Dink Ailesi avukatları sekiz kamu görevlisi için suç duyurusu talebinde bulundu

Kamu görevlilerinin yargılandığı ve bazı sanıklar açısından Yargıtay'ın yeniden yargılama kararı verdiği Dink Cinayeti Davası'na devam ediliyor. Dink ailesi avukatlarından Hülya Deveci, Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler, Engin Dinç gibi isimler için suç duyurusu talebinde bulundu.

Kamu görevlilerinin yargılandığı Hrant Dink Cinayeti Davası 2021'de sona ermişti.

Mahkeme Dink Ailesi avukatlarının taleplerinin büyük bölümünü karşılamadığı için avukatlar davayı Yargıtay'a taşıdılar, ancak Yargıtay'ın da taleplere karşılık vermemesi üzerine dava Anayasa Mahkemesi'ne taşınmış durumda.

Ancak Yargıtay bazı sanıklar açısından bozma kararı vermişti. Bu kapsamda  yargılanan 7’si tutuklu 15 kamu görevlisi geçen duruşmada dördüncü kez hakim karşısına çıkmıştı.

Davada yargılanan isimler şöyle:  Ali Öz, Bekir Yokuş, Faruk Sarı, Gazi Günay, Hasan Durmuşoğlu, Mehmet Ayhan, Mehmet Ali Özkılıç, Muharrem Demirkale, Okan Şimşek, Onur Karakaya, Osman Gülbel, Şükrü Yıldız, Veysal Şahin, Volkan Şahin ve Yavuz Karakaya.

16 Temmuz'daki duruşmada Dink Ailesi avukatları savcılık mütalaasına karşı mütalaalarını sundu.

Kapsamlı bir dilekçe sunan Dink  Ailesi  avukatlarından Hülya Deveci,  soruşturma safhasındaki  eksiklere dikkat çekti, cinayete giden yolun gereğince soruşturulmadığını, Dink için İstanbul'da koruma önlemlerinin alınmadığırı vurguladı.

Deveci mütalaasının sonunda "Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler, Reşat Altay, Engin Dinç, Ercan Demir, Muhittin Zenit, Sabri Uzun ile  Hacı Ömer Ünalır haklarında Mahkemeniz tarafından  TCK'nın 309. maddesinden suç duyurusunda bulunulmasına, Volkan Şahin'in de TCK'nın 83. maddesinden cezalandırılmasına karar verilmesini talep ederiz"  dedi.

Dilekçenin tamamı şöyle:

19 Ocak 2007 tarihinde Hrant Dink’in öldürülmesinden hemen sonra İstanbul C. Başsavcılığı tarafından resen soruşturma başlatıldı ve soruşturma sonunda 20 Nisan 2007 tarihinde tetikçi Ogün Samast ve ilişkide olduğu ‘sivil’ kişiler hakkında iddianame düzenlenerek özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde 2 Temmuz 2007 tarihinde ilk dava görülmeye başlanmıştır.

Savcılık, 2007 yılında ilk iddianameyi düzenlemiş olmasına rağmen Hrant Dink cinayetinde açığa çıkan bilgileri soruşturmak amacı ile bir soruşturma dosyasını da açık tutmaya karar vermiş idi.

Ancak savcılık tarafından İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı, EGM İstihbarat Daire Başkanlığı, Samsun İl Jandarma Komutanlığı, Samsun İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Valilik ve Milli İstihbarat Teşkilatı görevlileri hakkında 2007 yılında ana suç kapsamında soruşturma yapılması ve iddianame düzenlenmesi gerekliliği bulunmakta iken bu yapılmadı, soruşturma ve incelemeler yapıldığı hallerde de soruşturma izinleri verilmesi, iddianameler düzenlenmesini gerektiren deliller bulunmasına rağmen izinler verilmedi, ve takipsizlik kararları oluşturuldu.

İlk davanın yargılaması devam ederken soruşturma dosyasındaki diğer kişiler hakkında verilen tüm bu kovuşturmasızlık kararlarına yönelik olarak müdahil avukatlar olarak Avrupa İnsan Hakları  Mahkemesi’ne başvuruldu ve AİHM tarafından da 14 Eylül 2010 tarihinde, cinayette sorumluluğu olan görevliler hakkında etkin bir soruşturma yapılmadığını belirterek Hrant Dink’in yaşam hakkının ihlal edildiği kararı verildi.

Bu karar sonrasında cinayette sorumluluğu olan kamu görevlileri hakkında müdahil avukatlar tarafından yeniden suç duyurusunda bulunuldu ve aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu ihlal kararından sonra yapılan suç duyuruları neticesinde bir kısım kamu görevlisi hakkında huzurda devam eden yargılamanın önü de bir ölçüde açılmış oldu.  AİHM kararından sonra yapılan suç duyuruları üzerine farklı işlemlere dair neredeyse eş zamanlı olarak farklı kurumlardan verilen 4 önemli karar aslında şu anki yargılamanın başlamasına sebep oldu.

Müdahil avukatlar olarak cinayet işlendikten hemen sonra gerek resen başlatılan soruşturma dosyasında, gerek hemen akabinde sadece tetikçi ve çevresindekilerin yargılandığı dava sürecinde ve gerekse de tetikçilere verilen 17 Ocak 2012 tarihindeki  "örgüt yok" kararından sonraki aşamalarda yapılan suç duyuruları ve başvurularda, bu cinayetin "adli bir vaka" olarak ele alınamayacağını, bu cinayetin işlenmesinde ve cinayete giden süreçte bir çok farklı kurum içinde ve bir çok ilde çok sayıda kamu görevlisinin sorumluluğu olduğunu anlatmaya çalıştık.  Ancak 2015 yılının Aralık Ayı’na gelininceye kadar tetikçi Ogün Samast, Yasin Hayal ve ilişkide bulundukları sivil kişilerin yargılandığı ana dava ve Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’nda görevli 8 personelin yargılandığı dava dosyasının dışında hiçbir devlet görevlisi hakkında soruşturma yapılmasına izin verilmedi ve de dava açılmadı. Böylece yıllarca gerek idari makamların gerekse de mahkemelerin kamu görevlilerinin soruşturulmasına dair başvurularımıza vermiş oldukları red kararları ile; kamu görevlilerini değil yargılamak, soruşturmadan dahi uzak tutma refleksiyle ve çabasıyla karşılaştık. Bu çaba ve bu yargı refleksi maalesef halen sürmektedir.

İstanbul C. Başsavcılığı tarafından Hrant Dink cinayetinin gerçekleşmesinden uzun yıllar sonra da olsa 15.12.2015 tarihinde ve 10.05.2017 tarihinde, cinayette sorumluluğu olduğu, cinayete iştirak ettiği iddia ve beyan edilen ağırlığı devlet görevlilerinden oluşan kişiler hakkında iddianame düzenlendi. Elbette bu önemli bir aşamaydı. Ancak soruşturma dosyasında Savcılık tarafından aynı zamanda birtakım hususlar eksik bırakıldı ve etkili soruşturma yapılmadı. Savcılık tarafından eksik bırakılanlar;

1. Cinayete giden süreçte yaşananlar, Hrant Dink’e yönelik linç sürecini örgütleyenler hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemiş ve cinayete giden süreçte yer alan kişilerin cinayet ile bağlarını açığa çıkartmaya yönelik soruşturma derinleştirilmemiş, soruşturulan ve şüpheli sıfatı ile ifadeleri alınan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ile Oktay Yıldırım hakkında da etkili bir soruşturma yürütülmeksizin takipsizlik kararı verilmiştir.  

2. Cinayette sorumluluğu olan veya sorumluluğu tartışılan kurum yetkili ve görevlileri ile ilgili yapılan yazışmalarda, cinayette sorumluluğu tartışılan kişilerin ve kurumların vermiş oldukları yanıtlar ile yetinilmiş, kurum arşivlerinde inceleme yapılmamış, cinayette sorumluluğu olan kamu görevlilerinin bir bölümü, cinayete dair soruşturmanın yürütümünde görev almışlardır ve yanı sıra soruşturma ve dava dosyalarına bizzat bilgi ve belge göndermiş, beyanlarda bulunmuş ve değerlendirmeler yapmışlardır.

3. Cinayette sorumluklarına dair ciddi iddialar bulunan İstanbul Valilik görevlileri ile İstanbul ve Trabzon MİT Bölge Başkanlığı görevlileri soruşturulmamıştır [yalnızca 2004 yılında İstanbul Valiliğinde Hrant Dink ile görüşmeye katılan Vali Yardımcısı Ergun Güngör ile MİT İstanbul Bölge Başkanlığı görevlisi Özel Yılmaz’ın şüpheli sıfatı ile ifadesi alınmış fakat bu kişiler hakkında dahi ‘takipsizlik’ kararı oluşturulmuştur].

4. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğünün bir kısım görevlisi hakkında cinayette sorumluluklarına dair deliller bulunmasına rağmen iddianame düzenlenmemiştir.

 5. Elbette en önemlisi de somut olarak cinayetin kim veya kimler tarafından ve hangi süreçlerden geçirilerek karara bağlandığına dair soruşturma yapılmayarak, bu kısım açığa çıkarılamamıştır.

Ancak tüm bu eksik yönlere rağmen hazırlanan iki ayrı iddianame ile açılan Mahkemenizin 2026/32 E. Sayılı dosyası ile 2016 yılında kamu görevlilerinin yargılandığı ikinci dosya başladı. Bu yargılamada da mahkeme tarafından bir çok husus eksik bırakıldı, kovuşturmanın genişletilmesine dair taleplerimiz de mahkemece reddedildi.

Mahkemeniz tarafından davada 2021 yılının mart ayında karar verildi. Mahkemeniz bu kararında bir kısım sanıklar hakkında cezalandırma kararı verirken, dosyada cezalandırılmalarına yeterli delil olmasına rağmen bir kısım sanık hakkında da düşme ve beraat kararları verdi. Bu karara karşı da Bölge Adliye Mahkemesi ve devamında Yargıtay’a itirazda bulunduk.

Bu itirazlarımızın en temel başlığı “cinayete giden sürecin” yani Hrant Dink’in hedef haline getirilmesi sürecinin soruşturulmaması idi.

İtirazlarımızın ikinci ana başlığını ise kapsamı daraltılarak da olsa hazırlanan iddianame ile açılan davada bu sefer de mahkemenin taleplerimizi reddederek kovuşturmayı daraltarak yapması idi. 

Bir diğer önemli itirazımız da tüm bu kapsam daraltmaya rağmen hakkında dava açılan bir kısım kamu görevlisi hakkında dosya delilleri cezalandırılmalarına yetecek açıklıkta olmasına rağmen mahkeme tarafından verilen beraat ve düşme kararları idi.

Ve bu sanıklar hakkında tarafımızdan yapılan itiraz başlıklarının hiç biri değerlendirilmeden Yargıtay. 3. Ceza Dairesi  (21.06.2023 tarih ve 2022/35200 E., 2023/4495 K.) tarafından beraat ve düşme kararlarının onanmasına, bir kısım sanıklar hakkında da kararın bozulmasına karar verildi.

Yargıtay bozması ardından mahkemenizde yeniden görülmeye başlayan davada ise mahkemenizden kovuşturmanın genişletilmesine yönelik 10.01.2024 tarihli dilekçemizde; "Hrant Dink Cinayetinin  aydınlatılabilmesi açısından cinayete giden süreç ve doğal olarak Hrant Dink'in hedef haline getirilmesi süreci göz ardı edilerek bu cinayetin tüm yönleriyle aydınlatılamayacağının çok açık olduğu, 19 Ocak 2007 tarihinden bugüne kadar farklı tarih ve kişiler hakkında açılan çok sayıda dava ve yargılamaya rağmen, cinayete giden süreçten, başlangıcından, sebebinden ve bağlamından koparılarak yapılmaya çalışılan bir yargılama pratiğinin/refleksinin bizi maddi gerçekten daha da uzaklaştırdığını, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında önemli bilgiler verebileceklerini düşündüğümüz MİT görevlilerinin dinlenilmeleri ve yine önemli bilgiler içereceğini düşündüğümüz Hrant Dink ile 24.02.2004 tarihinde  İstanbul Valiliği'nde yapılan görüşmeye dair  Genelkurmay Başkanlığı'ndaki mevcut bilgilerin ve belgelerin dosyaya istenilmesi talebinde bulunduk ancak talebimiz yine reddedildi.  

2016 YILINDAN BU TARİHE KADAR YAPILAN BU YARGILAMADA; DOSYA MADDİ GERÇEKLİĞİNE AYKIRI OLARAK HER NE KADAR CİNAYETTE SORUMLULUĞU OLAN BİR KISIM KAMU GÖREVLİSİ HAKKINDA BERAAT YA DA DÜŞME KARARLARI OLUŞTURULSA DA VE BU KARARLAR KESİNLEŞMİŞ OLSA DA VE YİNE DOSYA MADDİ GERÇEKLİĞİNE AYKIRI OLARAK ISRARLA SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA GENİŞLETİLMEMİŞ OLSA DA, KİMSENİN AKSİNİ İDDA EDEMEYECEĞİ NİTELİKTE ÇOK SAYIDA BİLGİ, BELGE VE OLGU AÇIĞA ÇIKMIŞ OLDU. YARGILAMADA AÇIĞA ÇIKANLARIN BİR KISMI ŞUNLARDI;

I. Bu yargılamada 24.02.2004 tarihinde Hrant Dink'in çağrılma üzerine gittiği İstanbul Valiliği'nde Hrant Dink ile yapılan görüşmenin (ki, Hrant Dink kendi deyimiyle bu görüşmede kendisine had bildirildiğini yazmıştı) Genel Kurmay Başkanlığı tarafından talep edildiği, görüşmeyi de MİT'in ayarladığı ortaya çıktı.

Dosyaya gelen yazı cevaplardan ve tanıkların anlatımlarından anlaşılmıştır ki, Hrant Dink’e yönelik ağır ifadeleri içeren basın açıklamasını yayımlayan Genelkurmay Başkanlığı tarafından, 22.02.2004 tarihinde bu basın açıklamasının yanı sıra MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun aranmış Hrant Dink ile 'görüşülmesi' istenmiştir.

Genelkurmay Başkanlığının bu isteği ve talebi üzerine MİT Müsteşarı Şengal Atasagun, MİT İstanbul Bölge Başkanı Hüseyin Kubilay Günay’ı arayarak Hrant Dink ile görüşülmesi talimatını vermiş, H.Kubilay Günay da İstanbul Valisi Muammer Güler’i aramış, taraflar bu görüşmenin İstanbul Valiliğinde yapılmasını karara bağlamışlardır.

İstanbul Valisi Muammer Güler bu görüşme ile ilgili Emniyetten ve Azınlıklardan sorumlu vali yardımcısı Ergun Güngör’ü, Hüseyin Kubilay Günay da Terörden Sorumlu Daire Başkanı ve MİT İstanbul Bölge Başkan yardımcısı Özel Yılmaz’ı ve memur Handan Selçuk’u görevlendirmiştir.

Ergun Güngör 23.02.2004 tarihinde Hrant Dink’i telefon ile arayarak valiliğe gelmesini istemiş, 24.02.2004 tarihinde de İstanbul Valiliğinde Ergun Güngör, Özel Yılmaz ve Handan Selçuk tarafından Hrant Dink ile [Hrant Dink’in “had bildirme” olarak tarif ettiği] görüşme gerçekleşmiştir.

II. Bu yargılamada, dönemin İstanbul İl Emniyet Müdürü (İİEM) Celalettin Cerrah, İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler ve diğer İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin, 17.02.2006 tarihinde kendilerine Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü (TİEM) İstihbarat Şube Müdürlüğü'nden gönderilen yazı ile bu cinayetin işleneceği bilgisine resmi olarak, cinayetin işlenmesinden tam 11 ay öncesinden sahip olduğu açığa çıkmıştır.

 TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından [B.05.1.EGM.4.61.00.06 13.100-0003 (482-2006) 027248 sayılı yazı ile] 17.02.2006 tarihinde Yasin Hayal tarafından Hrant Dink'e yönelik eylem yapılacağı somut bilgisi İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne iletilmiştir. 

TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilen 17.02.2006 tarihli yazı, Yasin Hayal’in Ermenilere karşı büyük kin beslediği, ilerleyen günlerde İstanbul ilinde ses getirecek bir eylem yapmayı planladığı, hedef olarak da Türklüğü aşağıladığı inancı ile Hrant Dink’i seçtiği, maddi imkan sağladığında eylemi gerçekleştirmek için İstanbul'a geleceği, İstanbul'da Sarıgazi ilçesinde bir fırında çalıştığı bilinen ağabeyi Osman Hayal'in yanında kalacağı ve Yasin Hayal'in tasarladığı bu eylemi yapabilecek yapıda olduğu bilgilerini içermektedir.

17.02.2006 tarihli yazı İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü personeli tarafından sistem üzerinden kabul edilmiş ve yazdırılmış,  yazının arkasına İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlisi Rasim Umaç tarafından “Grubuna bilgi verildi. 17.02.2006, saat:19:20” şeklinde bir not düşülmüş, 18.02.2006 tarihinde 2953-4760 sayısı ile kayda alınmış,  Hrant Dink’e yönelik eylem yapılacağı bilgisini içeren bu yazı İİEM İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler tarafından paraflanmıştır. Bu yazı üzerinde İİEM İstihbarat Şube Müdür yardımcısı Bülent Köksal'ın el yazısı ile “Şahsı kontrole alalım. Önemli” notu da yazılmıştır.

Engin Dinç, Yasin Hayal tarafından Hrant Dink'e eylem yapılacağı bilgisini Ahmet İlhan Güler'e 16.02.2006 tarihinde şifahi olarak da aktardığına dair beyanlarda bulunmuştur. Engin Dinç, 22.07.2007 tarihli İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı ifadesinde, 28.02.2008 tarihli TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonu üyelerine ve 12.05.2008 tarihli Başbakanlık Teftiş Kurulu üyelerine yönelik ifadesinde, 26.08.2015 tarihli İstanbul C. Başsavcılığı ifadesinde ve son olarak da İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi'nin 10.10.2016 tarihli duruşmasında; Yasin Hayal tarafından Hrant Dink'e yönelik eylem planlaması ile ilgili yazının İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü ile EGM İstihbarat Daire Başkanlığına gönderildiği 17.02.2006 tarihinden bir gün önce, 16.02.2006 tarihinde akşam saatlerinde, konunun önemli olması nedeni ile İİEM İstihbarat Şube Müdürü Ahmet ilhan Güler'i telefon ile aradığını, Hrant Dink'in öldürülmesine yönelik planlama olduğu, planlamayı yapan grubun tehlikeli olduğu ve Hrant Dink'in korunması gerektiğine yönelik beyanda bulunduğunu beyan etmiştir.

Yasin Hayal tarafından Hrant Dink'e yönelik eylem yapılacağı bilgisini içeren 17.02.2006 tarihli belgenin veya içeriğinde yer alan bilgilerin Ahmet İlhan Güler tarafından Celalettin Cerrah'a, yazının geldiği tarihte veya ilerleyen tarihlerde iletilmemiş olması olası değildir. Zira Mahkemenizin 07.11.2016 tarihli duruşmasında Ahmet ilhan Güler, birinin öldürüleceği ile ilgili  istihbaratın İl İstihbarat Şube Müdürü tarafından İl Emniyet Müdürüne  aktarılacağını, kendisinin İl Emniyet Müdürleriyle güven ve uyum içinde çalıştığını ve çalışmalarını da İl Emniyet Müdürlerine aktardığını  beyan etmiştir. 

 17.02.2006 tarihli yazıdan çıkarılacak sonuç beyan ettiğimiz üzere tartışmasız şekilde Hrant Dink’in öldürülmesine yönelik ciddi bir tasarının olduğu sonucudur ve bu sonuç İİEM görevlilerine Hrant Dink’e yönelik fiziki, şahsi ve mekânsal koruma yükümlülüğünü yüklemektedir. 

III. Bu yargılamada İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ve başkaca görevlilerin Hrant Dink ve Yasin Hayal'e dair İDP üzerinden cinayetten önce çok sayıda sorgulama yaptıkları ve cinayete dair sadece bu sorgulamar nedeniyle bile bilginin gündemlerinde olduğu, ancak hiç bir şey yapılmadığı ortaya çıkmıştır. Kaldı ki Hrant Dink'in, 2004 yılından öldürüldüğü tarihe kadar hedef haline getirilmesi sürecinde yapılan saldırılar ve ona yaşatılanlar nedeniyle  tehlikenin açıklığı zaten İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin görgüsü ve bilgisi dahilindedir. Şöyle ki;

CİNAYET ÖNCESİ "İSTİHBARAT DEĞERLENDİRME PROJESİ (İDP)"NDE YASİN HAYAL ve HRANT DİNK'E AİT ŞAHIS SORGU EKRANINA BİLGİLER YÜKLENMİŞ, İİEM MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVLİLERİ TARAFINDAN YASİN HAYAL ve HRANT DİNK'İN 'ŞAHIS' SORGUSU YAPILMIŞ, YAZILAN BİLGİLER KONTROL EDİLMİŞTİR.

Dosyaya gelen yazı cevaplara göre, 'İstihbarat Değerlendirme Projesi [İDP]' programı ile ilgili İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından şu açıklama ve değerlendirmeler yapılmıştır : 

"İDP (İstihbarat Değerlendirme Projesi), esas itibariyle evrak temelli bir proje olup, istihbarat  çalışmalarında üretilen evrakın kişi, dosya gibi ilişkilerinin ve evrak özet bilgilerinin kaydedildiği bir projedir...Projenin temeldeki amacı ... üretilen istihbari bilgilerden yazı formatına çevrilenlerin kayıt altına alınması ve ihtiyaç duyulduğunda da sorgulanabilmesi ve bilgilerin erişilebilirliğinin sağlanmasıdır...Zira proje içerisinde geçmişten günümüze üretilen neredeyse tüm istihbari bilgiler mevcuttur. Mahiyeti itibariyle, neredeyse tüm istihbarat personelinin projeye erişim imkanı bulunmakta ve yetkileri kapsamında kullanılmaları sağlanmaktadır...evraka ilişkin girilen özet bilgi kısmı tüm kullanıcıların istifadesine açıktır....Şahıs Sorgu Ekranında yine bir kişinin hangi evraklar içerisinde geçtiği, hangi olaylar ile ilişkili olduğu, hangi operasyonlarla ilişkili olduğu gibi bilgilere de ulaşmak mümkündür...Hrant Dink'in cinayet öncesi kendisinin hedef olarak seçildiği Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından gerek İstihbarat Daire Başkanlığına gerekse İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğüne iletilmiştir. Bu bilgi iletimleri akabinde de ilgili evrak bilgileri İDP'ne...kaydedilip gerekli ilişkilendirmeler (evrak-kişi-olay-dosya vd.) yapılmak suretiyle bilginin sorgulanabilir hale gelmesi sağlanmıştır. Bu haliyle gerek Hrant Dink isimli şahıs, gerekse Yasin Hayal isimli şahıs sorgulandığında bu kişiler ile ilişkilendirilen evrakların özet kısımları tüm personel tarafından görünebilecek hale gelmiştir. "      

İstihbarat Değerlendirme Projesi [İDP]'nde Yasin Hayal'e ait 'Şahıs Bilgi Formu'nda Hrant Dink cinayetinin işlendiği 19.01.2007 tarihinden önce 'Şahıs Özeti' olarak birçok bilgi yer almıştır.

Yasin Hayal'e ait 'Şahıs Özeti'nde yer alan Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Erzurum İl Emniyet Müdürlüğü, Bursa İl Emniyet Müdürlüğü, Gümüşhane İl Emniyet Müdürlüğü, Giresun İl Emniyet Müdürlüğü, Elazığ İl Emniyet Müdürlüğü, Artvin İl Emniyet Müdürlüğü, İzmir İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından yazılan bilgilerde, ana hatları ile, Yasin Hayal'in;

24.10.2004 günü Trabzon İlinde Mc Donalds isimli işyerinin ön kapı girişine el yapımı parça tesirli bomba attığı, bu eylem ile ilgili 30.10.2004 günü İstanbul'da Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından yakalandığı, sorgulandığı, sorgusunda, milliyetçi görüşlere sahip olduğu, 11 Eylül saldırısı sonrası Usame Bin Laden'e sempati duyduğu, cihat etmeye karar verdiği, cihat etmek amacı ile Çeçenistan'a gitmeye çalıştığı fakat başarmadığı, 1 hafta Azerbaycan'da kaldığı ve geri döndüğü, Mc Donalds eylemini gerçekleştirdiği, yakalanmaması durumunda HSBC Bankası ile Rus Konsolosluğuna yönelik eylem yapmayı düşündüğü şeklinde beyanlarda bulunduğu, Mc Donalds eylemi nedeni ile Trabzon cezaevinde yatmakta iken 13.09.2005 tarihinde tahliye olduğu, cezaevinden çıktıktan sonra Trabzon ilinde organize faaliyetler içerisinde yer alan bazı şahıslarla irtibata geçtiği, El Kaide örgütünün kullanabileceği unsurlar arasında yer aldığı ve cihat bölgeleriyle doğrudan veya dolaylı bağlantıları tespit edilen 514 kişiden biri olduğu, Mustafa Öztürk isimli kişinin Erzurum'a 3 adet el yapımı silah temin etmek için yardım istediği kişi olduğu, "YİE'den alınan bilgilere göre Türkleri ve Türkiye Cumhuriyetini karalamaya çalıştığı için Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink (İDP:3248124) isimli şahsa karşı kin beslediği ve fırsatını bulduğunda bu şahsa karşı eylem yapmayı düşündüğü bilgileri alınan şahıs (VA.200661027248)" olduğu, El Kaide örgütünün kullanabileceği unsurlar arasında yer alan cihat bölgeleri ile bağlantılı şahıslar bu bölgelerle doğrudan irtibatı olmaksızın El Kaide ideolojisinden etkilenebilecekleri değerlendirilen 514 kişiye ait listenin 494. sırasında yer alan  kişi olduğu, "YİE (K) Mehmet Kurt ile 07.04.2006 tarihinde yapılan buluşmada İstanbul İlinde Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink isimli şahsa yönelik eylem gerçekleştirmeyi düşündüğü şeklinde adı geçen şahıs (VA.200661067179)"  olduğu, "16.04.2006 günü akşamı KTÜ Merkez Kampüsü içerisinde   Hüseyin Nihal Atsız'ın şiirlerinden alıntı yapılan ve 'Bu Ülkenin Delikanlıları Alperenler' imzalı bildiriyi dağıtan şahıslardan olduğu (VA.2006610732296)," bilgileri yazılmıştır.

 İDP programında 'Fırat Dink 19.02.2006 Tarih ve 2006-61-027248 Sayılı Evrak Görüntüsü'nde : "YİE'den alınan bilgilere göre Türkleri ve Türkiye Cumhuriyetini karalamaya çalıştığı için, Yasin Hayal (İDP:2918865) isimli şahıs tarafından kendisine kin beslenen ve eylem yapılmaya çalışılacağı şeklinde bilgileri alınan şahıs (VA.200661027248)"  ve İDP    Programında  'Fırat Dink 13.04.2006  Tarih ve 2006-61-067179 Sayılı Evrak Görüntüsü'nde : "YİE (K) Mehmet Kurt ile 07.04.2006 tarihinde yapılan buluşmada Yasin Hayal (İDP:2918865) isimli şahsın eylem yapmayı düşündüğü şeklinde adı geçen şahıs (VA.200661067179)" bilgileri yer almaktadır. 

İDP Programında Yasin Hayal ve Hrant Dink'e ait 19.02.2006 tarihli ve 13.04.2006 tarihli şahıs özet bilgilerinde, Yasin Hayal tarafından Hrant Dink'e yönelik eylem yapılacağı bilgisi bulunmaktadır.

İİEM Müdürlüğü görevlileri tarafından İDP projesinde, farklı tarihlerde Hrant Dink sorgulandığı gibi Yasin Hayal de sorgulanmıştır. Şöyle ki;

 İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü C Büro Masa Amiri Volkan Altunbulak tarafından, Yasin Hayal'in Hrant Dink'e eylem yapacağı bilgisinin İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne iletilmesinden önceki bir tarihte [Yasin Hayal'in cezaevinden tahliye olduğu 13.09.2005 tarihinden birkaç gün sonra] 19.09.2005 tarihinde Yasin Hayal sorgulanmıştır.

 TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından 31.01.2006 tarihinde  İstanbul, Ankara ve Erzurum İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüklerine ve İstihbarat Daire Başkanlığına Yasin Hayal, Mustafa Öztürk, İstanbul'da silah eylem konularını içeren bir yazının gönderilmesinden bir [1] gün sonra 01.02.2006 tarihinde İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlisi Oğuz Baysal tarafından veya Oğuz Baysal adına İDP projesinde Yasin Hayal sorgulanmıştır.

 Yasin Hayal'in Hrant Dink'e eylem yapacağı bilgisinin TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından 17.02.2006 tarihinde İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne iletildiği 17.02.2006 tarihinde İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlisi Volkan Altunbulak tarafından İDP projesinde Yasin Hayal sorgulanmıştır [Yasin Hayal  tarafından Hrant Dink'e eylem yapılacağı bilgisini içeren yazının İİEM İstihbarat Şube görevlileri tarafından 'SVG sisteminden' alınarak yazdırıldığı tarih 17.02.2006 tarihi ve  saat 17:49 saatidir. Volkan Altunbulak tarafından Yasin Hayal'in İDP projesinde sorgusunun yapıldığı tarih 17.02.2006 tarihi  saat ise 10.17 saatidir].

 İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerinden Selçuk Yarış tarafından veya adına  20.02.2006 tarihinde İDP projesinde Yasin Hayal sorgulanmıştır [Selçuk Yarış 02.07.2009 tarihli İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Mülkiye Başmüfettişlerine vermiş olduğu ifadesinde : "Ben o tarihte C1 kısmında yazıcı olarak görev yapmaktaydım. O tarihte niçin Yasin Hayal ile ilgili sorgu yaptığımı hatırlamıyorum. Ama muhtemelen amirlerim benden istemiş olabilir" şeklinde beyanda bulunmuştur].

 İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerinden Mesut Kılıçarslan tarafından veya adına 18.04.2006 tarihinde Yasin Hayal İDP projesinde sorgulanmıştır ve bu sorgulamanın yapıldığı tarihten 5 gün önce 13.04.2006 tarihinde, Yasin Hayal 'in Hrant Dink'e yönelik eylem yapmayı tasarladığına dair  "YİE (K) Mehmet Kurt ile 07.04.2006 tarihinde yapılan buluşmada İstanbul İlinde Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink isimli şahsa yönelik eylem gerçekleştirmeyi düşündüğü şeklinde adı geçen şahıs (VA.200661067179)" şeklinde bilgiler de İDP'nde Yasin Hayal adına yazılmıştır.

İİEM görevlileri tarafından 18.04.2006 tarihinde yapılan bu sorgu ile, Yasin Hayal'in 07.04.2006 tarihinde de Hrant Dink'e eylem yapmaya yönelik planlamasının halen sürmekte olduğu bilgilerine İİEM görevlilerinin ulaşmış olduklarını ortaya koymaktadır.

 Yasin Hayal ile ilgili İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerinden Ali İhsan Tezcan ve Mustafa Doğan tarafından veya adlarına 20.10.2006 tarihinde de Yasin Hayal İDP  projesinde sorgulanmıştır ve bu sorgulamanın yapıldığı tarihte İDP sisteminde Yasin Hayal'in Hrant Dink'e yönelik eylem yapmayı tasarladığına dair 19.02.2006 ve 07.04.2006 tarihli yazılar bulunmaktadır [Mustafa Doğan  02.07.2009 tarihli İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Mülkiye Başmüfettişlerine vermiş olduğu ifadesinde : "Ben o tarihte C2 bürosunda yazıcı olarak görev yapmaktaydım. O tarihte niçin Hrant Dink ve Yasin Hayal ile ilgili sorgu yaptığımı hatırlamıyorum. Ama muhtemelen amirlerim benden istemiş olabilir" şeklinde beyanda bulunmuştur]. 

Sonuç olarak, Hrant Dink cinayeti öncesinde İstihbarat Değerlendirme Projesi programına Yasin Hayal ve Hrant Dink'e ait şahıs sorgu ekranına bilgiler yüklenmiştir, İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından Yasin Hayal ve Hrant Dink'e ilişkin 2005 ve 2006 yılları içerisinde farklı tarihlerde sorgulamalar yapılmıştır, bu sorgulamalar sonucu İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından Yasin Hayal'in Hrant Dink'e yönelik eylem yapma tasarısının 07.04.2006 tarihinde de sürmekte olduğu bilgilerine de ulaşılmıştır.     

IV. Bu yargılamada, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin cinayetin işlenmesinde ve önlenmesindeki sorumluluklarını bertaraf etmek amacıyla cinayetten sonra gerçeğe aykırı belge düzenledikleri ortaya çıkmıştır.

17.02.2006 TARİHLİ YAZI, AHMET İLHAN GÜLER'İN İDDİA ETTİĞİ GİBİ; OSMAN HAYAL'E İLİŞKİN  'TAHKİKAT' YAPILMASI TALEBİNİ İÇEREN BİR YAZI DEĞİLDİR. OSMAN HAYAL'E DAİR BİR TAHKİKAT YAPILMIŞ OLSA İDİ BİLE, İİEM GÖREVLİLERİNİN BU YAZININ GEREKLERİNİ YERİNE GETİRDİKLERİ SONUCU DOĞMAYACAKTIR. ANCAK İİEM İSTİHBARAT ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVLİLERİ TARAFINDAN İDDİA EDİLDİĞİ GİBİ BİR TAHKİKAT DA GERÇEKTE YAPILMAMIŞTIR.   

Cinayetle ilgili İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı Mülkiye Başmüfettişleri tarafından 06.02.2007 tarihli görev emri ile Celalettin Cerrah ile Ahmet ilhan Güler hakkında 'Ön İnceleme' yapılmış ve rapor düzenlenmişti.

Mülkiye Başmüfettişlerine, Ahmet İlhan Güler 01.02.2007 tarihli ve 13.02.2007 tarihli,  Celalettin Cerrah da 12.02.2007 tarihli beyanda bulunmuştur.  Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler bu beyanlarında, TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilen 17.02.2006 tarihli yazının salt Osman Hayal’in İstanbul'daki adresinin tespitine ilişkin 'tahkikat talep yazısı' olarak nitelendirilmesi gerektiğini savunmuş, Osman Hayal'in adresini tespit etmeye yönelik İstanbul-Ümraniye-Sarıgazi'de tahkikat çalışmasının İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından  yapıldığını iddia ve beyan etmiş ve bu beyanlarına kanıt olarak da İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri olan Bahadır Tekin  ['Fadıl Erkin' kod adını kullanmaktadır] ile Özcan Özkan  ['Yusuf Kartal' kod adını kullanmaktadır]  tarafından imza edilmiş, 'İstihbarat Şube Müdürlüğüne' başlığını taşıyan '24.02.2006 tarihini taşıyor görünen bir belgeyi sunmuşlardır.

Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler ilerleyen yıllarda da haklarında yapılan tüm inceleme ve soruşturmalarda İİEM tarafından Osman Hayal'in adresinin tespitine yönelik 24.02.2006 tarihinde tahkikat yapıldığı iddiasını yeniden ve yeniden tekrarlamışlardır ve son olarak Mahkemedeki yargılamada da bu iddialarını dile getirmişlerdir. 

İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü C Büro C 2 Masa 1 Amiri Komiser Volkan Altunbulak, İçişleri  Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı Mülkiye Başmüfettişine vermiş olduğu 19.07.2007 tarihli ifadesinde, TİEM'nden 17.02.2006 tarih ve 027248 sayılı yazının, şube müdürü ve şube müdür yardımcısı, büro amiri ve kısım amirinin havalelerinden sonra 18.02.2006  veya 19.02.2006 kendisine geldiğini, Yasin Hayal'in kullandığı belirtilen 538 719 31 81 numaralı telefon görüşme detaylarını incelediğini, bu inceleme sonucu Yasin Hayal'in ağabeyi Osman Hayal adına kayıtlı 538 204 41 04 numaralı hat ile irtibatını tespit ettiğini, Osman Hayal adına olan bu hattın kayıtlı olduğu adresin 'Triloğlu Ekmek Fırını Sarıgazi Eski Ankara Caddesi No.14 İstanbul' adresi olduğunu 24.02.2006 tarihinde tespit ettiğini, Osman Hayal'in Sarıgazi'deki adresini ve telefon numarasını kendisine bağlı çalışan ekibe tahkikat çalışması için verdiğini, ekibin aynı gün mesai bitimine doğru tahkikat çalışması ile birlikte şubeye döndüklerini, yapılan tahkikat incelendiğinde bahse konu adresin boş bir dükkan çıktığı, cadde üzerinde Triloğlu ekmek fırının bulunmadığı, cadde üzerinde Tüylüoğlu ve Demircioğlu isimli ekmek fırınlarının bulunduğu, çalışmayı yapanların Triloğlu ekmek fırını ile isim benzerliği taşıyan Tüylüoğlu  ekmek fırınında Osman Hayal'in çalışıp çalışmadığını usulüne uygun şekilde sorduklarını ve Osman Hayal'in burada çalışmadığını tespit ettiklerini, tahkikatın tamamlanması üzerine belgeyi kısım amirine ve kısım amirinin de belgeyi sıralı amirlerine gösteriğini iddia ve beyan etmiştir.

Bahadır Tekin ile Özcan Özkan da   İçişleri  Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı Mülkiye Başmüfettişine vermiş oldukları tarih taşımayan, nerede ise birebir aynı ifadeleri içeren beyanlarında,  24.02.2006 tarihinde masa amirleri Volkan Altunbulak'ın, Osman Hayal adına Ümraniye İlçesi Sarıgazi Beldesi Eski Ankara Caddesi No.14 Tilroğlu Ekmek Fabrikası adresine kayıtlı 538 204 41 04 numaralı telefonun bulunduğunu, adresin tahkikatının yapılmak sureti ile Osman Hayal'i tespit etmeye yönelik çalışma yapılması talimatını verdiğini, yaptıkları çalışmada, telefonun kayıtlı olduğu adreste inşaat malzemeleri satan bir işyerinin faaliyet gösterdiği, cadde üzerinde Tilroğlu isimli bir ekmek fırının bulunmadığı,  cadde üzerinde Tüylüoğlu ve Demircioğlu isimli iki ekmek fırının olduğunu, istihbarat metot ve yöntemlerini kullanarak Osman Hayal isimli şahsın her iki fırında da çalışmadığını tespit ettiklerini, bu tahkikat sonucu ulaşılan bilgileri şubeye giderek masa amirlerine ilettiklerini, masa amirinin de bu çalışmayı ve elde edilen bilgileri rapor haline getirilmesini istediğini aynı gün istihbarat şube müdürlüğüne hitaben yazılan tahkikat raporunu masa amirlerine sunduklarını iddia ve beyan etmişlerdir. 

İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri Bahadır Tekin ile Özcan Özkan tarafından  imzalanmış 24.02.2006 tarihini taşıyor görünen bu belgede, 538 204 41 04 numaralı telefonun Osman Hayal adına İstanbul ili Sarıgazi Beldesi Eski Ankara Caddesi No.14 Tilroğlu Ekmek Fabrikası adresine kayıtlı olduğu, adres ile ilgili tahkikat yapıldığı, yapılan bu tahkikatta, adreste tek katlı 50 metre kare üzerine işyeri bulunduğu ve  bu işyerinin de nalburiye ve inşaat malzemeleri üzerine faaliyet gösterdiği, cadde üzerinde Tilroğlu ekmek fabrikası isimli bir işyerine rastlanılmadığı, cadde üzerinde Tüylüoğlu ve Demircioğlu isimli ekmek fırınlarının faaliyet gösteriği, bu fırınlarda yapılan çalışmalarda da Osman Hayal isimli şahsın tespit edilemediği bilgilerine yer verilmiştir.

Bu belgede  'Osman Hayal'in yerini tespit etmeye çalışalım. Yasin'in gelişi ile ilgili duyarlı olalım' şeklinde el yazısı ile notlar bulunmaktadır ve bu belge İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri Emniyet Amiri İbrahim Pala, Komiser Volkan Aktunbulak ile İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in parafını taşımaktadır. 

'24.02.2006' tarihli belgenin gerçeğe aykırı olarak, cinayetin işlenmesinden sonra  oluşturuluğunda dair olguların bir bölümü  şu şekildedir:

 Bahadır Tekin İstanbul’da Bağcılar semtinde ve Özcan Özkan ise İstanbul’da  Halkalı semtinde oturmakta, Osman Hayal’e ilişkin 17.02.2006 tarihli evrakta bildirilen adres ise İstanbul’da Ümraniye-Sarıgazi’de bulunmaktadır. Dosyadaki belgelere göre Bahadır Tekin ve Özcan Özkan 24.02.2006 tarihinde sabah saat 09.30’da İstanbul'da Fatih’te başlayan gece yarısı 01.00’de sonra eren bir takip – tarassut işlemine katılmışlardır. Özcan Özkan ile Bahadır Tekin’in İstanbul’da Avrupa Yakasında bulunan ikamet ettikleri Halkalı ve Bağcılar’daki adreslerinden oldukça uzak bir yerde İstanbul'da Anadolu yakasında bulunan Ümraniye-Sarıgazi’deki adrese gitmeleri, Osman Hayal'e dair adres çalışmaları yapmaları ve ardından da saat 09.30’da Fatih’teki adrese gelmeleri olası değildir.

 İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen tüm raporlar hiyerarşik olarak paraflanmasına rağmen ara kademede amir olan ve 24.02.2006 tarihinde görevi başında bulunan Başkomiser İbrahim Şevki Eldivan tarafından, herhangi bir resmi mazereti de olmadığı halde '24.02.2006 tarihli' bu rapor paraflanmamıştır.

 01.11.2005 - 31.12.2006 tarihleri aralığındaa, polis memuru Bahadır Tekin tarafından hazırlanan 66 adet Personel-Tahkikat raporunun 65’i İstanbul İl Emniyeti İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından kullanılan  'Vadi' adı verilen programa kaydedildiği halde yalnızca '24.02.2006 tarihli' bu Personel-Tahkikat Raporu 'Vadi' adlı programa yazılmamıştır ve İDP programına da kaydedilmemiştir.

 01.11.2005 - 31.12.2006 tarihleri aralığında, Bahadır Tekin tarafından düzenlenen  66 adet Personel-Tahkikat Raporunun hiçbirinde paraf veya not yok iken, yalnızca '24.02.2006 tarihli' bu Personel-Tahkikat Raporu hem paraflanmış ve hem de raporun üzerine not düşülmüştür.

 01.11.2005 – 31.12.2006 tarihleri aralığında yapılan çoğu tahkikata Bahadır Tekin, Özcan Özkan ve Kahraman Küllücek ekip halinde katılırken, '24.02.2006 tarihli' Personel-Tahkikat çalışmasına izinli veya raporlu olmadığı halde Kahraman Küllücek katılmamıştır.

 '24.02.2006 tarihli'  'Personel-Tahkikat Raporu' 24.02.2006 tarihinde ve sonraki tarihlerde TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü ile EGM İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilmemiştir [Oysa ki gerçekte 24.02.2006 tarihinde tahkikat yapılmış  ve bu tahkikata ilişkin belge gerçeğe uygun şekilde 24.02.2006 tarihinde düzenlenmiş olsa idi İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından bu belge TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü ile EGM İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilirdi.  İİEM'nde İstihbarattan sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yapmış olan Şammaz Demirtaş'a 18.12.2018 tarihi duruşma Mahkeme Hakimi Ali Özcan : "Normal şartlar altında 18 yıllık istihbaratçısınız. Böyle gelen bir yazıya (17.02.2006 tarihli yazı kastedilmektedir) usul olarak, kural olarak, yazılı olarak mı cevap verilmesi gerekirdi?" şeklinde soru yöneltilmiş ve Şammaz Demirtaş : "Yani yazılı cevap verilir; çünkü yani bu yazının gereği yapıldıktan sonra yani onlarda kendi ulaştığı bilgileri şubeler arası paylaşım olur." şeklinde yanıt vermiştir. Mahkeme Hakimi Ali Özcan bu yanıt üzerine tekrar : "Yazılı olarak mı paylaşılır?" şeklinde soru yöneltmiş ve Şammaz Demirtaş da : "Yazılı olarak. Yani yazılı olarak da şey yapılır, yani eğer yazıyla daha iyi bir ilişki ve bu işle ilgili daha fazla bilgi almak için şubeler birbiriyle telefonla da görüşür." şeklinde yanıt vermek sureti ile 'tahkikat' talebinin olması ve 'tahkikat' yapılmış olması durumunda düzenlenen belgenin yazılı şekilde ilgili il emniyet istihbarat şube müdürlüğüne gönderilmesi gerekliliğinin olduğunu doğrulamıştır.

 66 adet 'Personel - Tahkikat Raporu'nun 65 adedinin formatı aynı şekilde iken formatı farklı olan tek rapor '24.02.2006 tarihli' rapor olmuştur.

Katılan taraf olarak bu konunun tartışmasız şekilde belirli hale gelmesine yönelik olarak 06.12.2017 tarihli duruşmada tarafımızdan Mahkemeye dilekçe sunulmuş ve bu dilekçede:

“İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri olan Bahadır Tekin ile Özcan Özkan tarafından düzenlemiş görünen ve imzalanan, Volkan Altunbulak, İbrahim Pala ile Ahmet İlhan Güler tarafından paraflanan, üzerinde 'Osman Hayal'in yerini tespit etmeye çalışalım. Yasin'in gelişi ile duyarlı olalım' notlarının yazılı olduğu 24.02.2006 tarihini taşıyor görünen Osman Hayal'in İstanbul-Ümraniye-Sarıgazi'de bir dönem çalıştığı işyerinin tespitine yönelik yapılan tahkikat sonucu düzenlendiği iddia edilen evrakın cinayetten sonra düzenlenmiş olup olmadığının tespiti amacı ile Bahadır Tekin’in kullandığı 505 373 71 85 – 505 410 87 20 numaralı hatlar ile Özcan Özkan’ın kullandığı 505 211 31 45 numaralı hattın 24.02.2006 tarihinde sinyal bilgilerinin [HTS kayıtlarının], İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'ndan istenmesine karar verilmesi” talep edilmiştir.

Mahkeme tarafından bu talebimiz kabul edilmiş ve bu konu ile ilgili yazılar yazılmış ve dava dosyasına Özcan Özkan ile Bahadır Tekin’in kullanımında olan hatların 24 Şubat 2006 tarihli HTS kayıtları – baz istasyonu sinyal bilgileri gönderilmiştir. Bu belge incelendiğinde;

Özcan Özkan’ın kullanımında olan 505 211 31 45 numaralı hattın 24 Şubat 2006 tarihinde, 07.49 – 08.41 saatleri aralığında Bağcılar, 09.43 - 10.49 saatleri aralığında Vatan Caddesi Emniyet Müdürlüğü Aksaray, 10.55 – 13.35 saatleri aralığında Fatih ve Yusufpaşa, 13.39 – 23.26 aralığında ise Bayrampaşa - Topkapı – Samatya – Yedikule – Cerrahpaşa adreslerinde bulunan baz istasyonlarından sinyal aldığı,

Bahadır Tekin’in kullanımında olan 505 410 87 20 numaralı hattın  24 Şubat 2006 tarihinde saat 03.20’de Bağcılar, 04.20 – 07.19 saatleri aralığında Mahmutbey Yolu, saat 09.01’de Bayrampaşa, saat 09.51’de Vatan Caddesi Emniyet Müdürlüğü Aksaray, 09.55 – 11.00 saatleri aralığında Fatih, 11.15 – 11.26 saatleri aralığında Beyoğlu, 11.51 – 11.52 saatleri aralığında Süleymaniye  ve Vefa, 12.20 – 13.07 saatleri aralığında Fatih, saat 15.06’da Aksaray -Eminönü, 15.15 – 23.59 saatleri aralığında Fatih adresinde bulunan baz istasyonlarından sinyal aldığı,

Yine Bahadır Tekin’in kullanımında olan 505 373 71 85 numaralı hattın ise  24 Şubat 2006 tarihinde 00.13 – 23.58 saatleri arasında ‘Muhtesip İskender Cad. Fevzipaşa Mah. No.215 Fatih’ adresinde bulunan baz istasyonundan sinyal aldığı görülmektedir.

Bahadır Tekin ile Özcan Özkan’ın HTS kayıtları – baz istasyonu sinyal bilgileri Bahadır Tekin ile Özcan Özkan’ın 24 Şubat 2006 tarihinde gün boyu İstanbul’un Avrupa Yakasında olduklarını, günün herhangi bir saatinde İstanbul’un Anadolu yakasında bulunan Ümraniye – Sarıgazi’ye gitmediklerini ve bu nedenle de Osman Hayal’in bulunduğunun bildirildiği adrese yönelik çalışma yapmadıklarını, 24 Şubat 2006 tarihli üzerinde Ahmet İlhan Güler, İbrahim Pala ile Volkan Altunbulak’ın 24.02.2006 tarihli ve 25.02.2006 tarihli paraflarını ve İbrahim Pala’nın notlarının bulunduğu belgenin cinayetten sonra, 17 Şubat 2006 tarihli yazının ‘tahkikat’ talebine yönelik olduğu argümanını desteklemek amacı ile  cinayetten sonra oluşturduklarını tartışmaya yer vermeksizin doğrulamaktadır.

Bu olgular 24.02.2006 tarihini taşıyan tahkikat evrakının, sorumluluklarını bertaraf etmek için Celalettin Cerrah ve Ahmet İlhan Güler’in talimatı ve bilgisi dahilinde [Ahmet İlhan Güler'in parafı olması sebebiyle bizzat iştiraki ile]  Dink cinayetinden sonra ve de gerçeğe aykırı bir şekilde düzenlendiğini tartışmaya yer vermeyecek şekilde doğrulamaktadır  (Cinayetin işlendiği 19.01.2007 tarihinden sonra, İİEM  görevlileri 17.02.2006 tarihli yazı ile ilgili herhangi bir işlem yapmadıkları gerçeğini örtmek amacı ile bu yazının 'tahkikat talep yazısı' olduğu argümanını oluşturmaya karar vermiş, bu argümanı desteklemeye yönelik  de Osman Hayal’in adresine yönelik bir çalışma yapmış fakat Osman Hayal’in çalıştığı fırını dahi tespit edememişlerdir.

Zira bu konu ile ilgili yine Devlet Denetleme Kurulu tarafından : "Mülkiye Başmüfettişi Mehmet Ali Özkılınç tarafından, Osman Hayal'in İstanbul'da verilen adresi üzerinde yapılan araştırmada, Osman Hayal'in Tüylüoğlu ekmek fırınında (Eski Ankara caddesi No:108/A Sarıgazi-Ümraniye adresinde) 2004 yılının 9. ayında çalışmaya başladığı, 2005 yılının 11. ayından sonra haber vermeden işten ayrıldığı, fırının ücret defteri üzerinde yapılan incelemede tespit edilmiştir. Dolayısı ile polis memurlarınca edinilen Osman Hayal’in söz konusu fırında çalışmadığı yönündeki tahkikat bilgisinin doğru olmadığı anlaşılmaktadır." denilmiştir.

 Devlet Denetleme Kurulu tarafından 02.02.2012 tarihinde oluşturulan raporda; Kurullarınca 24.02.2006 tarihinde Bahadır Tekin ile Özcan Özkan'ın Ümraniye - Sarıgazi'de Osman Hayal'e ait adrese yönelik çalışma yapılmadığı sonucuna varılmış ve raporun devamında da " tahkikat raporunun cinayetten sonra hazırlandığı yönünde kuvvetli şüpheler bulunduğu anlaşılmaktadır." şeklinde değerlendirmede bulunulmuştur. 

 Devlet Denetleme Kurulu üyeleri raporlarında ayrıca İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Volkan Altunbulak'ın Osman Hayal ile Yasin Hayal'e dair yaptığını iddia ettiği teknik çalışmaların da yapıldığının ciddi şüpheleri içerdiğine dair değerlendirmede de bulunmuşlardır.  Volkan Altunbulak'ın Yasin Hayal'in kullanımında olan hatta ilişkin teknik çalışma yaptığına kanıt olarak sunduğu  bilgisayarında excel formatındaki 'Yasin Hayal.enson.xls' dosyasının  eski tarihli dosya şeklinde düzenlenmesinin basit bir işlem ile olanaklı olduğunu, zira, metnin-dosyanın oluşturulmasından önce  bilgisayarların tarih kısmının istenen eski bir tarih olarak değiştirilerek yazılması durumunda, metnin-dosyanın eski tarihli bir metin olarak görüleceği ve algılanacağı sonucuna varmışlardır [Devlet Denetleme Kurulu raporunda bu durum şu şekilde ifade edilmiştir : "Kurul üyemizce kendi bilgisayarının tarihi 20.02.2006 olarak değiştirilip, yeni bir XLS uzantılı Excel dosyası oluşturulmuş, daha sonra bilgisayarın tarihi yeniden düzeltilmiştir. Daha sonra oluşturulan Excel dosyasının oluşturulma tarihine bakıldığında 20.02.2006 olduğu görülmüştür. Buna göre 2011 yılında 2006 tarihli bir Excel dosyasının oluşturulabileceği anlaşılmıştır."] Devlet Denetleme Kurulu tarafından bu olasılık da  dikkate alınarak Volkan Altunbulak’ın cinayetten önce Yasin Hayal’in veya Osman Hayal’in telefon kayıtlarını Dara sisteminden taradığına ilişkin beyanlarının ve Excel belgesinin şüpheli olduğu da belirtilmiştir.

V. Bu yargılamada her ne kadar ısrarla ve inatla Celalattin Cerrah ve Ahmet İlhan Güler kendilerine Trabzon'dan gönderilen 17.02.2006 tarihli ihbar yazısının "koruma sağlanması gereken bir yazı olmadığını", böyle bir talebin "koruma kodu" ile gönderilmesi gerektiğini savunsalar da bu iddialarının da doğru olmadığı ortaya çıkmıştır.

 İSTİHBARAT ŞUBE MÜDÜRLÜKLERİ ARASINDA YAPILAN YAZIŞMALARDA ''13-900-0008' AİDİYET KODU İLE 'KORUMA' TALEPLİ YAZIŞMALARIN YAPILMADIĞI EGM İSTİHBARAT DAİRE BAŞKANLIĞI TARAFINDAN BİLDİRİLMİŞTİR.  ASIL OLAN DA YAZIŞMALARDAKİ 'SAYILAR' DEĞİL YAZININ İÇERİĞİDİR. YAZININ 'KONU' KISMINA 'YASİN HAYAL" veya "HRANT DİNK' YAZILMASININ DA HERHANGİ BİR ÖNEMİ BULUNMAMAKTADIR.

Mahkeme tarafından 'koruma talebi' ve koruma talebi ile ilgili yazışmalarda belirli sayıların kullanılması zorunluluğu bulunup bulunmadığı ile ilgili EGM İstihbarat Daire Başkanlığına yazı yazılmış ve yazıda  "19.01.2007 tarihi ve öncesi dönemde koruma talebi ile ilgili yazışmalarda kullanılan yazışma kodunun ne olduğunun bildirilmesi" istenmiş ve yanı sıra "İl İstihbarat Şube Müdürlüklerinin birbirleri ile koruma talebi ile ilgili yazışmalarda kullanılan yazışma kodunu kullanarak yaptıkları yazışmalardan örnek mahiyetinde 10 adet yazışmanın onaylı örneklerinin çıkarılması" ve dava dosyasına gönderilmesi talep edilmiştir. 

Bu yazıya, EGM İstihbarat Daire Başkanlığı 09.02.2017 tarihli yazı ile yanıt vermiş ve yazıda;  19 Ocak 2007 tarihinden önce EGM İstihbarat Daire Başkanlığı arşiv projesinde (İDP-II) inceleme yapıldığı, Merkez ve Taşra birimleri tarafından bahse konu yazışma kodu kullanılarak 5614 adet yazışmanın yapıldığı, sondajlama usulü ile yapılan sorgulamada '13-900-0008' yazışma kodu kullanılarak İl İstihbarat Şube Müdürlüklerinin kendi aralarında yaptıkları bir yazışmaya rastlanmadığı bildirilmiştir.

Kaldı ki, TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü  tarafından yapılan yazışmada hangi kodun kullanıldığı veya yazışmanın 'konusu' olarak hangi ibarenin yazılmış olduğunun da esasında herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Asıl ve önemli olan yazının içeriğidir ve bu yazıda Hrant Dink'e yönelik eylem yapılacağı açıkça belirtilmiştir. Esasında bu konu izah gerektirmeyecek açıklıkta bir konudur. Nitekim, 31.07.2019 tarihli duruşmada tanık olarak dinlenen EGM İstihbarat Daire Başkanı eski yardımcısı Necmettin Emre'ye, Ahmet İlhan Güler tarafından,  17.02.2006 tarihli yazı, 'koruma' ve 'konu' bahsi ile ilgili  ısrarla ve tekrarlanarak : "Koruma kararı aldırılma talebi olsa, koruma kararı talebi olsa yazıda, konusu Yasin Hayal mi olurdu Hrant Dink mi olurdu ... Yazının konusunda Yasin Hayal yazıyor eğer şayet bu yazıdaki amaç Hrant Dink'e karşı bir eylem yapılacak onun korunması amaç edilseydi bunun konusu Hrant Dink mi olurdu Yasin Hayal mi olurdu?...konu kısmına Hrant Dink yazılmaz mıydı, yani yazının içerisinde geçmek yerine talepse bu eğer şayet konu kısmında da Hrant Dink yazılmaz mıydı Yasin Hayal yerine?" şeklinde soru yöneltmiş Necmettin Emre de yanıt olarak:  "Her evraka ayrıca bakmak lazım yani içeriğindeki konunun nasıl ifade edildiği, ne amaçlandığı bakıp ona göre karar vermek lazım. Konu kısmına ne yazdığımızdan çok içinde evrakın ne olduğu önemli, yani konu kısmına bir şey yazabilir, önemli olan evrakın içeriğidir, konu kısmına sadece bir terör eylemi dersiniz, tehdit dersiniz bu çok önemli değil, önemli olan evrakın içeriğidir." şeklinde yanıt vermek sureti ile açık olan bu hususu teyit etmiştir [TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilen 31.01.2006 tarihli Mustafa Öztürk'ün birkaç kişi ile birlikte İstanbul'da silahlı bir eylem yapacaklarına dair yazının 'konu' kısmının karşısına, içeriğine uygun olarak 'silahlı eylem' ifadesi değil,  'Nizam-ı Alem Ocakları Faaliyetleri' yazılmıştır fakat elbette ki bu durum  yazının gönderildiği İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından gönderilen İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerini bir silahlı eylemin gerçekleşebileceği ile ilgili bilgilendirdikleri sonucuna varılmasına engel teşkil etmeyecektir].  

Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler'in, TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü'nün 17.02.2006 tarihli yazısının koruma talebini içermediğine ve 'koruma' talebini içermesi için yazının '13-900-0008' aidiyet numarasını taşıması gerektiğine yönelik iddiaları ve argümanları elbette ki itibar edilmemesi gereken iddia ve argümanlardır.

Hrant Dink'e yönelik şahsi, fiziki ve mekansal koruma tedbiri alınmasına yönelik işlemleri ve yazışmaları İİEM görevlileri Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler'in yapmaları için TİEM'nün 'koruma' konusunda herhangi bir talepte bulunması gerekliliği bulunmamaktadır, yazının içeriği belirlidir ve Hrant Dink'e yönelik koruma tedbirleri alınmasına yönelik işlemleri karara bağlayacak ve  yazışmaları yapacak olanlar da İİEM görevlileridir. 

VI. Bu yargılamada Ahmet İlhan Güler ve Celalettin Cerrah, Hrant Dink Cinayeti öncesinde kimseye kendiliğinden koruma vermediklerini, bunun hiç bir zaman uygulamada böyle yapılmadığını, yasa ve yönetmeliklerin de böyle olmadığını iddia etseler de  (hatta Celalettin Cerrah mahkemEnizdeki savunmasında, madem o kadar tehdit atmosferi altındaydı, kendisi koruma talep etseydi" şeklindeki beyanıyla kendi sorumluluk ve görevini Hrant Dink'e atacak kadar ileri gitmiştir) iddialarının doğru olmadığı ortaya çıkmıştır. Zira;

İİEM görevlilerinin talebi ve yazışmalarına istinaden İstanbul Valisi ve İstanbul Valiliği İl Koruma Komisyonu tarafından Yazar Ferit Orhan Pamuk’a yönelik Aralık 2005 – Ocak 2006 tarihlerinde;  Orhan Pamuk’un terör örgütlerinin hedefi olduğu hususunda herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmamasına, somut bir tehdit tespit edilememesine, herhangi bir sebepten dolayı can güvenliğinin tehlike altında olduğu yönünde kayıtlara intikal etmiş bir bilgi bulunmamasına rağmen salt beyanlarının kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılmasından dolayı Orhan Pamuk’un hedef olabileceği ve saldırıya uğrayabileceği doğru değerlendirmesi üzerinden, Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin 11. Maddesi uyarınca koruma kararı alınmıştır.   

Orhan Pamuk'a yönelik koruma kararı alınması Celalettin Cerrah tarafından İstanbul Valiliğinden talep edilmiştir ve yanı sıra Celalettin Cerrah İstanbul Valiliği İl Koruma Komisyonu üyelerinden biri olarak koruma kararını oluşturan ve imzalayan kişilerden biri de olmuştur (Orhan Pamuk’a yönelik koruma tedbirleri alınmasına yönelik yazışmaların yapılması ve kararın alınması çok kısa bir zamanda,  yalnızca iki (2) gün içinde gerçekleşmiştir).

Hrant Dink hakkında yaşanan olaylar,  ölüm tehditleri alması, 'hedef kişi' haline getirilmesi ve 2006-2007 yıllarındaki ülkedeki siyasal iklim Hrant  Dink'e yönelik şahsi, fiziki ve mekansal koruma tedbirleri alınmasını zorunlu hale getirmekte iken bir de Yasin Hayal tarafından Hrant Dink'e yönelik eylem yapılacağı bilgisini içeren 17.02.2006 tarihli yazı Hrant Dink'e yönelik şahsi, fiziki ve mekansal koruma tedbirleri alınmasını güçlü şekilde zorunlu hale getirmiş fakat İİEM görevlileri olan Celalettin Cerrah ile Ahmet ilhan Güler tarafından Hrant Dink'e yönelik koruma tedbirleri kasıtlı şekilde alınmamıştır.

 Orhan Pamuk ile ilgili alınan koruma tedbirleri ile ilgili yazışmalar, Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin 11.maddesinin Hrant Dink cinayeti öncesi İstanbul'da uygulamasının olmadığına dair beyanın bir gerçekliğinin olmadığını ortaya koymasının yanı sıra yine Ahmet İlhan Güler'in iddiasının aksine Orhan Pamuk ile ilgili 'tespit', yazışma, ilk olarak Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından  yapılmamıştır, Orhan Pamuk'a koruma sağlanması ile ilgili ilk yazılar İİEM görevlileri tarafından yazılmış ve koruma talebi de İİEM olan Celalettin Cerrah tarafından oluşturulmuştur.

Ayrıca İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün Hrant Dink cinayetinin işlendiği 19.01.2007 tarihinden önceki tarihlerde Koruma Hizmetleri Yönetmeliği madde 11 uyarınca almış olduğu tek koruma kararı Orhan Pamuk'a yönelik koruma kararı da değildir.

Mahsuni Vural, Elvan Vural, Cemal Vural ve Kemal Vural isimli kişilere ilişkin İİEM Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından 24.11.2006 tarihli ve B.05.1.EGM.4.34.00.14.08. (15566) 2006 sayılı bir yazı kaleme alınmış, Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin 11.maddesi kapsamında  İİEM Terörle Mücadele, İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü ile MİT İstanbul Bölge Başkanlığı nezdinde tahkikat yapılmış, tahkikatın neticesinde 07.12.2006 tarihli Valilik 'Olur'u ile M.Vural, E.Vural, C.Vural ve K.Vural isimli kişiler 'Çağrı üzerine koruma ve konut koruma' tedbiri ile koruma altına alınmışlardır.

   Ahmet İlhan Güler'in, Hrant Dink’in korunması ile ilgili işlemleri yapacak mercilerin Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü,  EGM İstihbarat Daire Başkanlığı ve Merkez Koruma Komisyonu görevlileri olduğu ve  İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün Hrant Dink'in korunması ile ilgili herhangi işlemi yapamayacağı ve bu konuda İİEM görevlileri olarak kendilerine yüklenebilecek herhangi bir kusur bulunmadığına yönelik savunmasının da herhangi bir gerçekliğinin olmadığı ortaya çıkmıştır.  

Mahkeme 30.09.2016 tarihli, 29.11.2016 tarihli, 28.12.2016 tarihli, 13.01.2017 tarihli, ve 23.01.2017 tarihli yazılarında 'Hedef Şahsılar Programı'nın işleyişi  konusunda Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına yazılar yazmış, EGM İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından da bu yazılara 29.11.2016 tarih ve 09.02.2017 tarihli yazılar ile yanıt verilmiştir. EGM İstihbarat Daire Başkanlığı 29.11.2016 tarihli yazısında, anılan yazılar ve program çerçevesinde kişilerin korunmasına ilişkin EGM İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından, Emniyet Genel Müdürlüğü Koruma Daire Başkanlığı ve Merkez Koruma Komisyonuna bildirimde/talepte bulunulacağına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmadığını belirtmiştir. 

Yine Mahkemeniz tarafından 10.02.2017 tarihli duruşmada Emniyet Genel Müdürlüğü Koruma Dairesi Başkanlığına yazı yazılmasına karar verilmiş, karar uyarınca 13.02.2017 tarihinde yazı yazılmış ve EGM Koruma Daire Başkanlığı da Mahkemeye 23.02.2017 tarihinde 'Bilgi  Notu' başlıklı bir yazı göndermiş ve bu yazıda şu hususları beyan etmiştir:

"....Korunması istihbari birimlerce talep olunanlar başlıklı 11 inci maddesinde "Hayatının ciddi biçimde tehdit altında bulunduğu Milli İstihbarat Teşkilatı ile diğer istihbarat birimleri tarafından tespit edilenler ve korunmaları zaruri görülenler, bu kuruluşların teklifi üzerine güvenlik birimlerince, talepleri aranmaksızın korunmaya alınırlar"... Amir hükümleri bulunmaktadır.

Bu çerçevede :

...

...Merkez Koruma Komisyonu Yönetmeliğin 11 inci maddesi kapsamında karar almamaktadır. Bu durum ile ilgili olarak istihbarı birimlerce hayatının ciddi biçimde tehdit altında bulunduğu tespit edilenler ve korunmaları zaruri görülenler, ikametinin bulunduğu yer valiliğince talepleri aranmaksızın koruma altına alınırlar.

Merkez Koruma Komisyonu toplantısı öncesinde, Yönetmeliğin 11 inci maddesi kapsamında istihbarı birimlerce korunmaları zaruri görülenlerin İçişleri Bakanlığına veya Emniyet Genel Müdürlüğüne doğrudan bildirilmesi durumunda, Merkez Koruma Komisyonunda karar alınmamakta, konuyla ilgili olarak şahsın bulunduğu yer valiliğine konu ivedi olarak bildirilmektedir".

VII. Bu yargılamada; İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve İstihbarat Şube müdürü Ahmet İlhan Güler, kendi sorumluluklarını örtmek  amacıyla 17.02.2006 tarihindeki yazı içeriğinden "cana kast ve öldürme gibi" bir sonuç çıkmayacağını,  yazının içeriğinde geçen "ses getirici eylem" ibaresinin her türlü basit bir  eylem olabileceğini idda etseler de "ses getirici eylem" tanımlamasının istihbaratta basit bir "yurmurta atma eylemi" olamayacağı ve bu savunmalarının da gerçeklikten kopuk olduğu netleşmiştir.  

Tekrar hatırlatmak gerekirse TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilen 17.02.2006 tarihli yazı; Yasin Hayal’in Ermenilere karşı büyük kin beslediği, ilerleyen günlerde İstanbul ilinde ses getirecek bir eylem yapmayı planladığı, hedef olarak da Türklüğü aşağıladığı inancı ile Hrant Dink’i seçtiği, maddi imkan sağladığında eylemi gerçekleştirme için İstanbul'a geleceği, İstanbul'da Sarıgazi ilçesinde bir fırında çalıştığı bilinen ağabeyi Osman Hayal'in yanında kalacağı ve Yasin Hayal'in Mc Donalds'a patlayıcı madde atarak bir çok kişinin yaralanmasına sebep olduğu bilgisine de yer verilerek Yasin Hayal'in tasarladığı bu eylemi yapabilecek yapıda olduğu bilgilerini içermektedir. 

Bir dönem EGM İstihbarat Daire Başkanlığında Başkan Yardımcılığı görevini ifa eden Vedat Yavuz Mahkemenin 12.03.2019 tarihli duruşmasındaki tanıklığında, 17.02.2006 tarihli yazıda yer alan ibareler ile Yasin Hayal'in eylemleri ve yapısı dikkate alındığında 'ses getirici eylem' ifadesinin 'cana kast edecek bir eylem' olduğu sonucuna varılacağını  beyan etmiştir.

Yine bir dönem İİEM'nde İstihbarattan sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Şammaz Demirtaş Başbakanlık Teftiş Kuruluna verdiği 04.03.2008 tarihli ifadesinde: “Yazıda, Hrant Dink’e karşı ses getirici bir eylem düzenleneceği bilgisi Hrant Dink’in öldürüleceği anlamına gelir, ikinci olarak, o dönemdeki Türkiye’nin içinde bulunduğu konjonktür; Ermeni konferansı ve Fransız ve Amerikan Parlamentosunun sözde Ermeni soykırımının tanınmasıyla ilgili bir süreç yaşanıyordu, dolayısıyla bu anlamda Hrant Dink’in seçilmiş, Türkiye’nin itibarını olumsuz yönde etkileyecek iyi bir hedef olduğunu düşünüyorum. Bu evraka standart prosedürde bir işlem değil, daha önemseyen bir yaklaşım sergilerdim” şeklinde  beyanda bulunmuştur.

Ahmet İlhan Güler'in kendisi dahi yargılamada hakim ....Karagöl'ün sorduğu soruya:  

"Şimdi buyurduğunuz gibi yani bu kişi daha önce bir eylem yapmış. Benzer söylemlerde bulunmuş. Tekrar bir eylem yapabilir. Bu eylemde ses getirecek bir eylem olabilir. Bu tabi ki böyle bir yorum yapılabilir. Çıkabilir."

şeklinde yanıt vermek sureti ile aslında 17.02.2006 tarihli yazıdan öldürme sonucuna da  varılabileceğini kabul etmiştir [İçişleri Bakanlığı  Teftiş Kurulu Başkanlığı Mülkiye Başmüfettişine 13.02.2007 tarihinde vermiş olduğu ifadesinde : “23 Yıllık emniyet mensubuyum. Bunun 18 yılı istihbarat şube müdürlüğünün çeşitli kademelerinde geçmiştir…Dört yıldır yapmakta olduğum İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü, Türkiye’nin iş yükü en fazla olan şube müdürlüğüdür ve bu süre içinde büyük başarılar sağlamış, birçok önemli operasyon gerçekleşmiştir…Sadece 2006 yılında aşırı sol, aşırı sağ, bölücü, bölgeci, irticai ve organize suç örgütlerine karşı 350 civarında operasyon yapılmıştır…Operasyonların İstanbul Emniyeti olarak gerçekleştirilmesinde önemli roller oynayarak yüzlerce olay aydınlatıldığı gibi birçok vahim olayın meydana gelmesi önlenmiş, yüzlerce insanın katline ve yaralanmasına mani olunmuştur. Önemli katkılar sunduğumuz operasyonlarda örgütlerin hedefi olarak bilinen yüzlerce insanın hayatları kurtarılmış, hedef olarak seçilen yerler sabotajlardan korunmuştur. Yalnız bir yıllık çalışmalar ve neticesinde tehlikelerden korunan kişi ve tesisler tek tek sayılmaya kalkılsa bir kitapçık boyutuna ulaşacak…iftihar edilecek çalışmalar sonucunda 1. Başbakanlık makamı tarafından 3 takdirname, 2.Bakanlık makamı tarafından 5 takdirname, 3.Valilik makamı tarafından 117 takdirname, 4. Ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğü Encümeni kararı ve Bakanlık Makamının onayı ile toplam 414 maaş taltifi layık görülmüştür. Şimdi yapılan bu işlemin hukuki boyutu yanında siyasi boyutu olduğunu düşünenler çıkabileceği için başbakanlık, bakanlık, valilik başta olmak üzere tüm amirlerin takdir ve olumlu değerlendirmelerine mazhar olduğuma işaret etmek etmeyi gerekli görüyorum”. şeklinde kendisini tanımlayan Ahmet İlhan Güler'in 17.02.2006 tarihli yazı içeriğinden Yasin Hayal'in Hrant Dink'i öldürmeyi tasarladığı sonucuna varmamış olması elbette ki olası değildir].  

Sonuç olarak TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilen 17.02.2006 tarihli belge Hrant Dink'in öldürüleceği bilgisini çok net bir şekilde içermektedir ve iddianın aksine Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler de bu belgeyi okuduklarında elbette Hrant Dink'in öldürüleceği sonucuna varmışlardır.

VIII. Bu yargılamada 17.02.2006 tarihli evrakla ilgili Celalattin Cerrah'ın bu evrakı yok etmeye çalışma çabasına dair (kaldı ki tüm yargılama ve ifadelerle birlikte değerlendirildiğinde bize de çok tutarlı gelen) şaibe ortaya çıkmıştır.

 CELALETTİN CERRAH, CİNAYETİN GERÇEKLEŞMESİ SONRASINDA RAMAZAN AKYÜREK İLE GÖRÜŞME YAPMA İSTEĞİ VE ISRARI İÇERİSİNDE OLMUŞTUR. RAMAZAN AKYÜREK'İN, CELALETTİN CERRAH'IN 17.02.2006 TARİHLİ YAZININ 'İMHA' EDİLMESİ TALEBİNDE BULUNDUĞUNA YÖNELİK İDDİA VE BEYANI BULUNMAKTADIR.

Cinayetin işlendiği 19.01.2007 tarihinde Ramazan Akyürek İİEM'ne gelmiş,   Hrant Dink cinayeti ile ilgili yapılan toplantılara katılmış ve 21.01.2007 tarihinde de Ankara'ya geri dönmüştür.

Celalettin Cerrah 22.01.2007 tarihinde ve sonraki günlerde Ramazan Akyürek ile görüşme yapma isteği ve ısrarı  içerisinde olmuştur.

 Ramazan Akyürek tarafından 19.04.2016 tarihinde Mahkemeye sunulan tahliye talebini içeren dilekçede : "Cinayet sonrası yaptığım bildirim kayıtlarını silmemi isteyenler masum kabul edilmesine rağmen kayıtları silmeyeceğini söyleyen ben cinayetten sorumlu tutuluyorum" şeklinde beyanda bulunulmuştur.

Ramazan Akyürek, Ahmet İlhan Güler'in savunmasını yaptığı ve sorgulandığı Mahkemenin 08.11.2016 tarihli duruşmasında  : "17 Şubat tarihli yazı benim Celalettin Bey'le İstihbarat Şube Müdürünün telefonu  üzerinden beni araması sonrasında imha etmem istenen tek belgedir. Daire Başkanı olarak iddianamede var. Şu imha edildi, şu saklandı, şu gizlendi. Benden talep edilen tek şey 17 Şubat’ta Trabzon’dan İstanbul’a gelen...o yazının imhasıdır sayın heyet, sayın katılımcılar" şeklinde,

Ramazan Akyürek, savunmasını yaptığı ve sorgulandığı Mahkemenin 02.12.2016 Tarihli duruşmasında da : "17 Şubat 2006 tarihli eleman Erhan Tuncel’den alınan ve Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik eylem bilgisini içeren evrakın imha edilmesini istedi. Cümle olarak aklımda mealen, Ramazan sen Trabzon’un İstanbul’a bu konuyla ilgili gönderdiği bir evrak varmış. Şu tarihli, bir tek tarihini söyledi '17 Şubat 2006 tarihli evrak, onu imha ediyorsun kardeşim.' Ben de kesinlikle böyle bir şeyin yapılamayacağını bunun bana teklif dahi edilmemesi gerektiğini söyledim. Ancak buna rağmen kendisi, inat etmememi, Başkanlığın bunu yapabileceğini, imha edilmesinin şart olduğunu, yoksa bu evrakın hepimizi yakacağını ısrarlı bir şekilde vurguladı ... Ben asla böyle bir şey yapılamayacağını tekrarlayınca bu sözlerimden hoşlanmadı ve oldukça sinirlendi ... Daha sonra bu beyanımla ilgili olarak Celalettin Cerrah’la karşılaştığımızda yanlış yaptığımı, bu tür ifadelerin bir gün bana zarar vereceğini belirtmişti. Nitekim haksız da çıkmadı iki senedir cezaevindeyim." şeklinde ve

Ramazan Akyürek, Nedim Şener'in tanık olarak bilgisine başvurulduğu 09.06.2017 tarihli duruşmada da: " Ben cinayet sonrası İstanbul’dan Ankara’ya dönmüştüm. Daha sonra Celalettin Cerrah Trabzon’dan İstanbul’a gereği için yazılan 17 Şubat 2006 tarihli yazının imhasını teklif etti." şeklinde iddia ve beyanda bulunmuştur.

IX. Bu yargılamada yine Trabzon İl Jandarma Komutanlığı [TİJK] görevlilerinin;  2006 yılı Temmuz ayında, Yasin Hayal'in Erhan Tuncel ve birkaç kişi ile birlikte Hrant Dink'i öldürmeyi tasarladığı, cinayeti gerçekleştirmeye yönelik İstanbul'a gittikleri, Hrant Dink'in ikameti ile Agos gazetesi  çevresinde ve bu iki mekan arasındaki yol güzergahında keşifler yaptıkları ve kroki hazırladıkları, Yasin Hayal'in Hrant Dink'in hangi sokaktan ve yoldan geleceğini izah ederek  kroki benzeri bir resim üzerinden Hrant Dink'i nasıl öldüreceğini etrafındaki kişilere anlattığı, Yasin Hayal'in cinayeti gerçekleştirmeye yönelik el yapımı silah temin etmeye çalıştığı bilgilerine ulaşılmış (hem kendilerinin cinayetten sonra kaleme aldıkları evrak içeriğinden hem de tanık ve sanıkların beyanlarından) olduğu halde bu bilgileri raporlara aktarmadıkları ve cinayeti önlemeye dair başta Metin Yıldız olmak üzere hiç bir hareket, eylem ve işlemde bulunmadıkları ortaya çıkmıştır. 

X. Bu yargılamada, cinayetin işlenmesinde sorumluluğu olanların sadece bu dosyada yargılanan sanıklarla ve bilgilerle sınırlı olmadığı, cinayete dair bilgilerin sadece bu dosyadaki bilgi ve belgelerle sınırlı olmadığı ancak bu kurum ve kişilere dair, bilgi ve belgelere dair soruşturmanın ve kovuşturmanın genişletilmediği ortaya çıkmıştır. Şöyle ki;

 Hrant Dink cinayeti ile ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından 10.10.2008 tarihinde bir rapor oluşturulmuştur, bu rapor Başbakanlık Teftiş Kurulu  müfettişleri Mehmet Akın, Ayşegül Genç ve Yasemin Tuğce İnan tarafından düzenlenmiştir ve bu rapor dosyaya girmiştir.

İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinde 2016/32 E. numarası ile devam eden davanın 13.04.2017 tarihli 43. duruşmasında raporu düzenleyen Yasemin Tuğce (İnan) Babaoğlu, Mehmet Akın ile Ayşegül Genç’in tanıklığına başvurulmuştur.

Başbakanlık Teftiş Kurulu üyeleri yöneltilen sorular üzerine, Dink cinayetine dair incelemeleri kapsamında Trabzon’da MİT Trabzon Bölge Başkanı ile görüştüklerini, MİT Trabzon Bölge Başkanının bu görüşmede, Dink cinayetine dair ellerinde herhangi bir bilgi olmadığı yönünde beyanda bulunduğunu, bu beyan üzerine ‘Hiç olmazsa bir kırıntı verin’ dediklerini ve MİT Trabzon Bölge Başkanının da bu söz üzerine ‘Kırıntı sizi fırına götürür” şeklinde beyanda bulunduğunu doğrulamışlardır (13.04.2017 tarihli duruşma zaptı).

MİT Trabzon Bölge Başkanının ‘Kırıntı sizi fırına götürür’ beyanı, Milli İstihbarat Teşkilatı’nda Dink cinayeti ile ilgili bilgiler bulunduğunun ve bu bilgileri sorumluklarını doğuracağı için paylaşmadıklarının açık ve simgesel anlatımıdır [ ‘Kırıntı sizi fırına götürür’ beyanı ile Uğur Mumcu cinayeti sonrası Mehmet Ağar’ın Özdal Mumcu ile yaptığı görüşmede sarf ettiği  ‘Tuğlayı çekerseniz duvar yıkılır’ beyanı arasındaki paralellik de ayrıca dikkat çekici bir paralelliktir ].    

MİT Trabzon Bölge Başkanının ‘Kırıntı sizi fırına götürür’ beyanı Devlet Denetleme Kurulu’nun ‘Hrant Dink’in 2003 yılındaki Sydney ihbarından cinayet gününe kadar olan süreçte çeşitli nedenlerle MİT merkez veya bölge başkanlıklarının gündemleri içerisinde yer almıştır. Yani, her ne kadar bu güne kadar paylaşılmamış ise de Milli İstihbarat Teşkilatı ve bağlı birimlerinin bu konuda ek bir takım bilgilerinin olduğu düşünülmektedir’ değerlendirmesini de doğrulamaktadır.

XI. Yargılamada cinayetin işlendiği gün Akbank'taki kamera görüntülerinin tamamının bir takım kişiler ve görevliler tarafından alındığı ancak bu güne değin görüntülerin bir  kısmının kaybolduğu ortaya  ortaya çıkmasına rağmen gerek savcılık gerekse mahkeme tarafından buna dair hiç bir işlem yapılmamıştır.

 CİNAYET MAHALLİNE YAKIN OLAN, HRANT DİNK CİNAYETİNE DAİR SORUŞTURMA ve YARGILAMADA ÖNEM TAŞIYAN 'AKBANK' İSİMLİ BANKAYA AİT İÇ KAMERALAR İLE BANKAMATİK KAMERASI 18.01.2007 ve 19.01.2007 TARİHLERİNDE TÜM ZAMANA DAİR KAYIT YAPMIŞ, 18.01.2007 - 19.01.2007 TARİHLERİNE AİT KAYITLAR İİEM GÖREVLİLERİ TARAFINDAN ALINMIŞ OLMASINA RAĞMEN KAYITLARIN YALNIZCA BİR BÖLÜMÜ SORUŞTURMA VE DAVA DOSYASINA SUNULMUŞTUR ve KAYITLARIN ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜ BUGÜN DAHİ YARGILAMA DOSYASINDA BULUNMAMAKTADIR.

BANKAYA AİT GÜVENLİK KAMERA GÖRÜNTÜLERİ, TERÖRLE MÜCADELE ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVLİLERİNİN YANI SIRA KENDİLERİNİN 'İSTİHBARATÇI' OLDUĞUNU BEYAN EDEN KİŞİLER TARAFINDAN DA ALINMIŞTIR. 

Bu konu ile ilgili 19.01.2007 tarihinde İİEM Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde Sağ Büro Amirliğinde komiser yardımcısı olarak görev yapan Cem Akar'ın İstanbul C. Başsavcılığı tarafından 17.03.2015 tarihinde bilgisine başvurulmuş, Cem Akar bu ifadesinde, cinayetin işlendiğini öğrendiği anda cinayetin görev alanına girmesi nedeni ile olay yerine gittiğini, Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Celal Sel'in çevredeki kamera görüntülerini alması için kendisine talimat verdiğini, bu talimat üzerine Akbank'a gittiğini, şube müdürü ile görüştüğünü, görüntü olduğu bilgisini edindiğinde teknik büro amirliğinden görüntüleri almaları için personel talep ettiğini, görüntüler için banka şubesi içerisinde iken İstihbarat Şubeden olduğunu beyan eden 2 kişinin banka içerisinde olduğunu ve bu 2 kişinin de görüntüleri aldıklarını, yürütülen bir soruşturma sırasında İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerinin güvenlik kamera görüntülerini almasının ya da toplamasının normal bir uygulama olmadığını, böyle bir uygulamayla ilk kez karşılaştığını, zira, yürütülen soruşturmalarda güvenlik kamera görüntülerinin Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından  toplandığını ve bilahare gerek görülmesi halinde İstihbarat Şube Müdürlüğüne  analiz çalışması için verildiğini beyan etmiştir.

İstanbul C. Başsavcılığı tarafından 19.01.2007 tarihinde banka şubesinin müdürü olan Hamza Bülent İlkehan'ın da 05.03.2015 tarihinde bilgisine başvurulmuş, Hamza Bülent İlkehan, cinayet bilgisinin kendisine iletilmesi üzerine bankaya döndüğünü, kapıları kilitlediğini, polis memurlarının bankaya geldiğini, Cem Akar ile muhatap olduğunu ve yanı sıra İstihbarat Dairesinden olduklarını söyleyen 2 polis memurunun yanlarında getirdikleri ufak bir harici hafızayı güvenlik kamera görüntülerinin bulunduğu bilgisayara bağlayarak görüntüleri aldıklarını, bu kişilerin görüntüleri aldıklarına  dair tutanak düzenlemediklerini, İstihbarat Dairesinden geldiklerini söyleyen bu 2 polis memuru ile görüştüğünü ve bu 2 kişi tarafından güvenlik kamera görüntülerinin harici bir belleğe ya da hafıza kartına yüklendiği sırada Cem Akar'ın da odasında olduğunu ve Cem Akar'ın da bu kişilerin istihbaratçı olduğunu söylediğini beyan etmiş ve ifadesinin devamında : "Güvenlik kamerası görüntüleri o tarihlerde şubedeki bilgisayarda 15 ya da 20 gün süreyle muhafaza ediliyordu, güvenlik kamerası görüntüleri banka merkezinde muhafaza edilmiyordu, daha sonra da o bilgisayarı ya da bu bilgisayarın hafızasını Hrant Dink cinayeti nedeniyle polislerin sürekli görüntü almaya gelmelerinden dolayı polislere verdiğimi hatırlıyorum" demiştir.

Hamza Bülent İlkehan ile Cem Akar'ın 'tanık' sıfatı ile Mahkemenin 05.09.2019 tarihli duruşmasında da bilgilerine başvurulmuştur. Hamza Bülent İlkehan 05.09.2019 tarihli duruşmada; farklı zamanlarda farklı polislerin görüntülerin kopyasını almak üzere geldiğini ve görüntüleri yeniden aldıklarını, tahminen görüntülerin 6-7-8 kez alındığını, görüntülerin banka şubesinde durduğunu, 18 Ocak 2007 ve 19 Ocak 2007 tarihine ait görüntülerin tamamının  var olduğunu, istense idi bu 2 güne ait tüm görüntülerin alınmasının olanaklı olduğunu, iki günlük görüntünün alındığı,  görüntülerden kopya alanların 7 günlük ya da 10 günlük görüntülerin kopyalarını almadığını, en son kendisinin görüntüyü alanlara harddiskin tamamını vermeyi önerdiğini ve harddiskin tamamını da verdiğini,  harddiski verirken, bilgisayarı verirken bir şey imzalanmış olması gerektiğini beyan etmiştir. Cem Akar da, cinayetin işlendiği 19.01.2007 tarihinde görüntüleri istihbaratçı olduğunu beyan eden kişilerin de kendisinin yanı sıra aldıklarını yeniden beyan etmiştir.   

Akbank'ın Osmanbey şubesinin içini, Şafak Sokağı ve Halaskargazi Caddesinin bir bölümünü gören kameraları bulunmaktadır. Cinayetin işlenmesinden sonra soruşturmayı yürüten İİEM görevlileri tarafından 19.01.2007 tarihinde ve ilerleyen günlerde bu bankanın kamera kayıtları alınmıştır. Hamza Bülent İlkehan'ın önerisi üzerine ilerleyen günlerde İİEM görevlileri tarafından kamera kayıtlarının tamamı alınmıştır.  Görüntülerin tamamı alınmış olmasına rağmen soruşturma ve dava dosyasında tespit edebildiğimiz kadarı ile yalnızca bankamatike ait kameranın 19.01.2007 tarihine ait 12.40.55 - 15.23.29 saatleri aralığı ile 18.01.2007 tarihine ait 10.00.00 - 17.59.59 saatleri aralığı ve iç kameralardan sadece birisinin salt 14.15.22 - 15.05.22 saatleri aralığı mevcuttur, bu kameralara ait görüntülerin diğer tarih ve saatleri bulunmamaktadır. Bu kameralar dışındaki diğer kameraların ise herhangi bir görüntüsü de bulunmamaktadır.

Sonuç olarak, İİEM görevlileri tarafından cinayetin işlendiği gün ve takip eden günlerde, bankaya ait kamera kayıtlarının tamamı alınmış olmasına rağmen, olayın gerçekleştiği Halaskargazi Caddesinin bir bölümünü gören kamera görüntülerinin önemli bir bölümü ve yine olay yerine çok yakın olan, Ogün Samast'ın cinayeti işlemek için beklediği ve cinayeti işledikten sonra da koşarak uzaklaştığı Şafak Sokağı gören bankanın bir iç kamerasının da görüntüleri bulunmamaktadır.

XII. Cinayetin işlendiği 19 Ocak 2007 tarihinden sonra yıllarca savcılık ve mahkeme tarafından kendilerinden istenilen bilgi ve belge taleplerine kurumların ve/veya yetkili kişilerinin dosyaya eksik, yanıltıcı ya da gerçeğe aykırı yazı cevaplar gönderdikleri, gerçeği örtme çabasına matuf yorumlarda bulundukları ve beyanlar verdikleri de bu yargılamada açığa çıkan gerçeklerden biridir. Zira yukarıda da belirttiğimiz gibi bu vahim sonucun elbette en vahim sebebi, mahkemelerin ve savcılıkların dosyada sanık olarak yargılanan kişilerin halen başında olduğu kurumlardan bu belge ve bilgilerin istenilmesi idi ki, doğallığında her bir sanık kendi sorumluluğunu bertaraf etmeye yönelik yanıltıcı cevaplar gönderdi dosyaya.

XIII. Yargılamada dosya maddi gerçekliğine aykırı olarak, cinayeti önlemede ve Hrant Dink’i korumayarak öldürülmesine yol açmada sorumluluğu bulunan kişilerden FETÖ ile bağlantılı olduğunu düşündüğü sanıklara ceza verilirken, bu örgütle bağlantısının olmadığını düşündüğü bir kısım sanık hakkında cezalandırdıkları kişiler ile aynı sorumlulukları olmasına, cinayeti önlemede yetki ve görevlerine rağmen cinayeti önlemeyerek işlenmesine olanak sağlamalarına rağmen; Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler, Reşat Altay, Engin Dinç, Ercan Demir, Muhittin Zenit, Sabri Uzun, Metin Yıldız, Cevat Eser, Ünsal Gürel, Hüseyin Yılmaz, Ergün Yorulmaz ile  Hacı Ömer Ünalır haklarında beraat ya da düşme kararı verilmiş ve bu kararlar Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından onanmıştır.

 Yargıtay 3. Ceza Dairesi (2022/35200 E. Ve 2023/4495 K.; 21.06.2023 tarih), dosyada şu an yargılanan sanıklar hakkında verilen beraat kararlarını, "TCK 309. Maddede yazılı suçtan ceza alabilecekleri ve hukuki durumlarının buna göre tayin ve takdiri gerektiğinin gözetilmemesi" sebebiyle bozmuş ve huzurdaki yargılamaya devam olunmuştur.

 Yargıtay 3. Ceza Dairesi Kararı'nın ilgili bölümü; "...Fırat (Hrant) Dink cinayeti sonrasında ulusal ve uluslararası basın yayın kuruluşlarında yapılan haberler, binlerce kişinin éHepimiz Ermeniyiz" şeklinde sloganlar atarak sokaklara çıkması, uluslararası alanda siyasi iktidarın karşı karşıya kaldığı zorluklar birlikte değerlendirildiğinde; Fırat (Hrant) Dink cinayeti ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından hedeflenenin, azınlıkların ötekileştirilmesi, siyasi iktidara güvensizlik, can ve mal güvenliğinin sağlanamaması gibi söylemlerin yaygınlaştırılması ile Anayasa'nın öngördüğü düzenin fiilen uygulanmasını önlemek olduğu, vahim eylem niteliğinde gerçekleşen bu cinayet eyleminin, sanıklar yönünden Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu oluşturduğu anlaşılmakla...TCK'nın 309. Maddesinde yazılı suçtan cezalandırılabilecekleri..." şeklindedir.

İddia makamı da 31.05.2024 tarihli duruşmada verdiği mütalaasında Yargıtay'ın bozma ilamıma uygun olarak 2 kişi hariç tüm sanıkların TCK 309. Maddeden cezalandırılmasını istemiştir. Tüm sanıklar için sonuç cümlesi de NEREDEYSE hep aynı GEREKÇEYİ içermiştir

(Bu tespit,  Jandarma görevlisi sanıklar olan Okan Şimşek, Veysal Şahin, Gazi Günay, Yavuz Karakaya, Muharrem Demirkale, Ali Öz ve Bekir Yokuş için şu şekildedir; "...sanığın Trabzon İl Jandarma Komutanlığı'nda görevli diğer sanıklarla ve İstanbul Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde görevli sanıklarla, cinayetin planlanması ve icrası noktasında müşterek hareket ettiği...",

Emniyet görevlisi sanıklar olan Mehmet Ayhan, Onur Karakaya için ise; "...her ne kadar sanığın polis memuru olarak söz konusu cinayet tasarısının önlenebilmesi adına adli ve idari kurumları harekete geçirebilecek yönlendirici düzeyde bir yetkisinin bulunmadığı ileri sürülse de sanığın yapmış olduğu işlemlerle cinayetin mutlak suretle gerçekleşeceğini bilebilecek düzeyde olduğu, emir komuta zincirinde kanunsuz emrin suç içermesi halinde kesinlikle yerine getirilmeyeceğini bildiği, belirtilen süreç içinde kesin olan cinayet planının önlenmesi adına da hiç bir gayretinin tespit edilemediği, diğer sorumlular ile fikir birliği ve iştirak halinde olduğu, gerçekleşen cinayetten de görevinin gereklerini yerine getirmediğinden, sorumlu olduğu,

Sanığın 1 yıl öncesinden itibaren gerçekleşeceğini bildiği cinayetin işlenmesine değin tüm görev süresi içinde üstleri olan diğer faillerin gözetimi, sevk ve idaresi ile bu cinayetin önlenmesine yönelik önleyici işlemlerde bulunması gerektiği, bunun yerine bizzat cinayete giden temel işlemleri tesis ettiği ve yapılanları gizlemek suretiyle cinayet tasarısının ifşasını önlediği, cinayetten haber alınacak yegane emniyet istihbarat yardımcı elemanının düşümünü gerçeğe aykırı uydurma sebeplerle diğer sanık Onur Karakaya ile birlikte tanzim ettiği raporla sağladığı, bunun öncesinde ve sonrasında yapılan görüşmeleri de üstlerinin yönlendirmesiyle istihbarat bilgi raporlarına dönüştürmediği, kendi sorumluluklarına gidilmesine neden olabilecek tüm işlemleri imha ederek gizlediği, son anına kadar cinayetin azmettirici ve faillerini de takip edip eylemden kesin olarak haberdar olduğu halde, üstlerinin suç içeren yönlendirmesinin dışına çıkmayarak mülki ve adli makamları bildirmediği, dolayısı ile kesin işleneceğini bildiği cinayetin önlenmesini sağlayacak hiç bir tedbir almadığı gibi örgütsel gizlilik uyarınca alınmasına da engel olduğu ve diğer sanıklar ile iştirak halinde hareket ederek üzerine atılı suçları işlediği anlaşılmakla, sanığın eylemine uyan 5237 sayılı TCK'nın 309/1, 82/1-a, 37/1, 53/1, 58,63, 3713 sayılı yasanın 5/1 maddeleri uyarınca cezalandırılmasına..." şeklinde mütalaa vermiştir).

SONUÇ ve İSTEM        

Tüm yargılama aşamasında vermiş olduğumuz beyan dilekçelerimiz, sanık ve tanık sorgularımızda bu kişilerin verdiği yanıtlarla ortaya çıkan maddi gerçekler, mahkemeniz tarafından yapılan talep ile dosyaya kurumlar tarafından gönderilen yazı cevaplar, İstinaf ve  Temyiz dilekçemizde ayrıntıları ile açıkladığımız somut delil ve gerekçelere, Yargıtay'ın bozma ilamında gerekçeye ve de Savcılığın mütalaasında huzurdaki sanıklar için belirttiği;

"....her ne kadar sanığın polis memuru olarak söz konusu cinayet tasarısının önlenebilmesi adına adli ve idari kurumları harekete geçirebilecek yönlendirici düzeyde bir yetkisinin bulunmadığı ileri sürülse de sanığın yapmış olduğu işlemlerle cinayetin mutlak suretle gerçekleşeceğini bilebilecek düzeyde olduğu, emir komuta zincirinde kanunsuz emrin suç içermesi halinde kesinlikle yerine getirilmeyeceğini bildiği, belirtilen süreç içinde kesin olan cinayet planının önlenmesi adına da hiç bir gayretinin tespit edilemediği, diğer sorumlular ile fikir birliği ve iştirak halinde olduğu, gerçekleşen cinayetten de görevinin gereklerini yerine getirmediğinden, sorumlu olduğu,..Sanığın 1 yıl öncesinden itibaren gerçekleşeceğini bildiği cinayetin işlenmesine değin tüm görev süresi içinde üstleri olan diğer faillerin gözetimi, sevk ve idaresi ile bu cinayetin önlenmesine yönelik önleyici işlemlerde bulunması gerektiği, bunun yerine bizzat cinayete giden temel işlemleri tesis ettiği ve yapılanları gizlemek suretiyle cinayet tasarısının ifşasını önlediği...kendi sorumluluklarına gidilmesine neden olabilecek tüm işlemleri imha ederek gizlediği, son anına kadar cinayetin azmettirici ve faillerini de takip edip eylemden kesin olarak haberdar olduğu halde, üstlerinin suç içeren yönlendirmesinin dışına çıkmayarak mülki ve adli makamları bildirmediği, dolayısı ile kesin işleneceğini bildiği cinayetin önlenmesini sağlayacak hiç bir tedbir almadığı gibi örgütsel gizlilik uyarınca alınmasına da engel olduğu ve diğer sanıklar ile iştirak halinde hareket ederek...."

şeklindeki gerekçelere dayanarak Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler, Reşat Altay, Engin Dinç, Ercan Demir, Muhittin Zenit, Sabri Uzun ile  Hacı Ömer Ünalır (Metin Yıldız, Hüseyin Yılmaz, Ergün Yorulmaz, Ünsal Gürel, Cevat Eser hakkında aynı maddeden verilen beraat kararı 'yasal olarak' kesinleştiği için her ne kadar talepte bulunulmasa da aynı suç kapsamında sorumlu oldukları düşünülmektedir) haklarında Mahkemeniz tarafından  TCK'nın 309. maddesinden suç duyurusunda bulunulmasına, Volkan Şahin'in de TCK'nın 83. maddesinden cezalandırılmasına karar verilmesini talep ederiz. Saygılarımızla. 16.07.2024


Kategoriler

Güncel