Ozan Başbuğ, dünyada rock müzik deyince ilk akla gelen gruplardan olan Dream Theater’ın kendi adını taşıyan son albümünü inceledi.
OZAN BAŞBUĞ
ozanbasbug@gmail.com
ABD'li grup Dream Theater (DT), kuruldukları adlarıyla “Majesty”, beynelmilel alanda progresif müziğin en önemli gruplarından birisidir. 28 yıllık geçmişi olan DT, “Berklee College of Music mezunlarının kurduğu grup” karizmasını hala bize hissettiriyor demek umuduyla dinlediğim son albümleri “Dream Theater”, Train of Thoughts(2003) albümünden bu yana gerçekleşen değişimin en uç noktası olmuş. 2010 yılında Mike Portnoy'un yerine Mangini'nin gelmesi, otoritelerin, grubun git gide kompleks hale gelen müziğine bulacakları en güzel bahaneyi kendiliğinden oluşturmuş oldu.
A Dramatic Turn of Events (2011) albümünden 2 yıl sonra, 23 Eylül'de, grup kendi adını taşıyan son albümü “Dream Theater”ı çıkardı. Genel olarak bakıldığında Petrucci'nin alışılagelmiş yürek burkan şarkı sözleri ve bol alternate ve sweep picking'li gitarları, Jordan Rudess'ın bazen gereksiz, çoğunlukla mükemmel tonları, John Myung'ın enstrümanına olan inanılmaz hâkimiyeti, Mangini'nin geçen albümde yazamadığı davul notasyonlarını bu albümde dibine kadar yazması, James LaBrie'ın stüdyoda bir derece tatmin eden, konserlerde hiç tatmin edemeyen ve bir DT klişesi olan kompozisyonlardaki klasik “derdini çabucak anlatmaya başlayan adamın bir durup silkelendikten sonra nakaratlarda yükselip tane tane konuşması”na benzer halleri bu albümü anlatmaya yetmez elbette. Şarkıları sırayla değerlendirmek gerekirse:
Intro-False Awakening Suite: Albüme girişin bu denli “Örümcek Adam” olmasını Petrucci'den ziyade Jordan Rudess'ın boş işleri olarak tanımlasak yanlış olmaz.
The Enemy Inside: Senfonik bir intronun ardından gaz bir şarkının gelmesi az çok grubun öngörmemizi istediği bir şey olacak ki, “İçindeki düşmandan kurtulamayan adam”ın darlanmalarını, albümün belki de en güzel rifflerine sahip şarkısıyla dinlemeye başlıyoruz.
The Looking Glass: 90'ların Amerikan dizi jenerik müziği havasıyla başlayan şarkı, kötü bir ana ezgi, gereksiz iniş-çıkışlar ve Petrucci'nin zaten bıktığımız gitar tonlarının, kötü bir şarkıyla kulağımıza iyice batmasını barındırıyor.
Enigma Machine: Albümdeki False Awakening Suite haricindeki tek enstrümantal şarkı. Sert bir girişin ardından Mangini'nin kondisyon gösterisine, Petrucci'nin 3 parmak alternate picking'leri eşlik ediyor. Bu şarkının belki de tek umut verici yanı olarak, müzikte teknolojiyi en verimli kullanan müzisyenlerden biri olan Jordan Rudess güzelliklerini görebiliriz.
The Bigger Picture: Dream Theater progresifliğini yansıtan şarkılardan birisi. Riffleri ve davulun aksak tavrı enfes. John Myung hakimiyeti dinlenesi.
Behind the Veil: Aksak bir Megadeth şarkısı gibi başlayıp, Dream Theater'da artık Mangini'nin çaldığını hatırlatan bir şarkı adeta. “Her şey tamam bir sen eksiksin Mike Portnoy” dedirtmiyor.
Surrender to Reason: “Royal Hunt” grubundan tanıdığımız DC Cooper'ı Dream Theater'da en çok görmek istediğim anlardan birisi daha… James LaBrie'ın yeri ayrı diyemiyorum ne yazık ki. DT dinleyicisinin çok seveceği bir şarkı.
Along for the Ride: Albümün kompozisyon bütünlüğü ve gitar ve klavye tonları açısından bana göre en güzel şarkısı. İnişler ve çıkışlar harika tasarlanmış. Albümün son şarkısına gayet başarılı bir şekilde hazırlık teşkil ediyor.
Illumination Theory: 22 dakikalık bir ziyafetle kapatıyoruz albümü. Toplamda 5 bölüme ayrılmış,
I. “Paradoxe de la Lumière Noire”
II. “Live, Die, Kill”
III. “The Embracing Circle”
IV. “The Pursuit of Truth”
V. “Surrender, Trust & Passion”
I. ve III. bölümleri enstrümantal olan bir kapanış şarkısı. II. bölümde “Ne için yaşıyoruz?”, “Ne için ölüyoruz?” gibi sorular sorup, IV. ve V. bölümde bilinmezlikler içerisinde naçizane öğütler vermeye çalışmış Petrucci. III. bölümdeki Jordan Rudess'ın klasik müzik yaklaşımı oldukça etkileyici. Nihayet albümü uzaklara bakarak bitirebiliriz.
Ne kadar çok eleştirsek de Dream Theater, progresif müziği çok farklı bir afacanlıkla ve güzel bir istikrarla sürdüren, Another Day, Hollow Years ile rakı içirten, tarzının en iyi temsilcilerinden biridir. The Enemy Inside, Along for the Ride, The Bigger Picture ve Illumination Theory benim favorilerim, sırf bu şarkılar için bile albümü almaya değer.