Lanetle Nimet Arasında

Levent Özata, bu hafta “ettiği haltın sonuçlarına hala katlandığımız” meyveleri yazdı. Yasak meyve etiketi yapıştırılan elma, gülgillerden gelenler, üzüm ve şarap… Hepsi bu yazıda.

LEVENT ÖZATA
levozata@gmail.com

Ve kadın yılana dedi: Bahçenin ağaçlarının meyvelerinden yiyebiliriz, fakat bahçenin ortasında olan ağacın meyvesi hakkında Allah: Ondan yemeyin ve ona dokunmayın ki ölmeyesiniz dedi. Ve yılan kadına dedi: Katiyen ölmezsiniz, çünkü Allah bilir ki ondan yediğiniz gün o vakit gözleriniz açılacak ve iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız. Ve kadın gördü ki, ağaç yemek için iyi ve gözlere hoş ve anlayışlı kılmak için arzu olunur bir ağaçtı ve onun meyvesinden aldı ve yedi ve kendisi ile beraber kocasına da verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı ve kendilerinin çıplak olduklarını bildiler ve incir yaprakları dikip kendilerine önlükler yaptılar”. (Tekvin: 3/2)

Bir meyvenin ettiği haltın sonuçlarını hala çekiyoruz. Hikâye ola ki, meyve güzel ve hoş, hatta bir nimet derecesinde lakin kimi zaman nimet lanete dönüşebiliyor.

Neyse ki, bugün yediğimiz meyveler tanrının bahçesinden çıkanlar değil, bin bir türlü aşıdan geçip ıslah olmuş, lanetten arıtılmış(!) durumdalar, eğer “nimetler mi?” derseniz “Ah nerde o çocukluğumuzun meyveleri” cevabını almak çok zor olmasa gerek.

Havva ile Âdem meyve yiyip cennetten kovulmuş, elma değil. Yasak meyveyi elmaya çeviren Fransızların bu meyve olsa olsa elmadır deyişi. Meyvenin Latincesi pomum, Fransızcaya geçerken pomme olmuş. O da elma demek. Bu günah meyvesini Fransızlar elma diye düşünmüş olsalar da, bir takım kendini bilmez domates olduğunu da iddia eder (bkz. /haber.php?seo=en-tatli-gunah-domates&haberid=4747).

Elma’nın dinsel mitolojiyle bağdaşlaştırılmasının sebebi, hem eski bir meyve olmasından hem de çekici kırmızı renginden olsa gerek. Yakın akrabaları, ayva ve armutla birlikte gülgiller familyasından. Daha birçok meyve var. Çıkış yerlerinin bu yakınlar (Anadolu, Orta Doğu ve ya Mısır) olması akla yatkın.

Diğer eski meyveler erik –ki papaz eriği, canerik, çakal eriği, malta eriği gibi birçok çeşidi var, şeftali, kayısı. Daha sayısını arttırabiliriz. Hepsi gülgiller familyasından. Onların uzaktan akrabaları da kiraz, böğürtlen, dut ve diğer bütün berry ailesi. Gariptir, bunlar da gülgiller familyasından sayılıyor. Bu meyvelerin günaha davet eden yanları elma kadar yok ama çoğunun reçeli veya onlarla yapılan bilumum tatlılar sizi hazdan hazza sürükleyebilir.

Havva’nın yemediği ama günahla iç içe geçmiş bir diğer meyve de üzüm. Üzümün kendisinin günahla doğrudan ilişkisi yok, sorun şaraba dönüşünce çıkıyor, sirke yaparsanız sorun yok. Sonunda başka familyaya adım attık. Üzüm,asmagiller familyasından. Kuzey Hindistan’dan Orta Avrupa’ya kadar geniş bir alanda yetişiyor. Amerika kıtasının da özgün türleri var.

Türkiye’de daha çok meyve olarak değerlendirilse de, Fransa’da yetişen üzümlerin yüzde 90’dan fazlası şaraba, biraz da Bacchus’un yardımıyla, dönüşür. Üzüm kadar, şarap da bayağı eski. Rivayet edilir ki, en namlı sarhoşlardan biri Nuh Peygamber’dir. Benzer yöre mitolojilerinde de şarapla tufan arasında derin bir bağlantı vardır. Sebebi suda boğulmaktansa şarapla boğulmanın daha eğlenceli olmasından kaynaklansa gerek. Nuh Peygamber’den İsa Peygember’e gelinceye kadar şarap daha bir kutsallaşır ve bir anda İsa’nın kanı oluverir.

Yakın Çağ’a kadar şarabın beklemişi makbul değildi. Tahta fıçılarda saklanan şarap havayla teması kesilmediği için birkaç yıl içinde bozuluyordu. Şaraba en büyük iyiliği bu bağlamda Benedikten keşişi Dom Pierre Perignon mantarlı şişeyi bularak yapmıştır.

Hem meyvelerden, hem şaraptan bahsetmek için bir yazı yetmez, haftaya devam. Gönül şarap yapma tarifi de vermek ister, lakin siz midenizin sağlığı ve damak zevkiniz için bir bilene sorun.

Kategoriler

Şapgir