası. Maalesef ülkemizde kâr hırsı vahşi, sorumsuz ve dönüşümü olmayan sömürünün önünü açtı.” Ağlamazyan, doğa harikası Trchkan Şelalesi’ne HES yapılmasına karşı verilen mücadele kazanılınca, özellikle gençler arasında ekolojik hareketin yükseldiğini söylüyor.
Peki, çevre hakkı savunucularının temel talebi ne? “Eğer madenin bu ülkenin insanları için yararlı olmasını istiyorsak, öncelikle var olan tüm maden lisanslarını tekrar gözden geçirmeli ve uzun vadeli bir stratejik plan oluşturmalıyız. Çevreciler olarak talebimiz madenlerin kapatılması değil, halkın çıkarının ön planda olması. Bu yüzden tüm madenlerin devlet tarafından işletilmesi gerekiyor. Öteki türlü, bugün yaşananlar devam eder; yani milli zenginliğimiz soyulur, halka bir kuruş kalmaz ve üstüne üstlük çevre mahvolur.”