Afrika Birliği’nin 50. Yılı Ve(silesiyle) Afrika’da Bütünleşme

Müge Dalar, Afrika Birliği’nin 50. yılı vesilesiyle Afrika ülkelerinin bir Afrika Birleşik Devletleri kurma çabalarını ve bu hayal önündeki engelleri yazdı.

MÜGE DALAR
dalaroma@gmail.com

Bütünleşme, sömürge yönetimlerinin yıkılmaya başladığı dönemden günümüze Afrika’da siyasetin en önemli konusu oldu. Bunun temel nedeni, sömürgeciliğin Afrika’da yarattığı ilk etkinin bölünme olmasıdır. 19. yüzyılda Afrika’da sömürgeciler lehine ve kâğıt üstünde gerçekleştirilen bu bölünme, bir lanet gibi Afrika devletlerinin ekonomilerini, iç politikalarını, uluslararası ilişkilerini hala etkilemektedir. Avrupalı devlet adamlarının hiç ayak basmadıkları bu topraklarda, harita üstünde ve yalnızca coğrafi şekiller esas alınarak gerçekleştirilen bu bölünme, Afrika için geri döndürülemez süreci başlattı. Bu bölünmede geleneksel şeflikler, monarşiler, diğer topluluklar göz ardı edildi ve çoğunlukla bunları dikine bölen sınırlar çizildi.  Tarihsel olarak bir arada yaşama kültürüne sahip gruplar birbirinden ayrıldı. Bütün ekonomik yapı, Afrika’dan metropole aktarımı sağlayacak şekilde tesis edildi ve Afrika’da sömürgeciliğin görünen ilk mirası azgelişmişlik oldu.Bu nedenle Afrika’nın ekonomik, siyasal, toplumsal hatta kimi zaman doğal kronik sorunları, bölünmüşlüğün lanetine bağlanır.

Bu laneti ortadan kaldırmak için başlatılan bütünleşme mücadelesinin ilk adımı olarak değerlendirilen ve 1963 yılında kurulan Afrika Birliği Örgütü (ABÖ), temelde Pan-Afrikanizm hareketinin bir ürünüdür. 19. yüzyılın sonlarında Yeni Dünya’da ortaya çıkan ve düşünce, eylem ve ideolojiden oluşan Pan-Afrikanizm, yıllar içinde değişen koşullarla birlikte dönüştü ve yeni perspektifler kazandı. Pan-Afrikanizm’in çok boyutlu oluşu, farklı disiplinler tarafından farklı tanımlanmasına yol açtı ve sosyal, siyasal, ulusüstü, hatta psikolojik bir hareket ve ideoloji olarak ele alındı. Yeni Dünya, siyahları başta olmak üzere Afrikalıların maruz kaldığı aşağılanmayı ortadan kaldırmak için verilecek ortak mücadele çabalarını birleştirmeyi, dünyanın her yerinde ırkçılığı yok etmeyi ve Afrika’nın self-determinasyon hakkının savunulmasını amaç edinmişti. Bu anlamda da makro-milliyetçi bir hareketti. 1960’larda Afrika’da bağımsızlık mücadelelerinin başlamasıyla birlikte, Pan-Afrikanizm de dönüştü ve bağımsız Afrika’nın dünyada hak ettiği yeri almasını sağlayacak bir perspektif sağlama amacı taşıdı.

ABÖ, 2002 yılında yerini Afrika Birliği’ne bıraktı. Afrikalı devlet adamları Afrika’nın yeni dönemde karşısına çıkan yeni tehditlere ABÖ’nün cevap veremeyeceğine hükmederek, bütünleşmenin yeni bir kurumsal yapıyla özellikle ekonomik alanda derinleştirilmesi konusunda uzlaştı. Bu sürecin başını çeken ülkeler, küresel ekonomi ile en çok hemhal olan ülkelerdi. Örgüt bir yandan ekonomilerin bütünleşmesini gündeme alırken diğer yandan insan hakları, demokratik olmayan yollarla hükümet değişiklikleri, iç çatışmalara müdahale kapasitesinin arttırılması gibi uluslararası alanda en çok eleştirildiği noktalarda da güçlendirilmeye çalışıldı.

Diğer yandan, 1960’larda Nkrumah’ın, 1990’larda da Kaddafi’nin gündeme getirdiği bütünleşmenin bir başka boyutu var ki, o da tam siyasal bütünleşme. Afrika’da her iki dönemde de tam siyasal bütünleşme ve bir Afrika Birleşik Devletleri’nin kurulması fikri temelden itiraz görmedi. Önce bir Birlik hükümeti kurulması ve ekonomi, savunma, dış politika gibi alanların bu hükümet marifetiyle kıtasal çapta düzenlenmesi, ardından bir Afrika Birleşik Devletleri’nin kurulması düşüncesi hep gündemde tutuldu, komisyonlar kuruldu, raporlar hazırlandı ve tarihler belirlendi. Ancak bu konuda somut bir adım atılamadı.

Afrika Birliği’nin 50. yılını doldurduğu bugünlerde, tüm bu tartışmalar yeniden gündeme geldi: Afrika’da kıtasal bir devlet Afrika’nın uluslararası alanda hak ettiği yeri almasını sağlayabilir mi? Siyasi bütünleşme önünde sonunda gelip ekonomik bütünleşme temeline dayanıyor. Ancak Afrika’da sömürgeciliğin getirdiği ağır yük bunun önünü tıkıyor. Afrika devletlerinin farklı sömürge yönetimleri altında geçirdiği birbirinden farklı sosyo-ekonomik dönüşüm, bu sürecin yarattığı ekonomik geri kalmışlık, halen eski sömürgecilerle süren ve özellikle Soğuk Savaş sonrası kıtada etkin olmaya başlayan ABD, Çin, Hindistan vs. ile yeni kurulan karmaşık ekonomik ağ, bu yükün görünen bir yüzü sadece. Dolayısıyla birleşerek ayakta kalmak için öncelikle bu yükün sırttan atılması gerekiyor. Bu sorun da dönüp dolaşıp küresel ekonominin tümüyle dönüşmesi gerekliliğine dayanıyor. 

Kategoriler

Şapgir