‘Annemin Masalları’nda fakir insanların yalın hayatlarına bakıyoruz hep. Günümüzde şehir yaşamının gündelik koşuşturmacası içinde neredeyse unuttuklarımız bir bir karşımıza çıkıyor.
EZGİ BERK
Günlerin günlere uzak olduğu, soğanın tarhanaya katık olduğu” zamanlarda annesinin masallarını dinleyen Gülnaz Emine Özacar, bu güzel hikâyeleri derleyip şirin mi şirin bir kitap hazırlamış. İçinde kimler mi varmış? Kimler kimler yokmuş ki!
İki kardeş Bısbıdak ile Ebegıdak evden uzaklaşıp Devkarısı’nın eline düşmüş. Büyük kardeş Bısbıdak çeşit çeşit oyunlarla kurtarmış kendisini de kardeşini de kötü kalpli Devkarısı’ndan. Sonunda köyünün uzun yıllar karnını doyuracak yiyecekler getirmiş, kahraman olmuş Bısbıdak. Ardından her Çarşamba köye gelip yaramaz çocukları bilinmeyen bir yere götüren Çarşamba Karısı’nın hikâyesi başlamış. Çok korkan köy çocuklarını kurtaran ise yaşlı bir nine olmuş. Akıllı Oğlan ile Deli Oğlan adlı kardeşler ise birbirlerinden farklı özellikleriyle kâh üzülüp kâh eğlenerek geçirmişler ömürlerini. Kızsalar da küsseler de ayrılmamış, bir arada yaşamanın yollarını bulmuş şanslı kardeşlermiş bunlar. Yerin yedi kat altında yaşayan kral çok zenginmiş; ama çok büyük bir derdi varmış. Kralın üç oğlunun “dilleri lâl”miş. Kralın bu üç oğlunu, yeryüzünde yaşayan oduncunun üç kızıyla bu kızların annelerinin zekâsı kurtarmış.
Masalların olmazsa olmazlarından
Sadece bu kadar mı? Olur mu hiç! Daha ne hikâyeler var bu masal kitabında. Yazarın geniş bir hikâye içinde peş peşe küçük hikâyeler sıralayarak oluşturduğu eserinde, iç içe geçmiş matruşka bebekler gibi sıradaki hikâyede acaba hangi benzer karakteri bulacağız oyunu oynuyoruz zihnimizle. Kitapta sık sık tekrarlar çıkıyor karşımıza. Bu durum, masalların olmazsa olmazlarından tabii. Sanki şiir mısralarının tekrar eden son satırı gibi hikâye aralarında tekrarlanan cümleler pekişiyor, tekerleme oluyor dilimizde.
‘Annemin Masalları’nda fakir insanların yalın hayatlarına bakıyoruz hep. Günümüzde şehir yaşamının gündelik koşuşturmacası içinde neredeyse unuttuklarımız bir bir karşımıza çıkıyor. Keçilerle koyunları güden çobanlar, soğuk kış günlerinde evi ısıtmak için ağaç kesen oduncu, köy yaşamının vazgeçilmezleri arasında. Gözümüzün önünde canlanan uçsuz bucaksız yeşillikler ve burada yaşayan mutlu insanlar, kötü niyetli, fettan kahramanların hikâyeye düşmesiyle yeni dertlere gark oluyorlar. Satırlar ilerleyip işler kızıştıkça kötü kalpli yaşlı kadınlardan, herkese zulmeden yenilmez ejderhadan korkuyoruz. Birilerinin küçük kızları, çocukları kurtarmasını bekliyoruz.
Tatlı tatlı okuyup pek eğlendiğimiz bu masallar, yüzyıllardır anlatılagelen kadın-erkek rollerini tekrar pekiştiriyor aslında. Kız çocuk, bütün halkı kötü ejderhadan kurtaracak erkek çocuğu bekliyor. Kahraman erkek ejderhayı öldürüp güzeller güzeli kızla evlenme hakkını kazanıyor. Kardeşlik, dostluk, birlikte yaşayabilmenin güzelliğini anlatan hikâyeler yüzümüzü güldürürken bir yandan da alt metinlerdeki cinsiyet rolleri tırmalıyor kulağımızı hafif hafif.
Kız çocukla erkek çocuğun aynı hizada durduğu hikâyelerle de karşılaşacağımızı bilerek bu güzel masalların küçük ayrıntılarla bezeli resimlerinden yeni hikâyeler üretiyoruz. Her bir resim uzun uzun bakıp farklı hikâyeler üretilebilecek kadar güzel. Böylelikle yeni masalların mırıltıları eşlik ediyor gecemize… “Ben diyeyim bir saat, siz deyin bir gün, nenem desin bir yıl.”