Ali Arıkan’a veda…

“Sevgi bağıyla ve kan bağıyla bağlı olduğu ailelerinin; Queer, Feminist ve LGBT camianın; dostlarının, arkadaşlarının, yoldaşlarının; öteki olmayı Ali kadar iyi bilenlerin, onun kadar çok sevilmeyi dileyenlerin başı sağ olsun.”

Ali’nin sevgi bağıyla seçtiği ailesi

Ali bir trans birey olarak var oldu. İkili cinsiyet sistemini reddeden, onu çalımlayan birçok deneyimini yıllar içinde Hikayeci (http://hikayeci.livejournal.com/) blogunda açık yüreklilikle yayımladı. “Erkekliği”, “erkek olmayı” ve dolayısıyla hem ataerkiyi, hem de ikili cinsiyet sistemini feminist ve lgbt hareket içerisinde sorguladı. Trans-feminizm ve trans-erkeklik üzerine politika üreterek, Voltrans inisiyatifini arkadaşlarıyla birlikte kurdu. 

Emeği ve samimiyetiyle ördüğü bağlar sayesinde ona ulaşan kişilere hem güç verdi, hem de tutundu. Türkiye’de interseks hareketinin oluşmasına büyük katkıda bulundu. Ali interseks konusunu, özneleri kadar önemsedi ve üzerine düşünüp tartıştı.

Cinsel şiddetle mücadelede hem kendisi hem de diğer sağ kalanlar için ürettikleri, şifa bulmak isteyenler için çöl olan bu ülkede adeta vahaydı... Bir ekiple kurduğu “Hayattayım” (http://cinsel-istismardan-hayatta-kaldim.blogspot.com/) blogunda çeviriler yaptı, yazılar yazdı. Özellikle “taciz/tecavüz/istismara uğrayan erkekler” gibi kimsenin el atmaya cesaret edemediği, görünmez konulara eğilmeye çalıştı. Bilgiyi, deneyimi asla kendinde tutmadı, hep insanlarla, ihtiyacı olanlarla paylaştı. Queer camiada “biyolojik erkek/kadın” yerine “na-trans” , “biyolojik aile” yerine “sevgi bağıyla kurulmuş aile/seçilmiş aile” ; cinsel şiddet alanında kullanılması için, “ensest”in tersi olan “Karşılıklı rıza olmadan kan bağından kişilerin cinsel eylemi” gibi önemli alternatif kavram ve açıklamaları lügatımıza kazandıran kişidir.

Mesleğini sorana “esnafım” dedi. Gülüşünü, kahkahasını, pozitif yaklaşımını, hayır deme dürüstlüğünü, yardım isteme kibirsizliğini, zayıf yönleriyle korkularını gösterme erdemini, gerçek hisleri ve yorumlarını dostlarından esirgemedi. Mütevazı hayatında en büyük tüketimi, okuduğu kitaplar ve izlediği filmlerdi. İyi bir blog takipçisiydi, ama gazeteleri, sayfalarını çevirerek okumayı sevdi. Miyazaki’yi sevdi. Polisiye kitapları da, Farmville oynamayı da, tava ciğerini de, soğuk birayı da... Dokunmayı, dokunulmayı, sarılmayı, sevişmeyi çok sevdi. Ama bedeniyle arası uzunca bir dönem iyi değildi, güvenmediklerine istese de dokunamadı, dokundurtmadı da. Klasik sevişmeden, kurumlaşmış çift ilişkilerine kadar her şeyi, dilde ve pratikte sorguladı, analiz etti. Bilardo oynadı, bisiklete bindi, sohbet etti, laf soktu, ağladı, özledi, öpüştü. Öpüştük... Bizi kendine aşık ederek, bize gülümseyerek veda etti.

Sevgi bağıyla ve kan bağıyla bağlı olduğu ailelerinin; Queer, Feminist ve LGBT camianın; dostlarının, arkadaşlarının, yoldaşlarının; öteki olmayı Ali kadar iyi bilenlerin, onun kadar çok sevilmeyi dileyenlerin başı sağ olsun.

Kategoriler

Şapgir