İnan Akın, mahalli seçimler için Çay şehrinin stratejisini yazan bir ‘metin yazarı’nın hissiyatlarını yazdı.
İNAN AKIN
‘Metin yazarlığı ne demek?’, ‘Aslında bütün yazarlık faaliyeti eşittir metin yazmak demek, değil mi?’ gibi saçma sorularla bindim uçağa. Bir yerden bir yere gidiyorum. Olduğum yerin adı Kola, varacağım yerin adı Çay. Likit şehirler. Birinde asit var, diğerinde kaynayan su. Benzerlik kurmada üstüme yoktur, lütfen gülmeyiniz.
Kendimi şu atkuyruklu reklamcı gibi hissediyorum. Kola ve Çay’ın şehirleri arasında sayıldığı ülkede (hadi onun da adı Atbaşı’ymış meğer) mahalli seçimler var. Mahalli; yani muhtarlıklar, beldeler, belediyeler, il meclisleri, ilçe meclisleri. Çoğunun aslında ne iş yaptığı belli olmayan bir insan kalabalığını seçecek Atbaşı halkı. Zaten anahtar kelime halk. Herkes, hepimiz halk için çalışıyoruz. Bol bol halk diyoruz her yerde, halk nerede tam bilmiyoruz. Aslında biz de halkız. Garip bir sarmal halindeyiz. Halk kim? Halk bildiğimiz birileriyse nerede? Biz de halksak neden bu kadar çok halk diyoruz? Geçelim, Atbaşı’nda bazı soruların cevabı yoktur.
- Hayır, çaya şeker istemiyorum. Kola’nın da asidi kaçmamış olsun lütfen.
Uçağa bir tomar gazeteyle biniyorum. Bu seçim meselesinde kendimi atkuyruklu reklamcı gibi hissedeceksem, bazı hassasiyetlerim olmalı. Kim ne diyor bakmalı, hangi köşe yazarı ne üfürmüş incelemeli, hangi haber aslında kimin diliyle yazılmış ve kime hizmet ediyor öğrenmeliyim. Çok sıkılmaya başladım bile. Oysa Çay’ın seçim kampanyası hünerli ellerime emanet. O hünerli ellerle çok değişik sloganlar yazacak, vaatleri leblebi taneleri gibi alt alta dizecek, ardından saadetle sırtımı sandalyeye yaslayıp sonuçları izleyeceğim. “Çok harika olmuş” diyecekler bana yazdığım broşürün akabinde mesela. Billboardlar için düşündüğüm çok uçuk fikrin kabul görmesine şaşıracağım, içimden hayret nidaları geçecek ama dışımdan “Öhm, evet evet, çok teşekkür ederim. Benim için bir zevkti.” Zevklerin en halka ait olanı işte. Uçakta acil çıkışın olduğu ferah koltukları vermişler, binerken keşke internetten check-in yapsaydım da, acil çıkışa otursaydım demiştim içimden. “Her şey iyi gitmeye başladı bile bak”, dedim sonra içimden. Ciddiyetle kuruldum koltuğa, gazeteleri okumaya başladım. Şık bir defterim var ama bir sorun baş gösteriyor. Kıçtan basmalı çirkin beyaz bir tükenmez kalem var yanımda. Hem de üstünde termal reklamı bulunuyor kocaman. Rezillik. Ülkenin kaderini değiştirecek bir reklam yazarıyım bugüne bugün (metin yazarı mı demeliydim?) ve cebimdeki pespaye kaleme bak. Altın uçlu bir dolma kalem yakışmazdı da ne yakışırdı?
- Evet, Çay’a gidiyorum ben de ama oranın uçak saati uygun değildi. Almaya gelecekler beni Acıkahve’den. Dilerseniz sizi de şehir merkezine bırakabiliriz. Burada taksiciler taksimetre açmıyorlar, tarife usulü çalışılıyor. Sizi turist sanıp kazıklamasınlar. Ben mi? Ben atkuyruğunu gizlemiş efsane bir reklamcıyım. Ülkemizin kaderini değiştirmeye gidiyorum.
Acıkahve’de iniyorum uçaktan. Gazeteleri okudum, notlarımı tuttum, harikulade fikirlerimi tekrar çevirdim kafamda, yanıma aldığım birkaç kitabı yokladım –yerlerinde duruyorlar- ve beni bekleyen arabaya bindim. Etrafa şöyle bir göz gezdirdim, gözümü kısmış bile olabilirim. Bir reklamcı her an her şeyi izleyen ve ona göre metin üreten doğaüstü varlıktır. Gözlüğü vardır genelde, kışın boğazlı kazak giyer –havanın bu kadar güzel olması saçma. Neredeyse tişörtle durulacak.
Acıkahve’de yemek yiyoruz. Bir gurme gibi bütün yediklerimi övüyorum, “Bu tadı ancak Acıkahve’de bulmak ülkenin geri kalanına haksızlık…” gibi laflar ediyorum. Hızımı alamayıp garsonu garsona övüyorum, ambiyansın ne kadar etkileyici olduğunu da mekânın sahibine. Yalnız iletişim hatası yaptıklarını eklemeden edemiyorum. Acıkahve’nin ne kadar ilgi çekici bir yer olduğunu daha çok kullanmaları gerektiğini, Kola’dan gelen insanların “otantik” diye övecekleri bir yer olması gerektiğini falan anlatıyorum. Sıkılıyorlar biraz. Ama katlanıyorlar. Kola’dan geldim, Çay’a gidiyorum ve ülkenin kaderini değiştirecek bu eller benim. Sözlerime itimat mı edilmeyecek?
Almaya gelen dostlarla güzelce sohbet ediyoruz. Şoför mahallindeyim tabii ki, iki kişi de arkada oturuyor. Yolda çılgın fikirlerimin küçük bir kısmından söz ediyorum, devamını yazacağım zaten Çay manzaralı ofiste. Beklediğim kadar heyecanlanmıyorlar ama alınmıyorum. Yorulmuşlar, benden önce de bir toplantıdalarmış, müşterinin hiçbir şeyi anlamadığını ve para vermemek için bin takla attığını konuşuyorlardı az evvel kendi aralarında. Onlara biraz Kola’dan bahsediyorum. En son okuduğum kitaptan konu açmaya çalışırken, arkama bakıyorum ki, iki kişi uykuda. Şoför uyanık. Yola bakıyor. Bozuluyorum ama çok belli etmiyorum. Emniyet kemerini arabanın sensörü ötmesin diye arka taraftan bir daha bağlıyorum. Kendiliğinden çıkmış nedense. O ses uyanır gibi oluyorlar. Sonra uykuya yeniden.
- Evet, o otelin namını duydum, büyük oda demek. Ah çok teşekkür ederim. Uçuk fikirlerim için çok güzel bir mabet olacak o oda. Yıllar sonra konuşuruz, oteli işaret ederiz parmağımızla. “Orasıydı, evet” deriz çocuklarımıza, torunlarımıza. Gülüyor musunuz siz? Neden ki?
Çay’dayız. Ajansta tereddütlü bir coşkuyla karşılanıyorum. Kola’dan geldiğim herkese ayrıca vurgulanıyor. Kola büyük çünkü. Ve ben oradan geliyorum. Seçim için hem de. Sırf onun için. Büyük fikirlerim, uçuk görüşlerim, kalpten cümlelerim ve geniş ufkum var. Bir oda ve bilgisayar tahsis edilmiş. Çayımı, kahvemi eksik etmeyen biri de var. Daha ne isterim? Daha ülkeyi değiştirmek istiyorum işte.
Yeni bir word belgesi açıp, “Çay Belediyesi Strateji Planı” başlığı atıyorum. “Başlık 2”ye götürüyorum mouseu, puntoyu da 11’den 36’ya getiriyorum. İşte oldu. Ve başlıyorum yazmaya. Heyecanımı kendim bile mazur görüyorum. Kolay mı? Sloganlar, görsellerin kullanım yöntemi, sosyal medya yönetimi, viraller, videolar, video başlıkları, özgün müzik fikirleri, vaatlerin gerçek ve ciddi olması, kültür sanat evlerine dair yeni fikirler, bazı sokak ve caddelerin isimlerinin değişmesinin gerekliliği, halkın sorunlarına doğrudan yanıt verecek yeni bir sistem öngörüsü ve daha birçok şey… Hepsini yazıyorum. Heyecanım hiç dinmiyor. Vay canına diyorum, bunu da yapacakmışım. Bitirdikten sonra gerekli insanları ccleyip maili yolluyorum herkese. Başkan adaylarıyla yarın görüşeceğiz ve büyük bir toplantının şeref konuğuyuz.
- Oda çok temiz. Ellerinize sağlık gerçekten. Burası ileride tarihin anacağı bir yer olacak, unutmayın. Evet, heykel severim, estetik olduğunu düşündüğüm bir heykel de önerdim şehrin ortasına. Çay’a çok yakışacak, emin olun. İyi geceler size de. Yok, bir kahve gönderirseniz sevinirim odaya. Başka bir isteğim yok. İçkiyi sonra içeriz, seçim zaferini beraberce izlediğimizde.
-Üç günlük boşluk-
Bu yazıyı “Belge 6”da yazıyorum. Öteki 5 belge, bana gönderilen metinleri kopyalayıp isim bile vermeye üşendiğim kimi seçim vaatlerini içeriyor. Uçuk ve olağanüstü fikirlerim neredeyse hiç kabul görmedi. Broşüre yazdığım sloganın onaylanmasına sevinecek haldeyim. Gözüm sürekli uykulu.
Bundan sonrası şöyle olacak az çok:
Birkaç gecedir rüyamda billboard görüyorum. Ama hepsinde tashih var, adayın adını yanlış yazmışım, hiç kimse de fark etmemiş. Korku ve utançla Çay’dan Kola’ya uçak bileti almaya gidiyorum bir dükkâna. İsmimden tanıyorlar ve “Daha göreceğin var, kolay mı öyle gitmek?” diyor bankonun ardında duran görevli kadın. Ağlayacak gibi oluyorum, “Bu bir rüya, artık uyanmalıyım,” diye kendimi ikna etmeye çalışırken bir ses geliyor. Oda görevlisi odada, “Kalkın, artık bu odada kalamazsınız, biletiniz kesildi” diyor. Çay’ın meydanından geçerken kocaman bir afiş görüyorum. “Şehrinize sanatı getireceğim” diyor rakip aday. Onu yazan metin yazarına özeniyorum, “En azından şuncacığı onaylatabilmiş” diye geçiyor içimden. Çay’dan kalkan uçaklar daha pahalı olduğu için Acıkahve’ye gitmek zorundayım minibüsle. Şen geliyor, yaslı dönüyorum. Atkuyruğum zaten yoktu, saçlarım kısacık.
- Şoför Bey, müziğin sesini biraz kısar mısınız lütfen? Size taze ve mahalli acılarımdan söz etmek istiyorum.