Psikolog Deniz Işıker Bedir, son bir ayda 5 çocuğun cinsel istismar sonrası öldürülmesinden yola çıkarak, caydırıcı yöntemleri, yapılabilecekleri ve medyanın görmediklerini yazdı.
DENIZ IŞIKER BEDIR
denizisiker@gmail.com
Yaklaşık bir ay önce Kars’ta kaybolan sonrasında tecavüz edilip öldürülen Mert, geçen hafta vahşice öldürülen Gizem, su kuyusunda ölü bulunan Umut… Son 1 ay içinde 5 çocuk kaybolduktan sonra bu şekilde ölü bulundu…
Bu haberler, toplumsal bir travma yaşamamıza neden oldu. Çünkü olayların hepsinde insani sınırlarımızı zorlayan, vicdanlarımıza çok ağır gelen ayrıntılar vardı. Sosyal medyada kampanyalar başladı ve her “sorumlu” insan çocuk katillerinin ve tecavüzcülerinin idam edilmesi ya da en hafifinden müebbet alması için imzasını verdi… Fakat idam ya da müebbet hapis bu konuda çözüm olabilir mi?
Aslında bu soruların cevabı çok zor. Bu yazıda idam geri gelsin veya cezalar ne kadar artsın şeklinde bir hukuki tartışmaya girmeyeceğim. Fakat bir ceza olarak birçok ülkede tartışılan kimyasal veya cerrahi kastrasyon, pedofililerde, tecavüzcülerde, tacizcilerde etkili olabilir mi sorusuna cevap aramaya çalışacağım.
Doğru bildiğimiz yanlışlar
Geçen hafta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın son bir aydaki çocuk cinayetleri ve ölümleriyle ilgili yaptığı basın toplantısında ebeveynlere verdiği “çocuklara çığlık atmayı öğretin” tavsiyesi birçok tepkiye neden oldu. Aslına bakarsanız İslam’ın söylediği şey doğruydu, ancak bu koruma yöntemleri içinde en zayıf olanı. Çünkü son ölümlerde de gördüğümüz üzere, çocuğa bunu yapan kişi, çocukların da ailenin de tanıdığı biri… Tanıdığı biri olmasa dahi, çocuklar kaçırılırken yetişkinlerdeki gibi zor kullanmak yerine kaçıran kişilerin çocuğu kandırmak yoluna daha çok başvurduklarını görüyoruz.
Cinsel istismar ve cinsel saldırı vakalarında birçok farklı istatistikten bahsedilebilir. Ama genel olarak kız çocuklarının erkeklere oranla dört kat daha fazla istismara uğradığını söyleyebiliriz. İstismarcıların çoğu erkek, ancak istismarcı kadın olduğunda bu genelde açığa çıkmıyor. Açığa çıkmama nedeni ise, erkek çocukların bunu bir istismar olarak değil, bir cinsel deneyim olarak algılamaları…
Cinsel istismar konusunda doğru bildiğimiz birçok yanlış var: Bunlardan birkaçı şöyle:
- Çocuklar hayal güçlerinin genişliği nedeniyle cinsel istismarı uydururlar (Yanlış)
İlk kural çocuğa inanmak olmalıdır (Doğru)
- Yaşanmış 1-2 olay önemli değildir. Çocuklar olan biteni çabuk unuturlar (Yanlış)
Bir kez olan ya da tekrarlayan cinsel istismar, çocuğa fiziksel ve ruhsal açıdan ciddi zararlar verir. (Doğru)
- Olayı provoke eden çocuklar, ihmal edilmiş çocuklar, şirin ve cazip kız çocukları, evden kaçan çocuklar potansiyel kurbandır (Yanlış)
Kurbanlar her sosyo-ekonomik ve her sosyo-kültürel gruptan gelen kız ve erkek çocukları olabilir (Doğru)
- Parklar, genel tuvaletler, ıssız sokaklar, karanlık yerler, boş inşaat sahaları, en tehlikeli bölgelerdir (Yanlış)
Olayın olduğu yer genellikle ev, okul, ev ile okula arasında yol gibi çocuğun içinde bulunduğu yakın çevresidir (Doğru)1
Cinsel saldırı ve istismarı uzağımızda bilip, yapanları lanetlemek kafamızı kuma gömmekten öteye geçemiyor maalesef. Elbette bunu yapmayalım demiyorum. Ancak rakamların korkunçluğu, aslında bu insanların çok yakınımızda olduğunu gösteriyor. Ensestin yaygınlığı, ortaya çıkmayan vakalar da düşünüldüğünde cinsel istismar rakamları tüyleri ürperten boyutlarda. Dolayısıyla bunu yapan hep dışardan, anti-sosyal, psikopat tipler değil. O yüzden de en etkili şey, çocuğa başına böyle bir şey gelmeden nasıl korunması gerektiğini ya da böyle bir şey yaşadığında nasıl davranması gerektiğini öğretmek… Bunlardan bazıları:
- Güvenliklerini sağlamayı öğretmek
- Bedenlerini korumayı öğretmek
- Hayır demeyi öğretmek
- Yardım istemeyi öğretmek
- Onlara inandığınızı öğretmek
- Dokunulmayı reddetmeyi öğretmek
- Yabancılarla konuşmamayı öğretmek
Bakan İslam’ın iddiası
Tecavüzcüler, pedofililer ve istismarcılar için çok tartışmalı bir yöntem olan kastrasyon da bir çözüm yöntemi olarak hâlihazırda Türkiye gündemine yeniden girdi. Zira 2011 yılında, kimyasal kastrasyonla ilgili hazırlanan bir yasa taslağı vardı ancak yasalaşmamıştı. Ayşenur İslam, bu konuyu tekrar gündeme getireceklerini söyledi geçen haftaki konuşmasında. Fakat bunun bir ceza olmadığını, bir tedavi olduğunu ısrarla vurguladı. Lakin bu tartışmalı bir konu. Zira tedavi ortada bir anormallik varsa yapılabilir. Bu bütün tecavüzcülerin normalden fazla bir cinsel dürtüye sahip olduğu ön kabulünü gerektirir. Hâlbuki tecavüzün ve tacizin bir itibarsızlaştırma, bir güç gösterisi ve bir ceza yöntemi olarak sıkça kullanıldığını görüyoruz. Dolayısıyla tecavüzcülerin bir kısmının gayet “normal” insanlar olduğunu söyleyebiliriz.
Cerrahi ve kimyasal kastrasyon
Hormon tedavisinin geliştirilmesi sonucunda, erkeklerde libidoya etkisi olan testesteron düzeyini düşürmek, bu yolla cinsel eylem sıklığını azaltmaya kimyasal kastrasyon diyebiliriz. Bu genelde bir ilacın enjeksiyon yoluyla haftada veya ayda belli oranlarda vücuda verilmesi şeklinde gerçekleşir. Ancak bu tamamıyla bir iktidarsızlık manasına gelmez. Bu ilacı kullanan erkeklerin bir kısmında ereksiyon ve boşalma olduğu görülmüştür. Kimyasal hadım yöntemi, birçok ülkede benimsenen bir yöntemdir. Tecavüzcülere yönelik uygulanan bu yöntem, Danimarka, Almanya, Norveç, İsveç ve İsviçre gibi ülkelerde uygulanmaktadır.
Cerrahi kastrasyonun (orşidektomi: testislerin alınması) tekrar eylemde bulunma sıklığını %2 ile %5 oranına indirerek kesin olarak azalttığı, tekrarlayıcı eylemlerde bulunan pedofilik bireylerde bile etkili olduğu gösterilmiştir. Şimdilerde ABD'nin bazı eyaletlerinde (California, Florida, Iowa, Louisiana ve Teksas) uygulanmaya devam etmektedir.
Ancak daha önce de vurguladığım gibi, cinsel istismarı ortadan kaldırmanın en etkin yolu oluşmasını önlemek, buna yönelik programlar geliştirmektir. Çocuklara yönelik bu programlar, olası istismar durumlarını tanımalarını, uygun bir yolla tepki göstermelerini ve böyle bir durumda güvendikleri birer kişiye olayı anlatmalarını hedeflemektedir.
Kastrasyon caydırıcı olabilir mi? Bence olabilir. Çünkü “erkeklik”in kutsanan bir kendini ifade etme biçimi olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla bir nevi “erkeklik” azaltma ya da yok etme tecavüzcülerin algısını değiştirmede yardımcı olabilir…
Burada medyanın kötülüğü defalarca, altını çizerek ve bütün ayrıntılarıyla ifşa etmesinin, yalnızca bu cinayetlerin ve tecavüzlerinin azalmasına yardımcı olmak olduğunu maalesef düşünemiyorum. Çünkü bu kadar ayrıntı, ancak bu kötülüğün yaygınlaşmasına neden olur kanımca. Amaç bunları duyurup önlemekse, zihinlerimizde görmesek bile bir fotoğraf oluşturacak kadar çok ayrıntıyı vermekten kaçınılmalıdır kanaatimce.
Bu arada çocuk hakları bu kadar gündeme gelmişken yakın zamanda anneleri Mülkiye Demir Kılınç ile hapse girmek zorunda kalacak olan Özgür ve Lorin bebekleri de burada anmak isterim. Mülkiye Demir’in suçu kitap satmak; ancak “kaçakçılık ve terör örgütüne üyelik”ten hüküm giymiş. Mülkiye Demir Kılınç için düzenlenen kampanyalar var, buradan bir kez daha Özgür ve Lorin’in hapishanede büyümemesi ve annelerinden koparılmamaları için ne gerekiyorsa yapılmasını, umuyor ve istiyorum…
1 Oğuz Polat, Çocuk ve Şiddet, Der Yayınları, 2001