Ölüm Savaşçısı

Orhan Berent, “Dünyayı Kurtaran Adam” kadar Türkiye’de bilinemeyen fakat birçok yabancı sitede adı geçen bir başka Cüneyt Arkın filmi “Ölüm Savaşçısı”nın analizini şapgir için kaleme aldı.

ORHAN BERENT

Ey bu satırları okumaya hazırlanan şanslı kişi. Seni öyle kıskanıyorum ki... Birazdan bu yazıyı bitirdiğinde eminim ki internette bu filmi arayacak ve bulduğunda da o 'hayt, huyt, hiaaa' gibi kakafonik seslerden oluşan jeneriğinin başlamasıyla birlikte kendini bu sarsıcı maceranın kollarına bırakacaksın.

“Yeryüzünde en çok tanınan filmimiz hangisidir?” diye sorulsa bir çoğumuzun cevabı hazırdır: Dünyayı Kurtaran Adam! Sebebi de aşikar. Giriniz Google’a, bu filmden bahseden yabancı dillerde yüzlerce web sayfası çıkar karşınıza. Hiçbir filmimize nasip olmayan bir ilgidir bu! Elbette dış ülkelerin bizim memlekete bakış açısıyla kendimize kıymet biçecek insanlardan değiliz çok şükür. Lakin yıllar önce yine birçok yabancı sitede “Ölüm Savaşçısı” adlı başka bir Cüneyt Arkın filminden söz edilmesi, sıkça buna atıf yapılması karşısında kısa bir araştırma yaptım ve güzel yurdumuzda çekilmiş bu kordelanın bizde fazla önemsenmediğini fark ettim. Bir nebze de üzüldüm. Çünkü bizim yerli metinlerin neredeyse tamamı filmle alay eder nitelikteydi. Halbuki yabancı sitelerin birçoğu, bu filmi anlamaya ve yorumlamaya yönelik çabalardan oluşan cümlelerle filmi irdeliyorlardı. Sanıyorum bu inceleme, bu kült film hakkında Türkçede yazılmış ilk kapsamlı analiz olacak. Birkaç kere dikkatle seyrettim, vakit buldukça kendi oluşturduğum cropları, kısa clipleri tekrar tekrar gözden geçirdim, web günlüğüme kayıtlar düştüm ve aşağıdaki incelemeyi yazmadan önce şunu farkettim: Bir katharsis patlaması mı nedir, tam olarak tanımlayamıyorum ama ben bu filmi çok sevmişim!

Okuyucunun yazı ilerlediğinde fark edeceği gibi filmin iyi anlaşılması için beş-altı sahneyi birleştirip bir bütünlük kurmaya çalıştım. Mutlaka kusurlarım ve yanlışlarım olmuştur. Ama başarılı olduğumu ve kordelanın ilk seyredişte algılanamayan lineer gidişatını yakaladığımı sanıyorum. En azından alay etmek yerine emek sarf ettim. Boş vakitlerinizde kanallarda rastlarsanız seyretmemezlik yapmayın olur mu dostlarım? Gelelim filmimize...

Başrollerde Cüneyt Arkın, Füsun Uçar, Osman Betin (Cüneyt Arkın’ın gerçek hayatta karate hocası) ve Hüseyin Peyda gibi emektar oyuncular var. Giriş sahnesinde, arka plandaki gürültüler yüzünden zorlukla konsantre olduğumuz jeneriğinden anladığımız kadarıyla usta oyuncu ve Yeşilçam’ın çınarı Cüneyt Baba’nın yönetmenlik denemelerinden... Ukalalık ve haksızlık etmeyeyim ama naçizane fikrim -sadece bu film için konuşuyorum tabii- en azından denediğine kaniyim. Film, kabaca üç ana bölüme ve 14 alt kısma ayrılıyor.

BİRİNCİ BÖLÜM

1. Başlangıç ve manifestonun verilmesi, ilk antrenman ve ilk suikast sahneleri: Filmimiz açık alanda karate çalışmaları yapan bir takım adamlar ve bunlara öğütler veren başında kırmızı kuşak sarılı sakallı bir gencin görüntüleriyle başlıyor. Sakallı genç durmadan konuşmakta ve hempalarını eğitmektedir. Antrenman sahnesinden sonra suikastler başlar.

2. İkinci suikast (birinci havuz), 3. suikast, kayalık sahneleri ve toplu konut alanındaki uzun dövüş sahnesi: Suikastler sürmektedir. Başına kötü dikilmiş başlıklar geçiren bir takım adamlar, evlere baskın yapmakta ve insanları öldürmektedir. Bu arada, deniz kenarındaki kayalıklarda, Cüneyt abi ve kız arkadaşı (Füsun Uçar) sahneye girer. Son derece çekici bir kadın olan Füsun Uçar, denizden çıkıp bir kayanın üstünde kırmızı slip mayosuyla oturan Cüneyt Arkın’ın yanına gelir ve ona “O hayali gene görüyor musun?” diye sorar. Cüneyt Arkın -filmdeki adıyla Komiser Kemal- yanına oturan kadını kucağına yatırır ve ona “Bir kabus, kötü bir kader gibi beni çağırıyor” der, savaşmaktan, dövüşmekten falan söz eder. Bundan sonra toplu konut alanındaki dövüş sahnesi gelir perdeye. Bu sahne, iki yıl önce çevrilen “Son Savaşçı” -alias Last Warrior- filminden alınmıştır. Ellerindeki kontrplak kılıçlarla Cüneyt Abi ve ninja, haddinden fazla uzun süren bu sahnede ölümüne kavga ederler. Sahnenin önemi, filmdeki tek Uzak Doğulu fizyonomisine sahip oyuncunun görünmesidir. 

3. Baskın sahneleri (depoya ve eşyalı eve baskın), 2. antrenman, 4. suikast ve bilinmeyen bir yabancı ülkedeki toplantı sahnesi: Dövüş sahnesinden hemen sonra gelen baskın sahnesine ben bir anlam veremedim. Komiser Kemal polisler tarafından sarılan bir depoya girer, herkesi döver, daha sonra başka bir eve girip oradakilerle de kavga eder. Ardından tekrar sakallı genç ve çevresindeki ninjaların olduğu antrenman sahnesi gelir. Baş ninja sürekli konuşmaktadır. Arada zihin gücüyle kayaları yerinden fırlatıp patlatır, ninjalar bu işe çok sevinir, “yeeaa yeaaa” diyerek sıçrarlar vesaire. Bir sonraki sahne bilinmeyen bir yabancı ülkede toplantı sahnesidir.

4. İkinci kayalık, 5. suikast, 3. antrenman, 6. suikast, mutfak sahneleri ve bilinmeyen ülkedeki ikinci toplantıda Türk polisinin yardıma çağrılıp çağrılmamasının tartışılması: Bir kez daha kayalıklar! Komiser ve bikinili kız arkadaşı tekrar denizden çıkar, sarılırlar, koklaşırlar, arada suikast görüntüleri verilir. Bu kısmı bitirmeden önce bir şey eklememe izin verilirse, şunu söylemek isterim: Suikaste uğrayan insanlar oldukça spastik hareketlere, garip yüz ifadelerine, anlamsız nidalara sahiptir. Kayalık veya plaj sahnesinde öğrendiğimiz kadarıyla bu insanlar Komiser Kemal’in arkadaşlarıdır. Naçizane fikrim, komiserin arkadaş seçiminde biraz zevksiz olduğu ya da en azından pek titiz davranmadığı yönündedir.

5. Üçüncü kayalık sahnesi, yabancı ülkedeki polis şeflerinin toplantısı, 4. kayalık sahnesi ve 4. antrenman sahnesi: Bu kısımlar 4. bölümün tekrarı gibi. Bitmek bilmeyen suikastler, ninjaların antrenmanı, komiser ve kız arkadaşının mutfaktaki saçma sohbetleri, arada camdan fırlatılan kafası kopuk güvercin gibi korkunç ögeler...

İKİNCİ BÖLÜM

6. Havaalanı sahnesi, 5. antrenman ve yabancı ülkedeki polislerle tanışma sahnesi: Filmin soru işaretlerine sebep olan sahnesi havaalanı sahnesidir. Sahnenin önemi şuradadır. Arada geçen konuşmalarda ninjaların efendisinin Komiser Kemal’in askerlik arkadaşı olduğunu burada öğreniriz. Cüneyt Arkın ve Orhan Günşiray, otomobil ile bir inşaat sahasına gelirler. Bir süre arabada ve inşaatın önünde konuştuktan sonra, Cüneyt Arkın, kabası bitmiş inşaata girer ve uçağa binerek bilinmeyen yabancı ülkeye doğru yola çıkar. Bu sahne “Son Savaşçı” filminden alınmış, dublajla dialoglar değiştirilmiştir. Bu özensizlik yüzünden dış ülkelerdeki seyirciler yurdumuzdaki havaalanlarını şantiye görünümlü ucube yerler gibi algılar. Sahne neden bir havaalanında çekilmemiştir anlaşılır gibi değil. Sanırım bütçe çok kısıtlıydı. Geçelim. Uçaktan indikten sonra, yabancı ülkede komiser Kemal meslektaşlarıyla tanışır, onlarla Türkçe konuşur. Bu da lisanımızın bir dünya dili olma yolunda aldığı merhaleleri gösteren... (Nedense cümleyi toparlamak içimden gelmedi. Sahneleri yorum yapmadan olduğu gibi kabul edip anlatmak daha iyi sanırım.)

7. (Backward) Fu-Yu adındaki rahibin Türk savaşçılarını tanıtması ve övmesi: Burada bir geri dönüş söz konusudur. Komiser Kemal, Kore’de askerlik yaparken, bir karate ustası onu yetiştirmiş ve bildiklerini öğretmiştir. Onu seçmesinin nedenini de hoca şöyle anlatır. “Türklerde kılıç öldürme aleti değildi. Türkler silahı hep barış için kullandı.” (İlginç bir akıl yürütme ve tarih yorumu olduğunu söylemekle yetiniyorum.)

8. Altıncı antrenman sahnesi ve Antonella ile tanışma: Bir antrenman sonrası, adamın biri ninjalardan kaçar, maskeli diğerleri, onu kovalar, adamı yakalarlar, öldürürler. Yanında kız arkadaşı vardır. Komiser Kemal, tesadüfen oralardan geçmektedir, olaya şahit olur, katilleri döver. Kadını evine (?), otele (?) ya da bilinmeyen yabancı ülkenin kendisine tahsis ettiği müstakil lojmana götürür. Kadın, bir miktar toparlandıktan sonra -ne de olsa sevgilisi öldürülmüştür- Cüneyt abiye sarkar. (Böyle bir kelime kullandığım için özür dilerim ancak olayı tasvir eden başka bir şey bulamadım.) Cüneyt abi yüz vermez, kadını reddeder. (Birkaç saat önce sevdiceği öldürülen kadının birdenbire kurtarıcısına kendini vermek istemesi manasız gibi görünse de, senaristin -eğer varsa- filmin zayıf olan erotik taraflarını güçlendirmek için böyle bir mizansene başvurduğu akla ilk gelenler arasında. 'B movie'lerde şiddet ve erotizmin yan yana gittiği düşünülürse gayet mantıklı.)

9. Meşhur brifing sahnesi ve telsizlerden ninjaların yakalandığına dair beyanat: Bilinmeyen yabancı ülkedeki polis şefleri toplantı yaparlar ve Komiser Kemal ninjalar hakkında onlara brifing verir. Daha sonra telsizlerden ninjaların yakalandığına dair bir haber gelir. Hep beraber oraya giderler, tuzağa düşerler, kavga çıkar, Komiser Kemal ninjaları döver.

10. Motor sahnesi: Cüneyt Arkın motosiklet sürerken bir motor çetesiyle karşılaşır. Onlardan biriyle kavga eder, kazanır, sonra yoluna devam eder. (Bir önceki sahneden hemen sonra aniden başladığını not olarak ekleyeyim. Arada ne gibi bir bağlantı var hala çözemedim.)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

11. Otopsi ve diriliş sahnesi, cenazeyle ya da ölmek üzere olan adamla telepati: Filmin en görkemli sahnesi. Polis şefleri, ölü ele geçirilen ninjaya otopsi yapmak isterler, fakat bir nedenden dolayı ertelerler ve odada bir kişiyi bırakıp giderler. Odada kalan kişi, dirilen ninjanın saldırısına uğrar. Ninja herhalde Cüneyt abiden yediği dayak sonucu yüzü sargılar içindedir ve tırnakları pençe şeklinde uzamıştır. Gürültüye koşan sakallı polis şefi (Hüseyin Peyda) odaya dalar, bağırır. Sonraki sahnede doktor (Filmde bu rolü 80'li ve 90'lı yılların ünlü sünnetçisi Kemal Özkan oynamaktadır) Komiser Kemal’e Hüseyin Peyda ile konuşmasını salık verir. Kemal, yatakta hareketsiz duran Hüseyin Peyda ile telepati yoluyla iletişime geçer, ölü ya da ölmek üzere olan Hüseyin Peyda ağlar. (Filmin bu kısmında Hüseyin Peyda’nın ne durumda olduğunu bir türlü anlamayız, ucu açık bırakılmıştır.)

12. Havuz sahnesi, katil sarmaşık ve polis şefinin esir edilmesi: Üst düzey polis şefi -pipolu şişman adam- evinin havuzunda bikinili kadınlarla eğlenmektedir. Sonra bir katil sarmaşık peydah olur ve korumalarını pantolonlarının paçasından girerek öldürür. Akabinde havuzdan yüzleri maskeli ninjalar fırlar. Katillerin havuzdan çıktıkları kesindir. Nasıl olur da çıktıkları zamana kadar farkedilmediklerine yönetmen kendince şöyle bir çözüm bulur: Ninjaların havuzdan çıktığı sahnede suyun epey bulanık ve çamurlu olduğu görülmektedir. Bu sekanstan üst düzey polis şefinin bahçesindeki havuzun biraz bakımsız olduğu ve su altında nefeslerini tutmakla ünlü ninjaların kolaylıkla havuzda yuvalanıp bekledikleri, bunun sonucunda da, eğer havuz temiz olsaydı, ninjaların orada saklanmakta güçlük çekecekleri anlaşılır. (Biraz uzun anlattım ama bu ayrıntı önemliydi.)

13. Motor sahnesi. Ninjaların başkanı ve Cüneyt abinin tek kişilik gösterileri, Antonella’nın kurbağaya dönüşmesi, Nevşehir’e gidiş. İki motorsiklet çetesinin dövüştüğü mana veremediğim kavga sahnesinden sonra hem ninjaların şefi hem de Cüneyt abi tek kişilik karate şovları yaparlar. Sonraki sahnede Komiser Kemal yıldırım gürültüsüyle uyanır, evi dolaşır, bir odada kendiliğinden sallanan bir sandalyenin yanında beklerken kapı açılır. İçeri giren Antonella’dır. Bir süre Cüneyt abiye bakar. Sonra kurbağaya ya da bukalemuna dönüşüp ona saldırır. Gerçekten zor bir sahnedir. Daha sonra bunun sahte Antonella olduğu anlaşılır. Asıl Antonella dolapta gizlidir. Cüneyt abi onu da yanına alarak Nevşehir’e gider. (Filmi tekrar tekrar seyrederken, bu sahnede, zevcem yanıma gelip, gittikleri yerin Kapodokya Uçhisar tarafındaki mağaralar olduğunu belirtmişti. Kendisine müteşekkirim.)

14. Son dövüş, final cut: Komiser Kemal ninja çetesiyle kavgaya girişir. Saniyede 5 ok birden atar, bıçakları havada yakalayıp sahiplerine iade eder, kontrplak kılıçlara oklar saplanır. Neticede hepsini haklar. Artık patron ninja ile baş başa kalmıştır. Uzun bir kavga sahnesi daha vuku bulur. Dayak yiyen ve yenilen ninja zihin gücüyle ve son bir gayretle yerdeki bir kayayı Komiser Kemal’e fırlatır. Komiser koluyla kayayı ekarte eder, ondan seken kaya patron ninjaya çarpar, ninjaların efendisi aniden infilak eder. Sanki benzin deposu mevcuttur ve bu çarpma anında alev almıştır. Görkemli bir sahnedir aslında. Yandığı halde mücadeleyi bırakmaz. Cüneyt abi ise esen rüzgarı da dikkate alıp uzun bir sopa ile kendini korur. Ninja daha doğrusu alevli kukla yere serilir, doğrulur, tekrar tekrar hücuma geçer. Neticede her zaman olduğu gibi iyiler kazanır.

Sonuç: Sanırım filmi anlamsız ve bütünlükten yoksun bulanlara bir nebze de olsa yardımcı oldum. Tüm bütçe sıkıntılarına karşın hızlı seyreden, aksiyon dolu bir kordela bu. İnternette dolaşan bazı söylentilere göre, bir directors cut sahnesinde, Cüneyt abinin yolcu uçağını Ninja Osman ve adamları taş atarak düşürür. Ancak bu sahneyi tüm aramalarıma ve bazı sinema yazarlarına ısrarla sormama rağmen bunu doğrulayan bir tanığa rastlamadım. Ve evet... Film lineer bir çizgi izliyor. Aksini iddia etmek haksızlık olurdu.

Kategoriler

Şapgir