Tarihsel Adalet için Bellek Müzesi’nin hazırlayıp 12 Eylül’de İstanbul Tütün Deposu’nda açtığı ve iki ay içinde yaklaşık 4000 kişinin ziyaret ettiği ‘Geçmiş Bugündür’ başlıklı sergi, geçen hafta üç boyutlu formatta sanal ortama taşındı.
Türkiye’nin ilk dijital müzesi ve insan hakları arşivi olan, Tarihsel Adalet için Bellek Müzesi’nin direktörleri Eylem Delikanlı, Aylin Tekiner, Hülya Deveci ve Özlem Delikanlı’yla, 12 Eylül darbesini konu alan en kapsamlı sergi olma niteliği taşıyan ve artık internet üzerinden ziyaret edilebilecek olan ‘Geçmiş Bugündür’ hakkında konuştuk.
‘Geçmiş Bugündür’ sergisinin içeriği ve tasarımı nasıl şekillendi?
Tarihsel Adalet için Bellek Müzesi, 12 Eylül 2022’deki lansmanın ardından internet ortamında açıldı ama kapsamlı bir sergi hazırlama fikri daha önce, 2021’in sonunda doğmuştu. Dijital müzeyi hazırlarken temel bir soruyla hareket ettik: Bellek Müzesi fiziki bir müze olsaydı nasıl bir yer olurdu? ‘Geçmiş Bugündür’ sergisi de bu soruya verdiğimiz yanıtla şekillendi. Sergi hem müzenin içeriğine, özellikle daimî koleksiyonlarına dair bilgi veriyor, hem de insan hakları odaklı çerçevesiyle, ziyaretçileri demokrasiyi savunmaya çağırıyor. Güncel sanat eserlerine de yer verdik sergide. Küratoryal çerçeveyi Eylem Delikanlı, Aylin Tekiner ve Sevim Sancaktar oluşturdu. Sergiyi kurgularken, 12 Eylül Darbesi sergilerinden aşina olduğumuz görsel kodlardan ve anlatım dilinden uzak bir yol izlemeyi tercih ettik. Ziyaretçiyi bilgi bombardımanıyla yormak yerine, dönemi bilmeyenlerin zihninde soru işaretleri yaratacak, fiziki müze formatına olabildiğince yakın bir sergi olmasını istedik. Aynı zamanda sergi tasarımcımız olan Sevim Sancaktar, hayalimizi gerçekleştirmemizde kritik bir rol oynadı.
Sözünü ettiğiniz sanat eserlerinin, serginin ‘belgesel’ içeriğiyle ilişkisi hakkında neler söylersiniz?
12 Eylül 1980 Darbesi’ni odağına alan bir insan hakları arşivi olmanın yanı sıra bellek aktivizminin de Türkiye’deki önemli temsillerinden biri olduğuna inandığımız Bellek Müzesi farklı disiplinleri, kuşakları ve araçları bir araya getirmeyi yöntem olarak önemsiyor. Bu güçlü disiplinlerden biri de, hiç kuşkusuz sanat. Sanat ile bellek arasında sofistike, katmanlı ve derinlikli bir ilişki var. Sanat, hakikati kayda geçirmek, arşivlemek, toplumsal belleği mobilize etmek ve bu yolla iyileşme olanaklarını aramak yönünde zengin ve güçlü bir alan sunuyor. Hazırladığımız sergiyi, Gülsün Karamustafa, Nil Yalter, Tan Oral, Gülçin Aksoy, Özlem Sulak, Sevim Sancaktar, Güneş Terkol, Aylin Tekiner, Doğa Yirik ve Nalan Yırtmaç eserleriyle güçlendirdi. Sevim Sancaktar tüm bu sanatçıları bir araya getirirken, eserler ile ana arterler arasında çok güçlü bir bağ kurdu. Kimi darbenin doğrudan tanığı ve muhatabı, kimi o dönemde çocuk oldukları hâlde aileleri dolayımıyla sürecin öznesi olmuş, kimi darbeden yıllar sonra doğup ailesinin darbe sürecinde yaşadıklarının peşine düşmüş bu sanatçıların, müzenin ana kolonları diyebileceğimiz koleksiyonlarla ilişkilenen, hakikate incelikle ışık tutan eserleri izleyicileri derinden etkilerken, belleklerini yoklamalarına da vesile oldu.
Sergi hangi kesimlerden ilgi gördü? Gençlerin ilgisi nasıldı?
Döneme bizzat tanıklık etmiş yaş grubunun yoğun ilgi göstereceğini tahmin ediyorduk, öyle de oldu. Ancak Bellek Müzesi’yle özellikle tanışmasını istediğimiz kitle, 12 Eylül Darbesi dönemini yaşamamış, konuya dair bilgisi olmayan veya sınırlı olan, liseli ve üniversiteli gençlerdi. Sergide, gençlerin bugün maruz kaldıkları, hâlen yürürlükte olan 1982 Anayasası, YÖK gibi darbe kurumları, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kısıtlanması gibi pek çok yapısal sorunun kaynağının 12 Eylül olduğunun altını çizmeye çalıştık. Onlara geçmişin geçmişte kalmadığını, bugünü de belirlediğini, içinde yaşadıkları politik, ekonomik ve kültürel atmosfere ait temel sorunların oluşumunda 12 Eylül’ün çok önemli bir dönemeç olduğunu gösterebilmek istedik. Bellek Müzesi ekibi olarak, sergi süresince, ziyaretçi grupları için 1,5-2 saatlik turlar yaptık. Bu süre içinde darbeyi tüm detaylarıyla anlatmamızın olanağı yoktu elbette ama ziyaretçilerin yarısından çoğunu gençlerin oluşturması ve onlarla 12 Eylül üzerine konuşabilmek bizi çok mutlu etti. Gençlerin sergiden, merakla ve döneme ilişkin soru işaretlerine yanıt arama isteğiyle ayrıldıklarını görmek umut vericiydi.
Bellek Müzesi’ne katkıda bulunmak isteyenler ne yapabilir?
Kapımız tüm siyasetlerden, 12 Eylül’ün öznesi, tanığı olmuş herkese açık. Gerek sözlü tarih tanıklıklarıyla, gerek döneme ait mektup, fotoğraf, defter, afiş, poster, bildiri, dergi gibi bellek nesnelerini veya dava dosyalarını, resmî başvuru ve dilekçelerini bizimle paylaşarak herkes katkıda bulunabilir. Tüm bu belgeleri, belirli bir standartta dijital ortama aktarıp sahibine iade ediyor ya da –bağışçımızın isteği doğrultusunda– sahiplenip fiziki arşivimize ekliyoruz. Toplayabildiğimiz her anlatı ve materyal, insan hakları ihlallerini temellendirmede ve bu alandaki hak mücadelesini güçlendirmede temel kaynaklarımız oluyor. İnkârı ortadan kaldıracak ve en ufak bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, maddi gerçeği temel alarak 12 Eylül’ün bütün şiddetini ve yıkımını resmetmeye çalışıyoruz ve bunu, gelecek nesillere kalacak şekilde, derli toplu bir insan hakları arşivi olarak yapılandırıyoruz. Katkı verecek herkes, bu yapıya bir tuğla eklemiş olacak. Katkıda bulunmak isteyenler bize sosyal medya hesaplarımızdan veya bellekmuzesi.org üzerinden ulaşabilirler.
Bellek Müzesi çalışmalarına nasıl devam edecek?
Daimî koleksiyonlarımızın kapsamını genişletmeye devam ediyoruz. Fiziki sergiyi farklı mekânlara taşıma konusu da gündemimizde. Altmış kişiyi aşan bir danışmanlar listemiz var; onların katkılarıyla, müzenin stratejik ve teorik çerçevesini geliştirmeye, gelecekteki etkinliklerini şekillendirmek üzere çalışıyoruz. Kolektif akıl yürütmeyle ilerlemeye, beraber düşünmeye ve bu anlamda kapsayıcı olmaya özen gösteriyoruz.
‘Vazgeçmeyeceğiz’
“Güneş Terkol’un ‘Vazgeçmeyeceğiz’ başlıklı işi, Bellek Müzesi’nin geçmişle bugünü birbirine bağlama şiarını sergide güçlü bir şekilde temsil eden eserlerden biri. Yıllardır dünyanın önemli sivil itaatsizlik eylemlerinden birini sürdüren Cumartesi Anneleri/İnsanları, elbette, Bellek Müzesi için de çok önemli. Müzemizin danışmanları arasında da yer alıyorlar, müzenin sözlü tarih koleksiyonunda onlarla yapılmış mülakatlar da var. Bellek Müzesi olarak, Türkiye’de daralan sivil alanda mücadeleden vazgeçmeyen, hakikatin ve adaletin peşini bırakmayan bu hareketle dayanışma fikriyle, sergi öncesinde Karşı Sanat’ta bir atölye düzenledik. Güneş Terkol yürütücülüğünde yapılan bu hikâye anlatım atölyesine Cumartesi Anneleri/İnsanlarıyla birlikte biz de katıldık ve hepimiz farklı kumaşlardan kestiğimiz mendillere, bu hak savunucularına dair hikâyeler işledik. Atölyeye katılamayan anneler evlerinden yemenilerini gönderdiler. Güneş, sergi için bu mendilleri ve yemeni parçalarını birleştirerek büyük bir bez afiş tasarladı. Galatasaray Meydanı Cumartesi Anneleri/İnsanlarına –sınırlı şekilde- açılmadan önce yani serginin son haftasına kadar her cumartesi, Galatasaray Meydanı’ndaki gözaltılar sırasında, müze ekibi olarak, sergiyi gezen gruplara, özellikle gençlere bu büyük bez afişin önünde onların mücadelesini anlattık. Serginin kapanış günü olan 11 Kasım’da, Cumartesi Anneleri/İnsanları yıllar sonra ilk kez Galatasaray Meydanı’na çıktı ve sonrasında sergiye geldiler.”
Çocuklarız, bir aradayız
“Sergide, Çocuklarız Bir Aradayız İnisiyatifi üyelerinin kaleme aldıkları, 12 Eylül’ün kendileri için ne ifade ettiğini konu alan metinler de yer alıyor. Bu metinler, Birikim dergisinin Eylül özel sayısında da yayımlandı.
Çocuklarız Bir Aradayız İnisiyatifi, müzenin yürütücü direktörü Eylem Delikanlı ve iletişim direktörü Özlem Delikanlı’nın, 12 Darbesi’nin geride kalan ailelerini konu alan sözlü tarih çalışması olan ilk kitapları ‘Keşke Bir Öpüp Koklasaydım’ın yayımlanması sonrasında, 2014 yılında kuruldu. Böylece, darbe dönemini çocuk olarak yaşamış olanlar olarak bir araya gelip, deneyimlerimizi paylaştığımız, birlikte neler yapabileceğimize dair kafa yorduğumuz bir süreci başlatmış olduk. Müze direktörümüz Aylin Tekiner’in de 2014’ten bu yana içinde olduğu inisiyatifte, darbeyi Türkiye’de yaşamış olanlar ve yurtdışına gitmek durumunda kalanlar bir araya gelme şansını yakaladı. Fark ettik ki, her birimiz darbenin etkileriyle farklı şekillerde baş etmeye çalışmışız. Aramızda, belgesel yapan, kısa film çeken, hikâye anlatıcılığı yapan, cezaevindeki babasının gönderdiği mektuplar üzerine çalışan arkadaşlarımız varmış. Elimizden geldiğince birbirimizin çalışmalarına destek olarak birlikte bir güç yaratmaya çalışıyoruz. Hedefimiz, daha fazla arkadaşımıza ulaşarak, paylaşımlarımızla dönemin belleğinin inşasına katkı sunmak.”