Oryantalistler ve İstanbul

Artun Mimar, Garb’ın Şark’a yüzyıllardır bitmeyen hayranlığının ve nefretinin simgesi oryantalizmin ilk temsilcilerinin İstanbul’a bakış açılarına odaklanıyor.

Artun Mimar
artunmimar@hotmail.com

Oryan’dan (Orient-Şark, Doğu) türeyen Oryantalizm (Orientalisme-Şarkiyatçılık, Doğubilimleri) kelimesi edebi ve sanatsal bir akım olarak ilk defa 1826 yılında belgelenmiş ve Académie française sözlüğüne ancak 1932’de girmiş olmasına rağmen, Batı’nın Doğu’ya olan merakı çok daha eskilere dayanmaktadır. Haçlı Seferleri’ni kaynak alan bu merak, Avrupa’yı yaklaşık beş yüzyıl boyunca meşgul edecek, 1960’larda biten sömürgecilikle de geniş çapta son bulacaktır. Ancak, her zaman için, Doğu’da bulunan ihtişam, mimari ve egzotik kıyafetler, köle ve tutsaklara son derece zalim davranma teamülü ve Sultan’ın açık nepotizmi ile çelişecek, oryantalistlerde aynı anda hem hayranlık hem de itici bir şaşkınlık hissiyatı oluşturacaktır...

Uzaklardaki Şark’a olan ilgiyi başlarda dini niyetlere, ardından emperyalist niyetlere bağlamak mümkündür diyebiliriz. Orta Çağ’a gömülmüş İstanbul merakı ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıf hale düşmüş olduğu ve Avrupa için artık başa çıkılamaz bir tehdit oluşturamaz olduğu 18. yy.’da yeniden canlanır. Görkemli antik Bizans’ın temsilcisi bu mitsi şehir, özellikle 19. yy.’da, yani seyahat teknolojisinin önemli bir gelişme içinde olduğu bir dönemde, dünyanın her tarafından ziyaretçilere açık durumdadır artık.

19. yy.’da İstanbul’a gelen ünlü oryantalistlerin kahir ekseriyeti Fransalıdır. Bunun nedeni Fransa’nın François I ve Sultan Süleyman arasında 16. yy.’da gerçekleşen anlaşmanın bir sonucu olarak sahip olduğu oldukça imtiyazlı statü olsa gerek. Bu anlaşmaya göre İstanbul’daki Fransa elçileri istedikleri kadar şehirde kalabilirler. Böylece, Fransa’dan gelen seyyah sanatçılar bu elçiler tarafından kabul edilir ve şehirde rahatça dolaşabilmek için gerekli izin hemen alınır.  Elçilerin Doğu meraklısı sanatçılara yaptıkları bu yardım, örneğin, Jean-Baptiste van Mour’u (1671-1737) doğurur. İstanbul’a 19 yaşında gelen van Mour ömrünün sonuna kadar bu şehirde kalır. Van Mour’un resimleriyle tanıklık ettiğimiz Boğaz kıyısında elçilerce kutlanan şölenler elçiler arasındaki şıklık ve zarafet yarışını gösterir bizlere...

19. yy.’da İstanbul’a gelmiş birkaç ünlü edebiyatçıdan dem vuralım şimdi de... Chateaubriand, bu yüzyılın ilk çeyreğinde şehre geldikten sonra, şehrin karşı yakasını, dönemin küçük Avrupa’sı Pera ve Galata’yı şöyle anlatacaktır: “…Galata’dan kıyıya çıktık: Limanın hareketliliğini, hammal, tacir ve denizcilerden oluşan kalabalığı hemen fark ettim; çeşitli yüz renkleriyle, konuştukları farklı dillerle, farklı kıyafet, şapka, bone ve türbanlarla Avrupa ve Asya’nın bütün kısımlarından bu iki dünya arasındaki sınırda yaşamaya geldiklerini duyuruyorlardı (…) Pera’da, Avrupa’nın diğer şehirlerindekilere benzeyen birçok han vardır: Hammallar valizlerimi kaptıkları gibi beni bunlardan birine götürdüler...”

Théophile Gautier de 1852 yılında gezdiği bu iki semti şöyle anlatacaktır : “Frenk ticaretinin olduğu Galata’nın ortasında, evlerin arasından yükselir Galata Kulesi. Sivri, griye çalan yeşil çatısıyla, ayaklarına serili, harabeye dönmüş eski Ceneviz surlarına hâkimdir. Avrupalıların meskeni Pera ise, taş evleri ve büyük servileriyle bir tepenin üzerine kuruludur...”

Lamartine, Gérard de Nerval, Gustave Flaubert ve tabii ki Pierre Loti, 19. yy.’da İstanbul’a gelen diğer popüler oryantalistlerdir. İtalyan yazar Edmundo De Amicis’i de unutmamak gerekir. Kozmopolitizmin, canlılık ve farklı renklerin getirdikleriyle bir ilgi merkezine dönüşmüş İstanbul, birçok eserin asli ilham kaynağı olmuş, Avrupa’dan Kudüs’e Hacc’a gidenlerin de uğrak yeri olmuştur...

İçinde bulunduğumuz globalleşme çağında, oryantalizm gibi hayat tarzlarına ya da bir yer için duyulabilecek bu denli yoğun meraklara rastlamak artık zor...

Kategoriler

Şapgir