OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

‘Tek liste’ meselesi

Alcan’ın, bir araya getirdiği 20 küsur kişilik bir grup varken, bu kişilere dönüp “Sizi ben hareketlendirip bir araya getirdim ama şimdi daha cazip bir teklif var, onun için ben ayrılıyorum” demesini beklemek ne kadar gerçekçi, sizin takdirinize bırakarak şu ‘tek liste’ hakkında birkaç şey söylemek isterim. Her şeyden önce, hangi seçim olursa olsun, ortada tek bir aday, tek bir liste varsa o seçimin seçim vasfı –tamamen ortadan kalkmasa da– çok ciddi zaafa uğrar. Birden fazla aday, birden fazla liste olacak ki onun adı seçim olsun. Ha, bir seçimde sürecin doğal akışı içinde birden fazla aday, birden fazla liste çıkmayabilir; o da bir aksaklığa, tuhaflığa veya zafiyete işaret eder ama kimseyi zorla aday yapamayacağımız için yapacak bir şey olmayabilir. Fakat, özellikle tek liste olması için çalışmak tartışmalı bir durum yaratır.

Malumunuz olduğu üzere, hastanesi olan vakıfların seçimleri, ilgili yönetmelik senelerdir yayımlanmadığından hâlâ yapılabilmiş değil. Tam bir keyfîlikle karşı karşıyayız. Önce dokuz sene boyunca vakıf seçimleri yaptırılmadı, sonra hastanesi olan vakıfların seçimleri diğerlerinden ayrılarak bu seçimlerin 2023’te yapılacağı söylendi. Gelin görün ki 2024’ü de geride bıraktığımız şu günlerde hâlâ bu seçimler yapılamadı; yönetmeliğin neden hâlâ yayımlanmadığını dair de hiçbir açıklama, hiçbir gerekçe yok ortada. Vatandaşı hiçe sayan bir anlayış bu. Vakıf seçimlerini dokuz sene kuzu kuzu beklediğimiz gibi şimdi de hastane seçimlerini bekliyoruz. Örümcek ağına takılmış bir sinek kadar acınası hâldeyiz. Devlet katında şunun için rahatsızlık duyan bir Allah’ın kulu var mı diyeceğim ama fazla naif bir soru olacak.

Hâl böyleyken, geçen pazartesi günü Patrikhane’deki Surp Dznunt resepsiyonu sırasında Beyoğlu Vakfı Başkanı Aksel Topalyan’ın bu konuda yaptığı açıklamalar yeni bir tartışma doğurdu. Surp Pırgiç Hastanesi’nin organizasyonuna dair sözleri bir yana, söylediği asıl önemli şey bu vakfın seçimine tek listeyle gidilmesi önerisiydi. Bu listenin belkemiğini, Ermeni toplumu içinde finansal kaynak ortaya koyabilecek üç vakfın yani Beyoğlu, Ortaköy ve Karagözyan vakıflarının oluşturacağını söyledi ve Karagözyan Vakfı Başkanı Dikran Gülmezgil’in, Feriköy Vakfı Başkanı Manuk Öğer’in ve Ortaköy Vakfı Başkanı Sarkis Çetinkaya’nın isimlerini zikretti.

Bu isimler arasında bu konuda net bir mutabakat var mı, Topalyan’ın sözlerinden anlaşılmıyor ama herhâlde onların mutabakatını almadan kamuoyu önünde bir açıklama yapmaz. Dolayısıyla, bu dört vakıf hastane seçimi için ‘tek bir liste’ oluşturma işine girişmiş gibi görünüyor. Önemli bir husus da şu ki bu grup, daha evvel adaylığını açıklayan ve kendi grubunu oluşturan Toros Alcan’ı bu ‘tek liste’ye dâhil olmaya çağırdı. Alcan’ın, bir araya getirdiği 20 küsur kişilik bir grup varken, bu kişilere dönüp “Sizi ben hareketlendirip bir araya getirdim ama şimdi daha cazip bir teklif var, onun için ben ayrılıyorum” demesini beklemek ne kadar gerçekçi, sizin takdirinize bırakarak şu ‘tek liste’ hakkında birkaç şey söylemek isterim.

Her şeyden önce, hangi seçim olursa olsun, ortada tek bir aday, tek bir liste varsa o seçimin seçim vasfı –tamamen ortadan kalkmasa da– çok ciddi zaafa uğrar. Birden fazla aday, birden fazla liste olacak ki onun adı seçim olsun. Ha, bir seçimde sürecin doğal akışı içinde birden fazla aday, birden fazla liste çıkmayabilir; o da bir aksaklığa, tuhaflığa veya zafiyete işaret eder ama kimseyi zorla aday yapamayacağımız için yapacak bir şey olmayabilir. Fakat, özellikle tek liste olması için çalışmak tartışmalı bir durum yaratır. Bu, ilkesel olarak seçimin seçim olma vasfını zayıflatır. İkincisi, seçime tek listeyle gitmenin yasal ve pratik zemini yoktur. Ortada henüz bir yönetmelik yok ama herhâlde orada “Seçime tek listeyle gidilir” denmeyeceğine (gerçi ne gariplikler gördük, bir gün bu da olursa şaşırmamak lazım) ve kimsenin liste oluşturması engellenemeyeceğine göre seçimin tek listeyle yapılması somut bir zemine oturmayan, afaki bir öneri. Dolayısıyla, “Seçime nasıl tek listeyle girilecek?” sorusunun bir cevabı yok.

Gelelim “Niye?” sorusuna. Neden S. Pırgiç Hastanesi Vakfı seçimine tek listeyle gitmek gibi bir gereklilik var? Aksel Topalyan’ın seçildiği Beyoğlu, Sarkis Çetinkaya’nın seçildiği Ortaköy Vakfı, Dikran Gülmezgil’in seçildiği Karagözyan Vakfı seçimleri birden fazla listeyle yapılmışken, örneğin, S. Pırgiç Hastanesi Vakfı seçimi neden tek listeyle yapılsın ki? Bu saydıklarımız da hastane kadar büyük ve önemli vakıflar. AKP milletvekili Sevan Sıvacıoğlu’nun aynı toplantıda söylediği, “Ankara ‘Ortak akılda buluşun, tatsızlık, kaos olmasın’ diyor” sözünü veri kabul edecek olursak, “Tatsızlık ve kaos olmasın” diye mi hastane seçimine tek listeyle gidilmesi isteniyor? Kimse tatsızlık ve kaos olsun istemez ama nihayetinde her seçim bir yarıştır, en küçük bir seçim bile belli bir gerilim barındırır. Bu gerilimden kaçınma isteği geçerli bir gerekçe olsaydı hiçbir seçimin birden fazla aday veya listeyle yapılmaması gerekirdi. ‘Kaos ve tatsızlık’ olmasın diye genel seçimlere tek partinin girmesini nasıl onaylamıyorsak, bu seçimde de “Tek liste olsun” diyemeyiz. Dolayısıyla, “Neden tek liste?” sorusunun mantıklı, kabul edilebilir bir cevabı yok.

Peki, kabul edilemez bir cevabı var mı? Görünüşe göre var. Lafı dolandırmadan söyleyecek olursak, bu, seçimi kazanacağı düşünülen Toros Alcan ve ekibini dağıtmak, pasifize etmek amacıyla yapılmış bir manevra olarak görünüyor. Ayrıntılarına belki gelecek haftalarda değinmek üzere şu kadarını söyleyelim ki, son patrik seçimlerinde Sebuh Çulcuyan için yapılanın bir versiyonu Toros Alcan için yapılmak isteniyor. Orada da seçim yıllarca geciktirildikten sonra bir ‘mahsusluk’ kılıfı uydurulmuştu; öyle anlaşılıyor ki bugün aynı işlevi farklı şekilde de olsa ‘tek liste’ fikrinin görmesi murat ediliyor. Çulcuyan için tedavüle sokulan “Devlet onu istemiyor, devlet onun üstünü çizdi” gibi sözler bu sefer Alcan için kulaktan kulağa yayılmaya çalışılıyor. Bana göre bir kişi için “Devlet onu istemiyor” dendiğinde özellikle o kişinin seçilmesine gayret etmek gerekir. Hadi benim kanaatimi koyalım bir kenara, hakkında bu iddianın ortaya atıldığı kişi senelerce Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde Cemaat Vakıfları Temsilciliği yaptı. Devlet madem onu istemiyordu, neden senelerce o makamda oturttu?

Son olarak şunu da söylemem gerekiyor: Ortaköy Vakfı Yönetim Kurulu içinden aldığım bilgiye göre Ortaköy Vakfı’nın, kurum olarak, hastane seçimlerine tek listeyle gidilmesini desteklemek gibi bir kararı yok. Benimle konuşan kişi, “Ortaköy Yönetim Kurulu olarak böyle bir gündemimiz yok. Bu yönetim kurulunda konuşulmuş bir konu değil. Biz destekleme mercii değiliz” dedi. Anlaşılan bu iş, Sarkis Çetinkaya’nın bireysel girişimi. Her birey gibi onun da istediği listeye girme, istediği listeyi destekleme hakkı ve özgürlüğü tabii ki var ama her vakfın başkanı o vakıf adına bir işe girişecekse bunun için önce usulüne göre yönetim kurulunun onayını almalıdır.  

Bu sözlerin ortaya koyduğu bir başka husus da, Aksel Topalyan’ın resepsiyonda bu üç vakfın havuz oluşturma projesinden en azından Ortaköy yönetiminin haberinin olmaması. Adına havuz denen bir ortak finans mekanizması oluşturmak kötü bir şey mi? Hayır, değil. Burada konuştuğumuz bazı isimlerin daha ortada olmadığı zamanlardan beri, neredeyse on beş senedir gerek bu köşede gerek diğer mecralarda böyle bir mekanizma oluşturmanın gereğini anlatıyorum. Gelgelelim, bunun hastane seçimleriyle doğrudan bir bağı yok. Hastane seçimlerinin olup olmamasından bağımsız bir şekilde Ermeni vakıflarının, finans konusu dâhil ama onunla sınırlı olmayan bir koordinasyon mekanizmasını tartışmaya ve hayata geçirmeye hemen yarın başlaması gerekiyor. Geç bile kalındı.