'Nedir kediyle köpeği birbirine düşüren? İşsiz mitolojist Halit'e göre sebep geçim derdi.' İsmail Keskin, bu haftaki hikâyesinde mitoloji okuyup ortada kalmış Halit'le kedisi Promete'yi, mitolojiyi, kedilikte işin raconunu ve 161. yılında dev beyaz balina Moby Dick'i haftasonunuza keyif olsun diye anlatıyor... Promete'nin hikâyeden taşan bir de mesajı var: 'Kış geliyor, kedileri dışarıda üşümeye bırakanlar! Akıllı olun, çizerim ona göre!'
İsmail Keskin
Ismail.keskin@gmail.com
Sahibine itaat etmek... Eminim ki, bir kedi bir köpekle aynı kefeye konmaktansa, nesiller boyu nankör diye iğreti bakışlara uğramaya razı olacaktır, olmuştur da.
Nedir kediyle köpeği birbirine düşüren? Çakal başlı Anubis, cehennemin bekçiliğine kedi başlı muhafızlar koymuş. Anlaşılıyor ki, Eski Mısır’da köpekler hakimiyeti ellerine almış, kedileri de istihdam etmişlerdir. Öyleyse bu kavga ezelden gelmiyor. Demek ki, bugünkü kedi köpek kavgasının bir tek sebebi var, o da işsizlik!
Böyle konulardan çok hoşlandığı için üniversitede mitoloji bölümünü bitiren, daha da yetinmeyip, yüksek lisans derecesini de alan Halit, işsizliğinin doğal bir sonucu olarak, her konuda yaptığı gibi, bu konuda da lafı önce mitolojiye sonrasında da işsizliğe getirdi bağladı.
Babadan kalma ev ve babadan kalma dükkan kirası kendisine yetse de, Halit de sevdiği işi yapmak, Helen kadar alengirli olmasa da, şöyle dünyadan bihaber olmayan; en azından Homeros okumuş, eli yüzü düzgün, helal süt emmiş bir kızla evlenip yuva kurmak istiyordu.
Eve girmek için kapıyı açmaya çalışırken, anahtar şıngırtısının ahenkli ve ritmik sallanışı aklını çeldi. Mitolojisi Eski Mısır'dan bayram sabahı Mustafa Kandıralı'ya kaymıştı. Ahşap kapıdan darbuka, ağzıyla da klarnet sesi çıkartmayı başarıp, gitgide yükselen bir sesle, hevesli hevesli :
- Ta taa ta taa trım tam trım trım ta ta trım ta ta
- Ta ti ti to tu tu to tri tri trina
- Triiiii triiiii
Uzayıp giden triii'lerin birinin başında şevkle kapıya biraz fazlaca vurmuş olacak, aralanmış kapı araya Halit'in parmağını da alıp kapanmaya kalkıştı. Belli ki kapıya akşam akşam bu kadar alaturka fazla gelmişti. Halit acıyan parmağını ovuşturarak söylenmeye başladı. Söylenmeye başlamasıyla da evdeki kedinin aç olduğunu hatırladı. Eve girer girmez bir söylenme ve hatta inim günüm azarlanmayla karşılanacağını bildiğinden, içeri adımını atmadan yanlışın kıyısından dosdoğru dönüp, kasabın yolunu tuttu. Dükkanda büyük bir itinayla, hazretlerinin tavuk anatomisinden en sevdiği parçaları, kasabın 'enayi bu ' bakışları arasından aldı. Eve döndüğünde azarlanacağını bilse de artık ödevi hazır olduğundan rahattı. Kapıyı açtı, vicdan azabına benzeyen bir ses,
- Mırrrr
Evin tecrübeli kedisi Promete, sürekli azarlamanın yerine, bu sefer sahibini kendi etrafında pervane etmek için acındırma yöntemini seçmişti. Yani sahibine aç olduğunu belli etse de, gururlu fakir rolünü oynayacaktı. Bu en bol ganimeti getiren piyesi olsa da, her gün oynamak için pek elverişli değildi. Çok fazla tekrarlarsa, sahibinin ne kadar saf olursa olsun durumu anlayıp onu arkası gelmez ritüellerinden bir süre mahrum bırakabileceğini biliyordu. Kadim bir bilgelik: 'Safa saflığını belli etmemek gerek. Bırak kendini akıllı, muktedir ve hatta gaddar zannetsin. '
Bu yüzden arada sırada bu mazlum rolünü oyuna koyuyor, ganimetin tadını da ballandıra ballandıra çıkarıyordu. Kedi de olsa, az olanın daha kıymetli ve daha tatlı olduğunun farkındaydı. Bu yüzden içten keyifli, dıştan kederli, kaloriferin hava boşaltmasına benzeyen bir gurultu çıkarttı Halit’in ayağının dibinde.
Gırrrrr bu bölümde karın iyice iner çıkar, sonra tekrar, daha kuvvetli, Gırrrrrrrrrmiyyyyaaaov.
İşlerin raconu
Tabi Promete'nin de her kedi gibi çeşitli arsızlıkların, nankörlüklerin ve hatta küçük çaplı hırsızlıkların peşine düştüğü olmuştur. Mesela açık bırakılmış mutfak kapısı, yağma için oldukça yeterli bir sebebtir. Açık unutulan buzdolabı kapağında ise yağmadan sorumlu kedi değil sahibidir. Neden? Çünkü böyle bir tahrik karşısında rest dememek yalnız Promete değil, tüm kediler için sicile düşülmüş utanılacak bir lekedir.
“Tamam tamam bekle biraz” dedi Halit mutfağa doğru yöneldiğinde. “Hey gidi Promete Efendi! Sahici Promete’nin aksine amma rahatsın sen de! Zaten zıtlıklarınızı bildiğimden ismini Promete koydum. O insanlar için ateşi çaldı, adımı bildiğim gibi biliyorum, sen zevk için o ateşi önce çalar, sonra da söndürüp başında gurul gurul guruldardın. Hazır yiyorsun ya, benim gibi işte. Bakalım nereye kadar?”
Halit tavuğu kaynatmak için tencereye suyu doldurup altını yaktıktan sonra tavukları içine olduğu gibi boca etti. Su yavaş yavaş kaynarken, Halit’in aklına kendi açlığı düştü. Buzdolabındaki öğleden artan yemeği çıkartıp,ısıtmak için Promete’nin tenceresinin yanındaki ocağa koydu. Şimdi ocağın üstünde iki tencere, tencerelerin başında da guruldayan iki mide vardı.
Promete tavuğun kokusunu aldıkça, sabırsızlıktan hırçınlaşıyordu. Bundan sebep, gurultuların yerini gözdağı verirmişçesine koltuğun ayaklarında pençe bileme almıştı. Halit bu kabadayılıkların koltuk kılıflarını lime lime edip, kepazeye çevirdiğini bildiğinden, ayağındaki terliği çıkarıp Promete’ye fırlattı. Bu alenen bir savaş ilanı anlamına gelse de, taraflar imzalancak sulhün yakın olduğunu bildiğinden rahattı.
Ne kadar rahat olursa olsun, savaş savaştır ve bu tahriğe Promete’nin karşılık vermemesi en azından ismine uymayacağından, Promete titan edasıyla Halit’e yaklaşıp kotuna bir pençe salladı. Halit, “ıska!” diye cevap verdi. Kotunun pençeyi savuşturmasına sevinmişti, zaferini kutlamak için daha ileri gidip “çorbana biraz pul biber katayım da, Medusa görmüşe dön emi” diye bir de tehdit savurdu. Promete'nin böyle boş dayılanmalara eyvallah diyecek hali olmadığından, evdeki perdeler risk altına girmişti. Promete perdelere dalmak için çekyatın üzerine fırlayınca Halit de onun arkasından... Halit cüssesinin avantajına güvenirken, Promete efendiden ellerindeki çizik koleksiyonuna yeni nadide eserler edinmişti. Halit Promete'ye kıyamasa da Promete Halit'in canına okuyordu. Sonunda ham eti tırmalamaktan yorulunca, 'Kavgada kendi keyfini riske atmak mesele değil. Mesele, kavga ettiğinin canını acıtmaya kıyabilir misin, kıyamaz mısın...Gözün yemiyorsa kavga etmeyecen Aga!' der gibi kenara çekildi... Halit hâlâ 'ben sana gösteririm' deyip deyip kıyamamakla meşguldü o aralık.
En sonunda yemeklerin kokusu ikisinin de direncini kırdığında sakinleşmeye başladılar. Halit içeri gidip televizyonu ve ona bağlı dvd oynatıcıyı açtı. Akşam yemeği için, bilmem kaçıncı kere seyrettikleri filmi yine başlatıyordu.
İki sofra da kurulduğunda, evdeki mobilyalar dahil herkesin alışık olduğu filmin repklikleri akmaya başlamıştı bile... Film bir balinayı anlatıyordu. Promete’nin yemeyi, Halit’in ise yoldaş olmayı düşlediği, kocaman, okyanusun mavisinde, beyaz, dev gibi bir balinayı...