Ah, kimselerin vakti yok; durup güzel kasetler dinlemeye…

Özgün Çağlar, 80’i yıllarda dinlemeye başlayıp 90’lı yılların sonlarına doğru dinlemeyi bıraktığımız, artık nostaljik bir nesne olan ‘kaset’leri, Unkapanı Plakçılar Çarşısı’ndaki müzik şirketi çalışanları ile Beyoğlu’ndaki Aslıhan Pasajı’ndaki sahaflarla konuşarak yazdı ve Can Gox, Barış Akpolat, Tolga Akyıldız ve Önder Kosbatar’dan kasetler hakkında fikir aldı.

Özgün Çağlar
ozguncaglar1@gmail.com

Küçük, ince bir dikdörtgen nesne. İçinde iki küçük makara, makaralara sarılı kahverengi bir bant. A ve B diye iki yüzü var. Üzerinde müzisyenin ve albümün adı yazıyor. Çıtk! Teyp açıldı, nesneyi teybin içine dikkatlice koyup kapatıyorsunuz. Tekrar çıtk! Ve teybinizin Play tuşuna basıyorsunuz: Önce hafif bir “pıhhhğğğss” sesi duyuyorsunuz, sonra o küçük nesne bir anda odanızın veya arabanızın içini müzikle doldurmaya başlıyor. Siz de müzik çalarken albümde kimlerin çaldığını, hangi şarkıyı kimin yazdığını ya da sadece müzisyenin fotoğrafını görmek için nesnenin kartonetine bakmaya başlıyorsunuz. Tanıştırayım: Kaset. Bazılarınız tanıyor, bazılarınızın eski dostu, bazılarınız için de hayal meyal hatırladığı, kendisi çok küçükken ölmüş bir yakın akrabası gibi.

İnsanoğlu icra ettiği müziği kayıt altına almaya çalışırken, birkaç tane ana depolama nesnesi kullandı: Taş plak, 45'lik, long-play, kaset ve CD. Geriye dönüp bakıldığında bunların hepsinin bir dönemi temsil ettiği görülebilir: Zeki Müren'in ilk eserleri taş plaklara kaydedildi; 1970'lerden sonra ülkenin her yerinde long-play'ler, 45'likler çalınmaya başladı; 80'lerden sonrasındaysa kaset diye bir şey ortaya çıktı; bilgisayar teknolojisinin iyice dallanıp budaklandığı yıllarda da artık şarkılar CD'lerden dinlenir hale gelmişti.

Tabi bu geçişler topyekûn bir şekilde gerçekleşmedi; sadece belli dönemlerde bazı müzik depolama araçları öne çıktı ya da daha doğrusu öne çıkarıldı. Unkapanı Plakçılar Çarşısı'ndaki PiccaTura Müzik Şirketi çalışanı Mehmet Hatipoğlu bu konuyu şöyle anlatıyor: “Eskiden müzik piyasasında yeni bir teknolojik gelişme oldu mu, büyük müzik şirketi sahipleri oturur konuşurdu: 'Bu işe girelim mi?' Eğer olumlu ortak bir karar verilirse, yeni albümler karar verilen bu yeni formatta basılırdı. Ama o güne kadar yayınlanan eski albümleri öyle baştan sona yeni formatta basma işine de girilemezdi; çünkü düşünün kolay mı o mesela koskoca Universal Music’in o güne kadar yayınlanmış klasik albümlerini yeniden teker teker basmak?” 


Müzik piyasasında bu teknolojik yenilikler olurken eski olan bir süre sonra raflara kaldırılıyordu. Maalesef yeni eskiyi derhal unutturuyordu. Beyoğlu'ndaki Aslıhan Pasajı içinde yer alan Kurgu Sahaf'ın sahiplerinden Özgü Berksoy'un dediği gibi “ama bu geçişler Türkiye'de daha hoyratça yaşandı; burada mesela CD'ler çıkınca kasetler hepten çöpe atılırken Avrupa'da, Amerika'da insanlar bu dönemlerde önceleri kullandıkları kasetleri de - eskisi gibi olmasa da- dinlemeye devam ettiler.”

Tabii herkesi de aynı kefeye koymamak lazım; çocukken her ne kadar çoğu kişi elindeki plakları frizbi, kasetleri de konfeti olarak kullanmışsa da, bu insanlardan bazıları ileride büyüdüğünde müzikten anlayan, kadir kıymet bilen insanlara dönüşüp kendilerine dayatılan müzik dinleme araçları dışındaki araçlarla da müzik dinlemeye başladı. İstiklal Caddesi'nin ara sokaklarından birinde yer alan Plakhane’nin sahibi Cafer İşleyen, işlerinin iyi olduğunu ve iyi müzik dinlemek isteyen sabit müşterileri kadar plak peşinde koşan yeni Issız Adam'ların da ortaya çıktığını söylüyor. Herkesin mp3-player'ından ya da cep telefonundan müzik dinlediği günümüzde “insanlar neden hala kaset alıyor, plak alıyor?” soruma en ilginç cevabı ise yine Aslıhan Pasajı'nda yer alan Kağıt Gemi Sahaf'ın sahibi Gürsel Özer veriyor: “İnsanın hayatla bağını sıfırlayıp atıl hale getirdikleri için kendini 'var etmeye çalışan', 'hakiki' olanı arayan, günlük hayatında 'var olmasına' dair nedenler arayan bilinçli insanlar böyle şeyler peşinde koşuyorlar - ki sonuna kadar haklı bir çaba onlarınki!”

Hadi plak canlı kayda en yakın sesi verdiği için bu ilgiyi hak ediyor da, kasetin ne gibi bir albenisi olabilir? Öncelikle sanılanın aksine, son dönemlerde basılan, bazı müzisyenlerin az sayıdaki kaseti hariç, diğer birçok müzisyenin kasetleri, zamanında tıpkı plaklar gibi “analog” teknikle kaydedilmiş, yani günümüzdeki gibi “sıkıştırılmış” bir şekle sokulmadan… Sonra, tabi plaklara kıyasla fiyatlarının düşük olduğu gerçeği var. Ve yukarıda dediğim gibi, müzik depolama araçları bazı dönemleri temsil ediyor: Kaset de özellikle 80'lerin sonu ile 90'ların ortaları arası aktif olmuş müzisyenlerin kullandığı biricik depolama aracı, bazı albümler sadece kaset formatında basılmış, bazı müzisyenler sadece kasetleriyle biliniyor. Aslıhan Pasajı'nda halen kasetçilik yapan Mandela Müzik'in sahibi Cenan Alkan da zaten en çok bu müzisyenlerin kasetlerinin değerli olduğunu, talep gördüğünü belirtiyor.

Almanya gibi “gurbetçi”lerin bolca bulunduğu Avrupa ülkelerinde, yerli müzisyenlerin popüler kasetleri kadar Türkiye'de devletin yasakladığı ya da ambargo uyguladığı kasetler de basılmış zamanında. Özgün-protest ve arabesk müzik yapan Türkiyeli müzisyenlerin kasetlerini Almanya'da Türküola ve Minareci gibi firmalar yayınladı; hani şu pembe renkli kasetler… Bu kategoriye giren birçok müzisyenin Almanya'da yayınlanan albümleri, Türkiye'de yayınlanan albümlerinden daha çok içerik sunuyor bugün bizlere. Ve konuştuğum sahaflar, kasetler arasında da maddi değeri en yüksek kasetlerin Almanya menşeli bu kasetler olduklarını belirtiyorlar.

Unkapanı Plakçılar Çarşısı'nda Kalan Müzik çalışanı Suat Sarıbağ ise daha son 1 yıla kadar popüler müzisyenlerin kasetlerinin basıldığını, popüler olmayan müzisyenlerinin kasetlerinin basımının ise son 5 yıldır yapılmadığını belirttikten sonra, konuyu internet-müzik konusuna getiriyor. İnternetin müzik sektörüne ilk zamanlar büyük darbeler vurduğunu söyleyen Sarıbağ, zaman içerisinde, meslek örgütleri sayesinde bunu aştıklarını, artık popüler video, müzik paylaşım sitelerinde çalınan her şarkıları için yapımcı firmaların belli bir kazanç elde ettiğini söylüyor. “Peki, internette sunulan müzik hemen dinlenip atılmıyor mu? Ne sözlerine bakılıyor, ne kimlerin çaldığına...” soruma ise Kalan Müzik olarak son yıllarda internette müzik dosyasıyla birlikte albüm kapağı, bilgilendirme yazısı, sözleri içeren dosyaları da dinleyicilere sunduklarını, hatta yurtdışı satışları için de bu işin birçok dilde yapıldığını söylüyor. Ama yine de “ele gelen” kasetlerin, plakların yerini tutamayacağını ekliyor.

“Müzik depolanan nesnelerin hayatlarımızda boyutlarından çok daha fazla yerler kapladığını” söyleyen sahaf Gürsel Özer, değişen müzik teknolojilerinin aslında insanoğlunun yaşantısındaki değişimin bir uzantısı olduğu gerçeğinin altını çizdikten sonra şunları söylüyor: “Bizler eskiden aşık olduğumuz, hoşlandığımız kızların sırf bir güzel bakışını almak, kalplerini kazanmak için onlara, aşkımızı anlattığını düşündüğümüz şarkılardan oluşan karışık kasetler yapar verirdik. Ama şimdiki gençlerin kızlara karşı her hamlelerinin altında onları direkt 'yatağa atma' fikri var.”

Kendinden önceki müzik depolama nesnesi plaklara göre kasetlerin en büyük avantajlarından biri de, gerek radyodan kayıt alabilme özelliği sayesinde, gerek de” karışık kaset”ler örneğinde görüldüğü gibi, “kişiye özel” müzik seçimine fırsat vermesiydi; Dolayısıyla kaset teknolojisinin, günümüzdeki bireysel tercihlerle oluşan playlistlerle müzik dinlemek anlayışının da temellerini attığı söylenebilir. Karışık olmayan kasetler ise dinleyenlere baştan sona bir “albüm dinleme kültürü” kazandırıyordu. İlk dinleyişte “hakkı verilmeyen” , sevilmeyen şarkılar bile, içinde yer aldığı albüm tekrar dinlene dinlene ve kasetlerde dinlenilmek istenen şarkının hemen hop diye açılamaması nedeniyle sevilmeye başlanıyordu.

Bugünlerde ise artık ne karışık kaset ısmarlanacak kaset dükkanları, ne de ihtiyaç duyanlar için sahaf Özgü Berksoy'un da dert yandığı gibi bozulan kasetçalarları onarabilmeye istekli tamirciler var. Zaten kasetçi Cenan Alkan da artık hayatın çok hızlı bir hale geldiğini, kimselerin baştan sona bir albümü dinleyemeyeceğini, sistem tarafından sürekli tetikte bir şekilde koşuşturmaya itildiğini anlatıyor. O bunları anlattığı sırada da aklıma Gülten Akın'ın o meşhur “Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya” dizeleri geliyordu. Aslında konuştuğum tüm bu isimlerin hemfikir olduğu konuların başında, modern hayatın insanın ulaşamayacağı bir hale geldiği gerçeği var. Sahafların, yani “geçmişin izlerini ellerinde toz olarak taşıyanların” bu tespitleri oldukça yerinde ve kayda değer.

Yalnız, günümüz insanında, özellikle de gençlerde aşırı bir “geçmişi yüceltme sevdası” olduğunu söyleyen sahaf Gürsel Özer, “geçmiş de hepten güzel değildi; insan tabiatı gereği geçmişe baktığında hep iyi şeyler görmeye meyilli tabi de, neyin ne olduğunu, geçmişte iyinin olduğu kadar ülkede her konuda yoksullukların da, yoklukların da, kötülüklerin de var olduğunu bilmek, düşünmek gerek” diyor ve ekliyor: “bunları geçmişin içinden gelen biri olarak söylüyorum.”

Kaset de artık ne tamamen siyah ne de tamamen beyaz olan geçmişin içinden sıyrılıp gelmiş güzellikleri bünyesinde barından, keşfedilmeyi bekleyen bir müzik depolama aracı olarak sahafların tozlu raflarında ilgililerini bekliyor.

Can Gox: “Kaset benim bir parçam, nasıl vazgeçebilirim ki?”

Ben daha çok kaset çocuğuyum. Bizim zamanımızda satış ve dükkancılık daha yaygındı, her mahalleye yayılmış kaset dükkanları görmek mümkündü. Orijinal kaset satın almak ve hatta aradığımız sanatçının orijinal kasetini bulmak gözlerimizi yaşartırdı. Müzik teknolojilerinde Mix ve Mastering aşaması farklılaştı. Bence kasetin sound'u, keyfi ve bant mantığı çok lezzetli. Teknoloji ve zamanı geri çevirmek mümkün değil dünyada; kasetin geri dönüşü mümkün değil ama şöyle olabilir: Kaset üretimi çoğalabilir. Bu üretim eski zamanlardaki üretim kapasitesinin yüzde 5'ine tekabül eden bir yere ulaşırsa büyük başarıdır. Çekmece çekmece kasetim vardı, onları atamadım, bizim alt jenerasyon kuzenlere devir ettim. Ama ayrılamadıklarım hala evde durur. Onları vermeye içim el vermedi… Kaset benim bir parçam nasıl, vazgeçebilirim ki?

Barış Akpolat: Kasetleri dinleye dinleye bozardık ve bununla övünürdük”

Ben en çok eski kasetlerin üstüne radyodan kayıt yapardım. Karşılıklı kaset değiş tokuşu yapardık. Tüm harçlığımın boş kasetlere gittiği ve kaset çekmekten ders çalışmadığım ortaokul günlerini hala özlüyorum. Kasetleri dinleye dinleye bozardık ve bununla övünürdük. Az dinlersen bant saklandığı yere göre birbirine yapışırdı, cepte çantada yaz sıcağında dolaşan walkman ve kasetlerin bozulduğu da olurdu. İşte onlar gurur tablomuzdu. Zaman geçtikçe kasetçalarların kaplarını nasıl temizleyeceğimi ve tozlarını almayı öğrendim. Temiz bir kaset ve temiz bir tape kafasının MP3'ten daha kaliteli ses vereceği kesin. Neticede bant teknolojisinin bir devamı. Eğer hala kullanılabilir 7 inçlik bir makara teybiniz varsa o zaman yaşadınız. Kasetlere bir dönüş var, bunun plaklardaki gibi yavaş yavaş gelişeceğine inanıyorum. Sadece müzik dinlediğimiz teknolojilerde değil müzik sektörü gittikçe 1970'lere öykünüyor. Kaset ilgi çekici bir teknoloji olacaktır önümüzdeki yıllarda. Bununla birlikte plak kadar revaçta olacağını sanmam. Neticede plakların en önemli özelliği organik yapısı ve kapakları. Plak alışkanlığı herkese kapakların önemini hatırlattı. Kaset de küçük olsa da dinleyiciye bir kapak sunduğu ve müziği arşivleme imkanı sağladığı için ilgi görecektir. Kaset dinlemiyorum. Kasetlerimin bazıları kayıp ama bana özel çekilmiş karışık kasetler, kısacası çocukluğumu hatırlatan kasetlerim hala duruyor.

Tolga Akyıldız: “Kaset de analogtur ve dijital ses asla analog ses mertebesinde değildir”

Kaset benim için 80'li yıllarda henüz telif haklarından bihaber olduğumuz dönemde müzik dükkanlarında çektirdiğimiz “karışık kasetler” demek. Evde liste yapmak; 15 gün boyunca kasetin doldurulmasını beklemek, “listedeki tüm şarkıları bulabilecek mi” heyecanı; unutamadığım anlar. Bir de TRT 3 ve Polis Radyosu program listelerini yayınlayan Hey dergisini kaçırmaz; oradan seçtiğimiz şarkılarla kendi karışık kasetimizi doldururduk. Radyo yayın saatlerinde ne işle uğraşıyorsak bırakır, kayıt için eve koşardık. Bir elimiz “rec”, bir elimiz “pause” tuşunda beklerdik ki sunucunun sesi kayıta karışmasın. Yine de karışırdı; o da işin tuzu biberiydi. Kaset de analog'dur. Ve digital ses asla analog ses mertebesinde değildir, olamaz. Kasetlere dönüş olacağını sanmıyorum. Çünkü analog bir format da olsa “müziği saklamak” açısından pek sağlıklı bir yöntem değil kaset koleksiyonu yapmak. Ben hatırası olan kasetlerimi saklıyorum. İmzalı bir MFÖ kasetim var mesela, ilk kasetim var mesela, doldurttuğum ilk karışık kaset var mesela; bu gibi kasetlerimi saklıyorum. Ancak albüm olarak saklamak istediklerimi plak ve CD formatında saklıyorum.

Önder Kosbatar: “Ben kasetlerimi hiç bırakmadım, 500 kasetten oluşan bir koleksiyonum var”

Ben hala CD'ye geçemedim. CD kullanıyorum ama kasetlerimi dinlemeyi daha çok seviyorum. Müzik dinlerken dinlediğim albümün (kasetin) kapağını okumak bana hala keyif verir. Kaset, CD gibi hassas da değildir. Güneşte bırakmadığın sürece çizilmez bozulmaz. Plak, ses kalitesi olarak elbette hem kasetten hem de CD'den daha doyurucudur. Ancak kaset ile MP3 türevi digital bilmem nelerin ses kalitesi bence kıyaslanamaz. Ben kasetlerimi hiç bırakmadım. Hatta kaset koleksiyonumu bazı sahaflardan aldığım yeni 2. el kasetlerle daha da zenginleştirdim. Yaklaşık 500 kasetten oluşan bir kaset koleksiyonum var ve kütüphanemin onlar için ayırdığım raflarında duruyorlar...

 

Kategoriler

Şapgir