Özgün Çağlar, 60’ların efsane Mavi Işıklar grubunun gitaristi Fikret Ural’ın kızı Kıvılcım Ural’la yeni albümü Rüya Raporları’nı ve yeni çıktığı müzik serüvenini konuştu.
ÖZGÜN ÇAĞLAR
ozguncaglar@agos.com.tr
Genç müzisyen Kıvılcım Ural’ın ilk albümü Rüya Raporları, DokuzSekiz Müzik Yapım etiketiyle çıktı. Kıvılcım Ural, 60’lı yıllara damgasını vuran Mavi Işıklar grubunun eski gitaristi Fikret Ural’ın kızı. Babası sayesinde, müzikle iç içe bir çocukluk yaşayan Kıvılcım Ural, albüm yapmaya karar vermeden önce fotoğraf çekmiş, resim yapmış, bazı yapımlarda rol almış ama esas ilgisi müzikten hiç kopmamış.
Ailesiyle İzmir’de geçirdiği yıllardan sonra, müzik yapmaya karar verince, 19 yaşında İstanbul’a taşınan Kıvılcım Ural’ın, akustik olarak kaydedilen albümündeki 12 şarkının söz ve müziği kendisine ait. Müzik yapma nedenini, “kendi hikâyelerini anlatmayı sevmesiyle” açıklayan, yolun henüz başındaki kent ozanıyla yeni albümü ve müzik hakkında konuştuk.
- Müzisyen anne-babaların çocuklarının tüm engellemelere rağmen yine müzisyen olması sizce bir ‘alın yazısı’ mı?
Evet! Nasıl olamaz ki? Müzik yapmak, DNA’mıza işlemiş bir şey. Ayrıca babamın beni uzak tutmaya çalıştığı şey, kesinlikle müzik yapmam değildi; o, hayatımı müzik yaparak kazanmamdan korkuyordu.
- Albüm nasıl ortaya çıktı?
Şarkı söylemek, kendimi ifade ediş biçimlerinden biri. Bugüne kadar yaptığım şarkıların içinden 12 tanesini bu albüm için seçtim. Bir ‘uyanış’ın hikâyesi olduğu için de, albümün ismini Rüya Raporları koydum.
- Rüya diyorsunuz ama şarkılar gerçek hayatın içinden çıkmış gibiler?
Bu rüyaya bakış açınızla ilgili. Ben rüyaların hayat kadar gerçek olduğunu düşünüyorum, benim rüyalarım da öyle. Rüyalarımdan besleniyorum. Sonuçta hayat ne kadar yalansa, rüyalarımız da o kadar yalan ya da doğru.
- Birçok farklı şeyle uğraştıktan sonra, albüm yapma fikriniz doğmuş. Tüm bunlar ne yapacağına karar verememenin sonucu muydu?
Hayır. Zaten benim tek yaptığım müzikti, diğer yaptıklarım ise hobi, yani müzik yapmaktan kafamı kaldırıp, başka bir şey yapmak istediğimde uğraştıklarımdı.
- Müzik piyasasının hali ortadayken, albümler yeterince satmıyorken, müzisyenler eskisi gibi sahne alamıyorken, sizce de albüm yapmak artık tehlikeli değil mi?
Evet, bu zamanda bir albüm çıkarmak akıllıca bir iş değil. Ama albüm, yine de müziğe yeni adım atmış bir müzisyenin yapması gereken bir şey. Yani albüm bir kartvizit işlevi görüyor. Hem internetteki çeşitli platformlarda bir-iki kayıt yayınlamak yeterli değil, albüm çıkmadan önce denedim bunu ben. Ayrıca şu an plaklar yok ama plak dinlemeyi çok seviyoruz; albüm yaparak da bazı şeyleri yaşatmaya çalışmalıyız. Bazen risk almamız gerek.
- Albümünüz siyasi-toplumsal sorunlar yerine, daha bireysel konulara odaklanıyor. Neden böyle bir odaklanma söz konusu?
Şu an albümde dinlediğimiz şarkılar, aslında 16-17 yaşında sözlerini yazdığım şarkılar. Her şeyin farkında olmayan biri olarak İzmir’de yaşıyordum o zamanlar. Derdim o dönem kendimleydi. Fakat yaş ilerledikçe ve İstanbul’da yaşayınca, bazı şeylerin farkına varmaya başlıyorsunuz. Bu da bundan sonra yapacağım işleri değiştirecektir. Zaten asıl önemli olan da, yaptığımız şeyleri hep kendimizden yola çıkarak yapmamız.
- Babanız Fikret Ural’ın da yer aldığı 60 kuşağı, çok özel bir kuşaktı. Belki ileride siz de yaş itibariyle ‘Gezi Parkı kuşağı’ olarak adlandırılacaksınız. Babanızın kuşağı ve yer aldığınız kuşak hakkında ne düşünüyorsunuz?
İnsanın kalbinde bir şarkı olmadığı vakit, hayatı çok donuklaşıyor. Biz insanlar, etrafımızda ne gerçekleşiyorsa, ondan besleniyoruz aslında. Babamın döneminde onlar, etraflarında gerçekleşenlerden nasıl beslendiyse, yaşadıklarının içine nasıl mizah katabilmişlerse, işte “Çayır çimen geze geze” diye bir komik şarkı yapabilmişlerse, biz de Gezi’yle öyle yaptık aslında. Evet, Gezi’de bir saldırıya karşı durduk ama karşı duruşumuzun içine o kadar mizah kattık ki... Müzikle, mizahla ortaya çıktık biz de. Benzeşiyoruz bence. Ayrıca babam, Gezi’de, ben isyana karar verirken, benzer şeyler yaşamış biri olarak, o kadar çok akıl verdi ki bana…