Sansürün ilk kurbanı: Theodore Kasapis

Emre Ertani, ‘Basın Kanunu’ gerekçe gösterilerek bu coğrafyada cezalandırılan ilk gazeteci Theodore Kasapis’i yazdı. Kasapis makaleleriyle Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk anayasal rejimin temellerini atma sürecinde ve basının gelişmesine yönelik önemli katkılarda bulunmuştu.

8 Şubat 1877 tarihinde yayımlanan ‘Hayal’in 319. nüshasında, Hacivat ile Karagöz’ü karikatürize eden Kasapis, Karagöz’ü el ve ayaklarından zincire vurulmuş olarak gösterir. Bu karikatürde, Hacivat, “Karagöz’üm bu ne biçim bir durum” diye sorarken, Karagöz de, “Basın, hukukun sınırları içinde serbesttir” diye yanıt verir.

EMRE ERTANİ
eertani@gmail.com

Yolsuzluk soruşturması tapelerinde bazı gazetelerin ve gazetecilerin de yer almasıyla yeniden gündeme gelen medyaya yönelik baskı ve sansür uygulamalarının bu topraklardaki ‘altın çağı’, II. Abdülhamid dönemidir denebilir. 31 Ağustos 1876’da tahta çıkan II. Abdülhamid, saltanatının ilk aylarında basına olan öfkesini göstermiş; 6 Aralık 1876’da, Sadrazam Mithat Paşa’ya bir mektup yollayarak ‘basının başıboşluğuna’ son verilmesini emir buyurmuştu. Tanzimat Fermanı’ndan Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde, tüm devlet yetkilileri gibi II. Abdülhamit’i en çok rahatsız eden nokta da basında hiciv içeren karikatürler ve mizahi yayınlardı.

1876-77’de, sadece İstanbul’da, 13 Türkçe, 9 Yunanca, 9 Ermenice, 7 Fransızca, 3 Bulgarca, 2 Ladino-İbranice, 2 İngilizce, bir Arapça ve bir Almanca olmak üzere 47 gazete yayımlanıyordu. Bu gazetelerden Rum editör ve gazeteci Theodore Kasapis’in çıkardığı ‘Hayal’ ve ‘Momos’ gazeteleri, Sultan Abdülhamid’i hicvettiği düşünülen bir karikatür vesilesi ile ‘Matbuat Kanunu’ gerekçe gösterilerek 1877 yılında cezalandırılan ilk gazeteler oldular.

8 Şubat 1877 tarihinde yayımlanan ‘Hayal’in 319. nüshasında, Hacivat ile Karagöz’ü karikatürize eden Kasapis,  Karagöz’ü el ve ayaklarından zincire vurulmuş olarak gösterir. Bu karikatürde, Hacivat, “Karagöz’üm bu ne biçim bir durum” diye sorarken, Karagöz de, “Basın, hukukun sınırları içinde serbesttir” diye yanıt verir. Bu karikatür, Sansür Kurulu tarafından Sultan’a karşı kişisel bir hakaret olarak algılanır; Sultan, “Benim hazırlattığım anayasayı hicvetmek, benle alay etmek manasına gelir” diye suçlayıp Kasapis’in yargılanmasını emreder. Kasapis, Abdülhamid’e hakaret nedeniyle ölüm cezasına çarptırılabilirdi elbette ama bu suçlamadan yargılanmadı. Kasapis, Matbuat Kanunu’nun 15. maddesi uyarınca, 26 Mart 1877 tarihinde yasal cezanın ön gördüğü en yüksek cezayı aldı: 3 yıl hapis.

Kasapis’e açılan davayla ‘Matbuat Kanunu’nun ilk defa uygulanmış oldu. Ayrıca üç hafta boyunca gazetenin yayını sekiz kez durduruldu. Hayal’in editörü, 30 Haziran 1877 tarihinde gazetenin 368. sayısında tehlikede olduğunu söyleyip gazetenin yayımını durdurdu. İki ay sonra Kasapis, Sultan Abdülhamid’in izni ile hapishaneden kefaletle çıktı. Kasapis, serbest bırakıldıktan sonra Avrupa’ya kaçtı. Sürgün hayatı sırasında, ‘İstikbal’ gazetesini, editör Ali Şefkati sorumluluğunda 1879 tarihinden 1881 yılına kadar Avrupa’nın çeşitli kentlerinde Türkçe olarak basmaya devam etti. Gazete aralıklarla Londra, Napoli ve Cenevre’de hayatına devam etti.

İleriki yıllarda Abdülhamid, “Saray ile ilgili görüşlerini kamuoyuna açıklamaması” şartı ile Kasapis’i bağışladı. Kasapis, bu durumu ailevi nedenlerden dolayı kabul etmek zorunda kaldı ve 1881 yılında İstanbul’a döndü. 1897 yılında 63 yaşında hayata veda eden Kasapis, makaleleriyle Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk anayasal rejimin temellerini atma sürecinde, basının gelişmesine yönelik önemli katkılarda bulunmuştu.

Elbette ki, Rum basında ceza alan tek gazeteci Kasapis değil. Rum basını tüm yasaklara rağmen, özgürlüğün ve demokratik hakların yayılmasına önemli bir katkıda bulunurken, Osmanlı’daki diğer gazetelerin yaptığı gibi kovuşturulmaktan kaçınmak için padişaha bağlılıklarını ilan etmiş, tüm eleştirilerini ise hükümet yetkililerine dönük yapsalar da, yine de Osmanlı tarihi boyunca birçok kez, Rum editör ve gazeteciler, para ve hapis cezaları, sürgünler, gazetelerinin geçici kapatılması ya da yasaklanması gibi yöntemlerle sindirmeye çalışılacaklardı. Devlet yasakları ile karşılaşan Rum yayıncı ve editörler de, çalışmalarına devam edebilmek için genellikle gazetelerinin başlıklarını, editörlerinin isimlerini değiştirmek, başka gazete ismini veya gazeteyi başka bir sahibi varmış gibi gösterip yayımlamak suretiyle çeşitli yöntemlere başvuracaktı. Bu yaklaşımın en önemli örneği, yetkililer tarafından kovuşturulduğu için adını yedi kez değiştirmek zorunda kalan ‘Politiki Epitheorisis’ gazetesi olacaktı.

Bu vesileyle şunu da duyuralım: Bu topraklarda Kasapis’ten bu yana devam eden basına baskı ve sansüre karşı gazeteciler, mesleklerini ve gazetecilik ilkelerini savunmak için bu Pazar günü yürüyüş düzenleyecek. “Putları yıkalım, gazeteciliği yeniden ayağa kaldıralım” çağrısıyla yapılan duyuruda, tüm gazeteciler ve halk, 16 Şubat Pazar günü saat 15.00’te Cağaloğlu’ndaki eski Hürriyet binası önünde buluşarak Valilik’e doğru yürüyecek. 

Kategoriler

Şapgir