Ermeni Soykırımı’nda Hayatta Kalan Ali Baba’nın İnanılmaz Öyküsü

Efsanevi güreş karakteri Ali Baba’nın ardındaki Harry Ekizian’ın, soykırım zamanındaki trajedik geçmişinden dünya güreş şampiyonluğuna uzanan başarılarla dolu öyküsü.

LIANA AGHAJANIAN

Marry Ekizian, tehlikeli yolculuğun başlamasının birkaç ay sonrasında, Ermeni Soykırımı’nın dehşetinde kocası Krikor’u kaybetmişti. Deliliğe sürüklenen Marry, Türk muhafızlara yakalanmamak için çocuklarıyla birlikte saklandığı mağaralardan kaçmayı sıklıkla deneyecekti. Oğlu Harry, kendisine yakın tutabilmek için annesinin uzun ve kalın saçlarını her gece uyumadan önce bileğinin etrafına dolardı. Annesi bir gece kurtulmayı başardı. Harry uyandığında annesinin saçlarının bileğinden çözülmüş olduğunu fark etti. Güvenli bir şekilde gizlediği ablasını kontrol ettikten sonra, annesini aramaya başladı. Fakat bu arayış en nihayetinde başarısız olacaktı. Bir daha ne onu, ne de karmaşa da kaybolan ablasını görecekti.

Bu travmatik deneyimler herhangi bir kimseyi geçmişin hortlaklarıyla güreşmek zorunda bırakabilirdi. Harry Ekizian ise, Dünya Şampiyonluğu’nu kazanmak için güreşecekti. Soykırım’da hayatta kalan ve yaşlılığında, Türk askerlerinin Ermenilerin “tavuk keser gibi” başlarını kestiklerine tanıklık ettiğini hatırlayan Harry, hasbelkader - Ermeni Soykırımı’nı anmanın yıldönümü olan - 24 Nisan 1936’da birinciliği kazandığında, rakiplerine korku salan ve akıllarda kalan ilk gerçek figürlerden biri olan “Ali Baba” adlı karakterine bürünüp kendisinden sonra gelecek Dev Andre, Hulk Hogan ve En Büyük Savaşçı gibileri için emsal teşkil ederek ABD tarihinin en başarılı güreş kariyerlerinden birini yapmıştı.

Kendisine Korkunç Türk, ‘Boyunlarını Kır’ Harry, Ezici Kürt ve Ali Yumed takma isimleri yakıştırılmış, ancak en nihayetinde “Ali Baba” lakabını seçmişti. Kazıttığı kafasında, ‘kelinin’ üzerindeki fesi, denizaygırı gibi gür bıyığı ile kendisinden “spordaki en kaba saba ve azılı kişi” diye bahsedilen bu eski denizci, minderin hem üstünde hem de dışında tam bir başarı hikâyesine imza atarak ülke çapındaki geniş kitlelerin ilgisini çeken güreş müsabakalarının ilk ismi olmuş ve birtakım meşhur Hollywood filmlerinde de küçük roller almıştı.

Her ne kadar bu personası, eninde sonunda pop kültürün içine işleyerek profesyonel güreşin bir dönemine damgasını vurduysa da, Ekizian bundan daha fazlasıydı. Görmüş geçirmiş bir çiftçi, ailesinin üzerine titreyen bir ferdi ve köleliği atlatıp “güçlü adam” haline gelişini daima Tanrı’ya borçlu olduğunu düşünen sebatlı bir Hıristiyan olan Ekizian’ın, bir dönem rakiplerini deviren maharetli elleri, kendisini Kaliforniya Merkez Vadisi’nde bir masör olarak yeniden icat ederken, artık göçmen işçilerden iş insanlarına kadar herkesin ağrısını sızısını dindiren birer efsaneye dönüşmüştü.

Ekizian’ın gelini Beverly Keel Worrell, “Bu karakterlerin hepsinden vahşi gözüküyor ama Ali Baba’nın aslında ne kadar kibar ve nazik olduğunu bir kez görünce onun hakkında hatırladığım bu yönü oldu” diyor. 2009’da vefat eden merhum kocası Gary, Ekizian’ın üvey evladıydı ve güreşçi kariyerinden emekli olmasının ardından kendisiyle büyümüştü.

Worell’in Kaliforniya’da Dinuba şehrindeki, Ekizian’ın verimli yaşamının ikinci yarısını geçirdiği narenciye çiftliğinden birkaç mil uzaktaki evinde, aile fotoğrafları ve gazete kupürleri arasında güreşçinin trajik geçmişi ve insana ilham veren dirençliliği hakkında konuşuyoruz.

Bu kupürler arasında belirli bir tanesi herkesin dikkatini çekiyor. Ekizian, masanın üzerindeki sararmış bir kupürde, “O kadar kuvvetliydim ki, kimse inanamıyordu” derken görülüyor, “Fakat Tanrı herkese bir şeyler vermiş.” Ekizian, sadece kuvvetiyle değil, ancak hem trajedi hem de zaferler arasından çıkmasını sağlayan gözü kara bir yaşam azmiyle hayatta kalmıştı.

Harry, Amerikan Tütün Şirketi için çalışan varlıklı bir Ermeni tütün tüccarının oğlu Artin Ekizian olarak Karadeniz’deki liman kenti Samsun’da, 1901’de dünyaya gelmişti. Babası Krikor, ABD ile Türkiye arasında yolculuk ediyordu ve neticede Amerikan vatandaşlığına hak kazanmıştı. Bu elzem durum, daha sonradan Ekizian’ın güvenli bir şekilde ABD’ye geçişinin önünü açacaktı.

Osmanlı hükümeti Ermeni, Süryani ve Rum nüfusunu yok etmek için sistematik çabalarını uygulama başladığında Ekizian sadece 14 yaşındaydı. Daha sonradan öğreneceği üzere, Ermeni Soykırımı’ndaki 1 milyon ölünün arasında babası da asılmıştı. Reisinden mahrum ailesinin ölüm yürüyüşüne çıkarıldığında travma daha yeni başlıyordu. Kız kardeşi ve annesiyle yakınlardaki mağaralarda saklanmalarından önce küçük kardeşi açlıktan ölmüştü. Ortadan kaybolmalarının ardından Ekizian, Araplar tarafından esir alınarak köle olarak satılmış ve ağır iş yapmak zorunda bırakılmıştı. Onu tuttukları ahırda bir yatağı veya giyecek başka bir şeyi yokken kırıntıları yiyerek hayatta kalmıştı. En sonunda dört yıl sonra kaçmış ve İstanbul’da yaşayan ablasıyla bir araya gelmişti.

Ekizian, Dorchester’da (Massachusetts) yaşayan ve Soykırım’dan hayatta kalıp kaçabilen birçok Ermeni’ye destek olmakta hayati önem taşıyan amcası Garabed’in yardımlarıyla 1920’de ABD’ye gelerek kısa süre içinde onun balık pazarında çalışmaya başlamıştı.

Her ne kadar pek boylu poslu olmasa da (bazı kaynaklara göre boyu aşağı yukarı bir buçuk metreden daha uzun değildi), daha küçük yaşlarda bile eşsiz bir kuvvete sahipti. Garabed’in şu an Florida’da yaşayan torunu Charlie Ekizian, “Balık pazarında çalışıyordu ve babam onun, 600 pound’luk (272 kg) bir fıçı dolusu balığı kendi başına kamyonetin arkasına taşıyabildiğini söylerdi” diyor. Eğer biri güreşçi olacaktıysa bu Charlie’nin, adı yine Harry olan babası olmalıydı. Charlie’nin hatırladığı kadarıyla her ne adar kuzeninden 10 yaş daha genç olsa da yine bir ayının kuvvetine sahipti. “280 pound’luk (127 kg) ve bir arabayı oyuncakmış gibi kaldırabilen bir tamirciyken, Ali Baba ise [bir güreşçiye] benzemiyordu bile” diye anlatıyor Charlie. Fakat Charlie’nin babası bu spora pek ilgi göstermezken, Ekizian ringe çıkmak için can atıyordu.

Deniz ürünü taşıdığı birkaç yılın ardında Ekizian, ABD Donanması’na katılarak iki dönem aktif görev yaptı. Hayatının gidişatını değiştirecek olan spora tutkusu burada doğmuştu. Orta, ağır ve yarı ağır sıkletlerde Filo Şampiyonluğu’nu kazanmasının yanı sıra, Kopenhag’da yapılan bir maçta Donanma Güreşçisi Dünya Şampiyonu unvanını almış ve 1927’de Başkan Calvin Coolidge’in Beyaz Saray’da verdiği bir resepsiyonda ağırlanmıştı. Daha sonraları bir Amerikan resimli dergisinde “Donanma’nın En Kuvvetli Adamı” olarak anılacaktı.

Ekizian, 1932’de donanmadan ayrılıp profesyonel güreşçilik kariyerine başlayacağı Los Angeles’a geldiğinde, burada hem sevgiyle karşılanmış hem de şöhrete kavuşmuştu. Kaliforniyalı Ermeni Alice Elizabeth Bagdoian ile evlenmiş ve üç çocuğu olmuştu. Çift, Pasadena’da yaşarken, Ekizian bir yandan ikinci el oto parçacılarında çalışıyor ve bir yandan da “Island of Lost Souls” ve “Hookalakah Meshobbab” karakterini oynayıp İsveçli güreşçi Tor Johnson ile boğuştuğu, W.C. Fields’ın 1935’teki müthiş yapımı “The Man On The Flying Trapeze” gibi filmlerde roller alıyordu. İşte içkin kuvvetini profesyonel alana bu dönemde taşımıştı.

Southeast Missourian yayınının 1932 Nisan sayılı nüshası kariyerinin başlangıcını şöyle tarif ediyordu: “Ağır sıklet güreş kemerinde Birleşmiş Devletler Donanma Şampiyonu sahneye çıkıyor. Watertown’lu (Massachusetts) Harry K. Ekizian, Sam Amca’nın donanmasında geçirdiği sekiz yıllık süre boyunca Birleşmiş Devletler, İtalyan, Fransız, İngiliz, Türk ve Japon donanmalarındaki bütün bahriyeli güreş şampiyonlarını devirdi. Hafif, yarı ağır ve ağır sıkletlerde minderin kralıydı. Hedefinde Jim Londos ile bir maç var.”

Gelinen noktada güreş mesleği, Dünya Güreş Eğlence Sporu A.Ş. [World Wrestling Entertainment] veya 80 ve 90’lardaki adıyla WWE’nin bütün korkunç ve gösterişli stillerini derinden etkileyecek bir evrim geçiriyordu. Dünya ağır sıklet serbest güreş şampiyonluğunu kazanan ilk Amerikan güreşçi olan Frank Gotch gibilerinin hâkimiyetindeki “kıran kırana” şeklindeki meşru tarzından, hızlı ve yüklü bir şekilde kâr sağlamak peşindeki bölgesel karnaval girişimcilerinin yönettiği bir biçime dönüşüyordu. Bu karnavallar, güreş sporunu esas itibariyle hayli eğlenceli, teatral ve kazançlı bir işe çeviriyordu.

Iowa’da kendisi de eski bir güreşçi olan ve konuyla ilgili 15 adet kitabı olan güreş tarihçisi Mike Chapman, erken 20. yüzyılın saatler süren ve ciddi bir yaralanma olduğu durumda güreşçileri iş görmez hale getiren sürüncemeli maçlarının rafine edildiğini söylüyor. Kısa süre içerisinde, bir güreşçinin başarısı artık kaç sandalye sattığı ve art arda kaç maçta rekabet edebileceğine bağlı hale geliyordu. Tehditkâr görüntüsü ve neredeyse 10 yıllık donanma deneyimi ile rafine olmuş hakiki kuvveti ile bu tür girişimcilerin hayalleri olmalıydı. “Süper bir atlet ve çok güçlü bir adam olduğu şüphesizdi” diyor Chapman. “Girişimcilerin bakacağı bir şeydi bu; bu role uygun görünen ve mümkünse bu rolü oynayabilecek biri. Bu tür adamlar gerçek bir gösteri sergiliyor ve kalabalığı çekebiliyorlardı.”

Fes, bıyık ve korkutucu “yabancı” görünüşüyle Ali Baba’yı güreşçilik haritasının ebediyen bir parçası haline getirecek olan, 24 Nisan 1936’daki heyecanla beklenen ve 8.000 izleyicinin önünde yapılan Detroit (Michigan) müsabakasıydı. Ekizian’ın, Prusya doğumlu Dick Shikat’ı yenerek Dünya Ağır Sıklet Güreş Şampiyonluğu’nu aldığı zaferi basını çılgına çevirmişti. Güreş mesleğinin büyük bir kısmını kontrolünde tutan New York Devleti Atletizm Komisyonu zaferini tanımayarak, Baba ve Shikat’ı bu sefer Madison Meydanı’nda kozlarını paylaşmak zorunda bırakmıştı. Baba’nın, müsabakayı kazandığında artık resmi olarak Dünya Şampiyonu olduğu ilan edilmişti.

Pitssburgh basını, “Ermeni Katil Maçta Sefil Shikat’ı Kana Boğdu” başlığı atmıştı. Pittsburgh Post-Gazette, Baba’nın, “190’ı öfkeli bıyığında olmak üzere” 212 pound (96 kg) ağırlığında olduğunu yazıyordu. Lawrence Journal World, 6 Mayıs 1936 tarihli baskısında Baba’yı, Shikat’ı “Aldırış etmeden ve ağzının tadıyla oradan oraya vuran Korkunç Töton” olarak tarif ediyordu: “Bay Shikat, evden çıkarken tuvaletin ışığını kapatıp kapatmadığını düşünerek yerde uzanırken, Bay Baba bütün ağırlığıyla üzerine çullandı ve bu hafta yapılan asrın maçı böyle sonlandı.”

Scott Beckman, “Ringside, A History of Professional Wrestling in America” [Ringin Kenarı, Profesyonel Güreşçiliğin Amerika’daki Tarihi] kitabında yazdığı gibi, Ali Baba’nın şampiyonluk unvanını alması gösterişli güreş döneminin başlangıcı olarak görülebilir. 32 yıllık renkli kariyeri boyunca Baba en nihayetinde 3.500’e yakın kişiyle güreşmiş, yıllık ortalama maaşın 2.000 doların altında olduğu bir devirde haftada 5.000 dolar kazanmayı başarmıştı.

Ali Baba isminin güreş çevrelerinde iyice meşhur olmasının bir süre sonrasında Ekizian ve karısı boşanmışlardı. Finansal açıdan sıkıntıda olan Ekizian, kalan parasıyla Sultana’da (Kaliforniya) bir çiftlik evi satın alarak narenciye yetiştirmeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra, ilk olarak ablası Helen’in evindeki bir fotoğrafta gördüğü Illinois’li Henrietta ile tanışmış ve evlenmişlerdi. Kocası Sam ile Helen, Ekizian’ın komşuları haline gelmiş ve bu ikilinin evlenmesi fikrini gülünç bulmuşlardı. Fakat denildiği gibi zıt kutuplar birbirlerini çekerlerdi. Beverly Worrell’e göre, Henrietta eğitimli ve kibar birisiyken, Ekizian ise “kaba ve huysuz” biri gibi görünüyordu: “Henrietta, oldukça kibar ve nazik bir kadındı ve onu tamamıyla anlıyordu. O ise kadını çok seviyordu ve onun için her şeyi yapmaya hazırdı. Böylelikle muhteşem bir evlilikleri oldu.”

Ayrıca Ekizian, üvey evladı Gary’e kol kanat germişti. Gary, kan bağları olmasa da, liseli bir genç adam olarak sayısız güreş maçı kazanmış ve donanmaya katılmıştı. Baba olarak benimsediği tek figürün hayatında en sonunda kuvvetli bir etkisinin olduğu açıktı.

Artık kalıcı olarak Kaliforniya Merkez Vadisi’ne yerleşen kısa sürede yerel ve tanınan bir kahramana dönüşmüştü. Ekizian’ın 47 yaşındaki torunu ve Gregory’nin ilk evliliğinden oğlu Eric Ekizian onun katı rejimini hatırlıyordu. Eric, “Sahilde 5 mil koştuktan sonra güneşlenir ve 70’lerine kadar her gün 1000 mekik 500 şınav çekerdi” diye anlatıyor. Diyeti her gün 3 diş sarımsak, maydanoz ve sıcak limon suyundan ibaretti. Kendine bir kap dondurma ziyafeti de çekerdi.

Bir esir olarak yaşadığı güçlüklerin etkisiyle aynı zamanda eli sıkıydı ve sıklıkla pazarlık ederdi. Ekizian’ın diğer torunu 36 yaşındaki Garrett Worrell, “Babamdan onun, 70’li yaşlarındayken bile süpermarketlerin arkasındaki çöplerden taze sebzeleri toplayıp eve getirdiğini duymuştum” diyor.  Ve eğer seni sevdiyse, sana bir halta yaramaz rezil hayta derdi — ki bu iki torununun da şefkatle üstlendiği bir tabirdi.

Ekizian, güreşteki yeteneğini, herhangi bir resmi eğitim almadan, rakiplerini çaresiz bırakan kuvvetini şifa veren ellerine yöneltmek suretiyle bir masör kariyerine dönüştürmüştü. İlk başlarda sadece bağış kabul ederek ve bir masajı 5 doların üstünde ücretlendirmeyerek, evindeki masaj salonunda sırtlarını çiğnetmek için ta Los Angeles’tan gelen müşterilerini ağırlamıştı. “Ondaki lütuf sadece bir güreşçinin kuvveti değil ancak nazik ellerinin olmasıydı” diyor Worrell.

Garrett, Ekizian’ın bütün gün meyve bahçelerinde çalışıp çabalayan göçmen ebeveynlerinin yardımına nasıl koştuğunu anlatan lise arkadaşlarını hatırlıyor. “Ali Baba’nın her gün oralara kadar gelip gönüllü olarak işçilerin sırtlarına masaj yaptığını hatırlıyorlar” diyor Garrett.

Ekizian’ın cömertliği ve hayatının parçalanmış ailesinin üzerinde büyük etkisi olmuştu. Büyükbabasının masör kariyerinden ilham alan torunu Eric, ileride bir kayropraktör (kırık, kanser veya romatizmadan kaynaklı olmayan, bel, sırt, boyun ağrısında kullanılan bir sağlık mesleği) olmuştu. “Büyükbabamda kaldığım zamanlarda oradan minnet şükran içinde ayrılan insanları izlerdim” diyerek Ekizian’ın müşterilerinden bahsediyor. “Bu bende bir izlenim bırakmıştı.” Eric’in artık pek de uzak olmayan Merced’de (Kaliforniya) kendi mesleği var: “Gönlümde bu iş vardı, çünkü büyükbabamın insanlara yardım ettiğini görmüştüm.”

Ali Baba’nın kuvvetini miras edinen ve 21 yaşındaki bir dalış kazasında omuriliği hasar gören Charlie Ekizian, kurduğu Wheelchair Sports and Recreation Association [Tekerlekli Sandalye Spor ve Rekreasyon Kuruluşu] aracılığıyla omuriliği yaralanması yaşayan insanların rehabilitasyonunda bir öncü oldu. Ekizian için, kendi sakatlığına rağmen başkalarına yardım etmek için öne çıkmakta Ali Baba her daim bir ilham kaynağı olarak kalmıştı.

Worrell ailesi, yeni nesil güreşçilerin mesleği devam ettirmesi umuduyla Dinuba Lisesi’nde Ali Baba’nın adına bir burs açmışlardı. 1981’de büyük bir inme geçirerek ölen Ekizian, aynı zamanda Türklere karşı herhangi bir düşmanlık taşımayan ve Soykırım’da hayatta kalan bir kişi olarak da hatırlanıyordu. 70’lerden kalan eski bir gazete haberinde Ekizian, Kaliforniya, Santa Barbara’daki Gourgen Yanikian’ın iki Türk diplomatı öldürmesine atıfta bulunuyordu. Soykırımda ailesinin 20 ferdini kaybeden Yanikian, bu cinayetler nedeniyle müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Ermeni dostlarınca “Ali Baba bak, bir Türk öldürmüş” dendiğini aktarıyor. “Bence o bir korkak, en kötü şeyi yapmış.” Beverly Worrell bu hassas konu üzerine konuştuğunu anımsıyor. “Bunun tamamıyla farklı bir nesil olduğunu ve bu yüzden, bütün bir insan grubuna kin tutamayacağını söylemişti.”

Dinine düşkün bir Hıristiyan olan Ekizian, Soykırımın faillerine verilecek her türlü karşılığın, kendi kuvvetinin de kaynağı olan o ilahi güce baktığına olan inancından bahsederdi. Baba, ümitsizlik nöbetlerini atlatıp hayatta kalmasında ve kendisi bir müsabakaya dönüşen bu hayatında ihtiyaç duyduğu maharet ve direnci kendisine imanının verdiğine inanırdı. “Tanrı’nın melekleri her daim arkamı kolladı,” diyor Baba. “Ben buna inanıyorum.”

* İngilizceden çeviren Volkan Eke. Yazının orijinali için tıklayınız.

** Fotoğraflar ve öykü Ianyanmang.com/Worrell ailesi. Ianyanmag.com ile ailenin izniyle yayınlanmıştır.

Kategoriler

Şapgir