Geçtiğimiz Salı günü içindeki Emek Sineması’yla birlikte Cercle D’Orient binasının yıkılması için iskeleler kuruldu. Can Öktemer, sinema yazarı Cem Altınsaray’a Emek Sineması’nı, sinema salonlarının giderek AVM’leşmesini ve sinema kültürünün yok olmasını sordu.
Can Öktemer
- Emek sinemasının yıkılıp yerine alışveriş merkezinin yapımının inşaatına başlandı. SİYAD olarak bu duruma nasıl bir tepki koymayı planlıyorsunuz?
SİYAD olarak, son gelişme üzerine bir basın bildirisi yayınladık ve düşüncelerimizi tüm kamuoyuyla paylaştık. İlk kazmanın vurulduğu anda dahi Emek Sineması'nın yanında olacağımızı ilan ettik. Emek'i hiçbir zaman yalnız bırakmadık, şimdi de bırakmayacağız.
- Birçok insanın hayatında sinema ile ilgili olan güzel hatırlar da seyredilen film dışında, filmin izlendiği salonunda yeri vardır. Birçok ilki barındıran ve insanların hayatında çok önemli bir yere sahip olan Emek Sineması’nın sizin hayatınızdaki yeri nedir?
Sinema yazarı arkadaşım Kutlukhan Kutlu geçenlerde on8kitap.com’a ‘Alien Temizliği Bitince Haber Verirsiniz’ diye bir yazı yazdı. Sinema salonunun bir sinemasever için manasını anlattı. Bu yazıyı herkes okusun isterim. Kendi adıma, sinemayı biraz da Emek’te öğrendiğimi, sevdiğimi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Benim hikâyemde sinemayı sevmek kendini gerçekleştirmekle paralel gittiği için, beni ben yapan yerlerden biridir Emek. Her birinin ayrı hatırası olan güzelim filmlerin dışında, sayısız arkadaş ve iki de sevgili hediye etti bana bu salon. Daha ne diyebilirim ki!
Cem Altınsaray |
- Sinema salonlarının giderek AVM’lere dönüştüğü film festivallerinin ve galalarının AVM’lerde yapıldığı bir ortamda sinema salonlarının geleceği için ne düşünüyorsunuz?
Maalesef olumlu şeyler düşünemiyorum. Kendim bile çok sevdiğim sinema salonlarından giderek koptuğumu görüyor, çaresizlik duygusuna kapılıyorum. Sorun sadece sinema salonlarını bir bir kaybediyor olmaktan ibaret değil. Genel olarak kültür gidiyor hayatımızdan. Bir ucundan iktidar tutuyor, bir ucundan sermaye; kültürün yayılabildiği ve paylaşılabildiği her türlü ortam, her türlü mecra yok ediliyor. En çok çocuklar için üzülüyorum. Sonumuzu hiç iyi görmüyorum çünkü.
- Bir tarafta Emek Sineması’nın kapatılmaması için var gücüyle çalışan bu durumu protesto eden bir taraf varken; diğer yandan bu durum ile hiç ilgilenmeyen aksine süreci kabullenen bir grup da var. İnsanların kişisel anılarının, tarihlerinin silinmesi karşısında ki bu tepkisizliği için ne diyorsunuz?
Kapitalizm hepimizi uyuşturuyor. Aklımıza çerçeveler çiziyor. Vicdanımızı bir fare gibi kemiriyor. Egemen ideoloji de kapitalizmin ekmeğine yağ sürüyor. Toplum iyi olan ne varsa gün günden yitiriyor; kaynayan kurbağa misali, farkına bile varmıyor lakin. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diye diye, içi yılan dolu bir çukurun içinde bulacağız kendimizi.
- Sinema salonlarının giderek yok olmasıyla “art house” denilen filmlerin kendilerine sinema salonu bulamaması gibi bir tehlike sizce söz konusu mu?
Böyle bir tehlike yok. Böyle bir gerçek var! Örnekler vererek kimseyi rencide etmek istemem ama milletin cebindeki parayı çarpmak için başvurmadığı ucuzluk bırakmayan pespaye filmler yüzlerce kopyayla salonları işgal ederken, derdi olan, derdini anlatan, sanat eseri diyebileceğimiz güzellikte filmler gösterim şansı bile bulamayabiliyor.
- Son olarak Emek sineması ilgili hiç unutamadığınız bir anınız var mı?
Çok kişisel anıları bir kenara bırakırsak; Elia Kazan’la, Michelangelo Antonioni’yle, Robert Wise’la, Nagisa Oshima’yla ve daha kimler kimlerle bu salonda bir araya geldim. Tanıştım, sohbet ettim. Jeanne Moreau, Maggie Cheung, Harvey Keitel bana burada gözlerimin içine bakarak gülümsedi. Yetmez mi?