Arzu Başaran’ın ‘ağ’layan kadınları

Ressam Arzu Başaran’ın yeni sergisi, ‘Ağ’, Teşvikiye’deki 44A sanat galerisinde açıldı. Son çalışmalarında ‘kadın’ temasını ağırlıklı olarak yer veren sanatçı, sergide yer alan tablolarında teknik olarak kağıt ve tuvale ek olarak litografi ve serigrafiyi de kullanarak, aynı imajı farklı malzemelerle kurguluyor ve örümcek ağlarını, saçlarla birbirine bağlı kadınları ve aslında ilişkilerdeki iç içeliği, biraradalığı tuvallere taşıyor.

LORA BAYTAR
lora@agos.com.tr

Bugüne kadar pek çok kişisel sergi açan ressam Arzu Başaran’ın yeni sergisi, ‘Ağ’, 6 Kasım’da Teşvikiye’deki 44A sanat galerisinde açıldı. Son çalışmalarında ‘kadın’ temasına ağırlıklı olarak yer veren sanatçı, sergideki tablolarında kâğıt ve tuvale ek olarak litografi ve serigrafiyi de kullanarak aynı imajı farklı malzemelerle kurguluyor ve örümcek ağlarını, saçlarla birbirine bağlı kadınları ve aslında ilişkilerdeki iç içeliği, bir aradalığı tuvallere taşıyor. Boya lekeleri şeklinde kendini hissettiren, genelde aynı tonların hâkim olduğu bir dağılmışlık, saçılmışlık ve kökler var tuvallerde ama sonra bu kökler dönüp dolaşıp kendisinde buluşuyor. Sanatçı bu anlamda ağların sarmal halinin tüm kavramsal içeriğini tuvallere taşıyor. Bir kadın dünyası var Başaran’ın tuvallerinde, bir de yalnızlık ve o yalnızlığı hissettiren karmaşıklık. Kısa ama konunun yoğunluğundan ötürü aslında upuzun bir yolculuk olan sergi gezimizin ardından Arzu Başaran’la ‘ağ’ kavramını, özellikle de bu serginin temelini oluşturan Ermeni ve Kürt kadınlarının yaşadığı dağılmışlığı ve aralarındaki ‘ağ’ı konuştuk.

•          Tuvallerde ‘kimse olmayanları’, özellikle de kadınları betimlemişsiniz. Neden bu imgeleri saç telleri birbirine bağlıyor?

Kimse olmayanlar derken bir önceki ‘Maduniyet’ sergisine dönmek gerekiyor. Hem o sergide hem de burada yazılı ve tek taraflı tarihin dışında kalanlar bana temel oluşturuyor. Bu sergi kadınlara biraz daha yaklaştı. Saç telleri, yani saçlar, metaforik bir anlamda, gerçekte göremediğimiz bağlantıları vurgulamak için var. Sonuçta ortak zulmün oluşturduğu bir tutunmadan, ağdan söz ediyoruz.

•          Sergide kâğıt, tuval, litografi ve serigrafi teknikleri var. Neden bu kadar çok tekniği kullandınız? Tercihler neye göre değişti?

Geleneksel resim anlayışının farklı teknikleri ile bugüne ait kaotik sorunların görsel bir kurgusunu yapmak istedim. Kâğıt benim sanat dilimin önemli bir elemanı, tuval ise hâkim günümüz sanatı tarafından biraz dışlanan bir anlayış. Tuvali yıllar sonra bu sergide gerekli gördüğüm için kullandım. Litografi ve serigrafiye gelince, her ikisi de benim için yeni, ilk kez karşılaştığım baskı teknikleri. Hepsini de serginin kurgusu için gerekli gördüm.

•          Tuvallerde dağılmışlık hâkim. Yaşadığımız coğrafyayla resimlerdeki dağılmışlığın ortak bir yanı var mı?

Dağılmış, saçılmış kökler, parçalanmış topluluklar var bu ülkede. Bütün mesele, dert ettiğim beni harekete geçiren temel düşüncenin, sanatçı dilimin içinde nasıl görselleştiği. Burada resimsel elemanlar devreye giriyor; renk, leke, doku üst üste gelen katmanlar ve ağ fikrinin etrafında dolanan çizgiler, işte bütün bu elemanlarla o temel düşüncenin bütünleşebilmesine, esas kavramın doğru algılanabilmesine bakmak gerek sanırım.

•          Dönüp dolaşıp ağlarla kendisine tutunan ve ağların arasında sıkışmış kadınlar var. Kadınları bu şekilde betimlemenizin sebebi nedir?

Kadınlara gelince, yıllardır aynı coğrafyada yaşamış, benzer parçalanmışlıklara itilmiş, haksızlığa uğramış iki topluluk olarak Ermeniler ve Kürtler var. Sergide bu toplulukların dirençli, cesur kadınlarını öne çıkarmak istedim. Dağılmış parçalarına, köklerine tutunmak için yarattıkları ortak alana işaret ettim. Seçtiğim resimsel elemanlarla onları ve ağlarını görünür kıldım. Sonuçta izleyeni, benim işaret ettiğim algıya çektiğimi düşünüyorum.

•          Serginin adının İngilizce, Ermenice ve Kürtçe karşılıklarını da yazmışsınız. Neden böyle bir şey tercih ettiniz?

Sergi adının Türkçesi ve İngilizcesi siyah ama benim öne çıkarmak istediğim Ermenicesi ve Kürtçesi, serginin iskeletini oluşturan Kırmızı renkte yer aldı. Vurgu için hepsine bir arada ihtiyaç vardı.

•          Ağ kavramı iç içe geçmişliğin bir sembolü gibidir. Burada bir arada tutunma haline, aslında yalnız olmadığımıza bir vurgu olduğunu söylemek mümkün müdür?

Evet ‘Ağ’ birçok anlamı içinde barındırıyor, buna sosyal ağ gibi güncel ve hızlı olan, bilgiye ulaşmak için, birbirine bağlanarak giden bir teknolojik aracı da katarsak, çok geniş bir alana çıkıyoruz. Sonuçta bütün anlamlarıyla ağ kavramında bir çeşit örgü, sonsuzluk örgüsü var. Bu sergi için hazırladığım bir dizi resimde beni harekete geçiren unsur, varlıkları yok sayılmış, kökleri koparılarak yok edilmeye çalışılmış, dilleri unutturulmuş Ermeni ve Kürt kadınları oldu. Ben de onları ve içimdeki duygularını ifade ettim.

 

Kategoriler

Kültür Sanat Resim Sergi