2008 yılında Almanya’da yaşanılan ekonomik kriz, 2006’da gerçekleşmiş olsaydı, Borussia Dortmund kulüp CEO’su Hans Joachim Watzke’ye göre kulüp kapıya kilidi vurmak zorunda kalacaktı. Orhan Uluca, 7 yıl içerisinde iflasın eşiğinden Şampiyonlar Ligi finaline doğru uzanarak küllerinden doğmayı başaran kulübe merceği yakınlaştırdı.
Orhan Uluca
devrimderki.blogspot.com / @Orhan_Uluca
2008 yılında Almanya’da yaşanılan ekonomik kriz, 2006’da gerçekleşmiş olsaydı, Borussia Dortmund kulüp CEO’su Hans Joachim Watzke’ye göre kulüp kapıya kilidi vurmak zorunda kalacaktı. 7 yıl içerisinde iflasın eşiğinden Şampiyonlar Ligi finaline doğru uzanarak küllerinden doğmayı başaran kulübe merceği yakınlaştırarak doğrularını belirginleştirelim.
2007/08 sezonunun 28. hafta maçında Borussia Dortmund, Münih şehrindeki Allianz Arena’da ezeli rakibi Bayern Münih’ten beş gol yedikleri vakit, Türkiye’deki pek çok takımın iç saha taraftar sayısından fazla olan bir grup Dortmundlu deplasmanda çılgınca takımını destekleyip 60 bin sessiz çoğunluğu susturduklarında şaşırmıştım aslında. Memleketin futbol kültüründe galibiyetin coşkusuna bünye alışmıştı ama fark yiyen takımın taraftarının üstelik deplasmanda şampiyon olmuşçasına çılgın atıp oyunculara destek vermesi yabancısı olduğumuz bir tutum olduğundan tuhaflaştırmıştı. O dönem üstelik denk geldiğimiz Dortmundlu ağabeyler, 2002’de kazandıkları son şampiyonluğa da lanet ediyordu. Bugünün hikâyesi biraz da buradan başlıyor aslında.
İflasa götüren şampiyonluk
Dünya üzerinde iki farklı takımla Şampiyonlar Ligi kupasını kaldıran üç teknik direktörden birisi olan Ottmar Hitzfeld’in takımın başına gelmesiyle sessiz ve derinden zirveye doğru çıkar Borussia Dortmund. Üst üste iki kez şampiyon olması bir yana 1997’de Şampiyonlar Ligi’nde ilk defa finale yükseldiğinde çocukluğumun kahramanı Andreas Möller’in harika ara pasını oyuna sonradan giren Lars Ricken’in topla ilk buluşmasını golle sonuçlandırdığında kupayı da müzesine götürüyordu. Hitzfeld “daha ne kazanayım artık ben?” deyip yönetim katına terfi edince, başarısız teknik direktör deneyimleri Jürgen Klopp’a kadar sürecekti. Araya 2002 yılında sıkıştırılan şampiyonluk esnasında ise bugün Bayern Münih’in başarılı Sportif Direktörü Matthias Sammer, Dortmund’un başında Almanya’nın en genç şampiyon olan teknik direktörü oluyordu belki ama kulübün çöküşü de bu başarıyla başlıyordu. Leverkusen’in 3 kulvarda da finali kaybettiği 2002 yazına denk düşen dönemde en büyük kötülüğü son 3 haftaya 5 puan önde lider girmesine rağmen Dortmund’a geçilerek rakibine yapıyordu bilmeden. O sürpriz şampiyonluk yıldızlara oluk oluk para akıtma felsefesine “doğru” etiketi yapıştırınca Dortmund raydan çıktı. Arkasına lig şampiyonluğunu alan yönetim “yıldız transfer” politikasına devam etmek isteyince Almanya’da ilk defa bir kulübün yaptığını yapıp hisselerinin yasaların izin verdiği ölçüde yüzde 49’unu satıp önemli bir gelir elde edip hazır parayı har vurup harman savurdu. İşler beklenildiği gibi gitmediğinde ise vaziyet içinden çıkılmaz bir hal aldı. Kriz öyle bir noktaya geldi ki, 2004 yılında kulüp başkanını ve ekonomisinden sorumlu insanı değiştirmek durumunda kaldı. Başkandan ziyade finansal bozukluğu gidermesi için başa geçen Hans Joachim Watzke ile beraber borçların yapılandırılması, satılmak durumunda kalan stadın geri alımı, harcamaların gelire göre yeniden düzenlemesiyle beraber kurtarma çalışmaları başladı. İki yılın sonunda, 2006 yılında, Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesine röportaj veren Watzke, iflas ile aralarında milimetre olduğunu dile getiriyordu. Geçtiğimiz günlerde eski zamanı yad eden Bayern Münih müdürü Karl Heinz Rummenigge “Bundan on yıl önce Dortmund’un lisansını alsak mı almasak mı diye tartışıyorduk” diyecekti. Kurtarıcı olarak görülen Hans Joachim Watzke ise 2008 Almanya Krizi’nin iki yıl önce gerçekleşmesi durumunda, Dortmund’un kapısına kilidi vurmak zorunda olacaklarını da itiraf ediyordu. Oyuncuların ödemelerinde problem yaşadığı zaman hiçbir zaman iyi anlaşmadığı Bayern Münih’ten birkaç aylığına 2 milyon borç dahi istemek zorunda kalacaklardı. Vaziyet o kadar kötüydü ki, BİM’in Almanya şubesi olan “Ja” marka ürünler, Dortmund’un tesislerinden Watzke’nin odasına kadar zorunlu olarak kullanılacaktı. Her şey Mainz’da oyuncu olarak yıllarını verip teknik direktör olarak mucize gerçekleştiren Jürgen Klopp’un başa geçmesiyle değişti. Watzke kulübü iflastan kurtarmıştı ama sınırlı harcama yetkisiyle sportif başarıya hasret kalan sarı siyahlı ekip Almanya’nın orta sıra takımı olmuşlardı.
Dortmund, bir Jürgen Klopp başarısıdır
Borussia Dortmund’un bugünkü başarısının ülkemizde “doğru transfer politikası” nedeniyle gerçekleştiğini düşünenlerin sayısı bir hayli fazla. Çok da yanlış değil belki ama burada eksik olan iki önemli ayrıntı var. Beşiktaş’ın bu sezon çaresizlikten yaptığı genç yetenek avının bir benzeri de burada uygulamaya geçirilmek durumunda kalındı. İflasın sınırlarında gezinmeye başladığı zamandan şampiyon olasıya kadar geçen süreçte Borussia Dortmund, her sezon beş milyon avroluk bir transferin dışında herhangi bir oyuncu için milyon barajına yaklaşması onların varlığını tehdit etmekle eş anlamlıydı. Sınırlı oyuncu grubu ile sezona giren Borussia Dortmund’un 16 yaşında Nuri Şahin’e şans vererek Bundesliganın en genç oyuncusu ve en genç gol atan futbolcusu olarak bir yıldızı lige hediye etmesi başka çaresinin olmamasıyla da ilintiliydi. Diğer açıdan, Borussia Dortmund altyapısından ve dışarıdan transfer edilen pek çok yetenek, Jürgen Klopp döneminde olduğu gibi çıkış yapamadı. 2010 Bundesliga şampiyonluğunun en önemli ismi olan Nuri Şahin, Klopp sonrası seviye düşürmek durumunda kaldı. Alman teknik adamın asıl sırrı, oyuncu keşfetmekten ziyade futbolcuyu sistemine uygun şekilde dönüştürmesi ve genç futbolcudan verim alma başarısını göstermesidir. Nürnberg’de yetenek olduğu aşikar olsa da, forvet arkası oynayan cılız İlkay Gündoğan ile başlarda afallamasına rağmen Klopp’un sekiz aylık eğitiminden geçtikten sonra ortaya çıkan defansif orta saha İlkay Gündoğan arasındaki fark Jürgen Klopp’u anlatır. Sevgili dostum Uğur Meleke futbolla ilgisi bir miktar az olan ABD’deki futbol yorumlarının zaman zaman şaşırtıcı derecede iyi olduğundan bahsederken, verdiği örneklerden birisi de şuydu: ESPN kanalındaki yoruma göre Dortmund’dan futbolcu alıyorsan, gerçek değerinden yüzde 25’ini çıkar. O pay, Almanya’nın belki de en sevilen teknik direktörlerinin başında gelen Jürgen Klopp’a aittir. O fark, bugün milyon avrolarla fiyatı ölçülen genç oyunculara Jürgen Klopp müdahalesidir. Klopp öncesi muazzam keşifler olmadığı gibi makine gibi yetenek üreten Dortmund U 19’undan da başarılı bir A takım oyuncusu da çıkmadı. Watzke kulübü Klopp’dan önce iflastan kurtardı, lakin bugünkü başarıya giden yolu sportif olarak açtığından bahsetmek zor. Dortmund’un ekonomik kalkınmasından sportif başarısına kadar etken olan oyuncu birliğinin öncesindeki formu, yeteneği ve değeri ile Klopp sonrası oluşan farktır esas olan. Aşağıdaki tabloda bunun net bir göstergesi. Dolayısıyla sistemin merkezinde sekiz bölge ile ilişiği olan Nuri’nin, ikinci şampiyonluğun en önemli ismi olan Kagawa’nın ya da saf yetenek olan Mario Götze’nin 37 milyon euro karşılığı transferi Dortmund’u ve Klopp’u durdurmaya yetmez.
Alış |
Futbolcu / Geliş zamanı |
Satış/Market fiyatı |
Altyapı |
Mario Götze / 2010 |
37 Milyon Euro |
17 Milyon Euro |
Marco Reus / 2012 |
30 Milyon Euro |
4,75 Milyon Euro |
Robert Lewandowski / 2010 |
28 Milyon Euro |
4,2 Milyon Euro |
Mats Hummels / 2009 |
24 Milyon Euro |
5,5 Milyon Euro |
Ilkay Gündogan / 2011 |
20 Milyon Euro |
4,5 Milyon Euro |
Neven Subotic / 2008 |
18 Milyon Euro |
350.000 Bin Euro |
Shinji Kagawa / 2010 |
16 Milyon Euro |
1,5 MilyonEuro |
Sven Bender/ 2009 |
14 Milyon Euro |
Bedelsiz |
Lukasz Piszcek / 2010 |
12,5 Milyon Euro |
Altyapı |
Nuri Sahin / 2005 |
10 Milyon Euro |
Bedelsiz |
Marcell Schmelzer / 2008 |
9 Milyon Euro |
4,2 Milyon Euro |
Lucas Barrios / 2009 |
8,5 Milyon Euro |
5,5 MilyonEuro |
Ivan Perisic / 2011 |
7,5 Milyon Euro |
Bedelsiz |
Kevin Großkreutz / 2009 |
6,5 Milyon Euro |
2,1 Milyon Euro |
Felipe Santana / 2008 |
5 Milyon Euro |
Jürgen Klopp’un saha içi farklılıkları
Herkes Barcelona’nın topa sahip olduğunda neler yaptığına bakarken, akademisyen olan Jürgen Klopp yüzyılın takımı olarak görülen Barça’nın topsuz alanda gerçekleştirdiklerine bakarak, bugün Bayern Münih’in dahi deplasmanlarda kullandığı “gegenpressing” (karşı pres) hamlesini geliştirdi. “Saha içerisinde topu geri kazanma şansınızın en fazla olduğu an, topu kaybettiğiniz andan itibaren ilk beş saniye” prensibinden yola çıkarak muazzam taktikler üretti. “En iyi gollük pozisyon, topu kazandığınız andan sonraki sekiz saniye içerisinde gerçekleşir” verisini de diğeriyle birleştirerek Almanların “Umschaltspiel” olarak kaydettikleri “rakibi hazırlıksız yakala” oyun sistemiyle Barça ve Bayern Münih gibi topa sahip olma sevdalı takımlara karşı üstünlük kurdu. Ligin büyük abisi Bayern Münih sadece iki kez üst üste şampiyonluğu değil, ilk defa aynı takıma karşı üst üste beş kez kaybetmek zorunda da kaldı. Topa sahip olma oranı düşük olsa da, sahanın istediği bölgesinde istediği zaman topa sahip olma özelliğini kazandılar. İstediği bölgede topu planlı bir şekilde geri kazanırken, sekiz saniye içerisinde hücum ettiğinde sonuç alacak şekilde maç planları gerçekleştirdiler. Üstelik Almanya’nın en saygın hocalarının başında gelen Ralf Rangnick’e göre, bu sistemin kaprisli yaşlı yıldız oyuncularla gerçekleştirilmesi mümkün değildi. Ön alanda pozisyon bağımlısı ve savunma açığı veren önemli oyuncular da bu yüzden Mladen Petric ve Alexander Frei gibi goller atmasına, performans sorunu yaşamamasına rağmen sisteme uymadıkları nedeniyle takımdan uzaklaştırıldılar. Şampiyonlar Ligi grup maçlarının ikinci Real Madrid karşılaşmasında, Götze’nin 13 km’ye yakın koşması bir yana defansif orta saha olarak rakibi durduran savunması, Almanya ve Dortmund’un yeni futbolunun farklı yüzü oldu. Yıldız oyuncuyla değil, doğru taktik ve sistemle ancak başarı mümkündü.
Elazığ’a şampiyonluk umudu veren motivasyonun adıdır Borussia Dortmund
Borussia Dortmund’un Bundesliga’da iki sezon üst üste puan rekoru kırarak şampiyon olması futbolun bilinmezliğine, hesaplanamazlığına iki kaşık daha su atarak bütçesi kısıtlı pek çok takıma motivasyon kaynağı olarak hayat vermiştir. Şampiyon olduktan sonra Kagawa parasıyla alınan Marco Reus’u dışarıda bırakırsak, beş milyon euroluk maliyeti geçmeyen ve 22 yaş altı oyuncularla Almanya’da fırtına gibi eserek futbolun parayı dıştalayan kuralları olduğunu hatırlattı. Yıllık maaşlarını da eklediğinizde bir Mario Gomez parasına kurulan takım Bundesliga’nın puan rekorunu kırdı. Jürgen Klopp’un deyimiyle “anaokulu bebeleriyle” ligi salladılar. Bu başarı, bir takımın ortalama yetenek miktarı ne olursa olsun, doğru oyun sonucu rakibi yenebileceğine dair en önemli göstergedir. Dortmund bu başarıyı bir Kasımpaşaspor, bir Bursaspor harcamasıyla elde ettiğini düşünürseniz, bugün küme düşen takım dahi olsanız yarına şampiyonluk parolasıyla sezona hazırlanabilirsiniz demektir.