Daha önceki merkez sağ liderlerin hayalini Erdoğan gerçekleştiriyor

Doç. Dr. H. Bahadır Türk,’ün ‘Muktedir: Türk Sağ Geleneği ve Recep Tayyip Erdoğan’ adlı kitabı İletişim Yayınların’ndan bu hafta yayımlandı.Erdoğan’ın siyaset anlayışını Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Necmettin Erbakan gibi ‘Türk Sağ Geleneği’nin dört önemli ismiyle karşılaştırmalı olarak inceleyen Türk ile ‘cumhurbaşkanlığı seçimi’, ‘barış süreci’, ‘taziye mesajı’ gibi Türkiye gündeminin önemli gündem maddeleri ışığında konuştuk.

'Erdoğan, sıradan bir cumhurbaşkanı olmayacak. Bir yandan Özal gibi partisine müdahale edecek, öte yandan Demirel gibi –ama bu kez kendi ideolojik haritasındaki haliyle- devlet ve nizam yüceltimine girişecek. Ama onların yapamadığı kadar güçlü ve etkili bir biçimde yapacak bunu.'

Çankaya Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi olan Doç. Dr. H. Bahadır Türk,’ün ‘Muktedir: Türk Sağ Geleneği ve Recep Tayyip Erdoğan’ adlı kitabı İletişim Yayınların’ndan bu hafta yayımlandı. Türk, bu kitabında Erdoğan'ın analitik siyasal portresini çiziyor. Erdoğan’ın konuşmalarını, tüm siyasal deneyimini mercek altına alan Türk, Erdoğan’ın son derece ayrıntılı siyasi portresini çiziyor; üstelik bunu çok akıcı bir dille yapmayı da başarıyor. Erdoğan’ın siyaset anlayışını Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Necmettin Erbakan gibi ‘Türk Sağ Geleneği’nin dört önemli ismiyle karşılaştırmalı olarak inceleyen Türk ile ‘cumhurbaşkanlığı seçimi’, ‘barış süreci’, ‘taziye mesajı’ gibi Türkiye gündeminin önemli gündem maddeleri ışığında konuştuk. 

  • Erdoğan’ın kitapta sözünü ettiğiniz diğer liderlerden en temel farkı nedir? Seçim başarısı olarak diğer dört liderin hiçbiri bu düzeyde bir başarı elde edemedi. Bunun konjonktürle ilgili olmayan, Erdoğan’dan kaynaklanan nedenleri var mıdır?

Kesinlikle Erdoğan’dan kaynaklanan nedenleri olduğunu düşünüyorum. Bakın, babası bir ağır ceza hâkimi olan ve kardeşlerinin hemen hepsi iyi okullarda okumuş beyaz yakalılardan oluşan Necmettin Erbakan ile ebeveynlerini erken yaşta kaybetmiş bir zengin aile çocuğu olarak Adnan Menderes’in sınıfsal konumundan uzak biri Erdoğan. Onlar gibi mühendislik ya da hukuk gibi bir formasyona sahip de değil. Demirel ve Özal gibi bürokrasi ve özel sektörde üst düzey yöneticilik birikimi de yok. Erbakan gibi akademik bir geçmişi de... Ya da Menderes gibi doğrudan ve kolay bir milletvekilliği de elde etmemiş. Hem tutkusu, hem kitlelerin hayatını dönüştürme, onların hayatlarında kalıcı bir iz bırakma ısrarıyla tam bir siyaset mesleği erbabı Erdoğan. Diğer liderlerden çok daha erken yaşlarda siyasetin en alt düzeyinden başlayarak kariyerine giden yolu çizmeye başlamış biri. MSP adaylığını dışarda tutarsak, Özal ANAP macerasına başladığında 56 yaşındaydı örneğin. Erdoğan, iktidarının ilk yıllarında partisine yönelik şüpheci bakışı ordu, diğer devlet kurumları, medya gibi aktörlerle kurduğu dikkatli ve sabırlı ilişkiyle dağıtmayı, partisi hakkında açılan haksız kapatma davasını, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda çıkarılan yine haksız yasal pürüzleri, 2007’deki muhtırayı; özetle aleyhine gözüken her gelişmeyi lehine çevirmeyi bildi. Bir lider için ihtiyat-cesaret dengesi hayatidir. Erdoğan, bu dengeyi diğerlerinden daha iyi kurdu. Zamanı geldiğinde başka bir sağ parti liderinin şimdiye kadar cesaret edemediği bir biçimde doğrudan PKK ve Öcalan ile müzakarelere girerek bir “açılım politikası”nı hayata geçirdi mesela. Diğer liderler gibi pragmatist mi? Evet. Fakat bu pragmatizmi, Türkiye’nin muhafazakâr ruhunun değerleri ve hizmet siyasetinin örnekleriyle harmanlayarak değerlendirmek konusunda diğer liderlerin önünde. Diğer liderlerde de milli irade fetişizmi, medeniyet taşıyıcılığı söylemi ve hizmet siyaseti vurgusu, rakipleri veya muhalifleri her vakit düşmanlaştırmaya meyyal bir retorik vardı, ancak hiçbiri bunları Erdoğan kadar kusursuz bir biçimde birleştiremedi. Özellikle bu çalışmayı yaparken diğer liderlerin yaptıklarına ve söylediklerine yeniden baktığımda, neredeyse süper kahramanlarda  gördüğümüz türden bir ikili kimlikten bahsedilebileceğini düşündüğüm de oldu. Sanki diğer liderlerin hepsi siyasetin oyun tarafının da hep farkında gibiler. Öyle ya da böyle konumlarıyla aralarında kimi zaman sinik bir mesafe var. Oysa Erdoğan’da bu türden bir mesafe yok ya da yok denecek kadar az. Bu, onu diğer liderlerden daha gerçek yapıyor.

•          Kitapta sözünü ettiğiniz liderlerden Demirel ve Özal’ın siyasi kariyerlerinde cumhurbaşkanlığı da oldu. Eğer Erdoğan cumhurbaşkanı olursa her ikisinden ne kadar farklı veya ne ölçüde benzer bir cumhurbaşkanı olur?

Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına yürüyüşünü son derece önemli buluyorum. Üstelik bu defa Özal ve Demirel’i aşan, başkanlık sistemine ya da onun bir türevine dönüşecek bir sistem içinde bir cumhurbaşkanlığı söz konusu. Kendinden önceki merkez sağ liderlerinin rüyasını Erdoğan gerçekleştiriyor. Demirel’in 2004’teki bir konuşmasında “on sene içinde Türkiye başkanlık sistemini deneyecektir” öngörüsünü düşünelim. Ya da 1975’teki bir konuşmasında istikrarsızlığa çare olarak onun deyişiyle ‘prezidansiyel sistem’i gösterişini anımsayalım. Erbakan da Özal da siyasal kariyerlerinin çeşitli dönemlerinde başkanlık sisteminin avantajlarına işaret etmişlerdi. Dolayısıyla Türk sağının istikrar arzusunun nihai çaresi olarak görüldü aslında bu sistem. Erdoğan, sıradan bir lider değil ve sıradan bir cumhurbaşkanı da olmayacak. Bir yandan Özal gibi partisine müdahale edecek, öte yandan Demirel gibi –ama bu kez kendi ideolojik haritasındaki haliyle- devlet ve nizam yüceltimine girişecek. Ama yeni sistemin getireceği düzenlemelerle birlikte onların yapamadığı kadar güçlü ve etkili bir biçimde yapacak bunu.

“Erdoğan, öyle ya da böyle Kürt sorununun kendisini ve partisini zorlayacak tarihsel güçlerden biri olduğunu en başından gördü. Gezi sürecinde örneklerini gördüğümüz otoriter dilin Kürt sorunununda pek dolaşıma sokulmaması onun tehdit algısıyla ve fayda-maliyet analiziyle ilgili.”

 

•          ‘Barış süreci’nin elbette içinde bulunduğumuz konjonktürle ilgisi vardır ama Erdoğan’ın liderlik anlayışının ve zihniyetinin, bu sürecin başlaması ve halen devam etmekte olan seyri üzerinde nasıl bir etkisi vardır?

 

AKP’nin ve Erdoğan’ın şu ana kadar attığı belki de en hayırlı adım barış süreci. Bu alanda yabana atılamayacak kazanımlar oldu, AKP döneminde. Öte yandan burada tam bir demokratik ruhtan çok, güvenlik kaygılı bir pragmatizmin ipuçlarını görmek mümkün. Erdoğan, öyle ya da böyle Kürt sorununun kendisini ve partisini zorlayacak tarihsel güçlerden biri olduğunu en başından gördü. Gezi sürecinde örneklerini gördüğümüz otoriter dilin Kürt sorunununda pek dolaşıma sokulmaması onun tehdit algısıyla ve fayda-maliyet analiziyle ilgili. Tabii buna etnik aidiyet temelli sorunları muhafazakâr, yer yer de İslami bir tonla süslü bir söylemle, farklı renkleri olan ama nihayetinde ‘kardeş’ olan aile retoriğiyle aşma iradesini ve inancını da ekleyelim. Bu açıdan barış süreci, Erdoğan’ın milliyetçilik yorumuyla da ilgili. Zaman zaman milliyetçiliğe giriş temalı şiirlerden örneklerle süslese de konuşmalarını; asıl milliyetçiliği kendi deyişiyle lafta değil, hizmette, icraatta gören, bu hizmet ağının da barış sürecinin ve Kürt sorununun çözümünün unsurlarından biri olduğunu düşünen bir anlayış bu

 

 

 •          Adı ‘özerklik’ olarak konulsa da konulmasa da ‘barış süreci’nin sonuçları kitapta sık sık vurguladığınız ‘millet tasavvuru’nu nasıl etkileyecek?

Sürecin nasıl tamamlanacağını bilmiyoruz henüz. Bu hâlâ uzun vadeli bir pazarlık konusu, taraflar için. Ama böyle devam ederse ya da tarafları görece memnun edecek bir sonuç alınırsa, bu alana bakışın başka pek çok şeye bakışta olduğu gibi Erdoğan’a ve AKP’ye duyulan güven ve ekonomik istikrar içinden şekilleneceğini söylemek mümkün. Yani sorun, bu güvenin ve ekonomik dengelerin bir biçimde bozulmadan devamının ve bu arada PKK’nın silahtan uzak durmasının içinden belirlenecek. Erdoğan ve AKP için iyi senaryo, bu sorunun çözümüyle güçlenen ve genişleyen, kendi rengini gerçek köklerinde bir kez daha bulan bir millet tasavvurunun canlanması ve bu tablo içinden kendilerini zorlayacak bir tehdidin hanelerine yazılacak büyük bir artı olarak son bulması.

AKP-Cemaat savaşı büyük bir sürecin devamı

•          Erdoğan’ın Cemaat ile giriştiği kavga ‘Türk Sağ Geleneği’nde ne tür sonuçlar doğuracak? Özellikle İslami kesimlerde benzerine daha önce rastlamadığımız türden bir kavga olduğunu görüyoruz? Bu, acaba yeni bir dönemin işareti midir?

Yeni bir dönemden çok, Erdoğan’ın iktidarının konsolidasyonu açısından kritik bir savaş bu. Aslında bu açıdan büyük bir sürecin devamı. Henüz bitmiş de değil. 17 Aralık ve sonrasındaki operasyonlar ne Cemaat’in iddia ettiği gibi Erdoğan’ı ve AKP’yi hedef almayan sadece masum bir hukuki süreç, ne de hükümetin iddia ettiği gibi temelsiz, dayanaksız, tamamen uydurma gerekçelere dayanan bir komplo. Bu hat üzerinde somutlaşan savaş da genişlemesi muhtemel bir paralel devlet söylemiyle ve  Cemaat’in yeni ittifak arayışlarıyla önümüzdeki süreçte belirleyici olmaya devam edecek.

Taziye mesajının birden fazla işlevi var

•          Kamuoyunda “taziye mesajı” olarak bilinen Erdoğan’ın Ermeni meselesiyle ilgili açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Başbakan Erdoğan için böyle bir açıklamanın anlamı nedir? Bundan sonra bu konuda ne tür adımlar atacağını bekleyebiliriz?

Hemen söyleyeyim: Erdoğan’ın açıklamasını önemli buluyorum ve olumlu bir adım olarak görüyorum. Bununla birlikte söz konusu Türk sağı olunca, bu türden demokratik açılım anlarına her zaman  belli bir ihtiyat payıyla bakmakta fayda var. Bundan sonra bu sorunla ilgili ne adımlar atılır, atılır mı bilmiyoruz zira. Dediğim gibi, söz konusu Türk sağının kadim pragmatizmi olunca tahmin yürütmek zor. Erdoğan’la ve AKP’yle ilgili bilinmesi gereken şey şu bence: Aldıkları siyasal kararlar ya da yaptıkları açıklamalar her zaman çoklu bir işleve sahip ve fayda temelinde şekilleniyor. Yani herhangi bir açıklama ya da düzenlemeyle ilgili olarak her zaman Erdoğan’ın da AKP’nin de gündeminde birden fazla işlev ve atılacak adımlarla sağlanacak birden fazla fayda var. Bu açıklamada da yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri özelinde, hem dünya kamuoyunda hem ülke sathında Erdoğan’ın demokratlığı meselesinde somutlaşan şüphelere bir cevap verme çabasının izleri var. Bu açıklamanın dolaylı olarak, Cemaat’in AKP’yle savaşında ‘kaşıması’ muhtemel sorunların önünü alan bir yaklaşım olmasıyla da ilgisi var bence.

 

 

 

 

 

 

Kategoriler

Güncel Türkiye