‘Harvard İşletme’nin tumturaklı profesörlerinden Clayton Christensen, kanser olduğunu öğrenmesinin ardından geçmişle hesaplaşma ve geleceğe dair kalıcı cümleler bırakma duygularının gelgitiyle yazdığı ‘Olmak İstediğim İnsan’ kitabıyla ‘insan ne için yaşar?’ sorusuna aileden başlayarak iş yaşamına uzanan bir yelpazede cesur cevaplar affedersiniz teoriler sunuyor. Özgün Uçar kitapseverlere değerlendiriyor.
ÖZGÜN UÇAR
Cevabı basit gibi görünen ancak birkaç dakika durup düşündükten sonra çetrefilleşen sorular vardır. İnsanı alıp ilk gençliğine götüren, ilk hayaller, hedefler, umutlar dünyasında kısa bir gezintiye çıkaran ve sonra şimdinin olunmaz gerçekliğine taşıyıp, insanı olduğu yere mıhlayan sorular. ‘İnsan ne için yaşar?’ sorusu da farklı biçimler, farklı fiil çekimleriyle vakti geldiğinde karşımıza dikilip bizi olduğumuz yere mıhlamaktan çekinmeyen hakikatli sorulardan biri.
Kanserden sonra iç hesaplaşma
‘Harvard İşletme’nin tumturaklı profesörlerinden Clayton Christensen, kanser olduğunu öğrenmesinin ardından geçmişle hesaplaşma ve geleceğe dair kalıcı cümleler bırakma duygularının gelgitiyle yazdığı ‘Olmak İstediğim İnsan’ kitabıyla ‘insan ne için yaşar?’ sorusuna aileden başlayarak iş yaşamına uzanan bir yelpazede cesur cevaplar affedersiniz teoriler sunuyor. Christensen, ‘kariyerinizde mutluluğu yakalamak’, ‘ilişkilerinizde mutluluğu bulmak’ ve ‘hapse girmemeyi becermek’ olmak üzere üç bölüme ayırdığı kitabında yaşamdan örneklerle çeşitlendirdiği sorunlara ve çıkmazlara yaşama uyarlanabilir teoriler geliştirmiş. Harvard derslerinde sık kullandığı bu yöntembilim, öğüt vermek yerine yaşanmış sorunlar karşısında geliştirilmiş somut çözüm yollarını içeriyor: “Bu teoriler güçlü araçlardır. Birçoğunu kendi yaşamımda uyguladım; diğerlerini ise keşke daha gençken ve sorunlarla boğuşurken bilseydim diye düşündüm.”
Olmak İstediğim İnsan
Clayton Christensen |
‘Ne düşünmek’ gerektiğinden ziyade ‘nasıl düşünmek’ gerektiğine eğilen; kariyer, aile mutluluğu ve dürüst bir yaşam sürmek üzerine odaklanan kolayca yaşama uygulanabilecek teoriler bunlar.
‘Kariyerde mutluluğu yakalamak’ başlıklı giriş bölümünün en can alıcı iki sorusu: ‘Kariyerinizde sizin için en önemli şey nedir?’ ve ‘Sizi tatmin eden işi mi yapıyorsunuz?’ Christensen, gelecek planlamasının da, gelecek stratejisinin de bu iki soruya içten ve doğru cevabı vermeden yapılamayacağını vurguluyor: “Bizi harekete geçirenin ne olduğunu anlamadan mutlulukla ilgili anlamlı bir konuşma sürdürmek mümkün değildir. Kendimizi mutsuz kariyerlerde —ve hatta mutsuz yaşamlarda— bulduğumuzda bu genelde, bizi gerçekten motive eden şeyi anlamamanın sonucudur.” Çalışma hayatında motivasyonun sürdürülebilir olması için de altın kural olarak bir ömür severek çalışılacak işi seçmenin önemini anlatan Christensen, markaların doğuş hikâyelerine dair verdiği örneklerle teorilerini somut ve güncel kılıyor. Honda firmasının Amerika'da kendini var ediş hikâyesi, Paris'te açılan Disneyland'ın büyük zarar edişinin arkasında yatan nedenler, Steve Jobs'suz Apple'ın sendeleme dönemine dair ayrıntılar iş dünyasının bireylerine gerçek olaylardan ders çıkarma fırsatı tanıyor. ‘Olmak İstediğim İnsan’, markaların detaylı var olma süreçleri ve onların bu deneyimlerinden ders çıkarma yöntemi ile iş dünyasının da ilgisini çekmiş olacak ki, iş dünyasının nabzını tutan Fast Company'nin 2012 yılı en iyi iş kitabı listesinde ikinciliği elde etmiş.
Büyüme için sabırsız kâr için sabırlı
Christensen'in yeni bir iş kuran yatırımcıya seslendiği ‘iyi ve kötü sermaye teorisi'ne ayrı bir paragraf açmak gerekir. İşletmelerin iflasını irdeleyen bu teoride; her işletmenin ilk başta büyük bir yalpalama yaşadığı ve sermayesini tükettiği, ayakta kalan işletmelerin ise hırsla bütün sermayesini ilk stratejiye yatırmayan ikinci bir stratejiye de fırsat ve para ayıran işletmeler olduğu anlatılıyor. Christensen bu teoriyi, ‘yatırımcılar büyüme için sabırsız, kâr için sabırlı olmalıdır’ şeklinde formüle etmiş.
Christensen, ‘hapse girmemeyi becermek’ adlı son bölümde ise, kariyer ve yaşam için mutluluğu ararken karşımıza çıkabilecek etik problemlere dair bir teori geliştirmiş: ‘Marjinal düşünmeye karşı tamamını düşünme.’ Christensen, iş yaşamındaki ilişkiyi etik bir şekilde kontrol altında tutmak adına nasıl düşünmemiz gerektiğini de şu şekilde somutlaştırmış: ‘Var olan işimizi nasıl koruruz? değil, şimdiki işimiz olmasaydı yeni bir işi en iyi nasıl kurabilirdik? Müşterilerimize en iyi hizmet yolu hangisidir?’
‘Ikea neden taklit edilemedi?’, ‘Dell nasıl bir dünya şirketi oldu?’, ‘Bir şirkette kültür nasıl oluşur?’ gibi ilgi çekici sorulara yanıtlar veren ve bu yanıtlardan okuyucuya kolay anlaşılır teoriler sunan ‘Olmak İstediğim İnsan’, kariyerle kendini sınırlandırmayıp çocukluk yıllarının, ailenin ve dürüstlüğün önemine de geniş bir bölüm ayırarak, sadece iş yaşamında değil toplumsal hayatta da olmak istenilen insana dair ipuçları sunuyor.
AGOS kitapkirk 52 (Şubat 2013)