İsmail Keskin, Anadolu ve Balkanlarda birçok farklı inanç, dil ve kültürün ortak öğesi olan Hızır ve İlyas hikâyelerini, artık unutulmaya yüz tutmuş Hıdırellez kutlamalarını yazdı ve ‘şehir’den çıkamayanlar için de evlerinde nasıl Hıdırellez'i kutlayabileceklerini anlattı.
İsmail Keskin
ismail.keskin@gmail.com
“Hıdırellez”, Hıdır yani Hızır ve İlyas’ın buluşma günüdür. Yıl boyunca Hızır karada, İlyas denizde dara düşenlerin imdadına yetişir. 6 Mayıs buluşma ve hasbihâl günüdür. Malum, ay takviminde gün gece ile başladığından, ne vakit ki 5 Mayıs gecesine gelinir, Hızır’la İlyas bir gül fidanının gölgesinde buluşur, bir yıl boyunca yaptıklarını birbirlerine anlatırlar. 6 Mayıs, bu anlamda yeni bir yıl demektir. Dara düşenlerin gül fidanı dibinde dileklerini şekle büründürmeleri, umutlarını gül fidanının kuytusunda işleyerek gülün dallarına bağlamaları bu yüzdendir. Hızır geçerse görsün, halimi bilsin de darlığıma yetişip genişletsin diye.
Malum Hıdırellez baharın da büsbütün gelişini haber verir. Hıdır’ın geçtiği yerleri yeşillendirdiği rivayet olunur, zaten adı da yeşil demektir. Hıdır kelimesi köken olarak bu kıssaya binaen Arapçadaki yeşilden (Ahdaru-أخضر) gelir. Arapçadaki dâd (ض) harfi, z sesine çarptırılan bir d şeklinde telaffuz edildiğinden, bu harfi içeren kelimeler Arapçadan Türkçeye geçerken “hıdmet-hizmet” örneğinde olduğu gibi “d” sesini kaybeder, sadece z ile telaffuz edilir. Yani Hıdır olur Hızır.
Hızır geçtiği yerleri yeşillendirirken, İlyas denizlerde rüzgârları uyandırır. Bu yüzden Hıdırellez günü her yer, hem yemyeşil, hem de rüzgârlıdır… Anadolu ve Balkanlarda birçok farklı inanç, dil ve kültürün ortak öğesi olan Hızır ve İlyas hikayeleri, yüzlerce menakıbnâmede kendine yer bulmuştur. İnsanın en zor anında sen kimsin, nesin, necisin demeden yardımına koşup sonra da sessiz sedasız kayboluveren bir âdemi kim, neden sevmesin ki? Bu anlamda Hıdırellez, iyiliğin sınırları kaldırıp hem içimizi hem de çevremizi yeşillendirdiğine de bir kanıttır.
Öte yandan Hıdırellez aynı zamanda şüphe götürmeyecek şekilde bir şenlik ve kutlama günüdür. Lakin klasik tanımlamaları pek kabul etmez. Niçe Efendi’nin dilinden konuşmak gerekirse, Hıdırellez kutlamalarında Apollon ile Dionysos çimlerde birlikte yuvarlanır. Aslında burada bir parça geçmiş zaman kullanmak gerekiyor, çünkü kutlamaların bugün rengini yitirip standartlaştığı bir gerçek.
Uzun süredir Hıdırellez’in peşinde koşan biri olarak çalışmalarımdan elde ettiğim anlatıları paylaşacak olursam, sözlü tarih görüşmelerinin dediği odur ki, otuz-kırk yıl öncesine kadar Hıdırellez belli gelenekleri olan başlı başına bir bayram gibi kutlanıyordu. O zamanın 5 ve 6 Mayıs günlerini özetleyecek olursak, mesela Bilecik’in Gölpazarı ilçesinde şu örnek ortaya çıkıyor:
“Akşamdan küplerin içine dilek salınır, taze soğanın yaprağı ikiye ayrılır, birine sefa diğerine cefa denir, sabahına heyecanla bakılır: Sefa mı uzadı, cefa mı diye… O gecenin sabahına sabah ezanında kalkılır. O sabahın çiği çok önemlidir. Bu yüzden bu çiğin en çok olduğu yerlere, Kaya’ya ya da Hamza Boğazı gibi çayırlara çıkılır. Her türlü şifaya kaynak olduğuna inanılan çiğ ile şifalanmak için genç yaşlı, erkek kadın çayırlıklarda yuvarlanır. Yaşlılar sarmaşığa benzeyen bir bitkiyi özellikle arayıp bulur, kemer gibi bellerine dolarlar ki yıl boyunca belleri ağrımasın. Seher vaktinde yine çıkılan kaya ya da çayırlıklarda Kur’an okunur. O gün Hızır ve İlyas’a denk gelmek istenirmişçesine hiç eve girilmez. Güneş doğup da hava ısınmaya başlayınca eğlence başlar, gırnata darbuka keman… Bir yanda Hıdırellez pilavının, yemeğin, yemişin her türlüsü öte yanda saz, söz, eğlence… Yaşlısı, genci, kadını erkeği bir arada. Çayırlarda koşturmak, çimenlerde yuvarlanmak sadece eğlence değil, şifalanmanın, inanmanın da bir parçası…”
Bugün bu adetlerin çoğu terk edildi ve unutulmak üzere. Bu güzellikleri canlandırmak üzere atılan adımlar, az biraz ticari bir kazanç ihtimali doğduğunda içi boşaltılıp saçmalaştırılarak ziyan ediliyor. Ahırkapı’dan Parkorman’a biletlenerek taşınan “Hıdırellez” bunun en güzel örneği.
Öte yandan Hıdırellez’in bir diğer âdeti, hayır pilavı hâlâ devam ediyor. Kuzeybatı Anadolu’da Hıdırellez geldiğinde, köyler imece usulüyle kazanlar kurup Hıdırellez pilavını ateşe sürüyor. Elbette zamanda genişlik burada da söz konusu. Herkes Hıdırellez’in 6 Mayıs’ta olduğunu biliyor olsa da, güzellik zamana ve mekana yayılabilsin diye 6 Mayıs’ta başlayan Hıdırellez kutlamaları, haftasonları köyler arasında paylaşıla paylaşıla neredeyse bir aya yayılıyor. Mesela Türkiye’nin en çok köye sahip ilçelerinden biri olan Bilecik’in Gölpazarı ilçesinde Mayıs başında başlayan hayır pilavları Haziran ayına kadar uzuyor…
Peki, 5 Mayıs akşamı Hıdırellez başlıyor… Biz ki şehirlerde pencere önü, balkon saksısında bir karış çiçek yeşilini gördüğünde haline şükreden insanlarız, gül fidanı nerden bulunur? Bu sorunun iki cevabı var:
Elcevap 1: Yukarıda bahsi geçen, yazıyı süsleyen fotoğrafların çekildiği Bilecik’in Gölpazarı ilçesi İstanbul’a sadece iki yüz kilometre. Anadolu yakasından iki saatlik bir sürüşle dağ tepe çayır çimen güllük olan bu mekana ulaşmak mümkün. Bütün gün yeşilliklerde yuvarlanır, Hıdırellez pilavını taze pişirilmiş yufka, ayran ve taze soğan eşliğinde yer, dağ kekiğinizi toplar, akşamüstü gül fidanlarının dibine dileğinizi diler, hava karardığında yola çıkar, en geç üç saate evinizde olursunuz… Bunların hepsi bedava, edineceğiniz bir dolu dost da cabası ('caba' Rumcada 'bedava' demek, yani onlar da bedava) Olur muymuş öyle şey diyen, yukarıdaki mail adresinden bana yazsın.
Elcevap 2: Yoğunsunuz, işler var, işler var, işler var… O işler bir ömür sürer ama yine de bir ümit, küçük bir dilek dileyeyim ya nasip diyorsunuz… Belli ki “şehir”den çıkmak size zor gelecek… O zaman “işler niyetlere göredir” düsturu işler, 5 Mayıs akşamı evinizdeki tek çiçek kaktüs de olsa dibine kalem, ataç, silgi, artık malzeme olarak ne bulabilirseniz içinizden geçen dilekleri resim-iş sınıfındaki çocuk azmiyle ve kenarına yüreciğinizden iliştirdiğiniz niyaz ile işleyin, pencerenizi de açın… Dağları bayırları dolaşan Hızır elbet şehrin pencerelerine, İlyas’ın rüzgarlarıyla varır ulaşır, yeter ki kalp diri olsun.
Ne iyi ettin de geldin Hızır
Ne iyi ettin de gelsin İlyas…
* Fotoğraflar “Gölpazarı’nda Zaman, Mekan, Anlam” kitabından alıntıdır, izinsiz kullanılamaz.