Müge Dalar, 2014 Basın Özgürlüğü Endeksi’nde ilk sıralarda yer alan Afrika ülkesi Namibya’yı yazdı.
MÜGE DALAR
dalaroma@gmail.com
Sınır Tanımayan Gazeteciler 2014 Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Güneybatı Afrika ülkesi Namibya, Afrika genelinde birinci, dünya genelinde ise 19. sırada yer aldı. Geçtiğimiz yıl 22. sırada olan Namibya, Türkiye’nin 154., İngiltere’nin 29., ABD’nin ise 46. sırada yer aldığı endekste, bu yıl ilk 20 ülkenin içinde yer almayı başardı. Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından ortak kuruluşların yanı sıra dünya çapına yayılmış muhabirlerine, gazetecilere, araştırmacılara, hukukçulara, insan hakları savunucularına gönderilen bir anket ile olumsuzlukların fazlalığına göre puanlama esasına dayalı olarak hazırlanan endekste Namibya’nın “Batılı gelişmiş demokrasilerin” çoğunu geride bırakarak ilk 20 içinde yer alması dikkat çekti.
Namibya Neresi?
Namibya, Afrika’nın güneybatısında, Atlas Okyanusu kıyısında bir ülke, adını kuzey-güney doğrultusunda ülke sınırına paralel uzanan Namib Çölü’nde alıyor. 1884-85 Berlin Batı Afrika Konferansı’nda, Afrika ülkeleri sömürgecilere pay edilirken Namibya, Almanya’nın payına düştü ve Alman Güneybatı Afrikası sömürge sisteminin bir parçası haline geldi. 1908 yılında, ülkede elmas bulunması Avrupalı akınını arttırdı. I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yenilgisinin ardından önce İngiltere, ardından ise Güney Afrika hâkimiyetine girdi. Namibya, 1990 yılında 25 yıllık mücadelenin ardından bağımsızlığını kazandı. Yürütülen ırklar arası uzlaştırma çabaları sonucunda, beyaz nüfus ülkeyi terk etmedi ve halen başta tarım olmak üzere ekonominin çeşitli sektörlerinde başat durumda. Bunun açık anlamı, tarım arazilerinin halen beyazların elinde olduğudur. Son yıllarda toprak reformu talepleri, daha fazla gündeme gelir oldu ve 2005 yılında hükümet, beyazların sahip olduğu çiftlikleri kamulaştırmaya başladı.
Namibya, bağımsızlığını kazanmasından bu yana yarı başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Ulusal Meclis ve Millet Meclisi’nden oluşan ikili parlamento, hem beş yılda bir yapılan genel seçimlerde, hem de altı yılda bir yapılan bölgesel seçimlerde göreve gelen parlamenterlerden oluşuyor. Bağımsızlık mücadelesini yürüten Marksist Güney Batı Afrika Halk Örgütü (SWAPO), 1990 yılından bu yana ülke yönetimini elinde tutuyor.
Diğer pek çok Afrika ülkesinde göremeye alışkın olduğumuz sosyo-ekonomik hak elde etme mücadelesi temelinde ortaya çıkan etnik gruplar arası kanlı mücadele, Namibya’da oldukça sınırlı yaşandı. Afrika ülkelerinde, sömürge yönetimi döneminde, beyazlarla siyahlar arasındaki mücadele temelde “kimin neye sahip olacağı” ile ilgiliydi. Bağımsızlıktan sonra, temelde sosyo-ekonomik hak elde etmeye yönelik ve siyahlarla siyahlar arasında yaşanan mücadele ise “kimin kim olduğu” mücadelesine dönüştü ve bu durum etnik grupları, kabileleri hatta kabile altı grupları birbirine düşürdü. Namibya’nın iç savaşa varacak denli bir sorun yaşamaması, geç kazanılan bağımsızlıktan sonra beyaz nüfusun halen ülkede yaşaması ve ekonomideki başat konumunu sürdürmesinden kaynaklanıyor, yani sorun siyahlarla beyazlar arasında ve kimin neye sahip olacağı ile ilgili olmaya devam ediyor. Namibya’da bu durumun tek istisnası olan Caprivi bölgesi ayrılıkçı hareketi de hükümetin baskıları sonucu 2002 yılından itibaren hız kesti. Binlerce insan komşu Botswana’ya göçe etmeye teşvik edildi.
Namibya’da Basın Özgürlüğü
Ülkede bağımsız medya içerisinde, “The Namibian” gazetesi başat konumda. Ülke genelinde dağıtıma giren on bir özel gazeteden üç tanesi İngilizce’nin yanı sıra yerel dillerde de yayın yapıyor. Bu üç gazeteden birisi de Caprivi ayrılıkçılarını gazetesi olan Caprivi Vision. Bunların dışında bir Almanca, bir de Afrikaans dilinde yayın yapan gazete var. Dolayısıyla yazılı basın alanında çeşitlilik oldukça az. Endekste Afrika ülkelerinin durumunu bir şaka olarak nitelendiren bir Güney Afrikalı gazetecinin değerlendirmesinde, The Namibian’ın okuyucularının büyük çoğunluğunun SWAPO seçmeni olduğu ve gazetede, örneğin Caprivi ayrılıkçılarına yönelik hükümetin tutumunu ya da SWAPO’nun başta bağımsızlık mücadelesi dönemi olmak üzere gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerini eleştiren makalelere yer verilmediğini öne sürdü. İki milyon nüfuslu ve tek parti yönetimi altındaki ülkede, bu partinin bağımsızlık mücadelesini veren parti olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, oto-sansürün çok kolay gerçekleşebileceği ve bu durumun farkına varan kesimin de çok sınırlı olabileceği öne sürüldü.
Hal böyle bile olsa, bir Afrika ülkesinin demokrasinin en önemli ayaklarından biri olan basın özgürlüğü konusunda refleksif olarak ilk sıralarda yer alması beklenen ülkeleri geride bırakarak endekste ilk yirmi içinde yer almasından şaşkınlık duyulması bazı sorular sorduruyor. Kafalarda açlık, yoksulluk, yabanıl hayat, savaş, demokratik olmayan yönetimler ile resmedilen Afrika’da demokrasi ile göbekten bağlı olan, dolayısıyla da Batı’nın değerleri gözüyle bakılan, özgürlüklerin kendiliğinden yerleşmiş olması gerçekten hayret uyandırıcı mı?