Can Öktemer ve Sertan Şentürk, ünlü sanatçı İlhan Erşahin'le son albümü The Other Side’ı, cazı ve olmazsa olmazları Sao Paulo-İstanbul-New York üzerine konuştu.
CAN ÖKTEMER
can.oktemer@gmail.com
SERTAN ŞENTÜRK
sertansenturk@gmail.com
1965 İsveç doğumlu İlhan Erşahin için müzik 16 yaşında ilk kez nefes verdiği tenor saksafonla başladı. 20'li yaşlarda edindiği Berklee bursuyla birlikte ABD macerası başlarken, müzikal kimliğini inşa etdiyordu. Birçok müzik eleştirmeninin saksafon çalış tekniğini Sonny Rollins ve Joe Henderson ile kıyasladığı Erşahin, 1995 yılında çıkarmış olduğu ve Aşık Veysel'in Uzun İnce Bir Yoldayım’ının yorumuna da yer verdiği She Said albümünden bu yana Our Song, Home, Wax Poetic, Virgo, Love Trio ve Harikalar Diyarı albümlerini çıkardı. İlhan Erşahin'le son albümü The Other Side’ı, cazı ve olmazsa olmazları Sao Paulo-İstanbul-New York üzerine konuştuk.
- Bu hafta Wonderland projenizin kapsamında yeni albümünüz The Other Side çıktı. Bu albümün ilham kaynakları nelerdir? Bize albümü temasını ve yaratım sürecini açıklayabilir misiniz?
Bu, uzun bir cevabı olan bir soru. Sanırım, bu ilişki 70lerde, ailemle İsveç’ten İzmir ve Çeşme’deki kuzenlerimizi ziyaret etmeye geldiğimiz zamanlarda başladı. O zamanlar otobüslerde, evlerde Zeki Müren, Orhan Gencebay, Ajda duyardım. Bu, asla unutamayacağım bir ses yelpazesi. Türkiye’nin 70’lerdeki yaşantısına bir şekilde özeniyorum. Bana 50’lerin Amerika’sını çağrıştırıyor; herkesin genişçe gülümsediği ve büyük bir Amerikan arabasına sahip olduğu o günleri… O zamanlar disko-arabesk zamanlar gibiydi, İzmir’de NATO görevlisi Amerikan askerleri için olan bir süpermarket vardı. Bunlar benim o zamana dair görsel ve işitsel hafızamı oluşturuyor. Sürüyle kocaman, kıpkırmızı karpuzlar satın alınır, 50’lerden bir Amerikan arabasının bagajına konulur, bir Gencebay parçasının açılır ve gün biter. İyi, mutlu ve parlak, bugünkü havadan oldukça uzakta bir halden bahsediyoruz.
Bu albümün arkasındaki asıl ilham işte budur; ama -elbette ki- bugünün sesleri ve beste düşünceleriyle birlikte. Bu albüm nostaljik ya da ona benzer bir şey değil. Bu oldukça “bugün” olarak duyulan bir albüm... ve asıl fikir de bu: İstanbul’un her katmanından renkler ve hisler ödünç almak. İlhamın diğer büyük bir kısmı da Serge Gainsbourg ve özellikle de onun “Melody Nelson” albümü. Bu albümde, bu ikiliye oldukça benzeyen ruh hali var ve bu albümü ve grubu yaratırken de, bu ruh halinin peşinde olduğumu düşünüyorum.
- Albümde, Jane Birkin, Hüsnü Şenlendirici, Seyyal Taner ve Gilberto Gil gibi tanınmış müzisyenlerle çalışıyorsunuz. Onlarla stüdyodaki etkileşiminiz nasıldı? Albümün şekillenmesinde bir katkıları oldu mu?
Albümü yeniden şekillendirmediler, ancak kesinlikle müthiş bir renk kattılar. Onlarla etkileşimler kısa, fakat oldukça lezzetliydi. Jane çok tatlı ve özveriliydi. Kendi parçasına bayıldı, sözler ve her şeyiyle hazır olduğundan emin olarak geldi. Hüsnü, bu projenin içinde ve elbette ki Doğu/Batı buluşmasının büyük bir parçası ki, Wonderland’ın gerçek tanımı bir şekilde budur. Seyyal Taner, stüdyoda harika bir iş çıkardı; geçen sene Río de Janeiro’da kaydettiğim Gilberto Gil de öyle… Bu albümümün kayıt ve miksleme sürecinin tamamı muhteşem ve heyecanlıydı.
- Birçok insan sizin müziğinizi “dünya müziği, caz füzyon, asit caz” gibi tarzların altına yerleştiriyor. Siz bu sınıflandırmaların müziğinizi anlatmak için yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Müzikal çalışmalarınızı nereye konumlandırırsınız?
Hayır, öyle düşünmüyorum. Bence benim müziğim naif bir şekilde Nublu müziği olarak adlandırılıyor. Bir şekilde, müziğim bazı şeylerin arasında bir yerlerde… Fakat insanların müziğe bir sınıflandırma yapmaları gerektiğini anlıyorum...
- Konseptiniz Nublu, New York’ta ve tüm dünyada önemli bir sanatsal etki ve müzikal özgürlük merkezi. Nublu, doğumundan beri nasıl evrimleşti? Kişisel düzeyde sizi de etkiledi mi?
Komik; ben Nublu’yu doğurdum ve etkiledim, karşılığında Nublu da beni etkiledi. Bu bir gerçek, çılgınca ama gerçek. Nublu, benim her türlü düşündüğümden çok daha büyük, fakat aynı zamanda oldukça önemli bir ifade. Nublu, muhakkak evrim geçirdi ve bence günden güne büyüyor. Birçok yönden bu konsepti daha çok geliştirebilmek ve büyütebilmek için elimizde daha fazla yöntem olmasını dilerdim. Fakat aynı zamanda, bu sabit alçakgönüllülüğün sanatsal şeyleri büyütmenin doğru yolu olduğunu düşünüyorum. Nublu, birçok insanın hayatında önemli bir adım olabilir; eğer burada derine dalmak için bulunuyorsanız ya da daha doğrusu bazı şeylerin daha derinlerine dalmak için...
- Siz New York, İstanbul ve Sao Paulo gibi metropollerin büyük bir hayranısınız. Sizi bu türlü yerlere çeken nedir? Buraların sizin müzikal zevkinize ve stilinize bir yansıması var mı?
Büyük şehirler, bir sürü düşünen adam demek. Büyük şehirlerdeki zeka düzeyine bayılıyorum. Daha gelişmiş gibiler… Sanırım metropollerdeki dağınıklık ve çılgınlıklara o kadar alıştım ki, bu beni besliyor. Beni yanlış anlamayın, küçük gösterişsiz şehirler, dağları falan da seviyorum. Fakat Sao Paulo, İstanbul ve New York, 3 tane farklı ama aynı zamanda benzer büyük şehirler. Büyük şehirlerde bir şekilde kendi özgürlüğünüzü yaratabiliyorsunuz. Özellikle New York’ta, hiçbir kültürün ya da zaman diliminin bir parçası değilsiniz, kendi yolunuzu açıyorsunuz. Hiçbir kuralı takip etmek zorunda değilsiniz; günlük kurallar, kültürel kurallar yok. Bu bana bir özgürlük hissi veriyor ve bence, bu da yaratıcılığa yol açıyor.
- Kendi hesabınızdan ve Nublu hesabınızdan aktif bir biçimde çalışmalarınızı paylaşıyorsunuz. Müziğin dijital ulaşılabilirliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Net olarak bilmiyorum ama kesinlikle deneysel zamanlardayız. İllegal müzik indirmenin bir hayranı değilim, öte yandan müzik yayın siteleri de sanatçılara para vermiyor. Yani sanatçılar için bu bağlamda garip zamanlardayız. Fakat bu durum sanatçılara ve gruplara kendilerini sergileme şansı veriyor, bunun da onlara daha fazla canlı performanslar yapma fırsatı sağladıklarını tahmin ediyorum. Her şeyin canlı performans olduğu o eski günlerdeki geri dönmüş gibiyiz.
- Sizden ve Nublu’dan yakın gelecekte neler bekleyebiliriz?
New York’ta yeni bir Nublu açıyorum. Temelde eski mekanı elimizde tutarken, şimdiki kulübü, yeni ve fevkalade heyecan verici bir alana taşıyorum. İstanbul Nublu, elbette ki devam edecek. New York, Sao Paulo ve İstanbul’daki Nublu festivalleri de öyle. Ve turlar, konserler ve yeni kayıtlar: bunların hepsi gerçekleşiyor.
- Son dönemlerde Türkiye’de ve dünyada beğendiğiniz müzisyenler kimler? Dinlemekten hiç bıkmadığınız müzisyenler var mı?
Benim için belirli bir sanatçıyı belirtmek oldukça zor. Çok fazla müzik dinliyorum ve birçoğunu seviyorum. Bir sürü canlı müzik ve DJ dinliyorum. Aynı zamanda da, Miles Davis ve Coltrane’den, The Stones ve Bowie kadar birçok eski müziği dinliyorum; Gencebay’ın eski kayıtlarını dinlemeye bayılıyorum. Ayrıca Flying Lotus, Gaslamp Killer gibi taze ve muhteşem elektronik müzik DJ’lerini dinlemek çok heyecan verici. Atoms for Peace gibi yeni gruplar da elbette bu heyecanıma dahil...
‘I would like to borrow colors and vibes from basically all layers of Istanbul’
Can Öktemer and Sertan Şentürk talk with infamous musician Ilhan Ersahin about his last albüm, The Other Side, his jazz and his indispensables, Sao Paulo-Istanbul and New York.
CAN ÖKTEMER
can.oktemer@gmail.com
SERTAN ŞENTÜRK
sertansenturk@gmail.com
- This week, your new album “The Other Side” has been released under your project “Wonderland.” What are your inspirations behind this album? Can you describe us the theme and explain the production process?
This is a long question and answer… I think this affair started in the 70's when I used to come with my family from Sweden to visit our cousins in Izmir and Çeşme. I used to hear Zeki Müren, Orhan Gencebay, Ajda on the buses, in the houses. It was a sound I can never forget. They somehow fancy 70's Turkey life. It seems to me how the 50's used to be in America. The days when everyone was smiling with white teeth and had a large American car… It was like a disco arabesque time and in Izmir had a market, which was the American supermarket, for the US military personnel stationed in Izmir for NATO. That's how my memories are sonically and visually. Big red watermelons bought in large amounts, packed in the trunk of a 50's American car, put on a Gencebay track and the day was done. Nice happy and bright, pretty much the opposite of today's climate... This is the real inspiration for this album but then of course mixed with my today’s sounds and composition thinking. This is not a nostalgic album or anything like this. It is a very ‘now’ sounding album and this is the real idea, to borrow colors and vibes from basically all layers of Istanbul. A big part of the inspiration for this album is also Serge Gainsbourg and especially his record 'Melody Nelson.' It is a certain mood in that record that feels very familiar to them and somehow I think I was after that mood when I created this record and band.
- In the album, you are performing with renowned musicians such as Jane Birkin, Hüsnü Şenlendirici and Gilberto Gil. How were the interactions with them in the studio? Did they reshape the outcome of the album?
They didn’t reshape the album, but for sure they added a great color. The interaction with all of them was very short, but tasty. Jane was so sweet and giving. She loved this track and she made sure she came prepared with lyrics and all. Hüsnü is a part of this project and for sure a big part of the whole East/West meets which is in a way the real definition of wonderland. Seyyal Taner came into the studio and did a great job and so did Gilberto Gil when I recorded him in Rio de Janeiro last year. The whole recording process and mixing for this album was great and exciting.
- Most people would put your music under the genres “world music, jazz fusion, acid jazz” etc. Do you think such classifications are adequate to describe your music? Where do you put your musical works?
No, I don’t think so. I think my music naively is called Nublu music. Somehow my music is in between things… But I know people need to put a classification on the music.
- Your concept, Nublu, has been a major artistic influence and a hub for musical freedom in New York and all around the world. How has Nublu evolved since its birth? Has it also influenced you in the personal level?
Haha, funny, I have influenced and giving birth to Nublu and then in return Nublu has influenced me. It's true, crazy but true. Nublu is bigger than I in a way ever thought but I think Nublu is an important statement. Nublu has for sure evolved, and it is growing day by day I think. I wish in many ways we could have more means to develop and in a way make this whole thing grow… But then at the same time, this constant honesty is I think also the right way to make art things grow. Nublu can be an important step in many people lives if you are here to go deep or rather deeper into things.
- You are a big fan of metropolises such as New York, Istanbul and São Paulo. What attracts you to such locations? Do they have any reflection to your musical taste and style?
Well big cities means lots of thinking people. I love the intelligence level in big cities. Just seems they are advanced. I think I am just so used to the mess and craziness in big metropolises that it feeds me. I mean don't get me wrong, i love small little obscure cities and mountains etc. as well, but yeah São Paulo, Istanbul and NYC are 3 very different but at the same time similar cities. In big cities you can create your own freedom somehow. In NYC especially you are not a part of any culture or time zones, you know what I mean, you can create your own way. You don’t have to follow any rules; no daily rules, no cultural rules. This gives me a sense of freedom and then that leads to creativity I think.
- You are actively sharing your works in Soundcloud under your personal name and also in Nublu. What is your opinion about the digital accessibility of music?
Ohh I dunno, it is an experimental time for sure… I'm not a fan of illegal downloading but then at the same time streaming sites doesn’t really give the artists any money either… So it's a strange time in that sense for the artists. But then it gives artists and bands exposure which I guess in return gives hopefully opportunities to play more shows. It's like it is back to the old days again where it's all about live performances.
- What should be expecting from you and Nublu in the near future? Do you have a planned concert tour?
Well I am opening an exciting new Nublu in NYC. I am basically relocating the current club to a new, very exciting space while also keeping the old space. The Istanbul Nublu will keep on rocking for sure and the Nublu festivals in NYC, São Paulo and İstanbul are on as well. And yes, tours /concerts/new records: all is happening.
- Which musicians in Turkey and in the world have you recently been listening to? Are there musicians who you would never get tired of listening?
Ohhh, it's so hard for me to pinpoint certain artists. I hear so much music and I like lots of things. I hear lots of things live and I hear lots of DJs. And I am listening to lots of old stuff as well from Miles Davis and Coltrane to the Stones and Bowie; I love to hear some of Gencebay's old tracks. And I think it's very exciting to hear great new fresh electronic DJs like Flying Lotus, Gaslamp Killer etc... And newer bands like Atoms For Peace excites me for sure.