İstanbul'un masal hali: Eyüp

Tutku Tuncalı, artık bir masal bulanıklığıyla hatırlanan, geçmişte İstanbul'da çocuk olma hallerini, aile tarihinden süzülüp gelmiş küçük anılar eşliğinde Eyüp’ü yazdı.

Tutku Tuncalı

Günler bitmek bilmez ama oyunlar hep yarım kalırdı. Tek başına gidilebilecek en uzak yer üst sokaktaki fırın, şehirdeki en kalabalık mekan ise okuldu. En büyük özgürlük, sokakta bir yukarı bir aşağı bisiklete binebilmek iken onunla yokuş aşağı uçarak Eyüp'e kaçmak neredeyse delilikti. Bakkaldan şeker çalmak en büyük günah olduğu halde otuz ramazan boyunca anneanneyle mukabelede uyuklayan teyzeleri izlemek büyük sevaptı. Ocak kardan adam; şubat tatil;  mart yağmur; nisan çiçek;  mayıs karadut; haziran gül reçeli;  temmuz kayısı;  ağustos vişne reçeli;  eylül incir;  ekim cumhuriyet bayramı; kasım kasımpatı;  aralık yılbaşı ayıydı. Hep bir şeylerin gelmesi, geçmesi, olması, büyümesi, başlaması, bitmesi beklenirken zaman hep uzun sürerdi. Günü batırmak için cam önünde sokaktan geçen arabalar sayılır, daha beş taneye varmadan gece oluverirdi. Bir yaşam biçimi olarak eşin dostun ahvali takip edilir bunun dışındaki zamanlarda maziye ve orada kalmış zat-ı muhteremlere tekrar tekrar değinilirdi. Her defasında aynı hikayeler ilk defa dinlemişim gibi içime işler, albümdeki fotoğraflar gözümün önünde konuşmaya başlardı.

Babaannenin Vefa Bozacısı akrabaları, leyli mektebindeki kızlık zamanları ve ipekli ince çorapları, ailedeki herkesin farklı farklı Feshane hikayeleri, Defterdar'daki evin bir türlü temizlenmeyen ahşap döşemeleri, savaş zamanı anneannelerin İstanbul'dan kaçışı, Samatya'daki bakkalın üst katındaki ev, 6-7 Eylül Olayları'nda Kalyopi Teyzelerin babaannemlere kaçışı, amcamların Samatya sahilinden yazın kıyıya vuran altınları toplaması ve pazarda su satması üzerine ticarete yatkınlığının daha çocukluktan belli olduğu, halamın Almanya'ya gelin gidişi, teyzemin mahallede aşık olduğu oğlanın aslında Kartal Tibet'e hiç de benzemediği, diğer teyzemin karşı komşunun oğlu ile camdan bakışarak evlenmeye karar vermesi, evlerde su olmadığı zamanlar çeşmede sıra beklenmesi, babamın neden yatılı okula gönderildiği, dedemin öğle arasında Haliç'e yüzmeye gidişi, annemi sütçünün arabasındaki atın ısırması üzerine menenjit oluşu, o çok kar yağdığı sene Haliç'in donması, CHP'li dedenin annemi Eyüp Halk Evi'ndeki konserlere götürmesi, Demokrat Partili dedenin lotodan kazandığı para ile ev alması, babamın anneme Bakırköy tren istasyonunda evlenme teklif etmesi, dedemin teyzemi evden kovması, 6 aylık bebekken nazardan çatlayarak ölen Mine halanın güzelliği, Kumburgaz ve Ambarlı'daki çadırlı kamp günleri, sandalla misafirliğe gidilen belediye zabıtası Nejat Amcaların Sütlüce'de yanan evleri, Necmiye Teyzenin suya balıklama atlayınca boynu kırılan iki metre boyundaki dalyan gibi oğlu, her bayram kumaş alınıp herkese elbise dikilmesi, Büyükada'daki kaymakam dayının Heybeli'de okuyan oğlu ile balık tutma maceraları, Yıldız'da köşkte yaşayan efsane hala teker teker rüyalarıma girerdi. Hepsine birer gül cemal çizip siyah beyaz izlerdim onların yaptıklarını.

Haftada bir iki defa Eyüp'e inilirken Fatih'e iki haftada bir çıkılırdı. Adet olduğu üzere her inildiğinde önce aktardan alınan mısır ya da buğday kuşlara atılır, ayakkabılar elde iken türbe ziyaretine girilir ve fakat geri geri çıkılır, avludaki çeşmeden şifa niyetine su içilir, köşedeki Rıza Pastanesi'nden sıcak halka alınırdı. Alışveriş yapıldıktan sonra üç kuşaklık aile albümümüzün mimarı Foto Münir'in önünden geçerek eve dönülürdü. Bazen caminin yanındaki oyuncakçılara uğranır, zaman bolsa mezarlıkların arasından Pierre Loti'ye çay içmeye çıkılırdı. Sıradan günlerin dışında okulun ilk günü (önlük ile), düğün günü (gelinlik ile), sünnet günü (sünnetlik ile), kandil günü (tesbih ile), cenaze günü (gözyaşı ile) Eyüp ziyareti mecburiyetti.

Mahalledeki her esnaf en az 20 senedir yerindeydi. Muhtar bile öldüğünde 30 senedir görev yapıyordu. Herkesin yapılacak alışverişe göre bakkalı belli idi. Ekmek Kudret Bakkal'dan, daha farklı ihtiyaçlar Mehmet Bakkal'dan orada bulunamadıysa üst sokaktaki Salih Bakkal'dan alınırken orada aranan şeyin bulunmaması hiç vâki olmamıştı.

Her komşunun üçüncü derece akrabalarına kadar ahbaplık kurulmuş her nesil kendi akranları ile okula gidip gelmiş, sokakta top koşturmuş, ip atlamıştı. Yıllar çok şeyi değiştirse de sokak oyunlarını değiştirmemişti. Ön dö tura bir ki üç, kukalı saklambaç ve dahi misket, gazoz kapak ve beş taş gibi oyunlar nesilden nesile yadigar kalırdı. Kolu bacağı yaralı olmayan çocukların apartman mahallelerinden misafirliğe geldiği anlaşılırdı.

Delisi ve velisi meşhur olan Eyüp'ün delileri sokakta kol gezmeye devam ederken velileri olmadık yerlerde bulunan türbeleri ile çocukları sessizliğe büyükleri üç kulhü bir elham okumaya sevk ederdi. Yan komşunun arka bahçe kapısının önündeki türbenin mezar taşı çocukları olduktan sonra korkmasınlar diye kaldırılmış, bunun üzerine merhum sokaktaki herkesin rüyalarını türlü şekillerde ziyaret etmişti. Bütün çocuklar düzenli olarak karşı komşumuz hacı teyzeye kendini okutmaya gittiğinden onları Allah korusundu.

Her işte bir hayır bir efsun bir inanç vücut bulurdu. Pencereye karşı yalanan kedi kötü habere, kapı eşiğinde oturmak iftiraya uğramaya, ağaçta öten karga ve kara kedi uğursuzluğa, yetmezmiş gibi kırılan ayna kırk yıl uğursuzluğa, tuz dökülmesi ve burun kaşıntısı kavga çıkacağına, sağ avuç kaşıntısı para geleceğine sol avuç kaşıntısı para gideceğine, birini gözünden öpmek ayrılığa, gözünün dalması misafir geleceğine bu minvalde sofraya doğru göz dalması yemeğe misafir geleceğine dalaletti.

Ne var ki beni  büyüten o sokaklar şimdi adeta küçüldü. Rüyalarım aynı ama şehrayinim masal oldu, içlerinden en güzellerini seçip bir çırpıda anlatıverdim.

 

O şehrayin fakat çıkar mı akıldan

Çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması

Sırılsıklam aşık incesaz

Kadehlerin mehtaba kaldırılması

Adeta düğün

Hayat zamanda iz bırakmaz

Bir boşluğa düşersin bir boşluktan

Birikip yeniden sıçramak için

Elde var hüzün

Atilla İlhan

Kategoriler

Şapgir