Yalçın Arı, iletişimin ekonomik bir imtiyaz olmaktan çıkmasıyla artık herkesin bilgi ve belge üretebildiğini ve buna bağlı olarak kendi kamuoyunu oluşturabildiğini yazdı.
YALÇIN ARI
İletişim, eskiden önemli ölçüde ekonomik ve entelektüel bir meseleydi; sadece belli bir statüye sahip insanlara, herhangi bir medya ortamında yazanlara ve üretenlere mahsustu. Ya da iletişim, bir medya patronunun sınırlarını belirlediği bir çabaydı.
Aynı zamanda yaşanan bütün toplumsal meselelere bakışı da belirleniyordu. Bir dönemin çok konuşulan konusu “Aczimendîler-Fadime Şahin-Ali Kalkancı Olayı”, bu hususta bir örnek olarak verilebilir. Medyanın, bu olayı bize “doğal akışında gelişen bir olay” olarak lanse etmesi, bizlerin de olaylara bakışını belirliyordu. Biz, ne bilginin kendisine, ne de bunun yayılmasına müdahale edebiliyorduk. O yüzden, bize sunulan görsellere, haberlere inanmak zorundaydık. Bizlere sunulanlara inanmasak da, algımız bize verilen bilgilerle şekilleniyordu. Bizler bilginin, haberin, medyanın üretilme sürecinde değildik. O yüzden enformasyonu etkileyemiyorduk.
Bugün ise, bunun tam tersi bir süreç var. Herkesin her şey hakkında konuştuğu, fikir belirttiği bir ortam var. İletişimin ekonomik bir durumdan, bir imkân meselesine geçtiği bir evre var. Yani artık bütün toplumsal meseleler üzerine konuşacak, yorum yapacak imkânımız var. Kitle iletişim araçları, özellikle internet, bütün bu yapının değişmesini sağladı. Herkesin her şey üzerine konuşabildiği bir dünyada, bilginin üretilmesi,paylaşılması daha demokratik bir hal alıyor. Hiç kimse, eskiden olduğu gibi bilgi üzerinden ciddi anlamda manipülasyon yapamıyor, ya da bu daha zorlaştı. Herkes, kendi imkânları ölçüsünde sesini ötekine duyurabiliyor,sorununu dile getiriyor. İnsanlar, internet sayesinde kendileri gibi düşünen başka insanlardan haberdar oluyor,bir ortam üzerinde buluşup daha büyük etkiler oluşturabiliyor. Özetle herkes, bu iletişim imkânından çeşitli düzeylerde yararlanıyor. Ekonomik ve sınıfsal bir ayrıcalık olan iletişim, internet ile doğuştan ve ücretsiz bir imkân haline geliyor ve iletişimin doğuştan gelen bir imkân halini alması, beraberinde yeni sonuçlar doğuruyor.
Herkesin kendi bilgisini üretebildiği,herhangi bir olayla ilgili fikir beyan ettiği bir durumda, ortaya ciddi bir kaos çıkıyor. Hiç kimse ötekinin ne dediğine bakmıyor veherkes kendi kültür ve değerlerini baz alarak söylemlerde bulunuyor. Hiçbir söylem bizi ikna edemiyor. Nesnellik ortadan kalkıyor, hatta ölüyor.
Ankara’daki cami-cemevi inşaatını Antakya’da protesto eden gruplarla polisin çatışmasında Ahmet Atakan’ın ölümü, iletişimin imkân meselesi açısından önemli bir örnek.Atakan’ın ölüm haberi, ilk olarak sosyal medyada polisin gaz bombasının başına isabet etmesi sonucu öldüğüne dairdi. Bu haber üzerine, sosyal medyada bir sürü veri paylaşıldı. Ülkenin bazı bölgelerinde, bu ölüm protesto edildi. İnsanların önemli bir kısmı, polisin Atakan’ı öldürdüğüne inanıyordu. Olaydan iki gün sonra,Ahmet Atakan’ın çatıdan düştüğüne dair bir video, sosyal medyada paylaşıldı. Bu video ile birlikte, bazı insanlar önceki bilginin yanıltıcı ve dezenformatif olduğuna yönelik içerikler paylaştı. İnsanlar, ortada bir video olmasına rağmen (videonun net olarak Ahmet Atakan’ın çatıdan düştüğünü gösterdiğini iddia etmiyorum), halen bizzat polis tarafından Atakan’ı öldürdüğüne inanan insanlar vardı. Videodan sonra bir grup insan, çatıdan birinin onu atmış olabileceğini dile getirdi. Böylece bir olay, birkaç farklı yaklaşımla ele alınmış oluyordu.
Bir ölüm, ortada bazı videolar,kanıtlar vb. içerikler olmasına rağmen, hiç kimseyi ölümün biçimi konusunda ikna edemiyordu. İşte ne olduysa, bundan sonra oldu. Bu olay bize gösterdi ki, herkesin her şey ile ilgili konuşabildiği bir ortamda, herkes kendi kanıtını da oluşturabiliyor.
Söz söyleme imkânı, aynı zamanda bilgi,kamuoyu ve etki oluşturma anlamına geliyor.Delil üretmenin de bir imkân meselesine dönüşmüş olduğu bu ortamda, bundan sonra apaçık deliller olsa bile, bu delillerin kimseyi ikna edemeyeceği aşikâr.