Edebiyatta mı Ermeniler?

Gizem Asya Genç, Murat Belge’nin son kitabı Edebiyatta Ermeniler’in ismini, sorunlarını ve görmezden geldiklerini masaya yatırdı.

GİZEM ASYA GENÇ
giz_genc@hotmail.com

AK Parti iktidarı ve vakıf mallarının iadeleri, Aras Yayıncılık'ın başarılı yayınları, Müslüman Ermenilerle ilgili artan edebi yayınlar ve sempozyumlar, pek tabii yaklaştığımız 2015'e doğru Ermeniler ve 1915 ile ilgili yayınlarda çokça artış ve çeşitlilik görüyoruz. Bunlardan sonuncusu ve belki de en önemlilerinden İletişim Yayınları'ndan çıkan Murat Belge'nin Edebiyatta Ermeniler isimli, Türk edebiyatının çeşitli tür, dönem ve ideolojilerce incelemesi. Önemli çünkü yalnızca arşivlerin değil, soykırıma ve toplumun trajedisine dair en önemli fikri edebiyattan edinebilecek olma ‘ihtimalimiz’.

Kitap boyu Belge ile aynı hayal kırıklığını paylaşıyoruz. Burada da hâkim unsurun inkarı, “yaptık ama sizin suçunuz”cu anlayışın edebiyat türlerince desteklenmesine sıkça şahit oluyoruz. Zira Türk edebiyatının 1915 mevzusundaki tavrı adeta kasabanın sırrının aşikâr edilmemesi, haklı çıkarılması ve yalanlanması üzerine.

Belge'nin incelemesini yaptığı kitapların arasında son dönemden Kudüs'ün Gönüllü Sürgünleri, Korkma Ben Varım*, Anılarda Son Ermeni**;  daha eskilerden ise Sevim Burak kitapları, Orhan Kemal'in Baba Evi, Kemal Tahir'in Bir Mülkiyet Kalesi bulunmuyor. Yeni dönem eserleri konunun olmazsa olmazları değil, araştırma yapmadan ilk etapta aklıma gelenler. Fakat Orhan Kemal ve Kemal Tahir'in kitapları bu anlamda önemli.

Kemal Tahir'in Bir Mülkiyet Kalesi'ne kısaca bakacak olursak, I. Dünya Savaşı’nın sonlarıdır:

“(…) Yarılan cephelerden birisinin arkasındaki halk -Kürtler- evlerini barklarını, topraklarını yüzüstü bırakarak sırtlarına sardıkları pis yorganları ve yorganlardan daha pis çocuklarıyla bir gün çıkageldiler... Boş Ermeni evlerine yerleştiler.” (s. 190)

Burada sık rastladığımız mülkiyete zorla el konulma anlatımının bir başka boyutuna; bir yıkımdan giden -tehcire tabi tutulan-, yaşamını yitiren -öldürülen-, insanların varlıklarının bir başka yıkımdan gelenlere yuva olduğunu görürüz. Daha ilginç yorumları hanımının oğlu yaşıtı bir Kürt kızının bacakları arasında yakalandıktan sonra*** Canseza'nın işlerini gören, Ermeni bir kadın olan madamdan (Canseza'nın hitabı ile) duyarız:

- Ermenilere yaptıklarının cezasını çekiyorlar hanım! Bize onlar böyle yapmışlardı. Fazladan hepsini de öldürdüler...

- Sizinkileri kadınlar öldürmedi ya...

- Erkekleri de öldürmedi, eskiden niçin öldürmüyorlardı? Hükümet emretti. Kürt şeyhleri, ‘Gâvur öldürmek sevap’ dediler. ‘Gâvurun ırzı, namusu Müslümana helaldir’ dediler.” (s.191)

Bugün yazılmakta olan Kürt tarihinin -çok da yanlış olmayan- malum sığınağı, “kullanıldık” argümanının bundan çok uzun zaman önce de bilindiği aşikâr. Dönemin anlayışına aykırı ve oldukça özgün bu anlatımın, bu incelemede yer bulmaması, Belge'nin gözünden kaçmış olması oldukça şaşırtıcı. Belki de Belge'de genişletebileceğini söylediği kitabın devamına saklamıştır.

Hacim ve muhteva olarak çok da geniş olmayan kitap, sürüncemeye uğruyor. Öyle 1-2 günde değil, 4-5 günde ancak bitiyor. Özellikle edebi anlamda kötü eserlerde Belge yüksek ihtimalle bize dil, edebiyat, asgari tarih bilgisinden bu denli yoksun bir yazarın 1915 yahut Ermeniler ile ilgili söyleyeceklerinin de, resmi tarihle aynı paralelde olacağını anlatmaya çalıştığından olsa uzuyor. Pek tabii, Belge bunları anlatırken yer yer tiye alıp, yer yer bir sinir harbine girebiliyor. Okuyucu olarak bu bölümleri çok da gerekli bulmadığımı söyleyebilirim.

Edebiyatta Ermeniler yalnızca Türk edebiyatında Ermeniler ve 1915'e dair yapılmış en derli toplu çalışma olmasından mütevellit biricik. Attila İlhan, Halide Edip gibi yazarların ikircikli söylemlerinin tek kalemde ele alınıp ve hatta İlhan'ın faşizme varan azınlık düşmanlığının gözler önüne serildiği çok az kaynaktan biri olması açısından ayrıca önemli bir eser. Unutulmuş olan Bekir Fahri İdiz'in Jönler'i gibi, duymadığımız birçok kitaba da Belge'nin bu incelemesinde rastlıyoruz. Yeni dönem edebiyatına varmadan soykırımın reddinin söz konusu olmadığını, baskın tavrın suçlayıcı ve aşağılayıcı olduğunu bu tavrın tanıkların yaşamını yitirmesi, çizilen yeni siyasi çizgilerin gereği inkâra varışını, akrebin yelkovanı geride bırakışına şahit oluyoruz.

Genişletildiği ve daha sağlıklı dönem, ideoloji ve tür başlıklarında incelendiğinde başarılı bir kitap olabilecekken, Edebiyatta Ermeniler bu haliyle “ben yaptım, oldu”cu bir çalışma.  Edebiyatta Ermeniler gibi iddialı bir ismin ilgi çekici olduğu inkâr edilemez fakat bir o kadar da sorunlu. Zira inceleme yalnızca Türk edebiyatının bir kısım eserleri üzerine. Hiç değilse bir parantez, açıklama konulabilir, hangi dönem ve edebiyat eserleri üzerinde olduğu belirtilebilirdi. Zira Türkiyeli Ermeni yazarların eserlerinin bulunmaması bir yana, Belge gibi İngiliz dili ve edebiyatı üzerine de çeşitli araştırmalar, çeviriler yapmış birinin çalışmalarını önemseyenler olarak dünya edebiyatından da örnekler bekleme gafletine düşmezdik. Yine de Türk edebiyatının çeşitli tür ve dönemlerinde konunun ele alış biçimine giriş açısından Belge'nin eseri faydalı.

* Korkma Ben Varım'ı ne kadar doğru olduğu tartışmalı olsa da, Belge'nin “Müslüman Yaklaşım” başlığı altında ele alabiliriz, yahut Bazı Yeni Kitaplar bölümünde. Kitabın tek Ermeni karakteri Atom Bombacıyan bir mafya babasıdır.

** Abdullah Ayata, Kayseri Tomarzalı bir öğretmen yazardır. Belge'nin kitaplarında sık rastladığımız öğretmen yazarlardan. Bizi şaşırtmayan bir Ermeni kızının Türklere gelin olması ve akabinde Müslüman olması, Ermenilerin suçlarından kaynaklı bir tehcir portresinin bir yüzü daha.

*** Bahsi geçen olayda savaş süresince 6-7 yaşlarındaki çocukların dahi uğradığı ahlaki bozgun anlatılmaktadır.

 

Kategoriler

Şapgir