Afilli kaybeden hikâyesi: Inside Llewyn Davis

Can Öktemer, umutlarını sürekli borç verdiği için hayattan alacaklı durumda olan bir kaybedeni, Coen kardeşlerin son filmi Inside Llewyn Davis [Sen Şarkılarını Söyle] filminin karakteri Llewyn Davis’i yazdı.

CAN ÖKTEMER
can.oktemer@gmail.com

Karlı, puslu bir hava, üzerinde baharlık montu, üşümemek için önünü kapatmaya çalışan, elinde gitarı, ayağında kar suyu dolmuş ayakkabıları ile Llewyn Davis... Müzikte şansını son kez denemek için geldiği Şikago'da da şansı yaver gitmez. Zaten Şikago'ya da bir arabada fazladan yer olduğu için binmiştir. Kucağında da ne yapacağını bilemediği isimsiz kediyle birlikte Şikago'ya varır. Şikago'da ona bir umut sunmaz aksine hayal kırıklıklarına bir çizik daha atar onun için. Aslında son umut kapısı da kapanmış olan Davis zaten umutlarını sürekli borç verdiği dünyadan sürekli alacaklı bir durumdadır. Gerisin geriye bütün hayal kırıklarıyla birlikte New York'a dönmek zorunda kalır.

Bazen, bazı şeyler üst üste gelir ve hayat freni patlamış bir kamyon gibi insanın üzerine doğru ilerler. Davis için tam da bu durum geçerlidir. Llewyn Davis'i film boyunca düzlüğe çıkarken göremeyiz hiç aslında, o bilindik bir kaybeden, bir tutunamayandır. Bir dostu dahi olmayan Davis, ne yapacağını bilemeden oradan oraya sürüklenir ve dahil olmak istediği müzik piyasasında para kazanabilmesi için aslında kendi olmaması gerekir.

Llewyn Davis, kontrol edemediği bir dünyanın içerisinde debelenip durur. Ne müzik kariyerini ne de insan ilişkilerini istediği gibi kontrol edebilir. Kontrol edemedikçe batar, elinde adını bile bilmediği bir kediyle, yanında gitarıyla hayata tutunmaya çalışır. Llewyn Davis hepimizin bildiği hayatın bazı sıkıcı kalıplarının kesinlikle dışındadır. Belki de o yüzden bazen bütün bakışları üzerine o çeker.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen film boyunca Llewyn Davis'e acıyamıyoruz. Llewyn Davis, hayat karşısında mağdur gibi görünse de yaşadığı varoluşsal krizler sebebiyle kendi mağdur ettiklerini gördükçe, seyirci için Davis bir nevi anti kahramana dönüşüyor. Kendisini hissizliğin ortasına bırakıyor ve boş gözlerle bakıyor yaşadıklarına.

Coen kardeşlerin son filmi Inside Llewyn Davis [Sen Şarkılarını Söyle] Coen'lerin filmlerinde sıklıkla işledikleri kaybeden hikâyesini anlatıyor. Film folk müziğin patlama yaptığı 60'lı yıllara, Bob Dylan'ın müzik dünyasının çehresini henüz değiştirmediği yıllara çeviriyor kamerasını. Film hikâyenin içeriğine uygun bir biçimde tasarlanmış soğuk renklerin hakim olduğu ama Bruno Delbonnel'in müthiş işçiliği ile anlam kazanan görüntü yönetmenliği ile Coenlerin son yıllarda yaptığı en iyi filmlerden biri. Coenler'in filmlerinde genellikle görmüş olduğumuz sıtkı sıyrılmış toplumun cinnet halleri bu filmde yok. Inside Llewyn Davis, dramın ama çoğu zaman trajikomik hallerin baskın olduğu bir film olmuş. Bu anlamda film Coenler’in Barton Fink, Big Lebowski gibi filmlerine yakın durmakta.

Coen kardeşler, dibine kadar yalnızlık, başarısızlık ve umutsuzluk dolu hikâyelerini bir dram olarak anlatmaktan kaçınıp inişleri çıkışları olan, arada muhakkak güzelliklerin de olduğu bir dünya çiziyorlar. Bu anlamda Coenler’in sinema maceralarındaki en büyük maharetlerinden biri olan karakter yaratma becerilerini bu filmde de görüyoruz. Başta Llewyn Davis karakterini oynayan Oscar Isaac olmak üzere, Coenlerin vazgeçilmezi John Goodman da yine harikalar yaratıyor. İhtiyarlara Yer Yok'tan beri pek parlak işlerle seyircinin karşısına çıkmayan Coenler, bu filmle muhteşem bir geri dönüşe imza atıyorlar.

Kategoriler

Şapgir

Etiketler

Llewyn Davis