Zozo Dalmas ve çalkantılı hayatı: "Ondan bir tane var"

Zozo Dalmas, gerçek adıyla Zoi Stavridi, 1906’da İstanbul Langa’da doğdu. 1910’lu yıllarda, belki Balkan Harbi’nin yarattığı koşullardan dolayı, annesi ve büyükannesiyle birlikte Selanik’e göçtü. Selanik’in muhacir mahallelerinde büyüdü. Kısa sürede kamuoyunun ve eleştirmenlerin ilgisini çekerek bir sahne yıldızı hâline geldi. 1932’de Yunanistan’da ‘Avukat Hanım’ filmiyle sinemaya adım attı. Muhsin Ertuğrul’un yönettiği ‘Cici Berber’ filmi Türkiye’de ve Yunanistan’da gişe rekorları kırdı. Dalmas, pek çok gazeteye verdiği röportajlarda, 1933’ten 1938’e dek Kemal Atatürk’le ilişkisi olduğunu anlattı.

Zozo Dalmas, iki dünya savaşı arasında ünü Türkiye’yi, Yunanistan’ı ve Ortadoğu ülkelerini tutmuş bir sahne sanatçısıydı. Tiyatro ve operetle başlayan sahne hayatı, daha sonra cüretkâr danslarıyla süslediği şarkıcılık kariyeri ve çağın ünlü insanlarıyla kurduğu dostluklarla perçinlendi. 1930’larda İstanbul sahnelerinin yıldızı oldu ama 1939’dan sonra bu kente uğramadı. 1988’de Atina’da öldü.

Yüzü, 1931’de, Yunan sigara markası Santé’nin paketinin üzerindeki kadın portresi için model olarak kullanıldı. Efsaneleşen bu paketteki yüz, çeşitli dedikodulara ve spekülasyonlara konu oldu; sonunda modelin Zozo Dalmas olduğu duyuruldu. 1988’de yayımlanan ‘Yunan Sigaraları Tarihi’ adlı kitapta (M. Haritatos ve P. Yakumaki, Atina, ELIA 1997) Dalmas’ın resminin, sigaranın Türkiye piyasasına girişini kolaylaştırmak amacıyla kullanıldığı belirtilir.
                                                                           

                                                                             ***

Zozo Dalmas, gerçek adıyla Zoi Stavridi, 1906’da, kendi ifadesine göre Aziz Spiridon yortusunda (12 Aralık), İstanbul’un yoksul bir semti olan Langa’da doğdu. Son yıllarında verdiği bir röportajda, bir dedesinin Çerkes, büyükannesinin ise Romanyalı olduğunu söylemiştir. 1910’lu yıllarda, belki Balkan Harbi’nin yarattığı koşullardan dolayı, annesi ve büyükannesiyle birlikte Selanik’e göçtü. Selanik’in muhacir mahallelerinde büyüdü; müzisyen Sotiris Grekos’un girişimiyle kurulan, Selanik’in ilk özel konservatuvarında eğitim aldı. 1919’da Selanik’te, Elsa Enkel’in tiyatro kumpanyasının sahnelediği, Dikran Çuhacıyan’ın ‘Leblebici Horhor Ağa’ operetinde sahneye çıktı. Temsil ettiği Çingene karakteri, yine kendi ifadesiyle, oryantal dansıyla erkek izleyicileri büyüledi. Sonraki yıllarda Atina’da, Suriye’de, Kıbrıs’ta ve Mısır’da sahne aldı. Ortadoğu turlarından kazandığı parayla Selanik’te kendi tiyatrosunu kurmaya çalıştı ama başarılı olamadı. 1925’te yapılan bir teklifi değerlendirerek İstanbul’a geldi; 13 yıl boyunca bu şehir ile Atina arasında mekik dokudu. 

Zozo Dalmas resminin bulunduğu sigara paketleri

Kısa sürede kamuoyunun ve eleştirmenlerin ilgisini çekerek bir sahne yıldızı hâline geldi. 1932’de Yunanistan’da, Pelos Katselis’in yönettiği ‘Avukat Hanım’ filmiyle sinemaya adım attı. Berber dükkânında çalışan Rum kızı Eleni’ye âşık olan ve ona yakın olmak için berberde işe giren gazetecinin maceralarını anlatan, Muhsin Ertuğrul’un yönettiği ‘Cici Berber’ filmi Türkiye’de ve Yunanistan’da gişe rekorları kırdı. 1933 yapımı bu film Yunanistan’da 1934’te ‘Sta Kimata tu Vosporu’ [Boğaziçi’nin Dalgalarında] adıyla gösterime girdi. 1935’te, senaryosunu Nazım Hikmet’in yazdığı, yönetmenliğini Muhsin Ertuğrul’un yaptığı ‘Milyon Avcıları’ filminde de rol aldı. 1938’e dek Türk basınında çok sık ve hep övgüyle yer alan Dalmas, bu tarihten sonra İstanbul ziyaretlerini kesip Atina’ya yerleşti. 1988’de orada öldü.

Mustafa Kemal ile ilişkisine dair anlattıkları

Dalmas, pek çok gazeteye verdiği röportajlarda, 1933’ten 1938’e dek Kemal Atatürk’le ilişkisi olduğunu anlattı. Mayıs 1960’ta EMBROS gazetesinden Emanuel Vermisso’ya verdiği röportajda, Mustafa Kemal’in Tokatlıyan Otel’de kendisini Yahudi bir iş adamıyla samimi vaziyette görünce kıskançlıktan kadehini fırlatıp aynayı kırdığını söyler. Bu vaka Aziz Nesin’in hatıratında şöyle geçer:

“Zozo Dalmas adlı bir Yunan şarkıcı kadın o sıralar Istanbul’da çok ünlüydü. Boylu boslu, dalyan gibi denilen, etine dolgun bir kadındı. Açık sarı saçları, Grek biçimi düz çekme burnu, soğuk bir güzelliği vardı. Gazinolarda Rumca şarkılar söylerdi. Mustafa Kemal’le Venizelos’un kurduğu, Kurtuluş Savaşı sonrasındaki Türk-Yunan dostluğu sırasında Zozo Dalmas’ın Rumca şarkıları İstanbul gazinolarında pek tutuluyordu. Mustafa Kemal’in Zozo Dalmas’la ilişkisi olduğu söylenir, bizim kulağımıza dek bu söylenti gelirdi. Sonradan olaya tanık olanlardan duymuştum: Tokatlıyan Otelinin bir salonunda pek de güzel olmayan, kadeh fırlatılarak bir boy aynasının kırılması olayı geçmişti.” (A. Nesin, ‘Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’, s. 626)

Olay, o günlerin yoğun olarak sansürlenen Türk basınında, gazetelerin dördüncü sayfalarında küçük puntolarla yer almıştır: 

“Yılbaşı gecesi sinema ve operet artisti Yunan’lı Zozo Dalmas, Tokatlıyan’da bir hadise çıkarmıştır. Sarhoş olan artist kadın, garsondan viski istemiş ve fazla sarhoş olduğundan kendisine viski getirmeyen garsona boş bir şişeyi atarak başından yaralamış ve büyük bir aynayı parçalamıştır. Meşhud suçlar kanununa göre mahkemeye verilen Zozo Dalmas, mahkemede on lira para cezası ile ayna parasını tazmine mahkûm edilmiştir.” (Anadolu, 3 Kanunisani 1937)

Dalmas 1950’lerde Yunanistan’ın tanınmış gazetecilerinden Dimitris Liberopulos’a verdiği ilk röportajda “Kemal bugün yaşasaydı Türkiye bambaşka olurdu” ifadesini kullanır. Röportajın ses kaydı Liberopulos’un internet sitesinde hâlen mevcuttur. Gazeteci bu röportajı şu sözlerle sunar:

“Bana röportaj verenler arasında Zozo Dalmas, özellikle Kemal Atatürk’le olan uzun süreli ilişkisi nedeniyle ilginç biridir. Yunan ve Türk operetlerinin bu eski yıldızı, samimiyetle, Selanik’te genç bir dansçı olarak yaşamını, genç bir havacıyla evliliğini ve daha sonra Mısır ve Türkiye’deki saraylarda operet kraliçesi olarak geçirdiği hayatı anlatıyor. 50’li yıllarda beni arayıp hayatına, özellikle de Kemal Atatürk’le olan ilişkisine dair bazı sırları açıklamamı istedi. Kayıt cihazıyla evine gittim ve karşımda, eski moda gardırobu, Chanel 5 parfümü ve geçmişin anılarıyla yaşayan, yaşlı, zarif bir hanım buldum. (…) Yorgun gözlerini gizlemek için siyah gözlük takmıştı; heykel gibi dimdik kalabilmek için ellerini sürekli kanepeye dayayarak konuşuyordu.” 

Zozo 1933’te, İstanbul’da bir gazinoda şarkı söylerken, Mustafa Kemal’in yaveri yanına gelip “Cumhurbaşkanı seni görmek istiyor” der. Şöyle anlatıyor:

“Beni lüks bir arabayla Beyoğlu’ndaki Pera Palas Oteli’ne götürdüler. Onunla ilk kez orada karşılaştım. Odada bulunan Celal Bayar’la da tanıştım. Mustafa Kemal’in bana söylediği ilk şey ‘Seni çok güzel buldum’ oldu; duymazlıktan geldim. Ta ki temiz bir Rumcayla ‘Demek İstanbul’u ‘Yilekaki pu foris’ şarkısıyla delirten Zozo sensin’ diyene kadar. O geceden sonra aramızda hep Rumca konuştuk.” 

Kemal Atatürk’ün ve misafirlerinin önünde dans eden Zozo, Türkiye’nin kudretli liderinin kendisine çiçekler ve mücevherler yağdırdığını, onu Tokatlıyan Oteli’nde defalarca ağırladığını anlatır. İstiklal Caddesi’ndeki meşhur kuyumcu Frangulis’ten Zozo’ya yolladığı hediyeler ve onun Tokatlıyan salonlarında Atatürk’e ithafen söylediği şarkılar eski İstanbulluların sohbetlerinde yıllarca anılır.

"Casus değildim. Bir Rum kadınıydım"

Liberopulos’a verdiği söyleşide, Yunan ajanı olduğu yönündeki suçlamalara da gelir konu. Venizelos’un kendisini gizlice arayıp çeşitli şeyler sorduğunu söyleyen Zozo, kendini hem Kemal’in kollarında hem de Yunanistan’ın hizmetinde bulduğu için gurur duysa da “Bunları yazma gözüm, çünkü ben casus değildim. Ben bir Rum kadınıydım. Mısır şehzadeleri ve Türk paşalarından aldığım elmasları ve altınları aileme ve fakir kızlara dağıttım, onlarca genç insan evlendirdim, onlarca bebeğin vaftizini üstlendim” der.

Zozo, bir keresinde, hizmetlerinden dolayı Kemal Atatürk’ün kendisine verdiği 1000 liralık banknottan makasla onun portresini kesip, geri kalanı “Bana bıraktığından sadece bana lazım olanı aldım, gerisini iade ediyorum, çünkü tutulmaya değer tek şey bu” notuyla otel odasında bırakır. Söyleşinin başka bir yerinde “Ondan tek talebim, tiyatro bileti vergisini yüzde 75’ten yüzde 20’ye indirmesiydi. Geri kalan her şeyi kendisi teklif etti ve bonkörce verdi” der. 
1934’te çıplak dans ettiğinin öğrenilmesi üzerine, sahne sanatçıları sendikası, Dalmas’ın oyuncu ruhsatını iptal eder. Ancak Celal Bayar, bir Atina ziyaretinde Büyük Britanya Oteli’nde görüştüğü Dalmas’ın ricasıyla ruhsatın iadesini sağlar.

1935–1938 arasında Atatürk’ün yakın korumalığını yapan Nazım Canca, ‘Hayatım ve Hatıralarımda Atatürk’ adlı kitabında, yaşadıkları bir geceyi şöyle anlatır:

“Bir kış seyahati esnasında Dolmabahçe Sarayı’ndayız. Her zaman olduğu gibi yine sofrada yirmi beş otuz kişi, aralarında zamanın meşhur Yunan film ve ses sanatçısı Zozo Dalmas da yanında gitarist bir bayanla birlikte hazır bulunmakta. Ayrıca saz takımı da yerlerini almış hafiften sanatlarını icra ediyorlardı. Zozo Dalmas’ın gitaristi gitarını eline aldığı zaman, bizim saz takımı sustu ve Zozo Dalmas gitar eşliğinde şarkılarına başladı. Bir taraftan şarkı söylerken diğer taraftan dans ediyordu.”

Basının ilgisi

Dalmas 1939’a kadar Türkiye yazılı basının günlük konusu olmaya devam eder. Gazino ve tiyatrolarda sıkça sahne alır, sinemada başarılı roller oynar, CHP’nin balo ve bağış kampanyalarına orkestrasıyla katılır. Son Telgraf gazetesinin 15 Mart 1939 tarihli sayısında Ahmed Rauf imzasıyla çıkan bir yazıda şu ifadeler yer alır:

“Bizim zavallı İstanbulun birçok eksiklikleri arasında, eğlence eksiği de vardır. (...) Sinemaları da bir tarafa bırakın. Gelelim tiyatrolara. Halk Opereti var, Şehir tiyatrosu var. Halk Opereti bugüne kadar çok çalıştı. Fakat, artist, eleman eksiği vardı. Çok şükür, bu akşam Halk Opereti biraz daha canlanıyor. Çünkü, meşhur Yunanlı artist Zozo Dalmas da oynamağa başlıyor. Bu kadını bütün İstanbul sever. Ben de severim. Bu satırları Halk Operetine reklâm olsun diye yazdığımı sanmayın. Operetle hiçbir alış verişim yok. Sırf, Zozo’yu sahnede seyredebilmek vesilesini bulduğum için sevincimden yazıyorum.”

Magazin haberlerinin tanrıçası Zozo’nun özel hayatı gazetelerde sıkça yer alır. Olan veya olmayan sevgilileri, yaşı, elbiseleri, birlikte olduğu insanlar sıkça yazılır, konuşulur. Mekik dokuduğu İstanbul-Atina-Selanik hattında gündem skandallarla doludur. Beraber olduğu askerî erkân ve devlet adamları, Arabistan ve Mısır prensleri, İstanbul’un kayda değer ticaret ve bilim adamları Dalmas’ın eğlencesidir. Her iki ülkenin basını sanatçıyı adım adım izler, Batı basınından öğrendikleri magazin tekniklerini ona uygularlar. 5 Temmuz 1936’da Tan gazetesinde, hasta olduğuna dair bir yazı çıkar:

“Kefaret! 

Vücudunun bütün kıvrımlarını, hatlarını, düzlüklerini ve yuvarlaklıklarını, sesinin bütün ihtizazlarını sahnede sanat diye kullanan meşhur sarışın dilber Zozo Dalmas hasta imiş, hem de kalbinden hasta!

Bu haber, kim bilir İstanbul’da ne kadar vücut sanatı meraklılarını müteessir etmiştir. Nitekim, bir tanıdık bu haberi duyunca dedi ki: 

-İsabet yemine inanılmaz [?] amma, kaç kişinin gözü üzerinde kalmıştı!.

Öteki cevap verdi: 

-Hem dikkat ediyor musun? Vurduğu yerden vuruluyor. Kaç kişinin kalbini yaktı. Şimdi kalbinden hasta. Şimdi bunun kefaretini veriyor!”

Açık Söz gazetesinin 8 Temmuz 1936 tarihli sayısında Dalmas’ın Temmuz’da Selanik’te öldüğü haberi yer alır ancak haber üç gün sonra yalanlanır ve sanatçının İstanbul’da operetlere başlayacağı duyurulur. 

“Meşhur Yunan artisti Zozo Dalmas Selanik’te kalp hastalığından öldüğüne dair çıkan haberler teeyyüt etmemiş ve dün şehrimizde bulunan arkadaşı Kofniyotis’e gelen bir telgrafla Zozo’nun sıhhatte olduğu bildirilmiştir. Telgraf Zozo Dalmas’ın Selanikte oturduğu otelin direktöründen gelmekte ve Türkiyede çıkan şayianın doğru olmadığı ve hatta evvelki gece hastalığını geçiren Zozonun tiyatroda temsillerine devam başladığı ilave edilmektedir. Zozo’nun öldüğüne dair önce verilen haberin bir muziplikten ibaret olduğu zannedilmektedir. Hatta Zozo Dalmas’ın pek yakında tekrar şehrimize geleceği de haber verilmektedir.” (Açık Söz, 11 Temmuz 1936). 

Dalmas’ın, Yunanistan’ın işgali sırasında direniş eylemlerine katıldığı kuşkusuyla Almanlar tarafından tutuklandığı ve işkence gördüğü, bu esnada karnında taşıdığı bebeğini kaybettiği anlatılır. 

Zozo Dalmas'ın son yılları

Son yılları

1950 dolaylarında sanat faaliyetlerini tamamen bırakan Dalmas, hayatının son yıllarını Atina Ambelokipi’de geçirir. 2 Ağustos 1988’de, unutulmuş bir şekilde ölür. Son demlerine kadar sadık yoldaşı olan Artemis Matsas ve dansçı Dimitri İvanov ile, aralarında oyuncu Rena Vlahopulu’nun da bulunduğu birkaç meslektaşı son yıllarında onu maddi olarak destekler. Yunanistan’da ve Türkiye’de tanınan şantöz Zozo Sabuncaki de Dalmas’a olan vicdan borcunu unutmaz. Sabuncaki, İstanbullu babasının arkadaşı olan Dalmas’ın onu küçük yaşta sahneyle tanıştırdığını, İstanbul’da davetlerde her zaman yanında olduğunu belirtir.

Dalmas bir ‘femme fatale’di. Aşk için yaşadı. Sayısız hayranı olsa da kendisi hiçbir zaman başarılarından memnun görünmedi. “Benim mizacımdaki bir sanatçının, beşikten beri bohem olan birinin, köleliğin kurallarına, etiketlerine ve bağlarına tahammül edemeyen, iflah olmaz bir anarşistin, felsefi hiçbir ilkesinin olmadığını mı sanıyorsunuz? Benim bir tane ilkem var: Hayat bir aşk romanı gibi değilse hiçbir değeri yoktur.

Dalmas fırtınalı kişiliğiyle sadece sahnede değil, zamanının ahlakını alt üst eden yaşamında da yıldızdı: “İnsanlar hayatlarını pek çok etiketle sarıyor, ben ise eğleniyorum, içiyorum, âşık oluyorum. Aşk ve eğlence hayatın zincirlerini gevşetir, zorluklara bir hafiflik tonu verir.”

Hayat hikâyesi, arkadaşı Vasilis Kolovos tarafından kaleme alındı ve 2022’de ‘Ben Zozo Dalmas’ başlığıyla yayımlandı. Kitapta Dalmas’ın çalkantılı hayatından, performanslarından, yurtdışı turnelerinden, başta Amiral Vasilis Laskos ve Mısır Kralı Fuat olmak üzere çeşitli kişilerle yaşadığı fırtınalı aşklara dek pek çok ilginç olguya değiniliyor. Kolovos, Yunan basınının bu değerli sanatçıya “bayağı ve pespaye” bir şekilde yaklaştığını, onu bir tür “millî fahişe” olarak gördüğünü ve öncelikle Mustafa Kemal’le olan aşk ilişkisine ilgi gösterdiğini belirtiyor.

Dalmas 40’lı yıllarda usta şarkıcı ve besteci Vasilis Tsitsanis’in yazdığı ‘Derbederissa’ gibi bazı rebetiko şarkılarına ilham kaynağı oldu. Şair İlhan Berk de ona dair bir şiir yazdı:

Bir Beyaz Melankoli Zozo Dalmas

1. bir kelt-rum melezi, bir afrodit. gizemli, esrik.
2. daha ondördünde bir taverna civanıdır, salıncaktan inmez.
3. ondokuzunda kırılgan, uçucu. hep dekolteli, simli tuvaletli.
4. türk italyancasıyla güler. uzun kirpikli, uzun sarı saçlı. (korkunç mor ağızlı.)
5. ayakta iken cariye görünümlü. ince, güzelim bronz boyunlu.
her akşam köpeğini okşar.
6. yirmi birinde bir fotoğrafisi ki değdiği teni ölüme götürür
7. 1940’larda halk opereti’nin bir numaralı yıldızı. sık sık sevda çıkmazlarına girer.
8. hep uzun elbiseler ve yüksek topuklu ayakkabılar.
(bir çocukluk düşü mü?)
9. bir dişi. paris yüzlü. temsillerden önce süt banyosu yapmayı unutmaz. daha o zamandan “bir yokuştur aşk!” diyordur.
10. adı madam atina’nın defterinde “misafir artist” diye geçer
11. uzun şemsiyesi, kırmızı şapkasıyla beyoğlu’ndan geçerken hep sarı güneş gözlükleri takar.
12. otuz beşinde saçları duvar gibi bir oğlana aşık olmuştur. artık iki beyaz fare besliyordur.
13. madam atina her sabah çayını büyük endam aynasının önüne kendi eliyle koyardı.
14. bir peygamber böceği! çok sevişti. pullar biriktirdi. nemrut dağından güneşin batışını seyretmek istedi.
15. ölüm döşeğinde çekilmiş bir fotoğrafında dünyaya açık dudaklarla bakıyordur.
(İlhan Berk, ‘Pera’, Adam Yay., İstanbul 1990)

Efsane kadın oyuncunun hayatı, 80’li yıllarda Yunanlı sanatçı Aliki Vuyuklaki’nin tiyatroya uyarlamak istemesiyle tartışma konusu oldu. Ancak Dalmas’ın yasal vârisi Dimitri İvanov izin vermediği için bu tasarı gerçekleşmedi. Zozo’nun, kendisine aynı isteği ileten Melina Merkuri’ye de şöyle cevap vermişti: “Sen Dalmas olamazsın aşkım, ondan sadece bir tane var.”

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında