Ozan Başbuğ, indie icraatını “en” kendine has yapan isimlerden birisi olan, bu kadar çok irite edici seçenek varken, bu kadar güzel müzik yapabilen bir adamı, Iron & Wine’ı yazdı.
OZAN BAŞBUĞ
ozanbasbug@gmail.com
ABD’li şarkıcı-söz yazarı Samuel Beam ya da bilinen adıyla Iron & Wine, 5. stüdyo albümü Ghost on Ghost’u, 4AD ve Nonesuch Records etiketleriyle, her ne kadar 15 Nisan 2013 tarihinde yayınlamış olsa da (üzerinden 7 ay geçmiş olsa da) dayanamayıp yazıyorum. Iron & Wine, Indie-Folk-Jazz-Blues kombinasyonunu, bu kez 44:04 dakikalığına, dinleyiciye müthiş bir ziyafet halinde sunuyor. Vokal ve gitarda Sam Beam var elbette, fakat ona eşlik eden isimler de albüm kadar enfes. Akustik ve elektro piyanolar, santur, ağız kopuzu Rob Burger, baslar Tony Garnier, kontrbas ve ukulele bas Tony Scherr, davul ve perküsyon Brian Blade ve Kenny Wollesen ve pedal steel gitarlar Paul Niehaus tarafından icra ediliyor.
Albümün açılış şarkısı olan Caught in the Briars, mutlu bir folk ezgi ve bir o kadar garip sözlerle merhaba diyor dinleyiciye; “that all of the naked boys/that laid down beside her/sing her the saddest song/all caught in the briars” [tüm bu çıplak erkekler/o kadının yanında yatıyorlar/ona en kederli şarkıyı söylüyorlar/dikenli çalılara yakalandılar]. Ardından yılbaşı arifesi temalı, The Dessert Babbler geliyor. Low Light Buddy of Mine, Grace for Saints and Ramblers, New Mexico’s No Breeze, Sundown (Back in the Briars), Singers and the Endless Song ve Baby Center Stage, alışılagelmiş Iron & Wine yapımı Indie Folk/Pop şarkılar olarak karşımıza çıkıyor. Iron & Wine dinleyicilerine albümde kendilerini farklı hissettirdiğini düşündüğüm, kendini gösteren, Ghost on Ghost albümünün en sevdiğim şarkılarına geçersek; Joy var sırada. Sam Beam’in kesik ve kısık vokaline müthiş bir piyano eşliğiyle başlayıp bitiyor şarkı. Geri vokaller ise şarkıya, akustik gitarın piyanoya yaptığı desteği anımsatıyor.
Grass Widows [Şen Dul], çok güçlü ve sakin bir vokal ve davulda klasik bir caz ritmiyle başlıyor. Akustik ve özellikle elektronik piyanonun huzur aşılayan tonlarıyla, ön plana tekrar davul ve vokalin gelmesiyle sonlanıyor “Şen Dul”.
Lover’s Revolution, keşke orgla değil de, saksafonla çalsaydınız o üflemelileri dedirtmesine rağmen, leziz bir blues deneyimi yaşatıyor. 02:01-03:05 arası hızlanıp yükselen şarkı, 03:05-03:46 dakikaları arası beklenmedik bir caz doğaçlama kısmıyla içimizin yağlarını eritiyor ve başladığı noktaya hiç olmadığı kadar yorgunlukla varıyor.
Albümün olmasa da, benim için bu albümde en son dinlenmesi gereken şarkı, Winter Prayers. İnanılmaz bir ana ezgiye sahip olan şarkı, vokal ve gitarla yapılabilecek en güzel şeylerden birini kafamıza işliyor adeta. Şarkının sözleri; gerçekçi ikili ilişkileri, doğanın ve insan doğasının en saf haliyle anlatıyor. “Like smoke falls out of her red mouth” [Dumanın onun kırmızı dudaklarından çıkması gibi] dedikten sonra, şarkının o enfes geri vokalleri ve ana ezgisiyle bitiyor şarkı.
26 Temmuz 1974 doğumlu Iron & Wine (genel olarak etiketlersek) indie icraatını “en” kendine has yapan isimlerden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Etrafımızın bir hayli kötü müzik salgınıyla çevrili olduğunun umarım farkındayızdır. Bu kadar çok irite edici seçenek varken, bu kadar güzel müzik yapabilen bu adamı bağrımıza basalım, dinleyelim.