Hrant Dink Vakfı’nın 2013 ajandasında dendiği gibi İnsanlığın yaşam serüvenini can alıcı bir biçimde özetleyen kelimelerden biri: ‘sınır’. Ranya Aydın, hayatımızı her yerinden kesen işte o ‘sınır’ların aslında olmayışını yazdı.
Ranya Aydın
xewnejiyan@hotmail.com
Sınırlar ve insan, sınırlar ve ülke, sınırlar ve yasaklar, sınırlar ve yollar, sınırlar ve teller… Ne çok karşılığı var “sınır”ların, sınırı olmayan hayat karşısında. Nereden başladığını bilmediğimiz hayatımızın, nerede son bulduğunu bilmediğimiz yolların, toprakların sınırı nereden başlar?
Nereden başlar hayat, biz nereden koşuyoruz hayata? Koştuğumuz yollar kimin, mavisinde yüzdüğümüz denizlerin kaptan-ı deryası kim? Nefes aldığımız, büyüdüğümüz, çocukluk mevsiminde hayallere dalıp dalıp oyunlar oynadığımız bahçeler kimin? Heybetine vurulup gölgesinde yoldaşlıklara gebe kaldığımız, gittiğimiz, düştüğümüz, dönemediğimiz o dağların şarkısı kimin? Doğduğumuz köyün, şaşkınlıkla yol aldığımız bu ışıklı şehirlerin başlangıcı nereye varır? Ya o sınırsız gökyüzü? Sahi, hiçbir sınırını bilmediğimiz bütün bunlar ”sınır”lara boyun eğmek zorunda mı? Değil! Belki ağaçlar boyun eğmek zorundadır toprağa, çünkü kökleri toprağa gömülüdür, çünkü memleketidir toprak. Ama başlangıcı olmayan yolların, uçsuz bucaksız toprakların, karaların ve denizlerin bir “sınır”ı yoktur. Tıpkı dalıp dalıp gittiğimiz hayallerimiz gibi, onların da bir ülkesi yok. Çünkü hiçbir başlangıcı yok bütün bunların. Ele avuca sığmaz bir başlangıçtır bu. Her defasında kendi mavisine, kendi yoluna, kendi rengine kendinden sınırsız bir şiir katar, okundukça daha da “sınırsız”laşan. Tıpkı, toprağın her mevsim kendi rengine bürüdüğü gökkuşağının sınırsızlığı gibi… Çünkü hiçbir kimliği yok “sınırlar”ın. Hiçbir adı yok, bu çizgilerin, çünkü sonsuz ve sınırsız bir kabiledir toprak ve hayat. Ne sınırları vardır onların, ne de sınırlanacak toprağı. Ne çizgilerle çizilmiş ülkeleri, nehirleri, ne tank ve gemileri vardır toprağın. Kelebek ömrünün güzelliği, gelincik tarlalarının soluksuz kızıllığı ve yağmur kokusunun insanı mestidir toprağın gerçek kimliği. Sadece, dört mevsimin adı, on bir iklimin şarkısı ve iki yarımkürenin gerçekliğidir toprağı ve hayatı “sınır”layan. Yazık ki, bütün savaşlar ve bütün acılar, “sınır”ların çocuklarıdır.