Tarık Barkawi’ye göre ABD ve İngiltere’de üniversitelere yönelik neoliberal saldırı, eğitim bedellerindeki artış ve bütçe kesintilerinden çok daha derinlere iniyor. Halit Yerlikhan çevirdi.
Tarık Barkawi
Son dönemde New York Times, Slate ve El Cezire, akademideki geçici ve güvencesiz pozisyonların yaygınlaşmasına dikkatleri çekti. Akademik işgücünün yalnızca yüzde 24’ü, kadrolu yahut kadroluya dönüşme ihtimaline sahip pozisyonlarda istihdam ediliyor.
Geçici akademik işlere dönük ilgi, daha ziyade bu işlerde çalışanların yoksulluk sınırının altında bir ücrete tamah ediyor olmalarına, iş güvencesine sahip olmayışlarına ve işsiz yahut yeterince istihdam edilmeyen (under-employed) doktora sahiplerine odaklanmış durumda. Başka bir odak noktasıysa, kimi yorumcuların olumlu bulduğu, kimilerininse hayıflanmalarına sebebiyet veren web-temelli öğrenim ve online kitlesel açık eğitim gibi gelişmelerdi.
Bu iki dinamik birbiriyle ilintisiz değil. Harvard Üniversitesi, akademik çalışanlarından vakitlerinin bir kısmını “online mentör”lük yahut “tartışma grubu yöneticiliği” yapmaya ayırmalarını istiyor artık. Yükseköğrenimin yeni düzeninde bundan böyle daha az sayıda profesöre ve daha az kalifiye ve düşük ücretli -eğer ücret alıyorlarsa tabi- asistanlara yer var.
Enformasyon teknolojisinin fetişleştirilmesi ve güvencesiz akademik personelin insani çalışma koşulları için yürüttüğü mücadelenin yarattığı sorunlar kıskacında, neoliberal düzende akademik çalışmanın derin bir krizle karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz. Söz konusu kriz, yükseköğrenimin ekonomisiyle ilgili olmakla beraber, mezkûr krizin asli müsebbibi bu değil.
Üniversitelere dönük neoliberal saldırı, eğitim bedellerindeki artış ve bütçe kesintilerinden çok daha derinlere iniyor.
Thatchercı Bütçe Kesintisi Egzersizleri
Akademik iş pozisyonlarının bir veçhesi, öz-yönetsel ve öz-denetimsel bir mahiyet taşımalarıdır. Son yıllarda öğretim üyeleri yalnızca neoliberal yönetsel sınıf karşısında güç kaybetmekle kalmıyor, aynı zamanda pek çok vakıada onların yöneticileriyle aktif bir işbirliği içerisinde olduğuna şahit oluyoruz.
Yıllardır yürürlükte olan işbu gelişme, 2008 finansal kriziyle beraber, şok kapitalizmine uygun bir formda hız kazanmaya başladı. Dalgalar halinde gelişen başarılı hamleler sonucu, kriz Amerikan üniversite sisteminin her yanına sirayet etti. Stok piyasasındaki çöküş, prestij sahibi özel üniversitelere yapılan bağışların miktarını asgari bir düzeye çekti. Zaten yıllardır neoliberal ideologlar ve onların savundukları yıkıcı mahiyetteki kemer sıkma politikaları, üniversitelere dönük -önce- eyalet, -sonra da- devlet katında ayrılan fonların altını oymaktaydı.
Okul ücretleri arttı, öğrenciler eğitimlerini finanse edebilmek için daha çok borçlanır oldu. Şimdi finansal balon patlıyor ve ücretli eğitime dayalı yükseköğrenim kurumları bundan büyük zarar görüyor. Öğrenciler, meslek edinmek için büyük bir borç yükünün altına girmekte, elde edebileceklerinden kuşku duydukları işlere girebilmek için yüksek eğitim bedelleri ödemeye artan ölçüde isteksizleşiyor.
Fakülte üyelerinin değişime karşı geliştirdikleri direnç, genelleşmiş bir kriz algısı yaratıp, insanların kendi işleri için kaygı duymalarını sağlayarak yumuşatılmaya çalışılıyor. Bazı akademik “liderlerin” üniversitelerin “yeniden inşa edilmesi” mevcut görevini üstlenmelerini sağlamak oldukça kolay oluyor.
Bu noktada neoliberal yönetim kültürüne değinmek elzem. Neoliberal yöneticiler oyun alanına yeni kaynaklar taşımak suretiyle değil -zira kemer sıkma politikası gündemi buna olanak tanımıyor-, güvertedeki sandalyelerin konumunu yeniden ve yeniden düzenleyerek iş görüyor. Her yönetici, şahsi mührünü taşıması için kurumu yenilemeye, yeniden yapılandırmaya odaklanıyor. Gemi batmadan evvel de bir sonraki cezbedici iş pozisyonu için kurumdan ayrılıyorlar.
Bu gelişme, Amerikan ve İngiliz üniversitelerindeki departman ve fakülteleri birleşmeye dönük manik eğilimde ifadesini buluyor. Hem üniversiteler hem de iş dünyasında işbu birleştirmeler yalnızca çalışanları demoralize etmekle kalmıyor, aynı zamanda çalışanların aralarında geliştirmiş oldukları dayanışma ve aidiyet hissini yok ederek, onları yukarıdan kontrole daha açık bir hale getiriyor.
Bu tür projelerin akademik etkinlik saikiyle pek bir ilgisi olduğu söylenemez; bilakis yöneticiler ve onlara yardımcı olan akademik personelin ne yaptıklarıyla ilgili net bir fikirleri olmayışından mütevellit, çoğun kendi kendilerini boşa çıkaran hamleler olma hüviyeti taşıdıkları söylenebilir.
Birmingham Üniversitesi’nin dünya çapındaki ününün ender sayıdaki nedenlerinden biri, bünyesinde faaliyet gösteren Çağdaş Kültürel Araştırmalar Merkezi’ydi. 2002’de Merkez, yukarıdan gelen bir talimatla, “yeniden yapılandırma” adı verilen bir vandalizm eylemiyle kapatıldı. Bunun için gösterilen mazeret, bilahare Araştırma Değerlendirme Çalışması olarak bilinecek olan neoliberal uygulamaydı.
Amerikalıların “kadroya alım sonrası değerlendirme” ismini verdikleri teamül, Araştırma Değerlendirme Çalışması için kusurlu bir analoji teşkil eder. Thatcher hükümeti tarafından icat edilen Araştırma Değerlendirme Çalışması’nın temel amacı, ülkedeki her bir üniversite bölümünü disiplinlerine göre tasnif edip, eldeki kaynakları “en iyi” bölümlere aktarırken, diğer bölümlere ayrılan mali kaynakları azaltmak üzerine kuruludur. Araştırma Değerlendirme Çalışması, üniversite kurumunun dayanak noktasını teşkil eden temel düşünceye -fikirler evreni olma iddiasına- yönelik bir saldırıdır; zira bu uygulama sonucu üniversiteler, kötü performans sergileyen bölümlerini kaybetmektedir.
Neoliberal bir zaviyeden bakıldığında bu, son derece manalı olabilir. Lakin Exeter Üniversitesi’nde olduğu gibi, bir üniversitenin Kimya departmanının kapatılması durumunda mevcut Fizik ve Biyoloji öğrencilerine ne olacağını bir düşünüverin: Onlara kim kimya öğretecek?
Üstelik “en iyi” departmanın hangisi olduğuna nasıl karar verilecek? Bu sebeple Araştırma Değerlendirme Çalışması, akademik kadroyla istekli ve aktif bir işbirliğini gerektirmektedir.
Üniversitelere Dönük Neoliberal Saldırı
Çok değil, bundan bir on yıl kadar sonra, artık Araştırma Mükemmelleştirme Taslağı adını taşıyan bu uygulama bir bütün olarak İngiliz akademik yaşamına hükmetmeye başladı. Söz konusu uygulama, işe alım kriterlerinden kariyer değerlendirmelerine, departman içi statü ve sorumluluk dağılımına kadar pek çok şeyi belirler oldu. Akademik çalışanlar için, keyfi olarak belirlenmiş final tarihleri olan araştırma projeleri organize edilmeye başlandı. Akademik yeterliliği Araştırma Mükemmelleştirme Taslağı’nın gerekleri uyarınca tasnif etme işinde çalışanlara yardım eden bir maaşlı danışmanlar sınıfı peydah oldu.
İngiliz akademisyenler meslektaşlarının çalışmalarını “üç yıldızlı” veya “dört yıldızlı” gibi sıfatlarla tavsif etmeye başladı. Tekrar olacak, neoliberal bir düşün dünyasına sahip olanlar için bunlar doğal görünebilir. Ancak unutulmasın ki akademik araştırmanın tüm esprisi neyin doğru neyin yanlış olduğuna ilişkin bir diyalog ve tartışma davet eder nitelikte olmasıdır. Sosyal ve beşeri bilimlerde olduğu gibi fenni bilimlerde de bir kişinin doğrusu, diğer bir kişi için saçmalıktan öte bir mana taşımayabilir. Geçerli bilgi, farklı perspektiflerin karşılıklı mücadelesi sonucu açığa çıkar.
Her nasılsa İngiliz akademisyenler, etkileri kendi pozisyon ve çalışmalarının çok ötesine yayılmış ve üniversite hayatının tamamını belirlemeye başlamış hükümetçe yönetilen bir uygulamanın hayata geçirilmesi ve meşrulaştırılmasına içtenlikle hizmet eder oldular. Amerikan üniversiteleri bu anlamsız durumu müdrik olmalı.
Bir akreditasyon kurumunun ders planının belli bir formda hazırlanması veya üniversite bünyesinde tesis edilen branşların var olma gerekçelerinin belli bir şekilde serimlenmesini istemesi gibi masum görünen taleplerini merkeze alan bir uygulama, üniversite yönetiminin eğitim ve öğretim faaliyetinin içeriğini derinlemesine düzenleme kudretiyle donatabiliyor. Bir dekanın ağzındaki “öğrenci profilindeki büyük değişim” gibi manasız bir lakırdı, pratikte daha az kalifiye öğretim elemanlarının işe alınmasına meşrulaştırmaya hizmet edebiliyor. Eğer gerçekten “ders içeriğinin eğitmen tarafından belirlenmesi” fikri eskidiyse, programa yeni ders koyabilecek bir profesörü işe almaya ne gerek var?
Üniversitelere yönelik neoliberal saldırı, üniversite yönetimlerini güçlendirirken, fakültelerin öz-yönetselliğinin altını oyuyor. Güvencesiz ve geçici iş pozisyonları, akademik çalışanlar üstündeki kontrol ve denetimin kapsamının genişlemesine hizmet ediyor. Düşük maliyeti yanında, üniversitelerde esnek çalışmanın üniversite yöneticileri açısından tercihe şayan olmasının asli sebepleri arasındadır.
İngilizceden kısaltarak çeviren Halit Yerlikhan. Yazının orijinali için tıklayın
Tarık Barkawi, New York New School for Social Research Siyaset Bölümü’nde doçent.