Azerbaycan’da bağımsız medya kuruluşu olan Kanal 11’in kurucusu ve müdürü Teymur Kerimov, dört ay hapis cezası aldı. Kanal 11, son bir ayda Azerbaycan’da hedef alınan üçüncü bağımsız medya kurumu oldu. Serbest gazeteci Arzu Geybulla, son bir ayda altı muhalif gazetecinin hapsedilmesiyle belirgin bir hal alan Azerbaycan hükümetinin baskı mekanizmasını Agos’a yorumladı.
Azerbaycan’da bağımsız gazetecilere yönelik devam eden baskı, bu sefer Kanal 11’e yöneldi. Kanalın kurucusu ve müdürü Teymur Kerimov, gasp suçlamasıyla duruşma öncesi dört ay hapis cezasına çarptırıldı. Kerimov, Azerbaycan yetkililerinin AbzasMedia’ya baskın yapıp yöneticilerinin ve gazetecilerinin yanı sıra, Kanal 13’ün kurucusu ve spikerinin tutuklanmasının ardından, son bir ay içinde Azerbaycan’da gözaltına alınan altıncı gazeteci oldu.
Kanal 11 yayına devam edecek
Azerbaycan İçişleri Bakanlığı, çevrimiçi televizyon kanalı Kanal 11’in kurucusu ve müdürü Kerimov’un, 11 Aralık Pazartesi günü gözaltına alındığını açıkladı. İçişleri Bakanlığı sözcüsü İbrahim Amiraslanlı, bakanlığın ‘birkaç vatandaştan gelen şikâyetler üzerine’ Kerimov hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu söyledi. Azerbaycan’da gaspın cezası azami beş yıla kadar hapis veya organize bir gruba üye olmak gibi ağırlaştırıcı sebeplerle on beş yıla kadar hapis olarak kabul ediliyor.
Bakanlığın açıklamasından önceki pazartesi sabah gözaltına alınan Kerimov’un nerede olduğu bilinmiyordu. Kanal 11, Kerimov’un Batı Daşkasan Bölgesi’ndeki yolsuzluklara ve yetkililerin gazilere yönelik muamelesine ilişkin yaptığı haberler nedeniyle gözaltına alındığını bildirdi. Kanal 11 ekibi, müdürlerinin ‘seçim öncesi baskı makinesinin’ son kurbanı olduğunu belirterek, Kerimov’un tutuklanmasına rağmen yayına devam etme sözü verdi: “Ülkede adaletsizlik olduğu sürece buna karşı çıkanlar her zaman olacaktır.”
‘Hükümet, düşman olarak görüyor’
Azerbaycan’da son bir ayda bağımsız medya kuruluşlarına yönelik baskı ve tutuklamaları gazeteci Arzu Geybulla’ya sorduk. Geybulla, Azerbaycan’da gazeteciler ve sivil toplum kuruluşlarının sürekli olarak hükümet tarafından baskı gördüklerini vurguluyor: “Aslında Azerbaycan’da sansür ve baskı hep vardı. Çünkü yerel sistem böyle işliyor. Hükümet bağımsız gazetecileri, insan hakları savunucularını, sivil toplum örgütlerini adeta düşman olarak görüyor. Ellerinde ne kadar kanıt olursa olsun, sivil toplum temsilcileri hep yalancı ve haksız, hükümet ise hep doğruları söylemiş ve haklı oluyor.”
‘Hedef, sahte seçim yapmak’
Arzu Geybulla, Azerbaycan hükümetinin sadece kendi çıkarlarını düşünen bir liderlik anlayışıyla hareket ettiğini ve Şubat 2024’te bağımsız gazetecilerin olmadığı bir ortamda ‘sahte seçim’ yapmayı hedeflediğini ifade ediyor: “Azerbaycan’ı yöneten hükümet bu baskıyı ve şiddeti sadece STK’lara karşı kullanmıyor; aynı zamanda halka karşı da dolaylı yollarla uyguluyor. Hayat şartları, düşük maaşlar, toplumun gerilemesi, sağlıkta, eğitimde ve daha pek çok sektörde yaşanan yolsuzluklar, bu yolsuzlukların önünün alınmaması, insanların zor şartlarda yaşaması vs. gibi...
Demek istediğim, konu sadece gazeteciler ve insan hakları savunucuları değil, genel toplum -tam bir krallık mantığı- halkın nasıl yaşayıp geçinmesi hükümeti ilgilendirmiyor. Bu böyle olmasaydı, ülkenin durumu çok daha farklı olurdu. Ne yazık ki, kendi çıkarlarını, ceplerini düşünen bir liderlik tablosu ile karşı karşıyayız.
Gazeteciler bu durumu anlatmaya çalıştıklarında, hükümet seviyesinde olan yolsuzlukları araştırmaya kalktığında, verilen yanlış kararların ve uygulanan yanlış politikaların haberini yaptığında da düşman ilan ediliyor, susturuluyor. Zaten elde kalmış üç-beş gazeteci ve bağımsız haber platformu. Şu an amaç onları susturmak çünkü aynı zamanda seneye erken cumhurbaşkanı seçimleri var. Ülkede şimdiye kadar, Aliyev döneminde bir kere bile bağımsız seçim yapılmadı. Ve bunu yazan, çizen, yayınlayan gazeteciler hep hedef alındı. Şubat 2024 için hedef, ortada kalan birkaç STK’yı, gazeteciyi aradan kaldırıp engelsiz bir ortamda, sahte seçim yapmak.”
‘Bana karşı konuşursan istediğimi yaparım’
Birçok bağımsız gazeteci ve hak savunucusu, son bir ayda Azerbaycan’da gazetecilerin tutuklanmalarının Dağlık Karabağ konusunda ‘Batı’yı cezalandırmak’ için yapıldığını vurguluyordu. Geybulla, bu bakışı şöyle yorumluyor: “Evet, bunu söyleyenler oldu. Ama bence durum çok daha basit. Azerbaycan hükümeti, ülkede uyguladığı baskılara rağmen hep istediğini elde etti, aldı. Cezalandırılanlar ise hep STK’lar oldu. Şöyle de diyebiliriz: Azerbaycan Batı’yı gerçek anlamda cezalandıramaz, ama ‘Bana karşı konuşursan istediğimi yaparım’ deyip, elde kalan STK’ları susturur.”
‘Azerbaycan yönetiminde paranoya büyüyor’
Muhalif araştırmacı Sevinj Samadzade, erken cumhurbaşkanlığı seçimlerine giden Azerbaycan hükümetinin yürüttüğü politikayı, gazeteciler ve sivil toplum örgütlerine yönelik olan ve son ayda özellikle yükselen baskılar ışığında değerlendirdi.
“Azerbaycan sürekli olarak jeopolitik çıkar çatışmalarına göre hareket ediyor, dış politikasını dengeli gösterirken, özellikle Batı’ya karşı temkinli manevralar yapıyor. ‘Batı’yı cezalandırma’ arzusunu öne süren retoriğe rağmen, Cumhurbaşkanı Aliyev’in gerçek niyeti iç kontrolü güçlendirmek ve bölgesel hegemonyayı sürdürmek. Yurtiçinde bu durum, Batılı tehditlere olarak algılanan ve kültürel çatışmaların üretilmesi yoluyla sivil toplumu parçalamayı amaçladığı düşünülen renkli devrimler, LGBTİ+ gündemi ve radikal feminizme karşı bir savunma olarak çerçevelenerek meşrulaştırılıyor.
Küresel sahnede Azerbaycan, kolektif Batı ile Doğu, daha spesifik olarak ABD ve Rusya arasındaki alanda yön değiştirerek egemen güç yansıtmayı ve küresel düzen içindeki konumunu savunmayı amaçlıyor. Ancak gerçekte Azerbaycan, Batı’nın sağcı söylemini benimserken aynı zamanda diğer otoriter rejimlerin söylem ve taktiklerini de benimsiyor. Bu ikilik, Azerbaycan’ın devlet söyleminde ‘sömürgecilikten kurtulma’ anlayışının ortaya çıkmasında ve bununla ilgili konferans ve toplantıların düzenlenmesinde açıkça görülmekte.
Gazetecilere ve sivil toplum üyelerine yönelik son baskılar, Azerbaycan’ın yönetiminde büyüyen bir paranoyayı ortaya koyuyor. Reform yapma konusundaki isteksizlik, Aliyev’in baskıcı önlemleri güçlendirmeye daha yatkın olduğunu gösteriyor. Aliyev’in Karabağ savaşındaki zaferden sonra popülerlik kazanmasına rağmen otoriter kontrole olan bağlılığının devam etmesi, güç kaybetme korkusundan kaynaklanıyor. Erken cumhurbaşkanlığı seçimlerine gitme kararı, pozisyonunu sağlamlaştırmaya ve korumaya yönelik stratejik bir hamle olup, kendisine özellikle bağımsız gazeteciler ve diğer sivil direnişlerden gelebilecek her türlü olası muhalefeti bastırmasına olanak tanıyor.”