“Gezi Parkı’nda artık imajlar savaşacak”

Özgün Çağlar, Gezi Parkı olaylarından yola çıkarak, sosyal medyayı ve olaylar üzerindeki etkisini TRT Haber'de yayınlanan Sosyal Medya’nın Konsept Danışmanı Yalçın Arı'yla söyleşti.

Özgün Çağlar
 
Bir hafıza yoklaması yapıp Gezi Parkı olaylarının ilk nasıl başladığını düşünelim. 27 Mayıs gününün ilk saatlerinde parkın Divan Oteli'ne bakan duvarları yıkıldı, ağaçlar sökülmeye başlandı. Taksim Dayanışma grubunun olayı anında sosyal medyada duyurması üzerine 40-50 kişilik bir grup parkta kamp kurarak sabahladı.
Grubun üyelerinin sosyal medyaya attığı bu ilk taş, denize atılan bir taş gibi etrafında halkalar oluşturdu, o halkalar gittikçe büyüdü büyüdü… Taksim Gezi Parkı olayında sosyal medyanın etkisi üzerine TRT Haber'de yayınlanan Sosyal Medya programının Konsept Danışmanı Yalçın Arı ile konuştuk.
 
 
“Park aynı zamanda bir eğlence alanı”
Arı, televizyonların ilk andan itibaren Gezi Parkı’ndaki olaylarını canlı yayınlasalardı, olayların bu kadar büyümeyeceği görüşünde. İnsanların olayları  “gerçeğin yapısını değiştiren ve bir işlemden geçiren” sosyal medyadan öğrenmesinin bir çarpan etkisine yol açtığını söylüyor: “Gerçek, binlerce kötü kopyaya dönüşerek ekrana yansıyor. Böylece acayip bir dezenformasyon oluşuyor. Mesela ilk günlerde onlarca insanın öldüğüne dair tweetler gördük. Sonrasında bunun bir dezenformasyon olduğu ortaya çıktı. İnsanlar, bu negatif bilgiler ışığında büyük bir kaosa sürüklendiklerini hissettiler. Bu da, Gezi parkı olaylarının büyümesinde ya da büyük görünmesine neden oldu.”
 
Sosyal medya üzerinden ilk defa böyle büyük bir eylem organizasyonu düzenlendiğini söylediğim de, Arı, geçen yıl yine sosyal medya aracılığıyla organize olan “İnternete Sansür” eyleminde on binlerce insanın İstiklal Caddesi’nde yürüdüğünü hatırlatıyor. Fakat hatırlattığı eylemle Gezi Parkı eylemleri arasındaki farkın, insanların bir saat belirtilmeden aniden örgütlenip Gezi Parkı’na gitmeleri olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bu yönüyle bir ilki yaşıyoruz”.
 
Belki de en temel soruyu yöneltiyorum Arı’ya: “İnsanlar neden Gezi Parkı için harekete geçtiler?” Hareketin altındaki sebebin çoğunlukla ifade edildiği gibi sadece bir sürü birikmiş sorunların ve ötekileştirmelerin dışavurumu olmadığını söylüyor. Farklı bir açıdan yaklaşıyor ve ağacın ve parkın 90'lar nesli için sembolik anlamına değiniyor: “Park aynı zamanda bir oyun, eğlence alanı. Parka dokunmak, çocukluğa dokunmak anlamına da geliyor. Hem ağaç birçok insanın kendinde bir anlam bulacağı bir şey, evrensel bir değer”. Bu sebeple, farklı kültür ve değerlerde birçok insanın harekete geçtiğini belirtiyor. Emek Sineması veya alkol düzenlemesiyle büyük kitlelerin harekete geçmemesinin sebebini buna bağlıyor ve ekliyor: “Her olay kitleleri harekete geçirecek dinamiklere sahip değil. 90'lar nesli için Emek sineması, ya da alkol düzenlemesi bir anlam ifade etmiyor. Çoğu sinemanın adını bile duymamıştır. Mesela Gezi Parkı eylemcilerinin bir kısmı eylemi bir oyun olarak görüyor, eylemi bir festival ve eğlence tadında yaşıyor. Barikatların başında nöbet tutan insanlar için güvenliğin yanı sıra farklı bir deneyim anlamına geliyor bu eylem”.
 
Arı’ya göre, Gezi Parkı hareketi aynı zamanda bir modern maneviyat. Aynı zamanda, seküler ve kentli eylem. Anlamın gittikçe kaybolduğu bir dünyada bir anlam arayışı ve bu bir temsili demokrasi krizi. Arı, esas olarak bu noktayı anlamaya çalışmanın, bize çok yol göstereceğini söylüyor. Kitle iletişim araçlarının gelişmesinin, insanların hemen her konuda kendini ifade etme ve kendini keşfetme imkanı tanıdığını belirten Arı’ya göre, “daha önce sosyoekonomik koşullar, insanların katılımcı ve etkin olmasını belirlerken, bugün kitle iletişim araçlarının içinde yer almak bu etkinliğin yegane temeli sayılıyor.”
 
“Seyrekler hareketi”
Gezi Parkı için “Kimler sokağa çıktı?” sorusunu sorduğumda, üç ana gruptan bahsediyor: Birinci grup, Taksim çevresinde takılan kültür-sanatla ilgilenen kesim; ikinci grup, “her zaman sokakta olan çeşitli politik sınıflar, örgütler ve siyasi partiler” ve üçüncü grup ise hayatlarında ilk defa bir eyleme katılan ve ağırlıkla 90'lı yıllarda doğmuş “seyrek”ler dediği grup. Arı, “seyrek”i derin olmayan anlamında kullanıyor. Ona göre, seyrekler anı fevkalade hızlı yaşayabildikleri için hızlıca sanal dünyada örgütlenip eylemin fişeğini attılar.
 
Arı, sosyal medyanın çarpan etkisi kadar büyüten bir etkisi olduğunu da belirtiyor: “Sosyal ağlarda gerçek birkaç kat daha büyük görünür, her şey bize simüle edilmiş şekilde yansır, olmayan bir şey varmış gibi görünür. Böyle bir bombardıman karşısında aslında yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur”. Erdoğan'ın havalimanı karşılamalarını ve sayısız mitinglerini de buna bağlıyor. Sosyal medyada, öyküleri, fotoğrafları ve videolarıyla milyonlarca kez yinelenecek şekilde Gezi Parkı’nı konuşuyorken, Erdoğan’ın havaalanı karşılamaları ve mitingleriyle milyonlarca imajla kendi öyküsünü yarattığını söylüyor Arı ve bunun, iktidarı ciddi bir sarsıntıdan kurtaran tarihi bir karar olduğu fikrinde. Arı’ya göre, fiili ve siyasi bir çatışma artık göstergeler üzerinden yürüyor: “Erdoğan’ın imaja imajla karşılık vermesi sayesinde, artık binlerce AK Partili milyonlarca imajla sanal ortama dahil oldu. Zaten bu mitingler politik olarak anlaşılamaz duruyor ve bence bu, çok başarılı bir iletişim stratejisidir. Gezi Parkı eylemleri o noktadan itibaren bir göstergeler savaşına dönüştü. Kim daha çok içerik üretip Sosyal Medya'da paylaşırsa o etkileyecek artık. Çünkü artık anlam dünyasında değil, göstergeler dünyasında yaşıyoruz. Ne ürettiğinizin bir önemi yok. Yeter ki üretin.”
 
O zaman, AK Parti hükümetinin bu sanal savaşa neden daha önce katılmadığını takılıyor aklıma. Arı, bunun Twitter’da hashtagler yoluyla yapıldığını söylüyor: “Gezi Parkı'yla alakalı Twitter'daki popüler hashtagler listesine baktığımızda Erdoğan'la, AK Parti'yle alakalı olumlu hashtag'leri de görüyorsunuz. Hükümet kısa süre içerisinde park olayında kendi yanına çektiği insanları arttırdı. Şu an sosyal medya açısından gruplar baş başa gidiyor.”
 
“Sosyal medya, hem ulus-devlet fikrini zedeliyor, hem de devleti yeniden tanımlıyor”
Günümüzde sosyal medyanın artık bir dünya meselesi haline geldiğini, dünyanın her yerinde demokrasi, sansür, insan hakları gibi konuların sosyal medya özelinde tekrar tartışılmaya başlandığını bir çağa girdiğimizi söylüyor Arı. Sosyal medyaya uzak kalan insanların bir süre sonra göz önünden silindiğini, mesela Mehmet Barlas'ı artık kimse konuşmazken, Nazlı Ilıcak'ı Twitter'da sık sık gördüğümüz için herkesin konuştuğunu belirtiyor.
 
Böyle bir dönüşümün yaşandığı süreci “İnternet devrimi” olarak adlandıran Arı, bu devrimi, bir yönüyle “Harf devrimi”ne benzetiyor: “Harf devriminde nasıl kısa zaman içinde o çağın alimleri ve bilgeleri Latin alfabesine geçildiği için cahil konumuna düştülerse, internet devrimiyle birlikte de, interneti ve sosyal medyayı kullanmayı reddedenler çağın dışına itildiler. Birçok entelektüel, yazar ve politikacı cahil konumuna düştü.” Arı’ya göre bu boşluğu, çağı yaşayan ve internetle büyümüş 20-25 yaşlarındaki yeni bilgeler doldurdu. İnternet devrimiyle artık aynı dili konuşmayan geçmiş ve gelecek arasındaki bütün bağlar koptuğunun en güncel göstergesinin de Gezi Parkı olduğunu ekliyor.
 
Sosyal medya ve iktidar konusuna geldiğimizde ise Arı, bir grup insan hayal ediyor: “Herhangi bir konuda bir “space”te ABD, Türkiye ve Moğolistan’dan sayıca farklı insanlar bir araya gelebiliyor ve bu konu için birlikte hareket edebiliyorlar”. Arı’ya göre, bu hareket alanı ve imkan, hem ulus devlet fikrini zedeliyor, hem de devlet (iktidar) kavramını yeniden tanımlama ihtiyacı doğuruyor. Bu sayede dünyanın küresel bir devlete dönüştüğü belirten Arı, bu ortamda her yerel problem birden globale evrildiğini ve Anonymous’un Gezi Parkı eylemlerinden aldığı rolün (devletin çeşitli kurumlarına yapılan ataklar, göstericilerin görüntülerinin dünya basınına paylaşılması) bunun önemli bir göstergesi olduğunu söylüyor.

Kategoriler

Şapgir